Ergenekon davası'nın 255. oturumu bugün Silivri Cezaevi kampüsünde görülüyor. Duruşmaya "Deniz" adı ile gizli tanık olarak ifade veren kişinin Şemdin Sakık olduğunun açıklanması damgasını vurdu.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam eden Ergenekon davasında ifade vermek üzere özel bölmeye geçen gizli tanık, ifadesini kimliğini açıklayarak vermek istediğini mahkeme heyetine bildirdi.
Mahkeme heyeti Sakık'ın bu talebini kısa bir ara vererek değerlendirdi. Sakık'ın talebinin kabul edilmesinin ardından gizli tanık Şemdin Sakık olduğunu açıkladı.
İddianamede PKK - Ergenekon bağlantısı ile verdiği bilgiler yer alan gizli tanık Deniz'in, PKK'nın eski üst düzey yöneticilerinden Şemdin Sakık olduğu açıklandı. Ergenekon soruşturmasını yürüten Savcı Zekeriya Öz, 2008 yılında Şemdin Sakık ile cezaevinde görüşmüştü.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce, Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nde oluşturulan salonda görülen duruşmaya, emekli Tuğgeneral Veli Küçük, CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay ve gazeteci Tuncay Özkan'ın da aralarında bulunduğu 33 tutuklu sanık katıldı.
Duruşmaya, CHP Zonguldak Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal, eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, annesinin cenazesine katılması için izin verilen emekli Orgeneral Hasan Iğsız, emekli Tuğgeneral Levent Ersöz ve İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in de aralarında bulunduğu 32 tutuklu sanık gelmedi.
Bu davadan tutuksuz yargılanan ''Odatv'' davasının tutuklu sanığı Yalçın Küçük de duruşmada hazır bulundu.
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ gizli tanıklığıyla ilgili olarak, "Tanıklık yasal bir çerçevedeyse diyecek bir şey yok" dedi.
Gaffar Okkan suikastinin hemen ardından 2001’de içinde bordo berelilerin bulunduğu Diyarbakır’dan havalanan casa tipi uçağın Malatya’da düştüğünü hatırlatan Sakık ifadelerinde şunları söyledi:
"Örgütteyken yanımda olan ve cezaevinde görüştüğüm genç bana "İyi ki benim yüzbaşım o uçağa binmedi. İşi çıktığı için binmedi. Binseydi ben de onunla gidecektim. Ben de kurtuldum" dedi. Bu uçakta bulunan iki kişinin adının üstü çiziliydi. O kasa uçakta ölenlerden birisi Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım'mış. İsmi çizilenlerden birisi oymuş. Bir devlet bu kadar olayın faili olan kişinin yaşayıp yaşamadığını bilmiyorsa, o artık devlet değildir." Kuzey Irak’tan kendisini getiren 5 kişilik ekibin başında Mahmut Yıldırım’ın olduğunu söyleyen Sakık, "Demek ki bu Yıldırım 1998 yılında da kullanılan bir insandı. Bir kişi düşman denilen adamı getiriyor, JİTEM, MİT, emniyetin haberi yok. Bana, beni kimin getirdiğini sordular. ’Başıma bir iş gelir diye söylemedim. Yıldırım, Tunceli ve Bingöl sorumlusuydu. Demirel döneminde Yıldırım, Çankaya’ya gitti mi, Çiller ile görüştü mü, beni getirmek için kimden emir aldı, kimin emrinde çalıştırıldı? Bilemiyoruz. 1993’te yıldızı parlayan Yıldırım’dır."
1993’te Şam’a Öcalan’ın yanına gittiğini anlatan Sakık, Öcalan’ın kendisine Lübnan’daki faaliyetleri denetleme talimatı verdiğini, ardından Lübnan’a gittiğini söyledi. Sakık, "Orada örgütten Rıza Altun vardı. Evinde balya balya günlerce saysak bitiremeyeceğimiz dolar vardı. Benim gözlerim fal taşı gibi açıldı. Biz o günlerde para sıkıntısı çekiyorduk. Paranın kaynağını sorunca ’buradaki kaçakçıları gözetliyoruz. Denetliyoruz, bu bizim mücadelemizin amacı değil, aracı’ dedi. Halbuki biz Kürtlerin kurtuluşunun mücadelesini veriyorduk. Diyarbakır Lice’de bir köyde uyuşturucu ekimini yasaklamıştım. Döndüğümde olayı Öcalan’a anlattım, o da bana ’bu örgütü nasıl idare ediyorsun. Arkamızda devlet mi var?’ dedi. Ben de köylüye yasağı kaldırdım. Örgütün geliri ilk yıllarda Avurapa’daki işçilerin bağışıydı. 1990 sonrası uyuşturucu, silah ve insan kaçakçılığından oldu" dedi. Sakık, İran’ın neredeyse örgüte uçak vereceğini, 1993’te ateşkes öncesinde bir kamyon silah veren İran’ın ateşkesten sonra "Biz bunları size yerde çürütesiniz veya bakasınız, satasınız diye değil, kullanasınız, diye verdik" dediğini iddia etti.
Akın Birdal suikastine ilişkin iddialarda bulunan Sakık, "Bu işte Mahmut Yıldırım kullanıldı. Benim üstlenmemi istediler. Kabul etmedim hücreye attılar. Yaşar Büyükanıt’ın da haberi vardı. TİT’i yönlendirdiğimi söylememi istediler. Bunu da kabul etmedim. Zaten sonra gerçekler anlaşıldı" dedi
Savcı Mehmet Ali Pekgüzel, sanıklardan Doğu Perinçek ve terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın Bekaa vadisinde çektirdikleri fotoğrafları tanığa gösterip soru sordu. Fotoğrafların, örgütün spor ve eğitim yaptığı alanda çekildiğini anlatan Sakık, "Perinçek ile Öcalan’ın görüşmeleri gece geç saatlere kadar sürüyordu. Görüşmeler başbaşaydı. Ben içeri alınmadım. Bugörüşme sadece gazetecilik faaliyeti ise dünyaya duyurulacak röportaj, neden biz örgüt yöneticilerinden saklanıyor? Öcalan’ın yanına gelen hiçbir gazeteci yalnızca gazeteci değildir. Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Altan kardeşler, Yasemin Çongar gazetecilik için gelmediler. Onların görüşme amacının örgütün askeri gücünü kullanmak olarak düşünüyorum ve gözlemliyorum" dedi.
Örgüte katıldığı ilk dönemde faaliyetlerini "Silahlı mücadele" olarak tanımladığını belirten Sakık, "Daha sonra mücadeleye savaş dedim. Şimdi ise terör diyorum. PKK bir terör örgütüdür. Biz başta haklı ilerici insanlığa hizmet yürüttüğümüze sanıyorduk ama 1999’da Abdullah Öcalan yakalanınca ’Silahlı Mücadeleye son veriyorum" demesi ile PKK’nın yürüttüğü savaş, savaş olmaktan çıktı. Çünkü siyasi hedefi kalmadı. Öcalan tek başına örgütü yönetiyordu" dedi. Örgütün tüm faaliyetlerini Öcalan’ın kontrol ettiğini anlatan Sakık, "Eğer gerçek anlamda sorarsanız PKK’nın birinci dönem gerçek koordinatörü Doğu Perinçek’tir. İkinci dönem koordinatörü ise Yalçın Küçük’tür. Bu iki isim PKK’yı kullandı. Ben bu işin içinden geldiğim için söylüyorum" dedi.
"Dağdaki insanlar inmek istiyor" diyen Sakık, "Ancak kanla beslenenler bunu istemiyor. Bunlar mecliste milletvekili, belediyede başkanlık gibi kademelerde bulunmakta. Bir de Kürtlerin yüzde 99’u bu savaşın bitmesini istiyor. Ölümden beslenenler için kimin öldüğünün önemi yok. Apo yu tanrılaştırıyorlar. PKK’nın olumsuz yanını gizleyerek dokunulur yanını öne çıkarıyorlar. Sorun düşünülenden daha derin. 20 yıl önce dağda ölen kızkardeşimin hala oyu kullanılıyor. Öcalan’ı, Karayılan’ı gazete köşelerinde analiz ediyorlar. Çok sempatik bir diye yazıyorlar. Bu macEracı gençlere yol gösteriyor. Örgütü bu kadar çok işlemeleri ’Oralara gidin’ anlamına geliyor" dedi.
Savcı Pekgüzel, Doğu Perinçek ve Öcalan’a ait fotoğrafların göstererek, "Çiçek verme söz konusu. Nasıl oldu bu olay?" diye sordu. Tanık Sakık, "Bu fotoğraf ilişkilerin ne kadar sevgi ve sıcak dolu olduğunu gösterir. Çiçek sevgi olduğunu ortaya koyuyor. Perinçek ve Öcalan çok samimidirler. Benim kimse ile şahsi sorunum yok. Kimseye iftira atma dersim de yoktur. Doğu Perinçek ve Yalçın Küçük, Öcalan’ı kullandılar. Arkalarında kimler var bilemem" dedi. Bu sırada Yalçın Küçük oturduğu yerden Sakık’ın iddialarına tepki gösterdi.
Savcı Pekgüzel, daha sonra Doğu Perinçek ile Öcalan’ın birlikte çekildiği fotoğrafları göstererek sorular sordu. Sakık ise, "Günde 100 tane fotoğraf çekilirdiler. Fotoğrafçıların biri önlerinde biri arkalarından takip ederdi" dedi. Savcı Pekgüzel, "Öcalan ile görüşmeye gelen diğer gazeteciler de bu şekilde militanlar ile tek tek tokalaşır mıydı? Tören yapılır mıydı?" diye sordu. Gülerek cevap veren Sakık da "Gelen her gazeteciye böyle törenler düzenlenseydi örgüt, bütün günlerini törenlerle geçirmesi gerekir. O dönemde Öcalan ile yabancı ve Türk gazetecilere hep mülakat verirdi" diye cevap verdi.
Abdullah Öcalan’a 1996 yılı bahar ayında Şam’da suikast yapıldığını anlatan Sakık, "Bomba patlatıldığı saatte benimle uydu telefonuyla konuşuyordu. Bir ara telefondan uzaklaştı kaldığı yerin yakınındaki Türkçe okulunun önünde patlama olmuş. 15 dakkaka kadar telefondan uzaklaştı. Sonra ’siz savaşmadığınız için düşman gelip beni Şam’da vurmaya çalışıyor’ dedi. Okulun kırılan camlarından da Cemil Bayık hafif yaralandı. Öcalan tedbirini almış. Ya Öcalan bilgi aldı, böyle birşey olmadı. Ya da, bombacılar Şam yönetiminden bu icazeti alamadılar. Önce öldürmek için planlanan eylem birilerinin müdahalesiyle korkutmaya dönüştü" dedi. Şemdin Sakık’ın yorulduğunu söylemesi üzerine, mahkeme heyeti duruşmayı yarın saat 09.00’a erteledi.