Ergenekon davasının temyiz süreci Yargıtay 16. Ceza Dairesinde görülmeye başlandı. Duruşmada, Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, CHP’li milletvekilleri Sinan Aygün, Dursun Çiçek ve Mustafa Balbay, ile Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Emekli Orgeneral Hurşit Tolon, Emekli Tuğgeneral Veli Küçük ve Yalçın Küçük’ün da aralarında bulunduğu birçok sanık hazır bulundu.
Sözcü'den Asuman Aranca'nın haberine göre, duruşma tebliğname ve raportör tarafından hazırlanan raporun okunmasının ardından, Perinçek’in savunmasına geçildi. Perinçek, savunmasında şunları söyledi:
“Bu davayı hukuken anlamanın mümkünatı yok. Ceza yargısı fiili yargılar. Bu davada her sanığın suç tarihi gözaltına alındığı tarihtir. 22 ayrı iddianameden oluşan 10 bin sayfalık iddianamede, bu terör örgütünün kurulduğu günü, tarihi, toplantısını, kuranlarını göremiyoruz. Tek tek atılı fiillerle ilgili suç tarihi göremiyoruz. Yalnız gözaltına alınma tarihi var. Gözaltına alındığımız gün mü biz suç işledik? Gözaltına alınma tarihinde bir suç var. Bu suç bu tertibi kuranların işlediği suçtur. Gözaltına alma suçu, tutuklama kararı verenlerin ve sahte delilleri tertipleyenlerin suçu.
Burada bu dava usulden değil esastan yanlıştır, delilsizdir ve bütün deliller imal edilmiştir. hepsi uydurmadır. Örneğin iddianamede Perinçek’in 25 bin adet G3 tüfeğini 2 aracın bagajında Kuzey Irak’a geçirdiği iddiası var. 2 bagajda 25 bin G3 olur mu? 25 bin G3, 125 bin kilo ediyor, bu da ancak 20 adet tırla taşınabilir. 20 tır ise 2 km konvoy oluyor. 20 tırın taşıyacağı G3 ü bu iddianamede 2 arabanın bagajına sığdırmışlardır. Siz hukuka nasıl uyduracaksınız bunu merak ediyoruz. Bütün deliller böyledir. Hepsi uydurmadır. Kim uydurmuştur? ABD’nin devletin içine yerleştirdiği, adı da son zamanda yargı tarafından da kırmızı kitapta da f suç örgütü olarak konan örgüt. Biz de duruşmalarda f savcılarından söz ettik. Dedik ki siz cumhuriyetin savcıları değilsiniz F savcısısınız.
Bu örgüt olayını anlamalıyız. Bu tamamen bugünkü olaylarla anlaşılıyor. Mehmetçik vuruluyor, yollara mayın döşeniyor, yollar kesiliyor haraç toplanıyor. İşte bu suçların işlenmesi için Ergenekon ve Balyoz gibi davalar tertiplendi. Okyanus ötesindeki küresel güç ABD, Türkiye’yi bölme, cumhuriyeti yıkma, vatanı parçalama, milletimizi bölme gibi vatana karşı büyük suç işleyebilmek için iki kuvveti hedef almıştır. Sanıkları görüyorsunuz. Genelkurmay Başkanından astsubaylara kadar TSK subayları. Çünkü cumhuriyeti silahla koruyacaklardı. İkinci hedef ise Vatan Partisi ve liderleri. Çünkü siyasal planda başı dik bir Türkiye için kararlı bir duruş sergiliyor. Bu dava vatanımıza, Türk yargısına karşı bir davadır ve Mehmetçik sizden adil bir karar beklemektedir. Siperdeki polis, Mehmetçik, güvenlik kuvvetleri sizden cumhuriyeti savunan bir karar beklemektedir.
Usul hakkında karar vermek bugün Türkiye’de hukukun ihtiyaçlarına, adaletin ihtiyaçlarına uygun değildir. Bu dava usullerle değil esasla ilgili görüşülmelidir. Usul elbette ihlal edildi. Yüzlerce usul hatası yapılmıştır. Her gün hukuk çiğnenmiştir hem de her duruşmada defalarca. Başsavcılığın talebine katılıyoruz ama bu davayı usul yönünden görüşmek, hukukun adaletin ihtiyacına aykırıdır, adalet geciktirilemez. Esas hakkında bir bozma talep ediyoruz.”
Perinçek’in ardından avukatı Celal Ülgen de söz alarak, şunları söyledi:
“Adına topluca kumpas davaları dediğimiz Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk, Poyrazköy, Kafes, ODATV gibi davalarda, öncelikle ilk başlangıcı Ergenekon’un hazırlık soruşturması olması nedeniyle üretilmiş deliller fırtınası yaşandı. Üretilmiş deliller fırtınası diyoruz çünkü bu davalarda her sanığın bir ihbarcısı var. Mutlaka biri ihbar ediyor. Her sanığın egemenlik alanına ya bir dijital delil konulmuş ya bir yere gömü yapılmış. Bunu koyan sözde ihbarcı da ihbar ediyor. Bu kişilerin ihbarlarıyla daha önce üretilmiş delillere ulaşılmak suretiyle soruşturma başlıyor. Önceden planlanmış şekilde tutuklama kararları veriliyor. Daha tutuklama kararı verilmeden TV’lerden tutuklandığına ilişkin yazılar geçiyor.
Bu süreçte işin başında polis var. Polisin emrinde savcı, savcının emrinde de yargıç var. Diyelim ki bir arama yada dinleme kararı çıkacak. Polisin talep etmesi lazım savcılıktan. Polisin talepnamesi, savcının nöbetçi mahkeme yargıcına sunacağı talepnamesi, yargıcının kararı ve karardan sonra savcının polise vereceği emri 4′lü set halinde Vatan Caddesi’ndeki polis müdürleri hazırlıyor. Bunların kimi hiç bir dosya götürülmeden sadece imzaya giderek yani hem savcıların hem yargıçların imzası alınarak, aramalar, dinlemeler emirle tutuklamalar yapılıyor. Bu süreç kesinlikle hukuki bir süreç değildir. İşin esasına girildiğinde bu durum yargıçlar tarafından da görülecektir.
Bu işin bir de duruşma aşaması var. Duruşma sırasında tavandan sarkıtılmış mikrofonlar, avukatların robocoplar vasıtasıyla dışarı atılması, darp edilmesi, söz haklarının sürekli kesilmesi, duruşmaya girmeme cezası dahil her türlü hukuksuz uygulamalar. Bu bir deli saçmasıdır. Ayrıca yurt dışına çıkış yasaklarının kaldırılması talebimiz üzerine sayın mahkemenizce kabul edildi. Ancak çetenin mensubu olan artıkları, hala bu karara rağmen yurtdışı çıkışını ‘yerel mahkemedeki karar kaldırılmadı’ diyerek uygulamıyorlar. Bütün müvekkillerim adına yaptığım savunma budur. Türkiye Cumhuriyetinde örneği görülmemiş bir hukuksuzluk yaşanmıştır. Hukuk ilk defa rövanş almakta, battığı çukurdan çıkmaya çalışmaktadır. Hükmün esasa girilerek verilmesini talep ediyorum”
Duruşmada, Danıştay saldırısının tetikçisi Alparslan Arslan’ın avukatı Hüseyin Ayık, müvekkilinin 9 yıl 5 aydır tutuklu bulunduğunu belirterek, tutukluluk süresinin 5 yılı geçemeyeceğine ilişkin Anayasa Mahkemesi kararlarına atıfta bulundu. Ayık, yargılamaya etki edecek herhangi bir durumun kalmadığını, müvekkilinin kaçarak yargılamayı sürüncemede bırakmasının da mümkün olmadığını savunarak, “Daha fazla ceza alan sanıklar dahi 5 yıl dolmadan tahliye edilmişlerdir. Müvekkilimin tahliyesini talep ediyorum” dedi.