Eren Erdem'den Karşı'nın patronuna yanıt

Eren Erdem'den Karşı'nın patronuna yanıt

Karşı Gazetesi İmtiyaz Sahibi Turan Ababey’in, gazetenin eski Genel Yayın Yönetmeni Eren Erdem’in tüm maaşlarını ve tazminatını alarak görevinden ayrıldığı iddiasına Eren Erdem’den yanıt  geldi.

Eren Erdem, “Gazete kapatılmadan 5 gün önce, “gazetenin zarar görmemesi adına” istifa diye duyurduğum ayrılık, şahsımın gidip istifa vermesinden ibaret değildir. Gazetenin düşen tirajlarının sorumlusu olduğum, şirket sahibi tarafından bana ifade edilmiştir. Bunun üzerine istifa etmem istenmiştir. İstifa ederken 3 yıllık mukavelemi, “bu talep doğrultusunda fesh ettim.” Mukavelemden doğan “Tazminat gibi alacaklardan tamamen vazgeçtim.” İfade edildiği gibi tazminatlarımı ve alacağımı “sıfırlayarak” gitmedim. Tazminat almadım” dedi.

T24’te dün Berna Şahin imzasıyla yayınlanan söyleşide, kapatılan Karşı Gazetesinin  İmtiyaz Sahibi Turan Ababey, gazetenin eski Genel Yayın Yönetmeni Eren Erdem’in tüm alacaklarını ve tazminatını alarak görevinden ayrıldığını söylemişti.

Eren Erdem, Turan Ababey’in iddialarıyla ilgili olarak T24’e yazılı bir açıklama gönderdi.

Eren Erdem’in yazılı açıklaması şöyle:

T24.com.tr sitesinde Karşı Gazetesi imtiyaz sahibi ile yapılan röportaja cevabımdır.

Karşı Gazetesinin kurucu Genel Yayın Yönetmeniyim. Bu gazetenin kuruluşu evvelinden, basıldığı güne kadar, gazete fikrine sahip çıkan sermayenin “gazetecilik ve gazete finansmanı” hususunda hiçbir fikrinin olmadığını biliyordum. Bundan ötürü sırasıyla; “Aydınlık gazetesinin eski imtiyaz sahibi Mehmet Sabuncu ve Birgün gazetesinin en mühim isimlerinden İbrahim ağabey ile arkadaşı bir gazete nasıl kurulur, ne gerekir gibi soruları sorması ve yeterli yanıt alabilmesi için görüştürdüm.”

Tüm detayları ile bu işi öğrenmesi adına, “matbaa, kağıt maliyetlerini hesaplaması ve bütçesini planlaması adına, 20 yılı aşkın süredir Sabah grubunda dağıtım planlaması yapmış Ergün beyin gazeteye istihdam edilmesi, bu görüşmeler sonrası bir öneri olarak sunuldu.” Ve kağıt, baskı, maliyet hesaplamaları fizibilite edilerek hesaplandı. Akabinde personel ve genel giderler hususunda fizibiliteler yapıldı. Bu fizibiliteler “bir takım acemilikler nedeniyle kısmen aşılsa da, kritik boyutlara ulaşan bir kriz yaşanmadı.”

Gazete kurulmadan önce ve basılı yayına geçtiği süreçte, “bir gazetenin ne kadar finans ile yaşayabileceği” hususunda yeterli bilgi sahibi olmuş bir imtiyaz sahibine dönüştü arkadaş.

Kağıtçısından, matbaasına varana kadar, her maliyeti kalem kalem önüne koydular. Ve personel bütçeleri de aynı şekilde önüne koyuldu. Akabinde, iştirakçi arkadaş bu işi 1 yıl süspanse edeceğini ifade etti. Bunu TV'de de bu şekilde ifade etmişti.

İlk günden itibaren, gerek kendisine gerek çalışanlarla birlikte iken kalabalık ortamlarda “bu gazete 10bin satarsa ne kadar süspanse edebilirsin sorusunu sorduk.” Aynı cevabı aldık. Gazete reklamlarının yapılmasını sağlayan reklam şirketiyle kurulan ilişki dahil, hiçbir ödeme planlamasına dahil olmadık. Sadece “ne tür bir reklam verimli olur” kısmını tartıştık.

Gazete kapatılmadan 5 gün önce, “gazetenin zarar görmemesi adına” istifa diye duyurduğum ayrılık, şahsımın gidip istifa vermesinden ibaret değildir. Gazetenin düşen tirajlarının sorumlusu olduğum, şirket sahibi tarafından bana ifade edilmiştir. Bunun üzerine istifa etmem istenmiştir. İstifa ederken 3 yıllık mukavelemi, “bu talep doğrultusunda fesh ettim.Mukavelemden doğan “TAZMİNAT GİBİ ALACAKLARDAN TAMAMEN VAZGEÇTİM.” İfade edildiği gibi tazminatlarımı ve alacağımı “sıfırlayarak” gitmedim. Tazminat almadım. Pozisyonum gereği talep de etmedim. Orada çalışan diğer arkadaşlardan ayrı olarak, gazetedeki pozisyonuma binaen, bunu (tazminat ve benzeri hakları) kat'i suretle istemedim. Şirket sahibi ile “helalleştik.” Ve gazeteden ayrıldım.

Keza, ayrıldıktan 3-4 gün sonra, gazetenin kapanacağını bilmiyordum. Dolayısı ile, her çalışan “bir kurumdan ayrılırken, haklarını alarak ayrılır.” Lakin ben, pozisyonum gereği bunu talep etmedim. Köşe yazarı olarak gazetede kalmam telkin edildi. Gazetenin “benden dolayı zarar görmemesi için bunu kabul ettim.”

Çeşitli mecralarda şirket sahibi tarafından, “gazeteyi benim batırdığım” yönünde çeşitli ifadeler kullanılmış. Bu ifadeler fevkalade yanlıştır. Çünkü, bu gazeteyi kurduğumuz ilk günden, kapandığı güne kadar; “mali dengelere en ufak bir müdahalem olmamıştır. ŞİRKETİN MUHASEBECİSİ hayattadır. Ortadadır.” Yönetimin bana ilettiği yegane rahatsızlık; “personel maaşları ve yazar telifleriydi.” Yazar teliflerinin ve personel maaşlarının yüksek olduğu ifadesi üzerinden, bu sorumluluk şahsıma atfedildi. Lakin, kuruluş öncesi konuşulan bütçeleri, ham haliyle aşmadım. Aşdıysam dahi, çok ciddi bir rakamla aşmadım. Ancak ben vergi memuru değilim. Bir şirketin SSK ve VERGİ ödemelerini hesap edemem. Personelin vergilendirilmiş ücretlendirmelerine dair tek bir vaadde bulunmadım. Sürekli “ham maliyetlerden” bahsettim. Vergilendirilmiş bütçeleri hesaplaması gereken, sermayedarlardır.

İyi bir mali müşavir tutup, şirketin vergilendirilmiş personel giderlerini hesaplamadığınızda bir sorun oluşur. Ve bu sorunun müsebbibi Genel Yayın Yönetmeni olmaz. Beni Karşı Gazetesinin eski Genel Yayın Yönetmeni olarak, bu gazetenin “batmasına sebep olabilecek ne tür bir” maliyet oluşturabilirim ki? Çaycı sayısı mı? Şöför sayısı mı? Yoksa, alınan bilgisayar sayısı mı? Bu türden maliyetler ile batabilecek bir sermaye yapısı, hali hazırda niçin böylesi bir işe girişir?

Turan bey'in önümüze koyduğu bu tabloya binaen, gazetenin “en az 1 yıl yaşayacağı” bilgisini, Kutlu Esendemir ve Mehmet Bozkurt'la da paylaştım. Onlar da istihdam edilen emekçilerle bu durumu paylaştılar. Hatta Turan bey'den işitip, aktarma gibi bir durumda olmamak adına, dördümüzün olduğu toplantılarda defalarca bu konuyu açtım. Ve Turan bey bizzat kendi ağzıyla bu bilgiyi ısrarla teyid etti. Doğruladı. Hiç kimse, sanıyorum ki “2 aylık bir projeye ismini koyacak kadar akli sorunlara sahip değildir. Dolayısı ile, bu projenin en az 1 yıl süreceği fikrine binaen bu yola giriştik. Böylesi bir sonla sonuçlanacağını en ufak bir biçimde hissetseydim, asla girişmezdim. Şahsıma muhteşem bir güven verildi. Keza, Turan bey'i ortak arkadaşlar üzerinden tanırım. Çok uzun bir geçmişim yoktur. Gezi sonrası “yeni medyaya katkı sunacak bir kişi olarak çıktı ortaya.” Elimizde ki projeyi destekledi ve yola koyulduk.

Benim kişisel olarak eleştirilebileceğim yegane nokta; “yayın politikasıdır.” Bu da ancak “işime son verilen güne kadar yürütülen yayın politikası üzerinden yapılabilir.” Benim yönetmenliğimde Karşı, tüm emekçilerin eşit ölçüde desteği ile Türkiye'nin gündemine girmiş, defalarca gündem belirlemiştir. Bu minvalde, elbette “hatalarımız olmuştur.” Lakin, ben o dönem birlikte çalıştığımız arkadaşlar, tüm enerjimizi bu gazetenin büyümesi için harcadık.

Bu gazetede, “küçük çaplı kararlar hariç olmak üzere” tüm kararları istişare ile yaptık. Onay verilmiş bir hamle, en başta eleştirilmeksizin, başarısızlık sonrası “birilerine ihale edilmemelidir.” Ortada bir “başarısızlık söz konusudur.” Bu başarısızlık, elbette “benim de içinde payım olan bir başarısızlıktır.”

Lakin, zaten bir gazetenin yaşaması için gereken “hesap ve planlamayı yapan kadrolar gazetededir.” Yani, bu gazetenin “nereye ne harcadığı, nasıl harcadığı benim onayımdan geçmemiştir.” Bizzat imtiyaz sahibi, muhasebe ve dağıtım üçlüsünün elinden geçmiştir. Burada muhasebe “pasif” elemandır. Yegane karar verici “imtiyaz sahibi” olmuştur. Ve gazetenin “kağıt, matbaa gibi süreçlerini yöneten dağıtım sorumlusu, imtiyaz sahibine bağlı bir birim olarak çalışmıştır.”

Bir gazete nasıl batar? İstihdam edilen personel sayısı, kullanılan kalemler, bilgisayarlar eğer bir gazeteyi batırmıyor ise, bizlerin ne gibi bir dahli olabilir? Gazetelerin ağır giderleri ortadadır. Matbaa ve kağıt maliyetleri, bir gazetenin en ağır yüküdür. Bu gazetenin “günlük kaç adet basılması gerektiğine karar veren merci, biz değildik.” Hatta, bir süre sonra baskı adetlerinin düşmesi gerektiğini de ifade ettik.

Kurucu yayın yönetmeni olduğum gazetenin yaşadığı sürece dair bugüne kadar hiç açıklama yapmadım. Bana, neden direnişe gitmediğim de soruluyor. İşime son verilmiş bir yapı söz konusu. Ve bu yapının başına başka bir arkadaşımız geçmiş. Geçmişe dair tartışmalara girmemek için, direnişe dışarıdan çeşitli diyalog ve katkılarla destek verme yolunu seçtim.

Gazetenin kuruluşuna vesile olan toplantıda bulunan, eski TV partnerim Mahmut Gök'de, gazetenin mevcut Genel yayın yönetmeni Kutlu Esendemir ve gazetede çalışan çok fazla kişi de tanıktır ki, “bu gazete eğer 10bin adet satarsa (günlük), ne kadar finanse edeceksin” sorusuna verilen yanıt, 1 yıl şeklindeydi. Ortaya çıkan tabloda ise, “tirajlar 12 bin bandında iken kapanmış, hatta aylık ortalaması 17bin iken kapanmış bir gazete söz konusudur.” Bu manzaradan anlaşılan şudur ki, “yapılan yatırım, tiraj odaklı düşünerek yapılmış.” Elbette bunu yek başına kötü niyetli değerlendirmiyorum. Lakin, “her ekonomik krizde güven telkin eden bir sermayenin” bir anda böyle bir karar alıp, ondan sonra “15 milyon TL gibi hiç yapılmamış bir harcamadan bahsedip, birilerini günah keçisi ilan etmeye kalkışması, asgari nezaketten uzak bir davranıştır.”

Yinelemek isterim ki; “Eren Erdem olarak, bu gazetenin kurucu yayın yönetmenliğini yaptım. Lakin, tek başıma yönetmek yerine, oluşturduğumuz konsensüsü yetkin kılan bir yatay ilişki geliştirdik.” Bu tüm emekçilerin malumatı dahilindedir. Tüm bu süreçte, gazetenin “mali, finansal darbe yemesini sağlayacak bir proje ortaya koymadık.” Eğer “gazete çıkışı öncesi yapılan reklamlar mali bir darbe olarak görülüyorsa o ayrıdır. Reklam yapmadan gazete çıkartmak imkansızdır. Ya da gazetenin basıldığı kağıtlar bir mali darbe olarak görülüyorsa ayrıdır. Kağıt olmadan gazete de olmaz ve tüm bu “reklam, kağıt, matbaa” gibi ilişkiler, bizim dışımızda gelişmiş ilişkilerdir. Eğer, bizim istihdam ettiğimiz personel ve personel bütçesi bu gazeteyi batırmışsa, bunu kabul ederim. Gazetecisiz bir gazete yapmanın yollarını aramam gerekirmiş demek ki.

Ve ben, “işime son verildikten sonra” geçmiş hukukuma binaen sustum. “Yanlış şekilde ifade edildiği gibi, alacaklarımı tahsil ettiğim için değil.” Ne tazminat talep ettim, ne de tahsil ettim! Geçmiş maaş bakiyemden de bir miktar alacaklı olarak ayrıldım ve bunun üstünü kendi nezdimde çizdim. Eren Erdem bu gazeteden “tazminatlarını tahsil edip gitti” şeklinde ki bir ifade gerçekdışıdır.

Biliyoruz ki bu tür ortamlarda “tartışmalar derinleşir” ve günah keçileri aranır. Sorun değil, beni günah keçisi ilan edebilirler. Lakin ben, elleri temiz biriyim. Hesabını veremeyeceğim Hiçbir şeyim yoktur. Yaşamım ortadadır.Bu gazeteye başlamadan önce ki yaşamımla, şimdi ki yaşamımı mukayese ettiğimizde, önceki yaşamım çok daha rahat ve güvenlidir. Dolayısı ile, sorunları çözmek için, bu türden tartışmalar yürütmek yerine, müşterek noktalar üzerinden gitmek ve çözümcü olmak gerektiğini düşünüyorum.

Bu saatten sonra, tüm bunlar yaşanmışken, ve tüm bu yaşananların tanıkları hayatta iken, hakkımda “iftira düzeyinde ifadeler kullanıldığı taktirde” cevap vermek yerine, yaşananların tanıklarının da dahil olduğu bir hukuk mücadelesi başlatacağımı kamuoyuna bildiririm. Eren Erdem olarak, muhalif bir gazetenin kapanması ve üstelik benim ESKİ yayın yönetmeni olduğum bir gazetenin kapanmasına büyük üzüntü duyduğumu belirtir, yaşanan sürecin; barışçıl bir sonuçla neticelenmesini ve hak sahiplerinin haklarını elde etmelerini temenni ederim.

Kamuoyuna...

Eren Erdem