Erdoğan'ın ilk müsteşarından yeni müfredat eleştirisi: Önlerinde rol model olmadan 'değer' öğrenilir mi?

Erdoğan'ın ilk müsteşarından yeni müfredat eleştirisi: Önlerinde rol model olmadan 'değer' öğrenilir mi?

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın başbakanlık görevini üstlendiği dönemdeki ilk Başbakanlık Müsteşarı olan ve daha sonra Milli Eğitim ile Çalışma bakanlıkları görevini üstlenen Ömer Dinçer, MEB'in yeni başlayacak olan eğitim ve öğretim müfredatını değerlendirdi. Eğitim sistemine dair iyileştirme çabaları, doğrudan doğruya bir zihniyet meselesi olduğunu ve mevcut durumun analiz edilmesini gerektiğini belirten Dinçer, "Değer kavramlarını teorik olarak bilmek, bunların günlük davranışlara transfer edileceği anlamına gelmiyor. Önlerinde rol model olmadan, öğretmeye çalıştığımız değerleri toplum kültürünün yaşayan öğeleri haline getirmeden değer öğrenilebilir mi?" dedi.

Habertürk yazan Ömer Dinçer'in "Müfredat düzenlemesi ve değerler listesi" başlığıyla (7 Ağustos 2017) yayımlanan yazsının tamamı şöyle:

Eğitim sisteminde ve programlarında esas sorunun zihniyet meselesi olduğunu tekrarlamak istiyorum.

Eğitim inançların, hâkim dünya görüşlerinin, ekonominin, toplumsal kültürün etkilediği siyasi ve sosyal ortamlar doğrultusunda şekilleniyor. Eğitim sistemine dair iyileştirme çabaları, doğrudan doğruya bir zihniyet meselesi olup, mevcut durumun analiz edilmesini ve hesaplaşılmasını gerektiriyor. Aksi takdirde daha uzun yıllar eğitimdeki yetersizliği ve müzminleşmiş sorunları konuşmaya devam edeceğiz.

Bazı kazanımları çıkarmak, bazı kazanımları tek başlık altında toplamak ve yeni bürokrasinin uygun bulduğu bazı kazanımları eklemek müfredatın niteliğini ve çıktılarını değiştiremiyor.

Ülkemizde öğretim programları açıklayıcı ve rehber metinler olarak değil, uyulması gereken düzenleyici metinler olarak hazırlanıyor. Oysa, belirli bir amaca yönelik olarak müfredat hazırlama (didaktik) yaklaşımı hem öğretme ve öğrenme eko-sisteminde hem de “çok önem verildiği iddia edilen” değerler eğitiminde önemli bir sorundur.

Ayrıca yoğun bir programın yetiştirilebilmesi amacıyla, usluca oturarak dersi dinlemesi istenen, soru sormasına fazla fırsat verilemeyen öğrencilerle, onları bir hizada tutmakla görevli öğretmen ve idare aynı kaldığı sürece müfredat değişikliği eğitimin başarısında ne kadar etkili olabilir?

Öğrenimin niteliğini ve niceliğini öğrencinin değil, ideolojik bir yaklaşımla hazırlanmış müfredatın belirlediği bir sistem öğrenci odaklı olabilir mi?

Kendi aklının eşiğinde durmak yerine, müfredatın bilgi havuzunda boğulmamaya çalışan öğrenciden özgür, özgüveni yüksek ve yenilikçi olmasını bekliyoruz.

Talim Terbiye Kurulu tarafından kararlaştırılacak, öğretmene hangi hafta, hangi ünitenin ve nasıl işleneceği talimatlandırılacak ve sonra müfettişler vasıtasıyla talimatların yerine getirilip getirilmediği denetlenecekse, öğretmen inisiyatifine yer kalmaz.

Listelenmiş değerler hayata yansır mı?

Yıllardan beri ideolojik eğilimin bir yansıması olarak “milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerler” sıralanıyor. Yeni programda da öğrencinin aldığı ders, sınıfı ve öğrenim seviyesine göre 8 ile 55 arasında değişen değerler seçilmiş.

Sistematik bir bütünlük içinde ortak bir çerçeve sağlanmadan, bir dersin kapsamı içinde bu kadar çok değerin listelenmiş olması, eğitim öğretim sürecinde söz konusu değerlerin kazandırılmasını da güçleştirir. Değerler listesi uzadıkça, bu listede yer alan değerlerin öğretim materyallerinde ve öğretme ve öğrenme sürecinin bütünlüğü içinde ele alınması yerine, bir ya da birkaç cümleyle geçiştirilmesi riski artar.

Ayrıca, geriye dönük olarak incelendiğinde, bugün güncellenmiş olan öğretim programlarında yer alan değerler listesinin, büyük ölçüde 1968 programı dahil olmak üzere, geçmişteki öğretim programlarında da yer aldığı görülüyor. Şimdi bu listeye (her iktidarın kendince uygun bulduğu) bazı yeni değerler eklemek, bazılarını çıkarmak müfredatın özünü değiştirir mi?

Bu tespit bile, aslında sorunun hangi değerlerin öğretim programlarında yer aldığı ya da almadığı ile ilişkili olmadığına işaret eder.

Hiç şüphesiz, öğretim programlarının toplumun ortak ihtiyaçlarını, değerlerini ve beklentilerini kapsayan bir uzlaşma metni ve toplumsal sözleşme niteliğinde olmasına özen gösterilmesi son derece önemlidir.

Yazının tamamı ise şöyle: