Evrensel yazarı Mithat Faiban Sönmez, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın katıldığı bir televizyonun spor programında söyledikleriyle ilgili olarak, "Erdoğan'ın spor politikası bize ne söylüyor?" dedi.
Sönmez'in "Erdoğan'ın spor politikası bize ne söylüyor?" başlığıyla (16 Kasım 2017) yayımlanan yazısı şöyle:
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, pazar günü NTVSpor’da kendisi için özel hazırlanmış bir yayına katıldı. Erdoğan siyaset hayatı boyunca bu tip yayınlarda hep dikkatli olmuş, kontrol edemeyeceğini düşündüğü hiçbir gazetecinin karşısına çıkmamıştır. Bu yüzden Murat Kosova ve Rıdvan Dilmen’in sunduğu programın, tamamen Erdoğan’ın güdümünde ilerlemesinde şaşılacak bir şey yoktu. Onun vermek istediği mesajlar, spor dünyasının, federasyon ve kulüp başkanları düzeyinde verdiği övgülerle birleştirildi.
Dediğim gibi, fazlasını beklemiyorduk. Yine de memleketin spor politikasına yön verme erkini elinde bulunduranların yaptıkları her açıklama bu köşede değerlendirilmeye çalışılır.
Bu çabayı sürdüreceğiz.
Erdoğan’ın açıklamalarında öne çıkan 3 başlığı şöyle sıralayabiliriz:
A) Futbolda yabancı sınırlaması
B) ‘Devşirme’ sporcular
C) Amatör sporlara destek
Erdoğan, yabancı sınırlamasına ilişkin özetle şunları söylüyor: “Çok sayıda yabancı futbolcuya izin veren sistem, yerli futbolcuların takımlarında forma giymesine engel oluyor. Bu da milli takımın başarısızlığında rol oynuyor. Yabancı sınırının değişmesi lazım ancak kulüpler pek çok yabancı futbolcuyla 2019’a kadar sözleşme imzaladığı için sistem aniden değiştirilemez. 2019’dan itibaren yeni düzen gündeme gelecek.”
Buradaki tezlerin gerçeklik payına ilişkin olumsuz görüşler bildiren değerlendirmeleri daha önce yaptım. 5 Eylül’deki “Yabancı sınırı operasyonu”, 27 Ocak 2015’teki “Yabancı meselesi” yazıları aynı iddiayı dile getiriyordu ve temel meselenin altyapı olduğunu, güçlü bir temelin oluşturulmadığı bir başka deyişle kaliteli yerli futbolcuların yetişmediği koşullarda getirilen “yabancı yasağı”nın sağlıksız bir futbol piyasası ve kalitesiz bir futbol ligi yaratmasının kaçınılmaz olduğunu vurguluyordu.
“Milli takımın bundan etkilendiği” iddiası da pratiğe bakınca pek gerçekçi değil. Yinelemek gerekirse buradaki çıkış noktası altyapı… Ancak yabancı sınırı tartışmasının neden bu dönemde gündeme getirildiği önemli bir soru işareti. Konuştuğum bir menajerin yabancı futbolcu sınırlamasının yerli futbolcuların pazarlanması olanağını artıracağı için menajerlere yarayacağı yorumunu daha önce aktarmıştım.
Buradan gelelim son günlerin “Erol Erdal Alkan” tartışmasına. Türkiye’de Elazığspor, Hatayspor ve Kocaeli Birlikspor formaları giyen daha sonra Hollanda 2. Ligi’nde Dordrecht’e transfer olan 23 yaşındaki futbolcu kariyerinin hiçbir döneminde üst düzey bir futbolcu olarak değerlendirilmemiş. Bu yüzden aniden Lucescu tarafından milli takım aday kadrosuna çağrılması şüphe uyandırdı. Ümit Milli Takım Antrenörü Abdullah Ercan tarafından Lucescu’ya önerildiği söylenen futbolcunun menajerleri de bilinen isimler: Metin Korkmaz ve Özkan Doğan. Habertürk’ten Atilla Türker’in haberine göre Alkan’ın Süper Lig’e pazarlanması hedefleniyor ve bunun için de milli takım antrenörleri kullanılıyor. Vallahi burası Türkiye, maalesef akla mantıklı gelen bir senaryo. Yabancı sınırının sonlandırılması için pusuda bekleyen yerli menajerleri de düşününce… 2019 sonrası bu tip operasyonların artmasını bekleyebiliriz.
Kısacası bir altyapı organizasyonuyla desteklenmedikçe başarısız olmaya mahkum bir değişiklikle karşı karşıyayız. Ancak işin daha acı yanı, kimse bundan bir başarı bekliyormuş gibi de durmuyor. Galiba sadece yerli menajerlerin manipülasyonuyla iktidarın “yerli-milli” popülizminin rüzgarıyla hayata geçecek bir düzenleme var ortada.
Gerçi 2019’a kadar köprünün altından çok sular akar.
Erdoğan’ın ‘devşirme’ sporculara ilişkin verdiği yanıt, -samimiyse- ciddi bir kafa karışıklığının hakim olduğunu gösteriyor. Erdoğan, “İngilizler, Fransızlar da oynatıyor. Keşke kendi tohumlarımızdan, kendi topraklarımızdan yetişse ama olmuyorsa ve bu dünyanın da bir gerçeğiyse buna böyle tamamıyla ters bakmanın bana göre pek faydası olmaz” diyor. Her şeyden önce Erdoğan’a “İngilizlerin, Fransızların oynattığı” oyuncuların ‘devşirme’ ya da yabancı değil İngiltere’de, Fransa’da büyüyen, o ülkenin spor altyapısında şekillenen oyuncular olduğunu hatırlatmak lazım. Bu oyuncuların etnik (ne demekse) İngiliz, Fransız olmaması ya da “beyaz” olmaması ‘devşirme’ oldukları anlamına gelmez. ‘Devşirme’ Türkiye’nin son yıllarda sistematik olarak yaptığına denir. Yani tamamen başka bir ülkenin spor altyapısında yetişen bir oyuncuyu “transfer” etme. Böylesi bir sistemin sizin spor altyapınıza “Genç oyunculara ilham vermesi” gibi küçük bir hayal dışında hiçbir etkisi olamaz. Yalnızca “madalya için spor” anlayışının sonucudur ve son kertede sizin spor altyapınıza dair hiçbir şey söylemez. Siz de kendinizi sürekli “yabancı sınırı” tartışırken bulursunuz.
Erdoğan’ın futbol dışındaki branşlar için “teşvik” sorumluluğunu holdinglere bırakması, yukarıda bahsettiğimiz tüm bu sorunlara karşı devletin temel bakışını yansıtıyor. Esasında Erdoğan tipi bir liderin, kurmak istediği ‘tek adam rejimi’nin sporu farklı bir propaganda aracı olarak kullanmak amacıyla da olsa altyapı hamlesini düşünmesi gerekir. Ama bu konudaki adımların “inşaat hamlesi” ile sınırlı kaldığı görülüyor. Holdinglere havale edilen “teşvik” ve “destek” vurguları, kısa zamanda bir altyapı seferberliğinin başlatılmasının hayal olduğunu gösteriyor.