Uzunköprü Belediyesi’nin kasım ayında akredite laboratuvarda yaptırdığı analize göre Ergene Nehri’nin sadece beşte biri su. Geri kalan beşte dörtlük kısım ise niteliği belirsiz sıvı olarak adlandırıldı. Nehrin içinde siyanürden kurşuna birçok elementin bulunduğu tespit edildi. Bu kirliliğin sebebi olarak nehre günde arıtılmadan atılan 240 bin metreküp evsel atık su, 460 bin metreküp de sanayi atığının sebep olduğu belirtildi.
Hürriyet'ten Yücel Sönmez'in izlenim haberi şöyle:
"Bu nehirde en son balığı 1996 yılında gördük. O da ölü" diyor Ergene Nehri’nin temiz akması için yıllarca çabalamış Hacer Doğrugüven. Etraftaki uçsuz bucaksız gibi görünen tarlaları gösteriyor Ergene Platformu Sözcüsü Avukat Bülent Kaçar. "Çeltik tarlaları… İşte bu suyla sulanıyor" diyor. Sanki bir anda bir sancı beliriyor karnımda. Uzunköprü’ye varır varmaz yediğimiz yemek geliyor aklıma ve "O pirinç pilavını yemeyecektim" diyorum simsiyah, zehir akan suya bakıp. Hep birlikte ağlanacak halimize gülüyoruz.
Uçsuz bucaksız gibi görünen Trakya düzlüklerinde, tarlaların arasında kıvrıla kıvrıla, usul usul akan Ergene Nehri’ni takip ediyoruz. Yanımızdan irili ufaklı köyler geçiyor. Bulduğumuz tek tük tepeye çıkıp nehre bakıyoruz. Soluk kış güneşinin ışığı yansıyor nehrin sularından. Işıl ışıl görünüyor. Gerçek ise nehrin yanına vardığımızda kendini gösteriyor. Simsiyah, zehir akan bir su...
"Bu bir cinayet" diye geçiriyorum içimden kokusunu tarif edemeyeceğim, kararmış suya bakarken. Bir ceset gibi görünüyor nehir gözüme. Hepimizin bir şekilde ölümüne ortak olduğumuz bir cinayet... Sanayicinin akla gelebilecek her türlü atıkla, çiftçinin tarımda kullanılan zehirli ilaçlarla, evdekilerin arıtılmadan nehre bırakılan kirli atıkla, devlet yetkilileri ve geri kalanımızın ise yıllarca bunu görmezden gelip, umursamayarak ortak olduğumuz bir cinayet.
Akademik çalışmalar her geçen gün bölgede artan kanser vakalarına dikkat çekiyor. Ancak sorunlar sadece bölgede yaşayanları ilgilendirmiyor. Çünkü nehrin artık su olmaktan çıkıp, kimyadaki elementler tablosuna dönen sıvısı tarım alanlarında sulama suyu olarak kullanılıyor. Bu suyla büyütülen başta pirinç ve buğday olmak üzere bölgede yetiştirilen meyve ve sebze de dahil birçok ürün sofralarımıza geliyor. Kısacası bir zamanlar çevresine hayat veren nehir, artık su değil zehir taşıyor ve zehrini bölgede yapılan tarımla memleketin her tarafına saçıyor.
Nehre arıtılmadan günde 240 bin metreküp evsel atık su, 460 bin metreküp de sanayi atığı karışıyor.
Ergene Nehri’nin temizlenmesi için mücadele veren Ergene Platformu Sözcüsü Bülent Kaçar’a, bakanlık tarafından yapılan ‘Ergene Havzası Koruma Eylem Planı’nın olumlu etkilerinin görülüp görülmediğini soruyorum. Gülerek “Bu kaçıncı plan” diye yanıtlıyor. Ekliyor:
"İlk davayı 1997 yılında açtık. Dokuz üreticinin ürünleri Ergene'nin suyu yüzünden kurumuştu. Çevre Bakanlığı bundan sorumludur demiştik, Danıştay da onamıştı. Çevre Yasası’nın 15 ve 30’uncu maddeleri de tehlikeli hallerde işletmelerin faaliyetleri durdurulur diyor. Ama işte nehrin hali ortada... Hiçbir şey değişmiyor"
"Burada artık hiçbir canlı organizma yaşamıyor. Yaşamadığı gibi kışın taşıp ovayı kaplayan nehir, sadece etrafındaki canlıları değil Türkiye’nin başka yerlerindeki insanları da tehdit ediyor" diyen yılların Ergene savunucusu Hacer Doğrugüven, bitki analizlerinde ürünlere geçen ağır metallerin tespit edildiğini ileri sürerek bölgede mesane ve böbrek kanseri vakalarındaki artışa dikkat çekiyor.
Havzada 2100 civarı sanayi tesisi bulunuyor. Tesislerinin yüzde 76’sı Tekirdağ, yüzde 12’si Kırklareli ve yüzde 12’si Edirne’de yer alıyor.
Istranca Dağları’nda doğup 283 kilometre aktıktan sonra Meriç’e karışıp Saroz Körfezi’ne dökülen Ergene Nehri’nin etki alanında bulunan 68 belediyede 1 milyon 50 bin kişi yaşıyor.
Ergene Havzası’nda ülkemizin buğday üretiminin yüzde 12’si, ayçiçeği üretiminin yüzde 61’i, pirinç üretiminin ise yüzde 54’ü yapılıyor.
Uzunköprü Belediyesi’nin kasım ayında akredite laboratuvarda yaptırdığı analize göre Ergene Nehri’nin sadece beşte biri su. Geri kalan beşte dörtlük kısım ise niteliği belirsiz sıvı olarak adlandırılıyor.
Analiz sonuçlarına göre Ergene Nehri’nin su kalitesi 4’üncü sınıf kirletilmiş su olarak geçiyor. Dünya standartlarına göre bu en kirlenmiş su ve yanına dahi yaklaşılmaması gerekiyor.
1 litre ergene suyunda;
30 mikrogram siyanür
10 mikrogram yağ ve gres
124 mikrogram sülfat
0.5 mikrogram kadminyum
0.5 mikrogram kurşun
Ergene Havzası Koruma Eylem Planı hakkındaki Başbakanlık Genelgesi 13 Haziran 2013 tarihinde yayımlandı. Orman ve Su İşleri Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu “Bu plan, Ergene’yi kurtaracak 15 eylem içeriyor” diye duyurmuştu planı. Buna göre dere yatakları temizlenecek, belediyelere ileri biyolojik atık su arıtma tesisleri kurulacak, nehir boyunca dağılmış düzensiz sanayi tesisleri ‘Islah Organize Sanayi Bölgeleri’nde toplanacak, ortak atık su arıtma tesisleri kurulacak ve tarladan fabrikaya kadar nehrin temizliği için sıkı denetimler yapılacaktı.
Kâğıt üzerinde yapılması gereken her şey planda vardı. Bakan Eroğlu planın hedeflerini ise 4. sınıf kalitesindeki nehir suyunun 2016’da 3. sınıf, 2020’de ise 2. sınıf su kalitesine ulaştırılması olarak açıklamıştı. Geçen ay yapılan analizlerde ise durumun değişmediği, nehir suyunun halen 4. sınıf su kalitesinde olduğu görüldü.