Erdoğan'ın laiklik tanımı

Erdoğan'ın laiklik tanımı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 16 Nisan'daki referandum hakkında, "Şu anda dünyanın hiçbir yerinde yüzde 85, yüzde 86, hatta yüzde 86'yı aşkın bir şekilde sandığa katılımla seçimin yapıldığı ülkeler yok gibidir. Avrupa'da öyle ülkeler var ki yüzde 35, yüzde 40 katılımla seçim yapıyorlar. Biz de ise düşünün şimdi son referandum yüzde 85'in üzerinde. Böyle bir seçim var mı? Türkiye bunu başardı." dedi.

Erdoğan, yarın başlayacak Hindistan ziyareti öncesinde Hint televizyon kanalı WION'a verdiği röportajda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu, soruları yanıtladı. 

Erdoğan "laikliği nasıl tanımladığı" yönündeki soruya şöyle yanıt verdi:

"Şimdi ben size bir laiklik tanımı yapacağım, çünkü benim laiklik tanımımı ne kara Avrupası'nda göreceksiniz ne Anglosakson'da göreceksiniz, bunları ben doğru bulmuyorum, çünkü hepsinin uygulamaları ortada. Yani inançları sebebiyle dışlananları görüyorum bu sistemlerin içerisinde ve bunun dürüst davranılmadığını görüyoruz. Şu anda Avrupa'da yaşananlar ortada. Şimdi bu yanlışın içerisine bizim düşmememiz lazım. Biz partimizi kurduğumuzda, bunu programımızda gayet güzel bir şekilde işledik. Peki, nedir laiklik? Bize göre laiklik, tüm inanç gruplarının inancını devletin güvence altına almasıdır ve devlet tüm inanç gruplarına eşit mesafededir. Bizim laiklik anlayışımızda bu, asla ayrım yapılamaz. İster Müslüman olsun, ister Budist olsun, ister ateist olsun, kim olursa olsun, herkes inandığını inandığı gibi yaşayabilmelidir, buna kimsenin de müdahale etmemesi gerekir. Benim kurucusu olduğum partimin programında da bu, bu şekilde vardır." 

 

Referandum değerlendirmesi

 

Erdoğan, 2019 Kasım ayından itibaren yapılacak bir seçimle de artık bu sisteme göre başkanlık ve parlamento oluşumunun gerçekleşeceğini, bunun Türkiye’nin son 94 yıllık yeni döneminin önemli bir adımı olacağını söyledi. 

"Siz 20 yıldır siyasi hayat içerisindesiniz, belediye başkanıydınız, başbakanlık yaptınız, şimdi de cumhurbaşkanısınız. Bazıları şimdiye kadar modern Türkiye tarihindeki en kuvvetli cumhurbaşkanı olduğunuzu söylüyor. Ama bir diğer taraftan da Türkiye için böyle bir kuvvetli başkanlığın iyi olmadığı öngörüsünde bulunanlar var. Sizin bu konudaki düşünceleriniz nedir?" sorusu üzerine Erdoğan, herkesin düşüncesine bu noktada anlayış gösterdiklerini belirtti. 

Türkiye'nin en büyük ve dünyanın sayılı kentlerinden biri olan İstanbul'da 4,5 yıllık büyükşehir belediye başkanlığı görevinin olduğunu hatırlatan Erdoğan, bu anlamda yerel yönetimde tecrübesinin bulunduğuna dikkati çekti. 

Erdoğan, yerel yönetimlerin demokrasinin temel oluşum ve taşları olduğunu dile getirerek, ardından 12 yıllık başbakanlık döneminden sonra 2,5 yılı aşkın süredir cumhurbaşkanlığını yürüttüğünü anımsattı. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye'nin geleceği için bir sistem olarak hangi sistemin çok daha isabetli olacağını da gerek ülkemde yaşananlar, gerek dünyadaki yaşananlarla gayet yakından biliyorum. Kaldı ki biz biliyorsunuz, Hindistan ile birlikte G20'de beraberiz. G20'de şu anda başkanlık sistemiyle yönetilen ülkelerin konumunu biliyoruz. Bunun dışında olan ülkelerin konumunu biliyoruz. Bizler tüm bunları incelemek suretiyle kendi geleneklerimize ters düşmeyecek şekilde adeta bir bal arısı gibi buralardan alabileceklerimizi toplayarak böyle bir 18 maddelik bir yönetim sistemi değişikliğinin adımını attık. Bu da halkımız tarafından kabul gördü. Bundan sonra söyleyecek tek şey var. Ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olsun." diye konuştu. 

 

"Halkını bölen-parçalayan değil halkını kucaklayan bir siyasi hareket"

 

"Sizi eleştirenlerin büyük bir çoğunluğu ülkeyi kutuplaştırdığınızı söylüyor. Ama sizler seçmenlerinizle ilgili olarak popülerliğinizi korumayı başarmış bir kişisiniz. Özellikle kırsal kesimde ve şehirlerdeki genç nüfus içerisinde oldukça popüler görünüyorsunuz. Türkiye için sizler niye bu kadar popüler bir kişisiniz, bunu biliyor musunuz?" şeklindeki soru üzerine Erdoğan, AK Parti'nin kurulduğu günden bu yana sürekli yükselen bir siyasi hareket olduğunu ve hiç geri düşme diye bir şey yaşanmadığına işaret etti. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu değerlendirmeyi yaptı: 

"Bu bir şeyi gösteriyor; demek ki çok geniş katmanlı, halkını kucaklayan, halkına gerçekten anlayışla yaklaşan ve hiçbir din, dil, bu noktada düşünce, hak, özgürlükler, herhangi bir ayrım yapmaksızın bu geniş kucaklama anlayışı bizi Cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 52’ye taşıdı. Parti olarak ise sürekli yükselen ve yüzde 50’ye kadar dayanan halkımızdan oy aldık. Parlamentoda ise hiçbir zaman yüzde 60’ın altına düşmedik. Bu bir şeyi gösteriyor; demek ki halkını bölen-parçalayan değil halkını kucaklayan bir siyasi hareket. Bölen- parçalayan olsa, halkımız bizi demokratik bir rejim içerisinde böyle bir yere taşır mı? Taşımaz. Yani bunun için bence farklı şeyleri dillendirmekten öte biz sandığa bakarız. Sandık ne diyor? Şu anda dünyanın hiçbir yerinde yüzde 85, yüzde 86, hatta yüzde 86’yı aşkın bir şekilde sandığa katılımla seçimin yapıldığı ülkeler yok gibidir. Avrupa’da öyle ülkeler var ki yüzde 35, yüzde 40 katılımla seçim yapıyorlar. Bizde ise düşünün şimdi son referandum yüzde 85’in üzerinde. Böyle bir seçim var mı? Türkiye bunu başardı. Ha bazı yerlerde teokratik rejimlerde dayatmayla bu tür şeyler olabiliyor ama bizdeki öyle değil. Tam manasıyla demokratik ve neticesi itibarıyla da ortaya herhangi bir ne bileyim kırma-dökme, şu-bu olmadan suhuletle bitirilmiş bir seçim var. Bununla da ben iftihar ediyorum, milletimle gurur duyuyorum. Demokratik hakkını en güzel şekilde kullandılar, tebrik ediyorum. Yarınlar da ülkemiz için bu noktadan çok daha iyi olacak ve milletim birbiriyle çok daha özdeş hale gelecek." 

Yarın başlayacak Hindistan ziyareti hakkında Erdoğan, 2008'de Hindistan'ı Başbakan olarak ziyaret ettiğini anımsattı. 

Bir başbakan olarak gerçekleştirdiği ziyarette de Türkiye'nin tırmanışının her alanda devam ettiğini dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti: 

"Böyle bir dönemde bu adımı attık. Ondan sonraki süreçte de şu anda tabii Hindistan sürekli yenilenen, sürekli güçlenen, Türkiye’de hakikaten sözü dinlenen bir ülke konumunda. Sayın Başbakanla özellikle G20’lerde bir araya gelişlerimizde tabii ikili görüşmelerimiz vesaire oldu. Şimdi bu ziyaretimle artık bu ikili düzeydeki görüşmelerimizi daha da geliştireceğiz, artıracağız. Çünkü Hindistan’la Türkiye’nin arasındaki ticari ilişkiye baktığımız zaman yaklaşık 6 milyar dolarlık bir ticaret hacmi var. Türkiye’nin aleyhine bir ticaret hacmi bu. Ama ben inanıyorum ki bu süreç içerisinde win-win (kazan-kazan) esasına dayalı olarak bunu da gidereceğiz. Tabii burada özellikle ilişkilerimizi daha da güçlendirmek için malum 2010’da Mumbai ardından 2013’te Haydarabad başkonsolosluklarımızı da açtık. Bu ne demektir? Biz Hindistan’a çok büyük önem veriyoruz. Çünkü tabii 1 milyar 300 milyon nüfusu olan bir ülke Hindistan. Türkiye şu anda onun yanında nüfus olarak 80 milyon nüfusumuz var. Fakat bütün bu potansiyele baktığımız zaman, demek ki ikili ilişkilerimizde çok daha ileri gidebiliriz. Türkiye’nin Hindistan’a verebileceği birçok ürünleri var, aynı şekilde Hindistan’dan şu anda aldığımız gibi daha fazla alabileceğimiz çok şeyler olabilir. Bu seyahate de yaklaşık 150-160 iş adamıyla beraber gidiyorum. Orada da iş adamlarımızla birlikte Hindistanlı iş adamlarıyla ortaklaşa bir toplantı yapılacak, bu toplantılarla birlikte de iş adamlarımızın birbirleriyle olan dayanışmasını, birbirleriyle karşılıklı yatırımları, belki üçüncü ülkelerde yapmaları gereken yatırımları takip edeceğiz. " 

Hindistan'ın Pakistan sınırındaki Cammu Keşmir bölgesiyle ilgili Türkiye'nin pozisyonun sorulması üzerine Erdoğan, Pakistan ve Hindistan arasındaki ilişkilerin her geçen gün daha da iyiye gittiğini görmekten duyduğu memnuniyeti dile getirdi. 

Erdoğan, Keşmir sorunu olarak bilinen konunun kendilerini üzdüğünü belirterek şunları söyledi: 

"Bu, her iki ülkenin de aslında üzüntü duyduğu bir konudur. Tabii bunların aşılması bana göre dünya barışına önemli bir katkı sağlayacaktır. Yaklaşık 70 yıldır çözülemeyen bu sorunu çözmek, inanıyorum ki her iki ülkenin de lehine olacaktır. Bunları uzatmak ve bu sorunun geleceğe yönelik bedelini gelecek nesillere ödetmek doğru değildir diye düşünüyorum ve Keşmir bölge halklarının da refahı yanında Güney Asya'da istikrar ve güvenliği de olumsuz yönde etkiliyor ve biz bunu istemiyoruz. İstediğimiz tek şey var. Biz dost kazanacağız ve dostlarımızı artıracağız. Bu bölgede Hindistan bizim dostumuz, Pakistan da bizim dostumuz. Ayrıca, bizim kadim dostluğumuzu perçinleyen bazı şeyler var. Nedir? Örneğin dini noktada Hindistan'la da bizim dostluğun yanında aynı şekilde Müslüman kardeşlerimiz var, Pakistan'da da bizim Müslüman kardeşlerimiz var. Bizim hepsiyle bu diyaloğumuzu onları bir köprü kılmak vasıtasıyla geliştirmemizde büyük faydalar olduğuna özellikle inanıyorum. Bakın daha fazla can kaybına fırsat vermeden özellikle ikili diyalogları ki çoklu diyaloga da girebilir bu, bizler bu konularda devreye girebiliriz, bu diyaloglar vasıtasıyla bence bu sorunu çözmenin ve ortadan bu sorunu kaldırmanın her iki ülkeye de faydasının çok çok büyük olacağına inanıyorum." 

Pakistan Başbakanı Navaz Şerif ile bu konuları değerlendirdiklerinde Şerif'in de "çok çok iyi niyetli" olduğunu bizzat kendisinden dinlediğini aktaran Erdoğan, diyalog kanallarının açık tutulmasıyla bu sorunu bir an önce çözebileceklerini ve artık dünyada bu diyalog kanallarını açmaktan başka yol olmadığını söyledi. 

"Bizim dünya barışına katkıda bulunmamız şart. Eğer bunu başarırsak çok çok önemli neticeler alacağımıza da özellikle inanıyorum." diyen Erdoğan, bölgenin güvenliğinin büyük önem arz ettiğini, liderlerde de bu anlayışın ve bu kanaatin olduğuna inandığını vurguladı. 

 

"Kürt vatandaşlarımızla sorunumuz yok, bunu birbirine karıştırmayalım" 

 

Muhabirin, Keşmir sorunu ile Türkiye'deki "Kürt meselesi"ni mukayese eden bir soru yöneltmesi üzerine Erdoğan, şunları söyledi: 

"Şimdi bakın bunlar birbirine benzer halde kıyaslarsak yanlış yaparız. Şimdi bizim Türkiye'de Kürt vatandaşlarımızla sorunumuz yok, bunu birbirine karıştırmayalım. Bizim bir terör örgütüyle sorunumuz var, anlatabiliyor muyum? Yani şu anda Keşmir sorunuyla alakalı konu bu değil. Orada bir defa farklı bir olay var, orada toprak sorununa varıncaya kadar birçok sorunlar var. Dolayısıyla Pakistan kendi tezlerini devlet olarak ileri sürdüğü zaman kendine göre haklı, Hindistan kendi tezini ileri sürdüğü zaman kendine göre haklı. Fakat bizim Türkiye'de özellikle topraklarımızın içerisinde 'Biz Kürtler adına ortadayız' diye çıkan bir PKK terör örgütü var. Keşmir olayının içerisinde böyle bir durum yok. Dolayısıyla böyle bir terör örgütü veyahut da karşımızda böyle bir devlet söz konusu değil. Ama Keşmir olayında Pakistan devleti var, öbür tarafta Hindistan var. Bizim burada ise bir terör örgütü PKK var, PYD var, öbür tarafta YPG var. Bunlar asla birbirine benzer şeyler değildir, böyle bir yanlışın içerisine de düşmezsek isabet olur." 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İslam İşbirliği Teşkilatının (İİT) Keşmir konusunda Hindistan'ı eleştiren açıklamalar yaptığı ve tavrının "önyargılı" olduğunun sorulması üzerine, İİT'nin açıklamalarının temelinde iki devletli yapının yansıması bulunduğunu belirtti. 

Türkiye'nin İİT'nin dönem başkanı olduğunu anımsatan Erdoğan, "Yani bu tür konular yapıldığında muhakkak oralarda herhangi bir teröre yönelik bir adım atılıyorsa, ha teröre yönelik atılan bu adımlar sebebiyle İslam İşbirliği Teşkilatı bunu yerebilir, 'Bu yani yanlıştır bu konuda' diyebilir, demek de hakkıdır, yoksa bunun dışında bir şey söz konusu değildir." şeklinde konuştu. 

Erdoğan, Pakistan nüfusunu yüzde 100'e yakının Müslüman olduğunu ama Hindistan'da da çok ciddi bir Müslüman potansiyelinin varlığına işaret ederek, "Biz burada İİT olarak kalkıp da Hindistan'ı karşımıza alalım, ona karşı beyanatlar verelim, bunların peşinde değiliz. Bizim tek peşinde olduğumuz şey, bu diyalog kanallarını açmak suretiyle Hindistan ve Pakistan'ı Keşmir konusunda nasıl anlaşır hale getiririz, bizim derdimiz bu, yaptığımız çalışma da buna yöneliktir. Dolayısıyla şimdi burada tarafların, örneğin şu anda Hindistan Başbakanı ile Navaz kardeşimiz görüşmelerini yapıyorlar. Şimdi bu görüşmelerden inşallah barış tesis edilirse 70 yıllık sorun da böylece çözülmüş olur." değerlendirmesinde bulundu.

 

İİT dünyada 1 milyar 700 milyonu temsile ediyor

 

İİT'nin bahsettiği "kendi kendine karar verebilme hakkının" evrensel olarak dünyadaki sorunlara krizlere sürdürülebilir bir çözüm getirip getirmeyeceği, pratik bir çözüme işaret edip etmeyeceği ve başka yerlerdeki krizlere uygulanıp uygulanıp uygulanmayacağı sorusuna karşılık Erdoğan, şunları dile getirdi: 

"Şimdi bir defa şurayı çok iyi değerlendirmemiz lazım. İİT dünyada ne kadar bir nüfusu temsil ediyor? 1 milyar 700 milyon nüfusu temsil ediyor. Şimdi böyle büyük bir nüfusu temsil eden bir sivil toplum kuruluşunun, bir oluşumun kalkıp da bir etki alanı olmayacağını söylemek doğru olmaz ve burada bir defa mevcut ülkelerin dünyanın değişik kıtalarında bir potansiyeli var. Bunun ayrıca da ekonomik olarak da bir gücü var. Bütün bunlarla beraber gerek siyasi, gerek sosyal, gerek ekonomik, ticari, bütün bu alanlarda söyleyeceği sözler var. Bunlar dünya barışına katkı açısından da İslam İşbirliği Teşkilatından beklenmesi gerekendir. İİT tabii ki bu görevini yerine getiriyor ve getirecek. Ve kendi kaderiyle ilgili kararlarını da verirken bunu tüm üyesi olan ülkelerle beraber verir ve bu kararı verdiği zaman da kimse kalkıp İslam İşbirliği Teşkilatı olarak 'Sen niye böyle söylüyorsun?' diyemez, buna hakkı yok. Çünkü bu ülkelerin hepsi de aynı zamanda Birleşmiş Milletler'in (BM) de üyesi, BM'de de belli bir ağırlığı var. Birleşmiş Milletler'de de kendileri gerektiğinde iş birliği yapmak suretiyle de bazı adımları atabilirler. Yeri geldiği zaman Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) içindeler, ama geçici üyeler." 

Hindistan'ın hala BMGK'ye daimi üye olamadığına dikkati çeken Erdoğan, Hindistan'ın daimi üye olmak istediğini bildiğini kaydetti. 

Erdoğan, "Ama bakın ben bir şey söylüyorum. Ne diyorum, dünya 5'ten büyüktür. Şimdi benim bu tezim dünyada kabul gördüğü gün yeri gelecek Hindistan da daimi üyeler içerisinde yer alacak. Ama benim tezime göre artık geçici üye yok. Şu anda daimi artı geçici olmak üzere toplam 20 üye mi var? 20 üye. Bu 20 üye her 2 yılda bir yenilenmeli, dolayısıyla dünyadaki 196 ülke Birleşmiş Milletler'de sürekli olarak Güvenlik Konseyi'nde temsil hakkını kullanmalı. Ha bunlar ne olur? 10 tanesi 2 yılda bir yenilenirken, diğer 10'u devam eder, dolayısıyla hafıza kaybı olmaz, bu da devam etmiş olur. Ama dünyada tüm kıtalar da orada temsil edilme fırsatını bulur, tüm inanç grupları orada temsil etme imkanını bulur, dolayısıyla böyle bir haksızlık ortadan kalkmış olur." ifadelerini kullandı. 

Bu durumun birlikte giderilmesi gerektiğini vurgulayan Erdoğan, büyük bir güç olan Hindistan'ın kesinlikle BMGK'de temsil edilmesi gerektiğini, 1 milyar 300 milyon nüfusu olan bir ülkenin BMGK'de olmamasının düşünülemeyeceğini söyledi. 

Birçok inanç grubuna da sahip bir ülke olan Hindistan'ın neden BMGK'de olmadığını soran Erdoğan, "Peki, kim var? Sadece Amerika var, sadece Avrupa var. Bunun giderilmesi gerekmez mi? Yani Birinci Dünya, İkinci Dünya Savaşı'nın şartları içerisinde oluşmuş böyle bir BMGK var, iş burada kalıyor ve bu güncellenemez mi? Bu güncellenir. 'Gelin bunu güncelleyelim' diyorum. Ama şu anda BMGK'nin daimi üyeleri ellerindeki bu imkanı, bu fırsatı kaybetmek istemiyorlar. Tezim benim bu." dedi. 

Hindistan'ın Nükleer Tedarikçiler Grubuna üyelik için başvurduğu ve Türkiye'nin bu konuda neden Hindistan'ı desteklemekte çekimser davrandığının sorulması üzerine Erdoğan, "Orada konuya hakim değilsiniz. Nükleer Tedarikçiler Grubuna üyelik konusunda biz Hindistan’ı destekledik. Pakistan'ı da destekledik." karşılığını verdi. 

"Pakistan ile Hindistan'ın üyeliğe eşitliği söz konusu olduğunda Hindistan'ın kendi layıkıyla bu üyeliğinin kabul edilmesi niye zor oluyor, niye Hindistan'ın üyeliğini Pakistan'ın üyeliğiyle birbirine bağlıyoruz?" sorusunu Erdoğan, şöyle cevapladı: 

"Şimdi bu bağlamak değil, yani onun için de bu bir haktır, çünkü onun da elinde bir nükleer güç var. Aynı şekilde Hindistan'ın elinde de nükleer bir güç var. Biz burada gayet adil davranmak suretiyle Hindistan'ı da destekledik ve Sayın Başbakanın bundan dolayı bana teşekkürü de var. Aynı şekilde Pakistan'ı da destekledik. Yani Hindistan burada böyle bir yarışın içerisine de bence girmemeli. Yani adil bir yaklaşımla, 'Madem Türkiye beni destekledi, Pakistan'ı da destekleyebilir' demek suretiyle bu sürecin devamı gerekir ve bununla ilgili olarak da bizim yaklaşımımız tamamen objektiftir, pozitiftir." 

 

"Bizim laiklik anlayışımızda bu, asla ayrım yapılamaz"

 

Laiklik kavramının Türkiye'de ve Hindistan'da sürekli gündeme geldiğini, Türkiye'de, Hindistan'da ve Fransa'da farklı yorumlarının olduğu hatırlatılan Erdoğan'a laikliğinin tanımının ne olduğu soruldu. 

Erdoğan, şöyle konuştu: 

"Şimdi ben size bir laiklik tanımı yapacağım, çünkü benim laiklik tanımımı ne kara Avrupası'nda göreceksiniz ne Anglosakson'da göreceksiniz, bunları ben doğru bulmuyorum, çünkü hepsinin uygulamaları ortada. Yani inançları sebebiyle dışlananları görüyorum bu sistemlerin içerisinde ve bunun dürüst davranılmadığını görüyoruz. Şu anda Avrupa'da yaşananlar ortada. Şimdi bu yanlışın içerisine bizim düşmememiz lazım. Biz partimizi kurduğumuzda, bunu programımızda gayet güzel bir şekilde işledik. Peki, nedir laiklik? Bize göre laiklik, tüm inanç gruplarının inancını devletin güvence altına almasıdır ve devlet tüm inanç gruplarına eşit mesafededir. Bizim laiklik anlayışımızda bu, asla ayrım yapılamaz. İster Müslüman olsun, ister Budist olsun, ister ateist olsun, kim olursa olsun, herkes inandığını inandığı gibi yaşayabilmelidir, buna kimsenin de müdahale etmemesi gerekir. Benim kurucusu olduğum partimin programında da bu, bu şekilde vardır."