"Erdoğan'ın yolu, George Orwell'le ilk kez üç yıl önce kesişti"

"Erdoğan'ın yolu, George Orwell'le ilk kez üç yıl önce kesişti"

George Orwell'in Hayvan Çiftliği ve 1984 kitaplarının çevirmeni Celal Üster, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın salı günü partisinin grup toplantısında Orwell'i kaynak göstererek söylediği sözlere ilişkin olarak "Erdoğan'ın yolu, George Orwell'le ilk kez üç yıl önce kesişti" dedi. 

Üster, "1945 Ağustosu’nda yayımlanan “Hayvan Çiftliği”nin, 1945 Ekimi’nde kurulan BM’nin “Güvenlik Konseyi’ni beş ülkeyle sınırlayan düzenini” eleştirmesi olanaksız" ifadesini kulllandı.

Cumhuriyet'te Celal Üster'in "Orwell yaşasaydı..." başlığıyla (5 Ekim 2017) yayımlanan yazısı şöyle:

Gerçi soran yok, ama bana sorarsanız, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yolu George Orwell’le ilk kez üç yıl önce kesişti. 2014’te edebiyat alanında Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nü alan Alev Alatlı, ödül töreninde, Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler’e yönelik “dünya beşten büyüktür” sözünü anımsatarak, “Bugün George Orwell olsa ayağa kalkar, sizi alkışlardı” gibisinden bir söz etmişti. Ben de, Orwell’in “Hayvan Çiftliği” ve “1984” adlı romanlarının çevirmeni olarak, Alatlı’nın bu sözleri karşısındaki şaşkınlığımı dile getiren bir yazı yazmıştım. 

O yazıda, Orwell’in, bu iki yapıtında, her türlü totalitarizmi yerden yere vurmakla kalmadığını, insanlara uygulanan baskıları, özgürlükleri yok etme yöntemlerini bazen alaycı, bazen simgesel bir dille, bazen de olanca karanlığıyla gözler önüne serdiğini vurgulamıştım.

***

Geçende partisinin grup toplantısında konuşan Erdoğan, “George Orwell ‘Hayvan Çiftliği’ kitabında bazılarının daha eşit olduğu bir düzeni, mesela Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni beş ülkeyle sınırlayan düzeni eleştirir” deyince, bu kez şaşırmadım. Alatlı’nın ödül törenindeki sözlerini anımsadım.  Gelgelelim, Erdoğan’ın, Orwell’in “Hayvan Çiftliği” kitabına getirdiği “yorum” epeyce tepki aldı, sosyal medyada gündem oldu.

***

Evet, 1945 Ağustosu’nda yayımlanan “Hayvan Çiftliği”nin, 1945 Ekimi’nde kurulan BM’nin “Güvenlik Konseyi’ni beş ülkeyle sınırlayan düzenini” eleştirmesi olanaksızdı. Kitap, pek çok yorumcuya göre, o günlerin Sovyetler Birliği’ni, dahası Stalin’in zorba, tek adam yönetimini eleştiriyordu. [[Haber görseli]]   Erdoğan belki de kitaptaki “Bütün hayvanlar eşittir, ama bazı hayvanlar öbürlerinden daha eşittir” sözünden yola çıkarak, BM’ye dolaylı bir eleştiri yöneltmek istemişti. Ama yine de, “Hayvan Çiftliği” okunduğunda, kitabın başlarında “Bütün hayvanlar eşittir” diyen yöneticilerin, yılgı ve korkunun kol gezdiği bir düzen yarattıktan sonra, bu “özdeyiş”i “Bütün hayvanlar eşittir, ama bazı hayvanlar öbürlerinden daha eşittir” diye geliştirmelerinin (!), hakların ve özgürlüklerin ortadan kaldırıldığı bir toplumdaki ayrıcalıklı zümreyi işaret ettiği hemen anlaşılacaktır.

***

Bir çiftlikte yaşayan hayvanlar, kendilerini ezip sömüren insanlara başkaldırıp yönetime gelerek daha eşitlikçi bir düzen oluşturmuşlar, ama kurnaz ve iktidar düşkünü domuzlar çok geçmeden önderliği ele geçirerek devrimi yolundan saptırmışlar, ne yazık ki insanların yönetiminden daha baskıcı, daha acımasız bir diktatörlük kurmuşlardır.

***

Kanımca, Orwell, “Hayvan Çiftliği”nde, yalnızca dönemin Stalin yönetimini eleştirmekle, sınırlı bir amaçla yetinmiş olsaydı, bu roman yetmiş yıldan fazla bir süredir dünya edebiyatının başyapıtları arasında yer alamaz, bir kült kitap olup çıkamazdı.  Kitabı benden çok önce, 1954’te dilimize çevirmiş olan “Ateşten Gömlek”in, “Sinekli Bakkal”ın yazarı Halide Edib Adıvar’ın dediği gibi, “Orwell (...) herhangi bir idarenin, nizam ve kanundan ayrılınca nasıl bir afete yakalanacağını resmetmiştir.”

***

Gerçekten de, “Hayvan Çiftliği”nin anahtarı, kitabın son sahnesindedir.  Bir baskı biçiminin yerini başka bir baskı biçimi almıştır. Hayvanların eski efendileri, komşu çiftliklerdeki insanlar ile yeni efendileri domuzlar, Çiftlik Evi’nde bir şölen sofrasının başında toplanmışlar, şerefe kadeh kaldırmaktadırlar. Yüzlerini cama dayayarak içeride olup biteni dehşet içinde izleyen hayvanlar, içeridekilerin yüzlerinde bir tuhaflık sezerler. İnsanlarla domuzları birbirlerinden ayırt edememektedirler. İnsanlar domuzlara, domuzlar insanlara dönüşmüştür...