"Erdoğan'ın mesajının ayakta dinlenmesi Hitler Almanyası’ndaki seküler Nazi ayinleri gibiydi"

"Erdoğan'ın mesajının ayakta dinlenmesi Hitler Almanyası’ndaki seküler Nazi ayinleri gibiydi"

Cumhuriyet yazarı Kadri Gürsel, Binali Yıldırım'ın genel başkanlık koltuğuna oturduğu AKP 2. Olağanüstü Büyük Kongresi'nde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın mesajının ayakta dinlenmesini Nazi ayinlerine benzetti. "AKP kongreleri bu bakımdan, bütün yönleri ve yüzleriyle liderin etrafında cereyan eden, tüm aidiyetin, sadakatin tekrarlarla tazelendiği, üstün otoritenin her vesileyle zikredilerek yeniden tanındığı seküler ayinlerdir" diyen Gürsel, "Ve bu halleriyle ancak Hitler Almanyası’ndaki seküler Nazi ayinlerini anımsatırlar. Politik bir din olarak Nazizmin liderine imanın tazelendiği ve büyütüldüğü gizemli ritüeller" ifadesini kullandı.

Gürsel'in Cumhuriyet'te "AKP’nin vücut dili, Nazizmin ruhu" başlığıyla yayımlanan (23 Mayıs 2016) yazısı şöyle:

AKP kongreleri, önceden verilmiş siyasi kararın kayda geçirilip hukuki kişilik kazanması maksadıyla usulen düzenlenirler ve bu nedenle, ne parti içi siyasi olay değeri bakımından ne de sonucunu görmek için izlenmeyi hak ederler. Kongrelerin sonucu zaten bellidir. Belli olmasa kongre düzenlenmez.

Bunun tek istisnası, AKP’nin ilk kez Erdoğan’ın fiziki mevcudiyeti olmadan gittiği Beşinci Olağan Büyük Kongresi olabilirdi. 12 Eylül 2015’teki kongrede Erdoğan’a rağmen partinin gerçekten de genel başkanı olabileceğini sanan Davutoğlu kendi MKYK listesini yapmayı denemiş, ancak karşısına rakip olarak Binali Yıldırım’ın çıkarılacağını görünce bundan caymıştı. Sonunda MKYK’yi Erdoğan belirledi ve o MKYK de Davutoğlu’na 29 Nisan’da parti içi darbe yaptı.

Bu olağanüstü kongre de Davutoğlu’nun hükümet darbesiyle devrilmesi sonucunda oluşan yeni siyasi durumu hukukileştirmek için düzenlendi.

Neticede AKP kongrelerinin bakılmayı hak eden veçhesi, tertibindeki koreografidir, başka bir ifadeyle AKP’nin vücut dili...

Seküler ayinler

Bekir Bozdağ’ın, dün kongreye gönderdiği mesajı okumadan evvel “partinin markası ve önderi olan lideri, büyüğü, ustaların ustası” diye takdim ettiği Erdoğan, koreografinin hep merkezindedir.

Lider, mekânda fiziksel varlığıyla mevcut olsun ya da olmasın bu kural değişmez.

AKP kongreleri bu bakımdan, bütün yönleri ve yüzleriyle liderin etrafında cereyan eden, tüm aidiyetin, sadakatin tekrarlarla tazelendiği, üstün otoritenin her vesileyle zikredilerek yeniden tanındığı seküler ayinlerdir.

Ve bu halleriyle ancak Hitler Almanyası’ndaki seküler Nazi ayinlerini anımsatırlar. Politik bir din olarak Nazizmin liderine imanın tazelendiği ve büyütüldüğü gizemli ritüeller...

AKP’nin dün Ankara’da düzenlenen İkinci Olağanüstü Kongresi’ndeki vücut dili, partinin, rejimin ve Türkiye’nin gidişatı hakkında çok şey anlatıyordu.

Bozdağ, Erdoğan’ın kongreye gönderdiği mesajı okumaya başladığı anda, kongredeki vücut dili koreografisi bir seküler ayin disiplini içinde kendi zirvesine yükseldi. Kongreye katılan herkes birlikte ayağa kalkarak bir ihtiram duruşu içinde dinledi Erdoğan’ın mesajını...

İnternet siteleri AKP’lilerin “hazır ola geçtiklerini” yazdılar. Dışarıdan bakınca öyle görünmüş olabilir.

Lakin o duruştaki vücut dili militarist bir ifade kalıbıyla tanımlanamaz. Çok daha ötesindedir. Bu, kendisine ilahi bir misyonla mücehhez olma hali gibi mesyanik (mesihimsi) hususiyetler atfedilen bir kişilik kültünün inşasına hep birlikte, huşu içinde katılmanın yeni bir epizodudur.

3. Reich’a dönüşüm

Erdoğan’ın mesajının sonunda, “tek vatan, tek millet, tek devlet, tek bayrak çerçevesinde şehitlere Allah’tan rahmet dilediği” de aktarıldı.

Bu, “vatan, millet, devlet ve bayrak”la ifade edildiği için meşruiyetini kimsenin sorgulamaya yeltenmediği tekçi söyleme alıştırılmanın doğal sonucu, “tek lider ve tek parti”ye de hazır hale getirilmektir ki dünya buna benzer bir siyasal dönüşüme geçen yüzyılın ilk yarısında tanık olmuştu...

AKP’nin vücut dilinde anlatılan Türkiye’nin değişimi, Almanya’nın Weimar Cumhuriyeti’nden Üçüncü Reich’a dönüşümüne benziyor.

Benzerlikler o kadar çok ki, aklıma kütüphanemde 40 küsur yıldır duran kâğıdı sararmış bir kitap geliyor. Adolf Hitler’in “Kavgam”ının Türkçe çevirisi. Milliyetçi ve mukaddesatçı kitaplar çıkarmış olan Yağmur Yayınevi tarafından “Türkiye’de ilk defa tam metin” olarak 1975’te basılmış. Bugün Türkiye’yi yönetmeye çalışan İslamcı şakirtler kuşağının gençliklerinde bu kitabı ilgiyle okuduğundan ya da hatmetmiş abilerini can kulağıyla dinlediğinden eminim. Yoksa bugünleri böyle yaşamazdık.