Habertürk gazetesinin kurucu Genel Yayın Yönetmeni olan ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile hükümet temsilcilerinin "Alo Fatih" hattıyla gazete ve Habertürk TV'nin yayınına müdahale ettiklerinin ortaya çıkmasından sonra bu durumu eleştirdiği süreçte görevden alınan Fatih Altaylı'nın durumu, medyaya müdahalenin son örneği oldu.
İstanbul'a yapılacak üçüncü havalimanına ilişkin inşaatın yavaşlatıldığı, yerin değişebileceği, yeni ihale yapılabileceği yolundaki eleştirel yazısı üzerine Erdoğan'ın "Bakıyorsunuz bazı hazmedemeyenler kenarda, köşede bir şeyler yazıp çiziyorlar. 'Bu projeden vazgeçilme düşünceleri var' gibi şeyler yazıp, çiziyorlar. Hazımsızlık çok kötü. Oturdu mu bir daha halledemezler. Onun için bunların ani, acil operasyonlara ihtiyacı var. Çünkü 'bir ülkenin evladıyım, o ülkenin vatandaşıyım' diyenlerin, atılan bu tür adımlara karşı bir hazımsızlık yaşaması hakikaten anlaşılabilir değildir" sözlerine verdiği iki yanıtın ardından Altaylı'nın Habertürk'teki köşesi kapatıldı.
Krizin büyümesinin ardından, 13 Eylül 2007'de Ciner Holding bünyesinde "Gücü özgürlüğünde" sloganı ile yayına başlayan Habertürk gazetesi, kurucu Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı ile yollarını ayırmaya karar verdi.
Erdoğan'a ikinci cevabını kaleme aldığı 11 Kasım Salı günü son yazısı yayımlanan Altaylı'nın köşesi kapatıldı. T24'ün aldığı bilgilere göre, Altaylı "tazminat ve diğer haklarının ödenerek işten çıkarılmasını" talep etti. Bu görüşmenin ardından, Milliyet'teki 15 yıllık köşesi kapatılan Hasan Cemal'e uygulanan formül Habertürk'te gündeme geldi ve Altaylı'ya iki haftalık "zorunlu" izne ayrılması cevabı verildi.
Milliyet'te Hasan Cemal'le başlayan kriz
Habertürk koridorlarında konuşulan bilgilere göre, Altaylı hâlen "hakları ödenerek işten çıkarılmayı" bekliyor.
Altaylı'nın, Hürriyet'ten transfer ederek Habertürk'ü birlikte kurduğu Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Doğan Satmış da, geçen hafta işten çıkarıldı.
Erdoğan, bir dönem kendisine yakın gazeteciler arasında gördüğü Altaylı'nın Habertürk TV'deki programlarına katılmış, Gezi süreci sırasında birlikte ekrana çıkmayı kabul ettiği az sayıdaki gazeteci arasında Altaylı'ya da yer vermişti.
Altaylı'nın 8 Kasım ve 11 Kasım'da yayımlanan yazılarında, Erdoğan'ın sözleri ile hükümete yakın medyada hakkında yapılan yorumlara verdiği cevapları içeren bölümler şöyle
Otuz küsur yıldır yaptığım mesleğimde hep haddimi bildim.
Seçilmişleri eleştirdim, kendimce doğruları işaret ettim, ama asla milletin temsilcileriyle polemiğe girmedim.
Ben kendi işimi yaparken, onların da kendi işlerini yaptığını düşündüm.
Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a “zorunlu” olarak vereceğim yanıtı da böyle okumanızı rica ediyorum siz sevgili okurlarımdan.
Geçtiğimiz iki gün boyunca 3. havalimanı inşaatıyla ilgili olarak konuşulanları aktardım.
Sayın Cumhurbaşkanı da bununla ilgili olarak Türkmenistan’dan bana yanıt verdi.
Hayli sert bir yanıt.
“Acil operasyona ihtiyaç duyduğumu” söyleyen bir yanıt.
Diyor ki: “Gidip yerinde görselerdi oradaki faaliyetleri, bunları yazmazlardı. Hazımsızlık çekiyorlar. Türkiye’nin ilerlemesini istemiyorlar.”
Vallahi de, billahi de Türkiye’nin ilerlemesini, gelişmesini en az Sayın Cumhurbaşkanı kadar istiyorum.
Ancak yazılarımı bizzat kendisi okumuş olsaydı bana yönelik eleştirilerini bu şekilde yapmazdı.
Çünkü bu konudaki ilk yazımda açıkça, “Hafta sonu motora atlayıp inşaat alanı civarında gezdim ve hummalı bir faaliyet görmedim” diye belirttim.
Görmeden yazmadım.
Elbette gönül isterdi ki, daha rahat göreyim, daha yakından inceleyeyim.
Ama ne yazık ki, havalimanı inşaatının yapılacağı bölge “notamlı”, yani üzerinden uçmak bile yasak.
İçine girmek zaten yasak.
Çok detaylı bir inceleme yapmak mümkün değil.
Zaten çok detaylı bir inceleme yapmanın mümkün olmadığını da ilk yazımda söyledim.
Sayın Cumhurbaşkanı böyle projelere karşı olduğumuzu ima ediyor.
Halbuki ben daha ilk yazımda bu projeyi desteklediğimi, ihaleyi alanları o gün kutladığımı da yazımın girişinde belirttim.
Benim dile getirdiğim “kaygılardır”.
Bu vatanı seven herkesin, yapılmakta olan işlerin “geleceği” ile kaygılanması “vatanseverlik” görevidir.
Ülkesi için kaygı duymayan, ülkesinin daha iyi olması için üzerine düşen uyarı veya eleştiri görevini yapmayan “haindir”.
Benim yaptığım budur.
İlgililerle konuştuğumu ise herhalde duymamış. 3. havalimanıyla ilgili devletin yetkili otoritesinin genel müdürüyle gayet medeni bir diyalog içinde konuştuk.
Anlattıklarını, sorularıma ve iddialara verdiği yanıtları da yine bu köşede satırına dokunmadan yayınladım.
Çünkü bizim bildiğimiz gazetecilik budur.
Bundan rahatsızlık duyulması, bunun “hazımsızlık” olarak nitelendirilmesi elbette nitelemeyi yapanın bileceği iştir.
Ben sürdürebildiğim kadarıyla bu gazeteciliği sürdüreceğim.
Hakaret etmeden, polemiğe girmeden, sorgulayarak, daha iyiyi arayarak yolumda gideceğim.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın benim için öngördüğü “ani ve acil operasyona” gelirsek.
Benim sıhhatimi düşündüğü için kendisine çok teşekkür ederim.
Bundan birkaç yıl önce bir safrakesesi operasyonu geçirdim.
Şimdilik sağlığım yerinde.
Ama Allah’ın işine karışılmaz.
Yarın öbür gün yine bir operasyon geçirmek zorunda kalırsak, sağlığımız için faydalı olduğunu düşünürüz.
Bizim işimiz uyandırmak
Aslına bakarsanız, konuyu bir kez daha yazacağım falan yoktu.
Ben yazacağımı yazdım, uyarımı yaptım, gördüğümü paylaştım.
Konunun muhatabı yanıtladı, “Şu anda hummalı bir faaliyet olmaması normal, daha yer teslimi yapmadık. Yer tesliminden sonra faaliyet başlayacak” dedi.
Benim için konu kapandı.
Ardından ülkenin en üst makamından da “hazım sorunlarıma” değinildi.
Ona da elimden gelen nezaketle yanıtımı verdim.
Bitti.
Demek isterdim ama bitirmeyenler var.
Sosyal medya ve mail yoluyla hakaretin bini bir para.
“Gördün mü şerefsiz, inşaatı sürüyor. Yalancı, adi hazımsız.”
Ey Yarabbi!
Ne okurlar, ne okuduklarını anlarlar.
Hadi ondan geçtim, gördüklerini de anlamazlar.
Ben “Faaliyet yok” dememişim, “Birkaç kamyon, bir-iki iş makinesi var. Hummalı bir faaliyet yok” demişim.
DHMİ Genel Müdürü beni doğrulamış, “Henüz yer teslimi yapmadık. Sadece sondajlar yapılıyor. Hummalı faaliyet sonra başlar” demiş.
Şimdi bütün “medya” beni yalanlamak için fotoğraf basıyor.
“İşte inşaat alanı” diyor hepsi.
Fotoğrafları AA çekmiş.
Uçuşa yasaklı bölge, bir anda uçuşa açılmış.
Fotoğraflarda yan yana dizilmiş 50 kadar kamyon.
İş makineleri de var birkaç adet.
Gerisi de sipariş edilmiş.
Yapılan iş?
1 milyar metreküp hafriyatın ne kadarı yapılmış, terminallerin yapılacağı alanda ne kadar dolgu yapılmış, kaç milyon ton dolgu malzemesi taşınmış, bunlarla ilgili bilgi yok.
Oysa inşaat fotoğrafla değil, yapılan iş miktarıyla ölçülür.
DHMİ Genel Müdürü’nün dediği gibi henüz bunlar yapılmamış.
Yapılan sondaj var.
Zaten benim dediğim de bu.
Cumartesi akşamı bir davette karşılaştığımı işadamı, “Bu havalimanı biterse sayende bitecek. Uyandırdın herkesi. Şimdi Cumhurbaşkanı toplar herkesi, talimatları yağdırır, iş başlarsa öyle başlar” dedi.
Zaten bizim gazeteci olarak işimiz bu.
“Farkındalık yaratmak.”
Yaratabildiysem ne mutlu bana.
Bölgede oturan vatandaşlardan gelen mesajlara bakarsam, yaratmışız galiba.
Hafta sonunda epey bir siyah resmi plakalı makam otomobili bölgeye gitmiş.
Elime sağlık.
İyi ki yazmışım.