Ergenekon davasında 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği hükmün Yargıtay 16. Ceza Dairesi tarafından bozulması, akıllara soruşturmanın başladığı dönemde Başbakan olan Tayyip Erdoğan ile dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal arasındaki “Savcısıyım”, “Avukatıyım” polemiğini getirdi. Soruşturma kapsamında aralarında emekli generallerin de bulunduğu askerler, gazeteciler, işadamları ve akademisyenlere yönelik yoğun gözaltıların yaşandığı 2008’de konuşan Deniz Baykal, “Sanki bu davanın savcısı Başbakan. Eğer bu davanın savcısı Başbakan’sa avukatı ana muhalefet partisi Genel Başkanı Deniz Baykal olacak” demiş, Tayyip Erdoğan, bu sözlere “Savcı millet adına vardır. İddia makamı millet adına oradadır ve biz de milletin hakkını aramanın gayreti içerisindeyiz. Eğer bu anlamda savcılıksa, evet savcıyım” diye yanıt vermişti.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi, soruşturması Ümraniye'deki bir gecekonduda 12 Haziran 2007'de 27 el bombası ele geçirilmesiyle başlayan 275 sanıklı Ergenekon davasında, "örgüt yok, hukuka aykırı delilller var" hükmüne vararak İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararını hem usul, hem de esas bakımından bozdu.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi, Ergenekon davası sanığı olarak "Ergenekon terör örgütü-ETÖ yöneticisi olduğu" iddiasıyla 26 ay tutuklu olarak yargılanan 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un, anayasa uyarınca Yüce Divan’da yargılanması gerektiğine karar verdi ve bunu da bozma gerekçesi yaptı.
Yargıtay’ın kararı, akıllara bir kez daha dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Deniz Baykal arasındaki “Savcısıyım”, “Avukatıyım” tartışmasını getirdi.
4 Temmuz 2008’de Deniz Baykal, kendisini “Ergenekon’un avukatı gibi konuşmak” ile eleştiren AKP sözcülerine cevaben şunları söylemişti:
İşadamı Kuddisi Okkır, 11 aydır gözaltında, yok örgütün kasası, masası demişler uydurma laflar. Eşi ‘İstanbul’da geçinemeyeceğimi anlayınca Yalova’ya geçtim, orada yaşıyorum’ diyor. Büyük mali sıkıntı içinde, ama Okkır’ı mali kasası diye aldılar adam şimdi can çekişiyor. Bu acılardan, ıstıraptan dolayı oldu bu. Şimdi ölmesin diye tahliye ettiler.
El bombaları imha edilmiş, böyle bir şey olur mu, yasaya da aykırı en önemli delil. Nerede bu bomba, üzerinde kimin parmak izleri var, nerede kayıtlı, ne zaman nereden geldi? Yasa ‘polis müdafaa edemezse jandarmaya verir’ diyor, yer gösteriyor. Delilleri yok ederek başlıyorsun, herkesi yakalıyorsun, en temel muazzam delil ortadan kalkmış.
7 Temmuz’da mitingler yapılacak, bilmem kaç temmuzda cinayetler işlenecek, sonra da müdahale olacak... Allah Allah bu deli saçması, Aziz Nesin’lik hikâye. Türk halkını bunlar geri zekâlı mı sanıyor? Abuk subuk işler bunlar, geri zekâlıların bile inanmayacağı işler, masal bunlar. Deli saçması hikâyelerle çocuk aldatacaklar sanki. Ortada yanlış yapmış çeteleşmiş adamlar varsa olabilir, yakalarsın götürürsün.
Kenarından köşesinden bu işi seyredenleri uyarmak istiyorum. Toplumda ülkenin kaderiyle yakından ilgilenmesi gereken, sorumlu, aklı başında pek çok çevre korkmuş, pısmış, çekilmiş, ‘adalet süreci’ falan diyor. Ne adalet süreci ya, böyle adalet süreci olur mu ! Başbakan’ın talimatıyla yürüyen bir dava.
Biz bunları söyleyince ‘sen avukatı mısın?’ deniyor. Demokrasilerde muhalefet bütün mazlumların mağdurların insan hakları ihlal edilenlerin avukatıdır. Ben hakkı yenen insan hakları ihlal edilen mağdur, mazlum, bütün insanların avukatı olmaktan şeref duyarım. Sanki bu davanın savcısı Başbakan. Eğer bu davanın savcısı Başbakan’sa avukatı ana muhalefet partisi Genel Başkanı Deniz Baykal olacak. Hukukumu ver kardeşim 13 ay ne hakla tutuyorsun? Sağlam alıyorsun ölü çıkıyor’ insanlar.
Baykal'ın bu sözlerine Erdoğan, 16 Temmuz'da yanıt vermişti. Erdoğan, şunları söyledi:
Ana muhalefet partisinin lider ve sözcülerinin son günlerdeki gayretkeşliğini tarih kaydetmiştir. Millet bunları da kaydetmiştir. Hukuki süreç henüz işlerken demokratik siyasi sürece darbe vurma iddiasıyla soruşturulan illegal yapılanmaların avukatlığına savunmak ancak demokratik hukuk devleti anlayışına inancı zayıf olan bir siyasi anlayışın alkışlanmasıdır. İktidarı yıpratmak uğruna bindiği dalı kesen, içinde bulunduğu gemiyi batırmaya çalışan siyasetçi tipi, soruyorum sizlere, bu millete ne verebilir.
Milletimiz bunu yakından takip ediyor, değerlendirmesini de buna göre yapıyor. Çünkü kim kimlerin avukatlığına soyunmuş bunlar çok önemli. Biz kendimize hiçbir vasıf tayin etmemişken bize de savcılık görevini sağ olsun onlar veriyor. Bu da güzel bir şey. Niye savcı millet adına vardır, iddia makamı millet adına ordadır, biz de millet adına evet hakkı aramanın hakkı savunmanın gayreti içindeyiz, eğer bu anlamda savcılık ise evet savcıyım.
Ülkemizin güven ve istikrarını değil sadece belli bir zümrenin siyasi menfaatini düşünerek hareket edenler, maskeleriyle birlikte deşifre oluyor. Türkiye Cumhuriyeti, modern dünya ile birlikte medeniyet yürüyüşünü sürdürme kararında olan demokrasi tecrübesi hiç de küçümsenmeyecek büyük ülkedir. Barış ve istikrar unsuru olan Türkiye, gelişme ve kalkınma sürecini aynı kararlılıkla aynı hızla asla herhangi bir kesintiye uğramadan bu ülkenin demokrasiye bir pamuk ipliğiyle bağlı olmadığını göstererek hesapları boşa çıkaracaktır. Aziz milletimiz, emniyet içinde güven ve istikrar için sonsuza kadar yaşayacaktır. Kimse endişe içinde olmasın, Türkiye demokrasiden hukuk devletinden evrensel insan haklarından geriye doğru tek bir adım atmayacaktır.