Erdoğan'ın TRT kanallarındaki açıklamaları

Erdoğan'ın TRT kanallarındaki açıklamaları

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, TRT 1, TRT Haber ve TRT Türk ortak yayınında, ''Enine Boyuna'' programına katılarak soruları yanıtladı. Annesinin 2012'ye girerken rahmetli olduğu, aynı zamanda bir hastalık geçirdiği ve Suriye krizi çıktığı hatırlatılarak, 2012'yi nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine Başbakan Erdoğan, ''Hayatın mukadder olan anlarını değiştirmeye hiçbirimizin gücü yetmez'' diye konuştu.

Erdoğan, Türkiye'nin komşularının halklarıyla bir sıkıntısı olmadığını belirterek, ''Sıkıntı rejimle. Ama bu rejimlerin de dikkat ederseniz kendi halklarıyla zaten sıkıntısı var. Yani onların kendi halklarıyla olan sıkıntısının yansımasıdır bize olan'' dedi.  

Takdir planı içerisinde ne varsa hepsinin yaşandığını dile getiren Erdoğan, ölümün de, hayatın da insanlar için olduğunu söyledi. ''Bunların hepsi bizim için birer imtihan vesilesi'' diyen Erdoğan, olanları doğal, tabii görmek suretiyle dünyadaki doğal akışı ne kadar halkın, insanların lehine değiştirebiliyor, geliştirebiliyorsa o kadar hayırla yad edilmeye vesile olacağını ifade etti.

Erdoğan, ''Biz ülkemizi ve milletimizi çok çok ileri bir seviyeye taşımanın gayreti içerisindeyiz. Özellikle yola çıkarken söylediğimiz gibi, yani temel hak ve özgürlüklerden tutunuz da insanımızın yaşam standardını yükseltmeye varıncaya kadar hedeflerimiz var. Türkiye'yi dünyadaki ülkeler içerisinde tarihte olduğu gibi güçlü bir yere oturtmanın gayreti içerisindeydik ve bu gayretle de yola çıkmış bulunuyoruz'' dedi.

Erdoğan, uyumsuzluğu, geçimsizliği veya düşman ülkeler havasını ortadan kaldırmanın da gayreti içerisinde olunduğunu vurgulayarak, ''Bizim komşularımızla, halklar olarak söylüyorum, hiçbirisiyle sıkıntımız yok. Halklarla ilişkilerimiz gayet iyi. Bir sıkıntı yaşamıyoruz. Sıkıntı rejimle. Ama bu rejimlerin de dikkat ederseniz kendi halklarıyla zaten sıkıntısı var. Yani onların kendi halklarıyla olan sıkıntısının yansımasıdır bize olan'' değerlendirmesinde bulundu.      

Suriye konusu      

Suriye'den Türkiye'ye geçmek isteyen Suriye halkına ''biz sizi kabul etmiyoruz'' diyemeyeceklerini vurgulayan Erdoğan, insani boyutunun yanında büyük bir çoğunluğuyla akrabalık bağları, ayrıca tarihi bağlar olduğunu dile getirdi. Erdoğan, 2011'in başında 30'a yakın anlaşmanın dışında Suriye ile tarihi bir adım da atıldığını belirterek, iki ülke için de önemli olan Asi Nehri'nde baraj yapma konusunda işbirliği sağlandığını söyledi. Türkiye'de su taşkınlarına neden olan nehre Türkiye'nin baraj yapması konusunda anlaşıldığını, temelinin de atıldığını dile getiren Erdoğan, Halep'te birçok konunun o zaman konuşulduğunu ifade etti. Erdoğan, bunun Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile yaptığı son başa baş görüşme olduğunu bildirdi. Daha sonra Suriye'ye özel temsilciler gönderdiğini, en sonunda Dışişleri Bakanı'nı gönderdiğini ve 6 saat görüşme yapıldığını söyleyen Erdoğan, bunun yanında telefonla görüşmelerin de gerçekleştiğini dile getirdi. Erdoğan, ''Dedik ki bu gelişmeler iyi değil. Biz sizden farklı şeyler bekliyoruz. Anlattık, anlattık ama bunların hiçbirisi fayda etmedi. Her geçen gün orada halka olan zulüm arttı'' dedi.

Önce tankların, topların, sonrasında uçakların devreye girdiğini anlatan Erdoğan, her geçen gün muhaliflerin güçlendiğini söyledi. Erdoğan, onlar güç kazandıkça rejimin hem içeride, hem dışarıdaki itibarını da kaybettiğini dile getirdi. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Türkiye ziyareti sırasında görüştüklerini ifade eden Erdoğan, Putin'in basın toplantısında ''Biz Beşşar Esed'in avukatı değiliz'' dediğini ve bunun bir mesaj olduğunu bildirdi.

Erdoğan, ardından Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un ''Türkiye'nin tezini konuşabiliriz'' dediğini belirterek, bazı gerçeklerin ortaya çıkmaya, taşların yerine oturmaya başladığını kaydetti.  

'Kış Geldi... Suriye İçin Bir Ekmek, Bir Battaniye' kampanyası

Bugüne kadar 50 bine yakın insanın hayatını kaybettiğini anlatan Erdoğan, ''Bu hakikaten katlanılabilir bir şey değil'' diye konuştu. Erdoğan, şunları söyledi:

''Sadece bizim ülkemizde, kendi imkânlarıyla evlere yerleşenleri de dâhil edersek, 220-230 bine ulaştı. Sadece kamplarda kalanların sayısı şu anda 140 bini aşmış vaziyette. Ama biz açık kapı politikasıyla geleni geri çevirmiyoruz ve onları kabul ediyoruz. Hatta şimdi yeni yeni bazı kamp yerleri de hazırlama gayreti içerisindeyiz. Van'daki şu anda konteynerleri buralara nakletmeye başladık. Başbakanlık olarak sivil toplum örgütleriyle birlikte 'Kış Geldi... Suriye İçin Bir Ekmek Bir Battaniye' diye bir kampanya başlatıldı. Burada da yine 300 civarında STK bu kampanyanın içinde sağ olsunlar hepsi yer aldılar. Bütün yayın organlarımız, ajanslar, hepsi bu işin içerisinde yer aldı. Öyle zannediyorum ki bu kampanyadan gelecek olan bütün imkânlar gerek kamplarda, gerek sınır ötesinde değerlendirilecek. Şu anda işte bizler bir taraftan sınır ötesine de fırınlar gönderiyoruz. Birçok yiyecek maddesi gönderiyoruz, un gönderiyoruz, makarnaydı, yağdı, zeytindi, helvaydı, vesaire tüm bunları gönderiyoruz. Göndermeye devam edeceğiz. İlaçlar gönderiyoruz. Bütün bunlarla birlikte oradaki halkın sıkıntılarını da yoğun bir şekilde giderelim istiyoruz.''

Suriye'nin çevresindeki Ürdün, Lübnan'da da durumun aynı olduğunu, buralarda da Suriyelilerin bulunduğunu anlatan Erdoğan, oralarda şartların daha kötü olduğunu söyledi.   

Suriye'de rejim değişikliği  

Başbakan Erdoğan, ''Suriye'de rejim değişikliği için daha ümitvar konuşabiliyor muyuz?'' sorusuna, şu cevabı verdi; ''Rejim değişikliği noktasında artık bu işin geri dönüşü yok. Yani şu anda görüyorsunuz, yani 100'ü aşkın ülke bir defa Suriye koalisyonunu zaten kabul etmiş vaziyette. Bu ne demektir 'Artık biz yeni Suriye'ye hazırlanıyoruz'. Dünya buna hazırlandığı gibi Suriye halkı da zaten şu anda buna hazırlanıyor. Bu niye hazırlandı, bu hazırlıklar niye yapılıyor? Şu anda orada Beşşar gittiği anda farklı ne olursa olsun herhangi bir boşluk olmadan anında hemen orada yeni bir hükümetin kurulabilmesi için bir geçiş döneminin aktörlerinin hazırlanması lazım. İşte bu koalisyon onun için var. Daha önce konsey vardı. Konsey bunun için vardı. Şimdi konsey yine var ama konsey şimdi aynı zamanda koalisyon içerisinde görevini ifa ediyor.''

''Siz iktidara geldiğinizde bizim sınırımızın hemen diğer tarafında, Irak'ta bir işgal süreci başlamak üzereydi. Siz gözünüzü açtığınızda iktidarda, bu süreç de başladı. O günden bu güne değerlendirdiğinizde Suriye krizine Türkiye'nin müdahil oluşunu, Türkiye'nin geldiği güç ve kapasite, birikim ve sorunlar açısından nasıl görürsünüz? Çünkü çok ciddi bir eleştiri de geldi. Altı doldurulmadı ama, 'Türkiye bu işi yapamaz, Türkiye bu işe girmemeliydi. Türkiye'nin bunlar boyunu aşan işlerdi' gibi eleştiriler de geldi. Bütün bu süreci, yani 10 yılda değerlendirdiğinizde Suriye bir dönüm noktası? Nasıl değerlendirirsiniz'' şeklindeki değerlendirme ve soru üzerine Erdoğan, Irak'la ilgili 1 Mart tezkeresini hatırlattı.

Erdoğan, şöyle konuştu:

''Belki biraz iddialı olacak ama şunu çok rahatlıkla söyleyebilirim. Bakın Irak'ta 1 Mart tezkeresi olayını hatırlayın. Ben 1 Mart tezkeresini savunanlardandım. O zaman Başbakan değil, Genel Başkandım ve 1 Mart tezkeresinde yeterli oy alınamadığı için malum, Irak'a girilmedi. Onda da bir hayır var. Fakat Türkiye orada olmuş olsaydı Irak'taki durum bugünkü gibi olmazdı. Çok daha farklı olurdu. Çünkü Irak'ın kaderinde ülkenin değerlerini paylaşmayan ülkeler vardı. Irak'ın kendi değerlerini paylaşmayan ülkeler, maalesef Irak'ın geleceğini pozitif anlamda geliştiremediler. Orada her an bir yıkımla Irak halkı karşı karşıya kaldı. Şu anda gelinen noktada, bakın hala 10 yıl geçti, sıkıntı devam ediyor. Peki, bize ne dediler de biz durduk. Daha sonra Başbakanlığım döneminde parlamentoda güvenoyunu aldık. Tezkereyi geçirdik. Bu tezkereyi geçirdiğimiz zaman da oradaki kardeşlerimiz 'Türkiye buraya girmesin' dediler. Girmesin deyince ki Sayın Bush o zaman beni arka arkaya telefonla önce arıyordu. Meclisten bunu geçirmem için. Daha sonra da aynı Bush yine beni telefonla aradığında şunu söyledi; 'Bunu erteleyelim'. 'Niye' dedim. 'Görüyorsunuz dedi, halk dedi şu anda istemiyor. Kuzeydeki kardeşlerimiz istemiyordu aslında. Biz dedik, 'istenmediğimiz yere zorla girmeyiz'.''

Erdoğan, şöyle devam etti:

''Yani siz bize böyle bir şeyi, gerek Irak, gerek sizler söylediğiniz için biz bu işe girdik. Madem böyle deniliyor. Biz de 'çekiliriz, girmeyiz' dedik. Girmedik ve şimdi oradaki haklılığımız ortaya çıkıyor. Fakat Suriye ile ilgili şimdi bir şey ortaya çıkacak. Bunu çok açık net göreceğiz. Bakınız Suriye'de neticeye varalım. Neticeye vardıktan sonra inanıyorum ki Suriye, şu anda alt yapısıyla üst yapısıyla çok ciddi bir bedel ödüyor, Irak'taki imkânlar Suriye'de yok. Ama Suriye huzuru çok daha çabuk bulacak. Niye iddialı söylüyorum. Çünkü belki petrolü yok ama Suriye'nin coğrafi konumu Irak'a göre çok daha farklı ve açılım yapabileceği noktaları çok daha güçlü. Orada atılacak adımlarla çok kısa zamanda Suriye kendini toparlar ve ayağa da kalkar diyorum. Ben buna inanıyorum. Yeter ki Suriye'nin içindeki Arabıyla, Kürdüyle, Hristiyanıyla, Türkmeniyle, hep beraber oradaki o dayanışma sağlansın. Suriye'nin bölünmesine fırsat verilmesin. Süratle bu işi neticeye kavuşturmak mümkün.''

 

‘Kürt kardeşimin bu oyuna gelmemesi lazım’

 

Başbakan Erdoğan, Balyoz ve Ergenekon davalarının bir an önce sonuçlandırılması gerektiğini belirterek, ''Temennim odur ki kısa zamanda bu işlerle ilgili kararlar verilir. Geciken adalet olmasın istiyoruz ve bir an önce bir neticeye varmak suretiyle herkes önünü çok daha iyi görmüş olacak'' dedi.    

Erdoğan, Kürt sorununun çözümü konusunda değerlendirmelerde bulundu.  

Göreve geldiklerinden, kendilerine ''OHAL'i kaldırın yeter'' denildiğini ve AK Parti iktidarının ilk ayında olağanüstü halin kaldırıldığını ifade eden Erdoğan, ''4+4+4 düzenlemesiyle getirdik, Kürtçe'yi seçmeli olarak ortaokul ve liseye koyduk. Bu adımları biz hep atıyoruz. Kültürelse kültürel... Ekonomikse geldiğimizden bu yana bölgeye 36 katrilyonluk yatırım yaptık'' dedi.    

Erdoğan, bundan 10 yıl önce Şırnak'a, Hakkari'ye havaalanı yapılmasının kimsenin aklına gelmeyeceğini ama bugün bu şehirlere havaalanı inşaatlarının devam ettiğini belirtti. Terör örgütünün havaalanı inşaatlarını durdurmak için uğraş verdiğini dile getiren Erdoğan, ''Benim Kürt kardeşimin bu oyuna gelmemesi lazım. Bu oyunu bozması lazım. Yani bu sorun sadece bizim sorunumuz değil. Bunu Tayyip Erdoğan çözemez tek başına. Ekibimiz de çalışacak ama halkımız da bize yardımcı olacak'' diye konuştu.   

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun terör sorununun çözümü için kendisine yaptığı ziyaretin hatırlatılması üzerine ise Erdoğan, söz konusu ziyarette Kılıçdaroğlu'na, ''AK Parti'den ve CHP'den 3'er kişinin terör konusunda çalışma yapmak için görevlendirelim'' önerisinde bulunduğunu ancak CHP'den, aradan geçen süreye rağmen bir cevap gelmediğini vurguladı.   

  'Kapımız her zaman Kuzey Irak yönetimine açık'         

Başbakan Erdoğan, Türkiye ile Kuzey Irak yönetimi arasındaki ilişkisinin gelecekteki seyrine ilişkin bir soru üzerine şunları söyledi:    

''Fevkalade bir hal olmadıktan sonra biz şu anda Kuzey Irak'la ülkemizin arasındaki ilişkileri gayet verimli bir şekilde sürdürüyoruz. Kuzey Irak yerel yönetimiyle olan irtibatlarımız şu anda gayet iyi gidiyor. Sık sık onlar geliyor. Biz arkadaşlarımızı gönderiyoruz. Kaldı ki oranın altyapı-üstyapı çalışmalarında müteahhit firmalarımızın çok ciddi bir emeği var. Bunun dışında merkezi yönetim, onlara mazot gibi benzin gibi birçok şeyi vermiyor.    

Biz, 'bu konuda da kapımız size açık' dedik. Bundan sonraki süreç içinde de fevkalade bir şey olmadıkça bizim kapımız her zaman Kuzey Irak yönetimine ve Kuzey Irak'ta yaşayan vatandaşlara, komşularımıza açık.''    

Erdoğan, Bağdat yönetimiyle Kuzey Irak yönetimi arasında yaşanan gerginliğe ilişkin görüşünün sorulması üzerine, şu değerlendirmeyi yaptı:    

''Bunlar gelip geçici şeyler de olabilir. Temenni ederiz ki bunlar Irak'ın bölünmesine vesile olmaz. Çünkü Irak'ın bölünmesinden yana değiliz. Birliğinden beraberliğinden yanayız.

Temenni ederiz ki Irak'ta yapılacak ilk seçimde daha barışçı, birliği beraberliği tesis edecek bir yönetim işbaşına gelsin. Çünkü biz de Irak'la olan münasebetlerden şu anda rahatsızız ama bu yönetimle de bu iş nasıl çözülür onu bilemiyorum. Biz ne kadar barış elini uzattıysak, maalesef karşıdan aynısını göremedik ve bir takiyedir gidiyor orada. Diğer muhalif kesimler de zaten bunun farkında. Temenni ederim ki bu çalışmalar neticesini verir ve bir diyalog içinde bunları çözeriz.      

'Hakikaten canı yanan aileler var'         

Başbakan Erdoğan, Balyoz ve Ergenekon davalarıyla ilgili gelişmelerin hatırlatılarak, ''Bu davalara genel anlamıyla Türkiye'nin bir arınma hikâyesi olarak bakma yaklaşımınız devam ediyor mu? İlginiz eskisi kadar devam ediyor mu?'' yönündeki soruya, şu yanıtı:   

''Bu ülkede bir şey olacak, bununla bizim ilgimizin olmaması gibi bir şey düşünülemez ki tabii ki devam ediyor. Bunların hepsini ister istemez takip ediyoruz, Balyoz da Ergenekon da vesaire... Yargı bu tür konularda artık çok daha cesur, çok daha rahat hareket ediyor ama bazı tutuklarla ilgili konuda benim bir rezervim vardı. Yargı süreci olduğu için belki söylemek doğru değil ama adeta kaçması söz konusu dahi edilemeyecek olan insanlarla alakalı burada bir tutuksuz yargılama mekanizmasını çalıştırmakta fayda olacağı inancımı daha önce zaten söyledim. Bu konudaki düşüncem yine aynıdır. Savcısı, hâkimi kimin kaçacağını, kimin kaçmayacağını çok çok iyi bilir. Eğer bir iki şey de örnekler ortaya çıkmaya başlarsa, 'biz bunu yaptık ama bakın ortaya böyle bir netice çıktı, bundan sonra kusura bakmayın' denir. O zaman biz de siyasetçiler olarak bunu çok daha rahat savunabiliriz. Çünkü halkın karşısında sürekli olarak biz bulunuyoruz ve bu bize tabii böyle yansıtılıyor.

Burada hakikaten canı yanan aileler var, sıkıntıya düşen aileler var. Sadece bana değil, Genelkurmay Başkanımıza ulaşıyor. Genelkurmay Başkanımıza ulaşamadığı zaman ailesine ulaşıyor. Diğer kuvvet komutanlarımıza ulaşıyor. Biz de bir araya geldiğimizde bu konuları dertleşiyoruz. Bu tabii ister istemez bizi de üzüyor. Temennim odur ki kısa zamanda bu işlerle ilgili kararlar verilir. Geciken adalet olmasın istiyoruz ve bir an önce bir neticeye varmak suretiyle herkes önünü çok daha iyi görmüş olacak.''  

'Temennim bir an önce o işin artık neticelenmesidir'        

Başbakan Erdoğan, CHP'nin Ergenekon ve Balyoz davalarıyla ilgili tavrını nasıl yorumladığına ilişkin bir soru üzerine, şöyle konuştu:    

''Ben, davalarla CHP'yi bir araya getiremem. CHP, tam aksine kendi geçmişine dönüyor, yani geçmişte bizim tanıdığımız, bildiğimiz bir CHP vardı. Şimdi bunlar 'biz yeniyiz' diyor ya yeni filan değil bunlar. Bunlar şimdi tıpkı geçmişte neyse oraya dönüyorlar. Milletvekillerinin gidip Silivri'de duruşmalara girmesi veya Silivri'deki cezaevinin önünde mitingler, gösteri yapması filan bunlar bir olgunluğun veya bir demokrasi mücadelesinin eseri değil. Milletvekilleri olarak demokrasi mücadelesini sizler Parlamento'da verin.''

CHP'nin 12 Haziran seçimlerinden sonra TBMM'de yemin etmeyeceklerini açıkladığını hatırlatan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, şunları kaydetti:

''Biz 'göreceksiniz, bunlar gelecek kuzu kuzu yemin edecek' dedik. Geldiler, kuzu kuzu yemini ettiler, çünkü demokrasinin içeriğinde bunlar yok. Yapacaksan bu işi niye o zaman seçim meydanlarına gittin. Eğer yapmayacaksan o zaman burada durma. Kaç kez 'sine-i millet' dediler. Ne oldu? Siyasetçi omurgalı olacak ve bin düşünecek, bir konuşacak. Öyle durmadan çok fazla konuşmak suretiyle yapmadıklarını zikretmek veya yapmayacaklarını vaat etmek bunlar hiçbir zaman doğru şeyler değil. Söyleyeceğiz ve söyledikten sonra da yapacağız ve ben şu anda o süreci öyle görüyorum. Diğer kısmını ise bu bir yargı süreci onun için fazla girmek istemiyorum ama temennim bir an önce o işin artık neticelenmesidir. Şöyle veya böyle çünkü bunun bekleyeni çok ve bu ister istemez bakın her programımızda gündemimize giriyor. Bunları gündemden düşürmek lazım.''  

‘Bu komisyon bu kadar sulandırılmış bir şekilde devam etmemeli'

 

Erdoğan, yeni anayasa çalışmasıyla ilgili, ''Arkadaşlarıma şunu söyledim; dedim ki, burada bizim yapacağımız tek şey var, biz nitekim bu akşam Meclis Başkanıma da bunu özellikle istirham ettim, burada bir makul süre verelim, bunun takdirini siz yapın, bu makul sürede bu iş bitirilmeli. Bitti bitti, bitmediği takdirde artık biz ne Meclisin gündemini bununla işgal edebiliriz, ne de bu komisyon bu kadar sulandırılmış bir şekilde devam etmemeli'' dedi.

Ofisinin dinlenmesiyle ilgili ''Taramaya neden ihtiyaç duyulduğu ve bunu kimin yapmış olabileceği?'' sorusu üzerine Erdoğan, bu tür aramaların belirli aralıklarla Başbakanlık ofislerinde, Resmi Konut'ta, kendi ofisinde ve evinde yapıldığını söyledi.    

Erdoğan, ''Bunlar bu güne kadar bizim rastladığımız şeyler değildi. O zaman da yine bir tür arama esnasında bunlar bulunuyor ve bulunduktan sonra da biz aslında bunun af ederseniz yaygarasını yapmanın şeyine girmedik. Zaten 'savcılık burada yapılması gereken neyse yapar. Süreç zaten o şekilde akıp gidiyor, ama bizim de kalkıp bunu gündeme taşımamızın bir anlamı yok' dedik'' diye konuştu.    

Bunun medya grupları tarafından da bilindiğini ifade eden Erdoğan, ''Bu son dönemde artık bu soru bize sorulunca biz bunu bu şekilde cevaplamak durumunda kaldık. Bu arada da tabii ister istemez ben Başbakanlık Teftiş Kurulu olarak da bu konuyla ilgili bir incelemeyi yine ilgili istihbarat birimleriyle görüşmek suretiyle tabii başlatmak durumunda kaldım. Süreç şu anda bu şekilde akıp gidiyor. Bundan ötesi artık yargıyla ilgili bir süreç, onun için de bunu daha fazla abartmayı da ben doğru bulmuyorum. Ama şimdi ana muhalefet partisi tabii burada bu işin üzerine biraz kendisi ısrarla gidiyor. Kendisinde bir şey olmadığı halde niye böyle bir şeyin üzerine ısrarla gidiyor onu da anlamıyorum'' değerlendirmesinde bulundu.    

Türkiye'de böyle bir şeyin Başbakanın ofisinde olmasının çok önemli bir olay olduğunu vurgulayan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:    

''Bu tür böcekler denilen olayları yapanlar, bunu birçok yollarla yapıyorlar, yaparlar. Bu Rusya'sında da olur, Amerika'sında da olur, Çin'inde de olur, her yerinde olur. Yani bunun için özel dışarıdan birileri gelip bunu zaten yapmıyor. Yaparlarsa bu işleri tarih boyunca da bilirsiniz, siyasi tarih bunun çok açık, net örnekleriyle de doludur, en yakınınızdakilerle yaparlar. Burada da bunun araştırması vesairesi hepsi yapılıyor, yapıldıktan sonra bunu kim yapmıştır, eğer ulaşılabilirse neticeye bunu tabii bulacaklardır. Ama artık şunu görmemiz lazım; gelişen bu teknoloji içerisinde bakıyorsunuz bir mercimek tanesi kadar bir teknolojik unsurla bu işi yapabiliyorlar. Bunu takip edeyim, göreyim yakalayayım tabii bunlar çok zor.''    

''Çok cesur bir girişim, siz de böyle değerlendirmiyor musunuz?'' sorusu üzerine Erdoğan, ''Şüphesiz tabii ama bu tür adımları atanlar zaten o cesaretin sahibi olduğu için bu tür adımı atıyor veya onlara bu işi verenler bu siparişi verenler bunun bilinci içerisinde bunu veriyorlar'' dedi.    

Başbakanlığının ilk yıllarında da dinlendiğini söylediğini ve eleştiri aldığını anımsatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:    

''Vaka bu dinleniyoruz. Malum bir gazete var biliyorsunuz sürekli onları söylüyordu. Normal bir konuşmanızı dahi bakıyorsunuz çok büyük bir mal bulmuş gibi manşetinde verdi. Bu gazetenin ne sahibi bellidir, ne mal varlığı vardır, ne şusu vardır ne busu vardır, yargıdan, şuradan, buradan, her yerden kaçar. Her şeyi ispat ettiğiniz zaman da bunun karşılığında bir cezai müeyyidesi, yaptırımı geldiğinde de bunun bedelini ona ödetemezsiniz. Halbuki bunlar bedel ödemeyi biraz görseler ondan sonra da herhalde bu işlere tevessül etmeyeceklerdir diye düşünüyorum ama bunlar geçen de söylediğim gibi bir programda maalesef oluyor, bunu minimize etmek asgariye düşürmek bana göre başarıdaki en önemli unsurdur diye düşünüyorum.''    

CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal ile bazı MHP yöneticilerinin internette görüntülerinin ve Oslo görüşmeleriyle ilgili haberlerin yayınlandığı anımsatılarak, ''Siyaseti dizayn etmeye çalışan odakların bulunup bulunmadığı'' sorusu üzerine Erdoğan, derin devletin, devletin resmi, legal yapılanmasına karşı, resmi olmayan illegal bir yapılanmanın adı olduğunu söyledi.    

Bu illegal yapılanmanın, legal yapılanların karşısında bazı şeyleri illegal yapmanın gayreti içinde olduklarına dikkati çeken Erdoğan, Baykal ile ilgili görüntülerin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım'a verdiği talimat üzerine TİB'in devreye sokularak durdurulduğunu, MHP'liler ile ilgili görüntüler için de aynı duyarlılıkla hareket edildiğini anımsattı.    

Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:    

''Şu andaki durum dediğim gibi bunun da bir yıllık mazisi var. Ama telefon olarak olanlar zaten legal, illegal bunlar yapılıyor. Her şeyden önce bir şeyi görmemiz lazım. Bütün bunlar kiminle oluyor- İnsanla oluyor. Olay bir ahlaki erozyonun aslında neticesi. Yani bunu şu yapar bu yapmaz gibi bir şeyin iddiasında değilim. Ahlaki yönden nasibini almamış herkes bunu yapar. Bir hukuk devletinin içerisinde biz sadece şunu savunuruz, biz yasa dışı dinlemelerin tamamına karşıyız ve bunun için de tedbirlerimizi geliştiririz. Eğer biz TİB'i kurduysak bunun için kurduk. Eğer şu anda istihbarat teşkilatımız daha güçlü bir hale geldiyse ki daha güçlüdür mesela biz şu anda GES'i biliyorsunuz MİT ile bütünleştirdik, neydi bu yıllar yılı işte askeri istihbarat olmamalı şudur budur deniliyordu biz de makuldür dedik ve Genelkurmay ile bu görüşmeleri yaptık sağ olsunlar hepsi zaten bu planlaması yapıldıktan sonra GES tamamıyla MİT'e devredildi. Şimdiyse tamamıyla bir ortak havuz haline getiriliyor. Yani emniyet istihbarat da, GES zaten orada olduğu için orası da müşterek çalışıyor oradan pas ediliyor. Bunlar aynı zamanda TİB'de de toplanıyor.''        

'Teknolojinin yapısı bu'         

Böyle bir süreçte yetkililerin ellerinden gelen gayreti gösterdiklerini bildiren Erdoğan, ''Fakat yüksek teknolojinin egemen olduğu bir sürecin içerisinde bugün kimse zan altında olmasın ama siz Turkcell ile de her yeri dinlersiniz, Vodafone ile de dinlersiniz, Telekom ile de dinlersiniz, bütün bu sistemle dinlersiniz. Olur mu öyle şey? Olur mu öyle şey değil yani bu teknolojinin yapısı bu. İstediği zaman bunu yapar onun için Telekom’u özelleştirirken ne diyordu yazılı görsel medya, köşe yazarları filan? Bakın bu çok stratejiktir, şimdi bu yapılıyor ama arkasından bu gelebilir. Ama o zaman Turkcell vardı. Turkcell vardı da ona böyle bir şey söylemiyorsun da Telekom’da özelleştirme yapılırken niye bundan rahatsız oluyorsun? Yani öyle de olsa böyle de olsa bunlar Vodafone ile yapar, Turkcell ile yapar, Telekom ile hepsiyle yapabilirler. Bütün mesele insan unsurumuzun ahlaki noktada gerçekten bu değer yargılarına saygılı olmasıdır.''

Erdoğan, bunlara karşı denetimin de yapıldığını cezai müeyyideler de uygulandığını belirtti.         

Yeni anayasa çalışmaları         

''2013'de yeni anayasa görebilecek miyiz? Hala umudunuz var mı?'' sorusu üzerine de Erdoğan, yılın son günlerine gelindiğini, 2012 için umutlarının bittiğini söyledi.    

''Gönlümüz bunun bitirilmesini arzu ederdi'' diyen Erdoğan, bunun gereği olarak 325 milletvekiline sahip olmalarına rağmen, uzlaşma komisyonunda bütün siyasi partilerin eşit olarak yer aldığına dikkati çekti.    

Erdoğan, ''Bu nedir? Yani biz üzüm yiyelim, bizim bağcıyla işimiz yok, eşit üye olsun dedik. Ana muhalefet de aynı üyeye sahip olsun, MHP de, BDP de, hepsi üçer üye 9 kişi'' dedi.    

O gün bugündür çalışma yapıldığını, gelinen noktada takılan yerin Başkanlık Sistemi olduğunu ifade eden Erdoğan, ''Herkes yeni anayasa için tez ileri sürüyor. Bizim de böyle bir tezimiz var. Kabul edersiniz veya etmezsiniz. Zaten bu uzlaşma komisyonu bir karar merci değil. Sonunda karar merci komisyon artı genel kuruldur. Burası verecek. Hatta hatta ondan sonra belki bir referanduma halka gidilecektir. Nihai kararı millet verecek. Niye bunun için telaş ediyorsun?'' diye konuştu.    

Önce tablonun ortaya konulması gerektiğini belirten Erdoğan, şunları belirtti:    

''Öyle enteresan bir şey var ki, niye yürütmeye bu kadar takılıyorsunuz ki? Önce gelin şu yasama, yargı bu işi bir halledelim. Ondan sonra başkanlığa mı takıldınız, başkanlığı koyun bir kenara, diğerlerini şöyle bir yürüyelim, onları bitirelim. Onlar şöyle önümüzde bir neticeye orada kavuşalım. Onu hallettikten sonra de en son yürütmeyle ilgili bir noktada mı kaldık, onu tartışalım, onu müzakere edelim. Arkadaşlarıma şunu söyledim; dedim ki, burada bizim yapacağımız tek şey var, biz nitekim bu akşam Meclis Başkanıma da bunu özellikle istirham ettim, burada bir makul süre verelim, bunun takdirini siz yapın, bu makul sürede bu iş bitirilmeli. Bitti bitti, bitmediği takdirde artık biz ne Meclisin gündemini bununla işgal edebiliriz, ne de bu komisyon bu kadar sulandırılmış bir şekilde devam etmemeli. Onun için kendileri bir makul süre takdir edecekler. Bu makul süre ne kadar olur onu bilmiyorum, temenni ederim ki başkanımızın verdiği bu süre içerisinde arkadaşlar yoğun bir çalışma içerisine girmek suretiyle bu işi bitirirler.''

     'Türkiye anayasa yapmakta deneyimli bir ülke'         

Türkiye'nin anayasa yapmakta deneyimli bir ülke olduğunu, bazı ülkelerde 6 ayda anayasa yapıldığını vurgulayan Erdoğan, şunlara dikkati çekti:    

''Biz ise bu kadar deneyimli bir ülke olmamıza rağmen, şu anda 1 yılı doldurduk anayasamızı yapamıyoruz ve bu insanlar bizlerden anayasa konusunda destek isteyen, yardım isteyen ülkeler. Onlara da bu destekleri biz verdik, veriyoruz. Şimdi ben halimize acıyorum. Yani yazıklar olsun bize ki diyorum biz şurada 4 tane siyasi parti oraya geliyoruz, biz elimizden gelen burada feragati gösteriyoruz, 325 milletvekiliyle biz 3 kişi temsil yetkisi veriyoruz, onu alıyoruz, yani asli komisyonlardaki yetkiyi istemedik biz. Biliyorsunuz asli komisyonlarda sayınız neyse parlamentoda onun karşılığında temsil edilirsiniz. Ama biz bu uzlaşma komisyonunda bunu aramadık.''    

Her partiden üçer kişinin uzlaşma komisyonunda yer almasının bir iyi niyet göstergesi olduğunun altını çizen Erdoğan, ''Dedik ki şunu çalışalım bitirelim. Anlaşamadığımız yerleri kenara koyalım, anlaştığımız yerlerde yola devam edelim ve bir an önce netice alalım. Alamadık'' diye konuştu.    

''Bu makul süre sonunda uzlaşma çıkmazsa bitecek mi süreç tamamen? AK Parti tek başına mı devam edecek bu sürece?'' sorusuna ise Erdoğan şu yanıtı verdi:    

''Ben daha önce bir şey söylemiştim, eğer burada bizim diyelim ki uyum sağlayabileceğimiz bir siyasi parti olursa parlamento içinde anayasa değiştirme gücüne sahip sayıya sahip olmak suretiyle biz onlarla oturur bunu yaparız. Yani illa kapanır diye bir şey yok. Ama yeter ki biz beraber bu işi yaparız desinler. Otursun arkadaşlarımız çalışsınlar gene bunu yaparız. Fakat bunların hiçbirisi olmuyor bu Türkiye'nin kıyameti değildir.''    

26 maddelik anayasa paketini referanduma götürdüklerini anımsatan Erdoğan, ''Şimdi burada tabii elimizde AK Parti olarak bir 330 yok. Yani böyle bir 330 elimizde olmuş olsa açık söylüyorum, bu akşam onu da söyleyeyim, olur veya olmaz, biz biliyorsunuz daha önce bir anayasa çalışması yaptık. Bu anayasa çalışmasını arkadaşlarıma dün akşam söyledim, yeniden ele alalım, yeni anayasa çalışmasını yine yapalım, hazır hale getirelim, gerekirse öyle bir zamanlama yaparız ki biz bunu Meclise de sunarız, Meclisin gündeminde de böyle bir anayasa olur. Bu AK Parti'nin bir anayasa teklifi olarak orada olur'' diye konuştu.

 

‘Vesayetçiliği ortadan kaldırmadığımız sürece de bir yere varamayız'

 

Recep Tayyip Erdoğan, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı Hakan Fidan'ın savcılar tarafından ifadeye çağrılmasının çok ciddi bir yargı vesayeti olduğunu belirterek, ''Buna 'evet' demek mümkün değil. Biz, yargıda bu vesayeti istemeyiz, bizde de bu vesayeti istemeyiz. Böyle bir şey olamaz. Vesayetçiliği ortadan kaldırmadığımız sürece de bir yere varamayız'' dedi.    

Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesinin kaldırılıp, kaldırılmayacağına ilişkin bir soru üzerine Başbakan Erdoğan, ''Bunlarla ilgili zaten birçok şeyler, artık yavaş yavaş tırpanlanıyor. 35. maddeyle ilgili olumlu yanı var, olumsuz yanı var. Bunlar İç Hizmet Kanunu'ndan bazı fasıllar veya fıkralar çıkarılıyor. Çıkarılmak suretiyle de daha herkesin kabul edebileceği duruma doğru İç Hizmet Kanunu da geliyor'' diye konuştu.    

Bu konuyla ilgili Milli Savunma Bakanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin müşterek çalışmalar yaptığını ve yapılması gereken veya gerekli olan değişikliklerin önümüzdeki aylar içerisinde gerçekleştirilebileceğini ifade eden Erdoğan, bu konudaki bir değişiklik için cumhurbaşkanlığı seçiminin beklenmesine gerek olmadığını söyledi.    

Başbakan Erdoğan, ''28 Şubat mağdurlarının tekrar yargılanabileceğine dair tartışma çıktı. Kılıçdaroğlu 'böyle bir şey olursa belli şartlarla destek verebiliriz' dedi. Böyle bir sürecin başlamasına destek verir misiniz?'' sorusuna, şu yanıtı verdi:    

''Bununla ilgili zaten yargı süreci başlayanlar var, yeniden yargılamalarla ilgili söylemiyorum. Mağdur olanlarla ilgili avukatları vasıtasıyla yapılan müracaatlar var. Bunlarla ilgili yapılan şu anda bazı başlamış yargı süreçleri var. Yeniden yargılama noktasında doğrusu bizim şu anda yaptığımız bir çalışma yok ama böyle bir şeyin gündeme gelmesi halinde oturulur, konuşulur. Çünkü biz, bugüne kadar birçok tıkanmış olan şeyleri açtık. Burada da eğer hukuk onu gerektiriyorsa, adalet onu gerektiriyorsa biz onun da önünü açar, AK Parti olarak yapmamız gereken neyse bunları da yaparız.''         

Uludere         

Başbakan Erdoğan, Uludere olayının bugün yıl dönümü olduğunun anımsatılması üzerine, olaya ilişkin soruşturmanın idari ve askeri yargıda devam ettiğine dikkati çekti.   

Konuyla ilgili TBMM'de araştırma komisyonu kurulduğunu, komisyon üyelerinin, silahlı kuvvetler ve valilikle olaya ilişkin görüşmeler yaptığını anımsatan Erdoğan, Meclis araştırma komisyonunun bir rapor hazırladığını ve bu raporun 1-2 hafta içerisinde açıklanacağını bildirdi.    

Bir konunun üzerinde özellikle durmak istediğini belirten Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:    

''Bu konuyla ilgili olarak ta baştan beri gerek şahsım, gerek Genelkurmay Başkanımız, Meclis Başkanımız, çeşitli bakan arkadaşlarımın hepimizin çeşitli açıklamaları oldu. Bizler burada üzüntülerimizi paylaştık, söyledik. Tabii bunu farklı yerlere çekmek suretiyle bunun üzerinden bir istismar mekanizması çalışıyor. Fakat burada bir şeye ben dikkati çekmek istiyorum. Bakın bir yıl oldu, bir yıldır bunu sürekli gündemde tutma gayreti içerisinde olan mahfiller var ama Gediktepe'yi kimse gündemde tutmuyor, Başbağlar'ı kimse gündemde tutmuyor, Bingöl'ü kimse gündemde tutmuyor, Hantepe'yi kimse gündemde tutmuyor, Gaziantep'i kimse gündemde tutmuyor. Ya buralarda da onlarca insan maalesef asker, sivil şehit edildi. Niye bunlar acaba gündemde tutulmuyor da sadece burası gündemde tutuluyor? Kaldı ki buranın bir özelliği de var. Nedir; burası bir terör bölgesi, geçiş bölgesi ve böyle bir terör bölgesinde bir hata yapılmış olabilir ve bu hata da ki ben bizzat şeyler izledim, yani insansız hava araçlarının görüntülerini... Yani bu görüntüde net, insanı tanıma gibi bir şeyiniz söz konusu değil. Sadece bir hareketi takip edebiliyorsunuz. Onun için burada ne yazık ki değerlendirenler de bir yapıcı tavır içerisinde değiller, tarafsız bir bakış ortaya koymuyorlar. Hemen 'vurun abalıya' diyorlar. Ha kime vurulur burada- Askere vurulur, vur. İktidara vurulur, vur. Yaptıkları iş bu. Biz de diyoruz ki, 'şu anda işte bakın sivil, asker yargı bu konuyla ilgili çalışmasını yapıyor. Bekleyelim.'    

Burada hatayen böyle bir şey de yapmış olabilirler. Çünkü, o askerle Gediktepe'de dalga geçildi. Niye? Orada komutan kalkıp da deyince 'işte biz bunları köylü zannettik, çoban zannettik' dediğinde, 'çoban zannetmiş' diye böyle dalga geçiyorlardı. Haftalarca onu yazdılar, çizdiler. 'Ne demek, vuracaktınız. Kışlaya kadar onlar nasıl geldiler? Nasıl kışlaya saldırabildiler' bu söylendi. Şimdi bir defa o atmosferin içerisinde zaten asker olayları değerlendiriyor. Böyle bir şey de olunca ve görüntüler bu şekilde verildiği anda da kararı veriyorlar ve bu karar üzerine de bu operasyon yapılıyor. Kaldı ki sınırımız içerisinden yapılan atışlar var. Bu atışlarda da hep askerin tespiti şudur; 'kaçakçı olursa ya durur ya geri döner. Ama terörist durmaz, o yürür' diyor. Bunların kendilerine göre tabii bazı kuralları var. Şimdi bu kural içerisinde yürüyüş devam ettiği için 'ha, bunlar demek ki katırların sırtında silahlar var bunlarla beraber yürüyüş devam ediyor' deniliyor. Tecrübeli olanlardan 5-6 tanesi biliyorsunuz kaçıyor ve onlar kurtuluyor.''     

Uludere'de ölenlerin ailelerine seslendi         

Başbakan Erdoğan, Uludere'de yaşananların acı bir olay olduğunu vurgulayarak, olay sonrasında hukukun karar vermesini beklemeden acıları biraz olsun hafifletmek için hemen tazminat verme kararı aldıklarını, hızlı adımlar attıklarını belirtti.    

Uludere'de hayatını kaybedenlerin aileleri konuşmadan belli bir partinin açıklamalar yapmaya başladığını dile getiren Başbakan Erdoğan, ''Sizden giden kimse yok, orada acısı olanlar başka. Bırakın da onlar kararını versin. Biz, muhtarları dinliyoruz farklı, onları dinliyoruz farklı'' diye konuştu.    

''Olayda hayatını kaybedenlerin ailelerine ne söylemek istersiniz'' sorusu üzerine Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:    

''Benim söyleyeceğim şey şudur; yani burada ben kasta mahsus bir şey asla düşünmüyorum. Çünkü bütün ilgililerle, başta Genelkurmay Başkanım olmak üzere, samimi olarak onlarla konuştuk. Hepsi bir üzüntünün bir defa içindeler. Bu, bizim burada hatayen böyle bir şey de olmuş olabilir. Onun için burada temenni şart. Benim Uludereli vatandaşlarıma, kardeşlerime söyleyeceğim şey; lütfen bazı öyle ucu bucağı belli olmayan örgütlerin oyununa gelmeyin. Yani bu örgütlerin oyununa gelir de böyle bunlar alıyorlar, parlamentoda gezdiriyorlar, buralara getiriyorlar, başka yerlere götürüyorlar... Yani bunlar bence onların oyuncağı olmaması lazım. Onların malzemesi olmaması lazım. Şu anda yargı mekanizması çalışıyor ve bu yargı mekanizmasının kararının beklenmesi lazım. Niçin bu istismarcıların oyununa geliyorsunuz? Diyorlar ki, 'Efendim işte bir an önce bitsin bu iş.' Ya kardeşim öyle olaylar oldu ki bu ülkede 20 seneyi aştı, karara bağlanamadı. Yani ben gayrimenkul davalarını söylemiyorum, onların içinde 40 yıl, 50 yıldır süren davalar var ama bu tür davalarda da 10 yıl, 20 yıl süren davalar var. Şimdi biz orayı beklemek durumundayız. Orasını beklemeden ben kalkıp da yürütme olarak nasıl böyle bir kararı verebilirim? Bunlar bittikten sonra kararını verirler, karar neyse bunun gereği yerine getirilir.''     

MİT Müsteşarı Fidan'ın ifadeye çağrılması         

Başbakan Erdoğan, ''MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın savcı tarafından ifadeye çağrılması, bir cemaat ile AK Parti'nin mücadele içerisinde olduğu'' iddialarının anımsatılması üzerine, ''Buna gülerim. Tabii biz de bunları doğrusu özellikle yazılı ve görsel medyadan öğreniyoruz, buna da üzülüyoruz. Zaman zaman da tabii ciddi manada yaralıyor, hatta zaman zaman bazı arkadaşlarım inanmaya da başlıyor. Diyoruz; 'Aman ha. Çünkü böyle bir şeye inanmaya başladığınız anda biz kaybederiz. Böyle bir şey olamaz.' Olayımız bizim bu ülkede hizmettir'' dedi.    

Fidan'ın, en yakım mesai ve çalışma arkadaşı olduğunu vurgulayan Erdoğan, ''Burada en yakın mesai arkadaşım, çalışma arkadaşıma karşı yapılmış olan bu olayı kim, hangi niyetle yapmış, nasıl yapmış onu bilemem ama bir başbakan olarak bana düşen görev; arkadaşımla ilgili bu adımı, yanlış adımı önlemek, engellemektir. Grubumuz olarak çalıştık ve bu engellendi, önlendi'' ifadesini kullandı.   

Yapılanların sadece Fidan'a karşı değil, onun mesai arkadaşlarına da karşı olduğuna değinin Başbakan Erdoğan, ''Bu dünyada her halde eşi, benzeri olmamış bir olaydır. Yani bir istihbarat örgütü kendi görev alanıyla alakalı bir adım atacak ve attığı bu adım sebebiyle de mahkûmiyeti istenecek'' değerlendirmesinde bulundu.    

Başbakan Erdoğan, ''Bunu bir vesayetçilik çabası olarak mı değerlendirdiniz?sorusunu, şöyle yanıtladı:    

''Tabii bu çok ciddi bir yargı vesayetiydi, buna 'evet' demek mümkün değil. Biz, yargıda bu vesayeti istemeyiz, bizde de bu vesayeti istemeyiz. Böyle bir şey olamaz. Vesayetçiliği ortadan kaldırmadığımız sürece de bir yere varamayız ama şu anda siz irade koyarsınız, bazı mahfiller de kalkar derler ki 'bunlar da vesayet.' Biz, sadece görevimizi yapıyoruz, bunu yapmamız lazım. O süre içerisinde bizim derdimiz ne? Ülkede terörle mücadelede bir yere varmak, terörle mücadelede bir yere varmak isterken de burada şahsım risk alıyorum ve benim müsteşarım da risk alıyor, yanındaki arkadaşıyla beraber. Onların başına her şey gelebilir, çünkü görüştükleri insanlar malum.    

Benim söylediğim nedir? Ben, siyasetçi olarak bu görüşmeyi yapamam ama ülkeler, devletler, hükümetler bunları yapamayabilir, ama onların eli ayağı durumunda olan devletteki ajanları vardır, devletteki temsilcileri vardır, bunlar vasıtasıyla bunu yapar ki istihbarat elemanları dünyada hep 'ajan' diye anılırlar. Giderler bunu yapar. Adayla da görüşür, adanın kanaatlerini, düşüncelerini alır, sorgular. Kalkıp şu anda bile spekülasyonlar yapılıyor, neymiş 'anlaşmalar yapılıyor, adadaki bırakılacakmış.' Böyle bir söz, böyle bir şey söz konusu değil ama rahat rahat söyleyebiliyorlar. Bunlar üzücü şeyler ama bizler netice almak istiyoruz, mesafe almak istiyoruz. Bunun için de terörle mücadelede mesafe alma noktasında adayla görüşmede biz asla bir görüşme yapmayız ama görüşme yaptırırız. Kimlerle? İşte bu işlerle görevli olan elamanlarımız vasıtasıyla.''    

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Şu sıralarda halen görüşme var mı? Devam ediyor mu görüşme'' sorusu üzerine de ''Halen var. Tabii çünkü netice almamız lazım. Biz, bu ışığı görebiliyorsak, o adımı atmaya devam ederiz, baktık ki artık ışık yok, orada keseriz'' dedi.

 

‘Cumhurbaşkanlığı seçimi başkanlık, yarı başkanlık sistemini getiriyor’

 

Başbakan Erdoğan, cumhurbaşkanını halkın seçmesine ilişkin, ''Partili aday sürecinin başlaması zaten bir yerde başkanlık veya yarı başkanlık sistemini getiriyor'' dedi.

''Bu dönemde önemli icraatlar yaptınız. Sivil anayasa yapamamış olmak içinizi acıtacak mı, sizi rahatsız edecek mi?'' sorusuna Erdoğan, ''Bu beni çok da rahatsız etmez, çünkü bu bizim hizmetlerimizi ciddi manada artık engellemiyor. Hele hele bu 26 maddelik... Sembolik olarak üzer, ama hizmetimizi engellemez. Bu arzu ettiğimiz şekilde bitirilmiş olsaydı bu hizmetler çok daha seri, çabuk olabilirdi'' karşılığını verdi.    

''Bazen öyle yasal çalışmalarda engellerle karşılaşıyoruz ki bu geliyor Anayasa'ya takılıyor'' diyen Erdoğan, Anayasa'nın sivil bir anlayışla yapılmış olması durumunda bu takılmanın olmayacağını, çok daha rahat, seri bir şekilde adım atma, karar alma imkânının doğacağını vurguladı.    

Hükümetteki 10 yılları içerisinde sıkıntıyı yasa maddelerinden çok insan unsurunda yaşadıklarını belirten Erdoğan, ''Yasalar ne kadar adil olursa olsun eğer insan aynı şekilde hareket etmiyorsa orada sıkıntı var. Ama yasalar ne kadar kötü olursa olsun eğer insan adil davranıyorsa orada da çözümü yakalarsınız'' dedi.    

''Halk tarafından seçilen cumhurbaşkanı ile başbakanın iki başlılık oluşturabileceği tartışmaları var. Bu tartışmaların üzerine de siz başkanlık sistemi, partili cumhurbaşkanı ya da yarı başkanlık sistemini önerdiniz ve komisyona da resmi bir öneride bulundunuz. O öneriniz çok tartışıldı, bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?'' sorusuna Başbakan Erdoğan, şu cevabı verdi:    

''Başkanlık sistemi nedir? Ülkem bunu tam manasıyla henüz bilmiyor. Bazı entelektüel kesim bunu biliyor, ama bir kısım entelektüel kesim inanın şu başkanlık sistemini dahi bilmiyor. Biz siyasetçilerin içinde bilmeyenler de kahir ekseriyettedir. Mesela parlamenter demokrasi ile başkanlık sistemini karıştıranlar var. Ne diyor? 'Başkanlık sisteminde parlamento yoktur' diyor. Kim bunu diyor? Bir siyasi partinin genel başkanı diyor? Böyle bir şey kullanılır mı? Başkanlık sisteminde parlamento olmaz olur mu? Bugün Rusya'da parlamento var. Amerika'da çift, iki... Ve üstelik de başkanı bayağı hesaba çekecek bir yapıdadır. Burada icabında başbakan bir hibede bulunabilir, yani bir helikopterdi, araç, gereçti... Bir yerlere hibe edebilir. O imkânı var, ama aynı şeyi Amerika'da yapamazsınız. Yani onun hibe edilmesi için kongreden geçmesi lazım. Onu da geçin bir büyükelçiyi başkan atayamaz, oradan geçirmesi lazım. Bizde böyle bir durum yok. Peki, yok da niye böyle bir şey istiyorsunuz? Bu benim istemem olayı değil. İstiyoruz ki madem ileri demokrasi diyoruz o zaman halkın seçtikleri bu denetim mekanizmasını çok daha iyi çalıştırsın. Bu denetim mekanizması iyi çalışırken de biz diyelim Amerika'da bize göre neler doğrudur, neler yanlıştır bunların üzerine çalışalım. Rusya'da neler doğrudur neler yanlıştır üzerinde çalışalım. Fransa yarı başkanlık, neler doğru neler yanlış bunun üzerinde çalışalım. Bizim kendi gelenek ve göreneklerimizle bu işin uyumu çok önemli. Bu tartışılsın bu ülkede ve inanıyorum ki bu tartışıldığı sürece toplum bunları çok daha iyi hazmedecek, değerlendirmesini de buna göre çok daha iyi yapacaktır.''

     'Hilafeti getirir diye bir şey yok'         

''Kalkıp derseniz ki 'başkanlık sistemi hilafeti getirir', kusura bakmayın. Böyle bir şey yok, bununla yakından uzaktan alakası yok'' diyen Erdoğan, ''Bu hakikaten cehaletin ta kendisidir. Şu anda demek ki Amerika'da, Rusya'da, Fransa'da hilafet var. Böyle bir anlayış olabilir mi? Yanlış bir şey'' ifadesini kullandı.    

Türkiye'de başkanlık sisteminin tartışılmasına bile tahammül edemeyenlerin olduğunu ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti:    

''Peki, niye tahammül edemiyorlar, onu söyleyeyim, orayı ben öğrendim. Çünkü bu sistem geldiği anda artık iki tane güçlü parti olacak ve bu iki güçlü parti ülkede temsil yetkisini halkından alacak. Bunu gördükleri için asıl rahatsızlık buradan geliyor. Belli bir anlayışla acaba ben bundan sonra tekrar iktidar şansı yakalayabilir miyim? Hâlbuki bu tür sistemlerde kontrol mekanizmaları iyi çalıştığı için sizden bir dönemde, iki dönemde netice alamadığı zaman halk sizi kenara koyuyor, öbürüne sen gel diyor. Böyle bir durum var bunu yaşamak lazım. Yaşamadığınız zaman bunu anlayamazsınız. Sandıksa, sandık yine önünüzde, parlamentoysa, parlamento da var. Millet adına parlamento kontrolü yapıyor. Bütün bunlar var. Ama bunu bırakalım da şöyle bir konuşalım tartışalım dahi diyemiyorlar. Sadece iki güçlü parti oluşacağı için bundan duydukları rahatsızlık sebebiyle.''    

''Anayasadan bağımsız olarak sadece siyasal sisteme yönelik bir öneri sunma ihtimali var mı AK Parti'nin 2013 yılı için? Yani Anayasa çıkmıyor ama 2014'te cumhurbaşkanlığı seçimi olacak ve yetki karmaşası çıkma ihtimali var buna ilişkin?'' sorusuna Başbakan Erdoğan, şu cevabı verdi:    

''Ben yetki karmaşası noktasında ona çok katılmıyorum. Ama çıkmaz da demiyorum. Biz sayın cumhurbaşkanımızla bu noktadaki uyumumuz yerinde çalışıyoruz. Ama bir önceki cumhurbaşkanımızla böyle bir uyumumuz yoktu, onu da çok açık net söylemek durumundayım. Burada kayıplarımızın olduğunu da söylemek durumundayım. Çünkü 'yerindelik hakkı yürütmenindir' mesela dediği halde sayın cumhurbaşkanı yerindelik hakkını kullandığımız zaman ne yazık ki bunu engellemiştir. Birçok örneği var bunun. Yürütme yerindelik hakkını kullanamazsa bu ülkede nasıl icraat yapacak? Aynı şey erklerin birbirine müdahalesinde önümüze geldi. Mesela yargı, yasamaya müdahale etti, yargı aynı şekilde yürütmeye müdahale etti. Şimdi bunlar yapıldığı sürece milletin, ülkenin menfaatleri hep erteleniyor veya hiç yapılmıyor. Bunları da bizim süratle aşmamız gerekir.''     

'Cumhurbaşkanı farklı bir gücü almış olacak'         

''Başkanlık sistemiyle ilgili Anayasa Uzlaşma Komisyonu'na AK Parti tarafından sunulmuş bir teklif var. Bu teklif konusunda ne kadar katısınız? O teklifin içeriğini tartışmaya, gerekirse değişiklikler yapmaya, uzlaşmaya hazır mısınız?'' sorusuna Erdoğan, ''Ona açığız, onda bir sıkıntımız yok'' karşılığını verdi.    

''O teklife ilişkin bazı eleştiriler var. Bunların tartışılmasına izin verilmiyor mu?'' sorusu üzerine Erdoğan, ''Hayır, öyle bir şey yok. Biz sadece bu sistemi tartışalım, konuşalım diyoruz. Çünkü onun bir defa başlığını duydukları anda zaten içeriğine girmeden daha başlıkta tıkanıyoruz. Tartışalım, konuşalım. Siz neyine karşısınız, neyine taraftarsınız? Ama daha baştan karşılar, diyorlar ki 'biz bunu tartışamayız', yaklaşım bu olunca o zaman da diyoruz ki kusura bakmayın'' diye konuştu.    

Erdoğan, ''Biz burada 325 milletvekilinin temsilcisi olarak 3 arkadaş bulunuyoruz ama bunun hesabını biz 325'i buraya taşıyan 21,5 milyona vermek zorundayız. Demez mi bize, biz sizi oraya boşuna mı gönderdik?'' dedi.    

''2014'teki cumhurbaşkanı halkoyuyla seçilecek. En az yüzde 51, ama belki yüzde 60, 70'lerle gelecek. O zaman cumhurbaşkanının sahip olduğu yetkilerin yorumu ile hükümetin sahip olduğu yetkilerin yorumu konusunda nasıl bir manzara oluşur?'' sorusuna Başbakan Erdoğan, şu cevabı verdi:    

''Burada şöyle bir noktaya doğru gelmiş bulunuyoruz; O cumhurbaşkanı adeta bir yarı başkanlık sisteminin cumhurbaşkanı gibi olacaktır. Mevcut anayasamızın içinde şu anda yürütmenin başı başbakan değildir, cumhurbaşkanıdır. Bakanlar kurulunu isterse toplar, isterse başkanlık eder. Bu, mevcut anayasamızda var zaten. Ama bugüne kadar kullanılmamış. Kullanılmadığı için de cumhurbaşkanlığımız böyle bir adımı atmamışlar, ama isterlerse bu hakları var, gelir bunu yaparlar. Böyle bir durum söz konusu. Bizim şu anda halk tarafından böyle bir adım atıldığında tabi ki cumhurbaşkanı çok daha farklı bir gücü almış olacaktır. Direk halkın getirdiği bir cumhurbaşkanı olacaktır. Parlamentodan geliş ile oradan geliş tabi ki daha farklı olacaktır. Belki o da şu anda gerçekleşemeyen bir anayasanın kapısını da açabilir. Böyle bir durum da o zaman söz konusu olabilir.''    

''Sistem ağırlaşabilir, işlemez hale gelebilir tabi o açıdan da söyleyebilirsiniz'' denilmesi üzerine Erdoğan, ''Hayır, o yönden söylemiyorum. Tam aksine sistemin daha iyi çalışabilmesini o zaman yürütmenin de başı olarak cumhurbaşkanı sağlayabilir, böyle bir adım atabilir'' karşılığını verdi.    

''Cumhurbaşkanlığından başkanlık sistemine gidiş daha mümkün olabilir'' denilmesi üzerine de Erdoğan, ''Onu kolaylaştırabilir'' dedi.        

'Cumhuriyetçiler, demokratlar yapısının örneği'         

''Kafalara takılan soru Cumhurbaşkanlığı seçiminin kendisi nasıl olacak- Adaylar ne adına yarışacaklar, kampanyalarını nasıl yapacaklar? Ve sayın başbakan, aday olacak mısınız? sorusunu Erdoğan, şöyle yanıtladı:    

''Olacağım veya olmayacağım şeyini söylersek, o ayrı bir tartışmayı getirir. Bugün tarih olarak 28 Aralık, önümüzde 2013 var, 2013'ten sonra 7 ay da orada var, 19 ay var. 19 ay benim görevim var. Nedir? AK Parti genel başkanı olarak ülkeme hizmet etmek. Ondan sonra bir süreç başlayacaktır, o süreçte cumhurbaşkanlığı adayları ortaya çıkacaktır. Bu adaylar noktasında şüphesiz partimin de adayı olacaktır, belki de adayları olacaktır. Bunları bilemem. Bunun dışında aynı şekilde siyasi partilerin adayları olacaktır. Bir defa şöyle bir süreç başlıyor orası ilginçtir; Partili aday süreci başlıyor. Partili aday sürecinin başlaması zaten bir yerde başkanlık veya yarı başkanlık sistemini getiriyor. Niye? Çünkü partili 20 kişi, bu 50, 100, 150 olabilir, parti der ki biz tamamımız imzayı atıyoruz, bu şekilde adayını gösterir, çıkar ve ondan sonra da kampanyada kendi adayına destek verir. Buna mani bir hal yok. Bu tabi neyi getirmiş oluyor? Bu bir yerde şu andaki cumhuriyetçiler, demokratlar yapısının bir örneğini ortaya koyuyor. Tabi ki mesajlar meydanlarda farklı olacaktır. Yani bir seçim kampanyasındaki gibi 'AK Parti iktidarında biz şöyle yaptık, şöyle yapıyoruz' artık diyemezsin. Artık halkın genelini kucaklayacak mesajı vermek zorundasın. Çünkü halkın tümünün artık başkanı, cumhurbaşkanı olacaksın. Bu şekilde orada mesajları vermek durumundasınız, karşınızdakiler de aynı şeyi vermek durumunda. Onun için de tabi ki bir cumhurbaşkanı adayının artık mesajları farklı olacaktır. Programı olacaktır. Ve bu programı, yol haritasını ona göre açıklayacaktır, ona göre çalışmalarını yapacaktır. Ve halk da tercihini o isimlerden biri lehinde, eğer birinci turda aştı aştı aşamadığı takdirde olay ikinci tura kalacaktır. İkinci turda zaten en fazla oyu alan cumhurbaşkanı seçilecektir, iş bitecektir.''

 

‘ODTÜ ile bizim bir problemimiz yok’

 

Erdoğan, ODTÜ'deki olaylarla ilgili, ''Bizim oradaki ODTÜ'nün samimi gençleri, o yavrularla ilgili problemimiz yok. ODTÜ ile de bizim bir problemimiz yok. Problem, buradaki yönetimin sakat zihniyetiyledir'' dedi.

Erdoğan, ODTÜ rektörünün yaptığı ziyaret hatırlatılarak, ''Mesele sizin açınızdan vuzuha kavuştu diyebilir miyiz?'' sorusu üzerine, rektörle bu konuda görüştüklerini belirtti.    

''Kampusta çıkarılan bir yangın, sapan kullanmak suretiyle demir leblebilerin fırlatıldığı bir olay var. Molotoflar, kilit taşları var'' diyen Erdoğan, bu öğrencilerin bir kısmının ODTÜ'nün, bir kısmının başka okullardan geldiğini, bir kısmının da öğrenci olmadığını söyledi.    

''Cam, çerçeve her yer indiriliyor'' diyen Erdoğan, burada sürekli polisin eleştirildiğini ifade etti.    

Erdoğan, polisi oraya çağıranın üniversite yönetimi olduğunu ve önemli bir etkinlik için polisin oraya gelmesi gerektiğini dile getirdi.    

Türkiye'nin yüzde 80'ininden fazlasını kendi mühendisleriyle yaptığı uydusunu o gün uzaya gönderdiğini anlatan Erdoğan, ''Bununla gururlanmak gerekir'' dedi.    

''Bizim buradaki sıkıntımız şu'' diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:    

''Bizim oradaki ODTÜ'nün samimi gençleri, o yavrularla ilgili problemimiz yok. Ortadoğu Teknik Üniversitesi ile de bizim bir problemimiz yok. Problem, buradaki yönetimin sakat zihniyetiyledir. Burada yönetimde bir acziyet var. Acziyetini kabul edeceksin. Eğer öğrencilerinin içerisinde orada faşizan baskı uygulayan öğrenciler varsa, okulu terörize eden gruplar varsa bu gruplara karşı bir defa okul yönetiminin elinde olan disiplin kuralları var. Bunları işletmesi lazım. Önce bir hafta uzaklaştırır. Tekrar mı yaptı 15 gün, tekrar mı yaptı tamamen uzaklaştırır. Bunları başkalarına yaptılar. Çok açık net söylüyorum. Başörtülü kızlarımıza yaptılar bunları. Okullardan uzaklaştılar başörtüsü taktıkları için. Şimdi, bunlar terör estiriyor, hatta hatta daha ileri gideceğim. Bazı akademisyenler oradaki, onların eylemlerine karışmayan akademisyenler üzerinde baskı uyguluyorlar.''    

Erdoğan, ''Asayiş olayından çıkıp siyasi bir bağlama oturtuluyor'' değerlendirmesi üzerine, sözlerine şöyle devam etti:    

''Tabi canım. Burada şiddet uyguluyorlar. Şiddet uygulayanın sırtı sıvazlanıyor. Yani orada polise kalkıyorsun saldırıyorsun. Neymiş 'polis orantısız güç kullanmış'. Tamam, polis orada biber gazı kullandı. Polis biber gazını neden dolayı kullandı?''    

Polisin biber gazını, herkes gayet güzel dururken ya da ortam süt limanken kullanmadığını, sapanla atışlar yapılırken, molotof ve taş atılırken kullandığını anlatan Erdoğan, itfaiye aracının kampusa niye çağrıldığının sorulduğunu paylaştı.    

Erdoğan, ''Yav yanıyor orası, kampus yanıyor. Kampus yanarken tabi ki itfaiye aracını çağıracak. Ama yönetim diyor ki 'yanıyor muydu' diyor. Ne demek ya, yanıyor tabi'' diye konuştu.    

Erdoğan, bilim adına bunların savunulmasına tepki göstererek, şunları söyledi:    

''Bilim adına siz bunları nasıl savunursunuz. Benim hocalarım bana böyle bir şey öğretmedi. Ama demek ki şimdi bazı hocalarımızın böyle anlayışları var. Öğrenci böyle yetiştiriliyor diyor demek ki bazıları. Ama ben gerçek manada eli öpülesi hocalarımızdan bu noktada tavırlarını çok net ortaya koymalarını beklerim ve bunu ilim adına beklerim. İlim adına onlar bunu koymazlarsa ortaya, yazık olur. İşte, kamplaşma okullarda o zaman olur.''    

Göktürk 2'nin konuşulmadığını dile getiren Erdoğan, bunun dev bir yatırım olduğunu söyledi.    

Erdoğan, ''Ben isterdim ki bütün öğrenciler rektöre gitsinler, 'hocam bize öyle büyük bir salon tahsis edin de çünkü merasimin yapıldığı yer bir 100 kişilik, 150 kişilik salon, biz de oradan bunu canlı olarak izleyelim' ama maalesef böyle bir canlı yayında üniversitenin samimi olan öğrencileri de nasibini alamadı'' dedi.    

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün törene davet edilmediğinin hatırlatılması üzerine ise Erdoğan, bunun TÜBİTAK'ın ihmali olduğunu söyledi.         

'Planımızı 2015, ardından 2023'e yaptık'         

Son 3-4 yıldır hem dünyada, hem bölgede güvenlik anlamında, ekonomik, siyasi anlamda eksen kaymaları yaşandığı, krizler olduğu belirtilerek Türkiye'nin 2013'e ne gibi beklentiler içinde girdiğinin sorulması üzerine Erdoğan, ''Biz, ekonomide ağırlıklı olarak söylüyorum, planımızı 2015'e, ardından 2023'e çok kararlı bir şekilde ve disiplinli bir şekilde yapmış durumdayız'' dedi.    

''Onun için de özellikle mali disiplinden taviz vermeyeceğiz'' diyen Erdoğan, şöyle konuştu:    

''İki tane sır kelimemiz var. Bunun birisi güvendir, birisi istikrardır. Şu anda bizim bütçemiz bu anlayışla hazırlanmıştır. 2013 bütçesinde de bunu göreceksiniz. 2013 seçim yılı değil ama 2014, iki tane seçim yaşayacağımız yıl. Biz 2014'e girerken de iki tane seçim yaşayacağız, dolayısıyla 2014'ün bütçesini farklı hazırlayalım diye bir telaşın içerisinde de olmayacağız. Aynı kararlılıkla onu yürüteceğiz. Mesela şimdi biz 2013 için yüzde 4 büyüme hedefliyoruz. 2014 ve 2015'te 5-5 planlıyoruz. Bunu da inşallah yakalayacağız. Onun için kamu harcamalarındaki tasarrufta kararlıyız. Aynı şekilde bunu sürdüreceğiz. Dikkat ederseniz biz, israf ekonomisine asla pay vermedik, pay ayırmadık, prim vermedik. Biz hep verim ekonomisinden yana olduk ve çalışmamızı bu esas üzerinde yürüttük. Yani yaptığımız bir işin verimliliği nedir? Önce bunu hesapladık. Eğer bu israf içeriyorsa 'kusura bakmayın arkadaşlar' dedik ve sağ olsun, ekonomiyle ilgili bakan arkadaşlarımın da bu konudaki hassasiyetleri de gayet iyi.''    

Avrupa Birliği üyesi ülkeler ithalatı kısmalarına rağmen, Türkiye'nin ihracatını farklı kıtalarda arttırdığını ve 150 milyar dolara ulaştığını anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:    

''Biz göreve başladığımızda 36 milyar dolardı. Oradan bunu telafi ettik. Bu yine aynı kararlılıkla devam ediyor. Şu anda OECD ülkeleri arasında, büyümede de bakıldığında çizginin üzerinde olan ülke Türkiye. Biz komşu ülkelerle bu noktada çok çok farklıyız. İşte Merkez bankamıza bakıyorsunuz 121 milyar dolar döviz rezervimiz var. 27,5 milyar dolardan aldık, şimdi buradayız. IMF'yi şu anda borçlar bitiyor. 860 milyon dolara indi. 23,5 milyar dolardan başladık, buraya düşürdük. Faiz sürekli iniyor, daha da inecek. Çünkü ben bu faiz oranını da yüksek buluyorum ama reel faizde sıfırın altındayız. Buraya geldik. Buraya durup dururken gelmedi ki.''    

Erdoğan, sözlerini ''İnanıyorum ki 2013 bu heyecanla beraber bizi adeta sıçramaya devam ettirecek ve bir de hâsılatını da yılsonu itibarıyla çok iyi alacağız'' diyerek tamamladı.