Ergenekon: Tartışmaların gölgesindeki tarihi davanın 6 yıllık serüveni

Ergenekon: Tartışmaların gölgesindeki tarihi davanın 6 yıllık serüveni

İnan Ketenciler

Trabzon İl Jandarma Komutanlığı  Alo Jandarma hattı / 12 Haziran 2007 

Şevki Yiğit: "Bir ihbarda bulunmak istiyorum."

Jandarma: "Buyurun."

Şevki Yiğit: "Mithatpaşa Caddesi ile Samanyolu Caddesi'nin kesiştiği noktada. Kardak balıkçının bitişiğindeki bina, tek katlı bina. Çatısında el bombası ve C-4 patlayıcılar var. Ümraniye."

Jandarma: "Siz bunları gördünüz mü?"

 Şevki Yiğit: "Gördüm."

Jandarma: "Ne zaman gördünüz?"

Şevki Yiğit: "Yaklaşık 10 gün önce."

Jandarma: "Bina kime ait?"

Şevki Yiğit: "Mehmet Demirtaş ve bir astsubaya (Aykut Yıldırım) ait bu şeyler. O bunun komutanıydı askerde."

Jandarma: "Bu astsubay, Mehmet'in komutanı mıydı?"

Şevki Yiğit: "Evet."

Jandarma: "Yani bu bina bunların mı?"

Şevki Yiğit: "Onların değil ama kullanıyorlar, boş şu an."

Jandarma: "Yatıp kalkan var mı?"

Şevki Yiğit: "Yatıp kalkan yok."

Jandarma: "Niçin saklıyorlar bunları oraya?"

Şevki Yiğit: "Vallahi ben de bilmiyorum da gördüm bir vatandaşlık görevi olarak şey yaptım."

Jandarma: "Yani bu binanın neresinde?"

Şevki Yiğit: "Çatıda elektrik direğinin dibinde. Tam adresi veriyorum şimdi. Ümraniye Çakmak Mahallesi. Muhtarlığın karşısında tek katlı bina.

 

Kaos ve kargaşa yaratarak hükümete yasadışı yollardan müdahale etme planlarına ilişkin iddiaları içeren Ergenekon davası süreci, bu telefon konuşmasıyla başladı. Ergenekon davası ile daha sonra başlayan, ancak daha önce biten Balyoz davası, hükümeti hedef alan darbe girişimlerinin ilk kez sivil mahkemelerde dava edilmesi açısından tarihi önem taşıyor. İki davaya ilişkin tartışmalar da; suçlamalara dayanak olan bazı belgelerin gerçeği hangi ölçüde yansıttığı, yılları bulan tutukluluk süreleri, savunma hakkının kısıtlanması, tanıklığı talep edilen bazı isimlerin dinlenmemesi ve bazı isimlerin de neden sanık sandalyesinde olduğu noktalarında odaklandı. Örneğin Başbakan Tayyip Erdoğan, Genelkurmay Başkanı olarak kendisiyle mesai yapan emekli Orgeneral İlker Başbuğ'un “terör örgütü liderliği” ile suçlanıp tutuklanmasına tepki gösterirken, çok sayıda sivil toplum örgütü hasta yatağında baskın yapılarak evi aranan Prof. Türkan Saylan'a yapılan muameleye isyan etti. Prof. Murat Belge'nin “sağ içinde kavga” olarak da nitelediği dava sürecine ilişkin son tartışma, mahkemenin karar duruşmasına izleyici alınmaması kararı oldu.

 

Her şeyi başlatan o ihbar

 

Trabzon İl Jandarma Komutanlığı’na 12 Haziran 2007’de yapılan 4 dakika 12 saniyelik  telefon ihbarındaki konuşmalar, Türkiye’yi derinden etkileyen Ergenekon davası sürecinin hareket noktasını oluşturdu.  Trabzon'da yaşayan Şevki Yiğit, İstanbul Ümraniye'de oturan oğlu Ali Yiğit’i ziyaret etmiş; oğlunun kiracı olduğu evin çatı katında bir kutu dolusu el bombası görmüştü. Şevki Yiğit, 12 Haziran 2007 tarihinde Trabzon’da 156 Jandarma ihbar hattını arayıp Ümraniye’deki gecekonduda gördüklerini anlattı. İhbar üzerine polis 13 Haziran 2007’de Ümraniye'deki gecekonduya baskın düzenledi.  Aramada, 27 adet el bombası ve TNT kalıpları ele geçirildi. Bombaların, ev sahibi Mehmet Demirtaş’ın (kiracı Ali Yiğit’in dayısı) askerdeki komutanı olan astsubay Oktay Yıldırım’a ait olduğu ortaya çıktı. Oktay Yıldırım, Danıştay saldırısında azmettirici olarak adı gündeme gelen emekli yüzbaşı Muzaffer Tekin'e en yakın adamlardan biriydi. Gözaltına alınan Oktay Yıldırım ve Muzaffer Tekin'in evlerinde, eski MİT ajanı olduğu öne sürülen Tuncay Güney'in evinde 2001'de yapılan aramada çıkan 6 çuval belge arasında yer alan “Ergenekon Yeniden Yapılanma-Analiz” ve “Lobi” başlıklı belgeler de bulundu. Çözülmesi yıllar sürecek Ergenekon düğümü böylece atılmış oluyordu.

 

 ‘Ergenekon’ iddianamede nasıl tanımlandı?

 

Ergenekon davası iddianamesinde, soruşturmada, amacı ve faaliyetleri açısından bilinen terör örgütlerinden önemli farklılıklar gösteren, daha önce bir ceza davasına konu olmamış "Ergenekon" isimli terör örgütüne ulaşıldığı savunuldu. İddianamede, "Örgütün yakın amacının, ülkede yönetim zafiyeti oluşturacak derecede eylemler yapıp, kamu düzenini bozacak kargaşa ortamı meydana getirmek, nihai amacının da oluşacak kargaşa ortamı ile yönetime karşı yapılacak hukuk dışı bir müdahalenin kamuoyunda kabulü ve haklılığını temin edip, hukuk dışı bir müdahale ile yönetimi ele geçirmek olduğu tespit edilmiştir" denildi.

 

Karar duruşması 5 Ağustos’ta

 

Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) milletvekilleri gazeteci Mustafa Balbay ve Prof. Mehmet Haberal, Yüksek Askeri Şura üyesi üyesiyken dün emekliye sevk edilen  Orgeneral Nusret Taşdeler, emekli orgeneraller Hasan Iğsız, Hurşit Tolon ve Şener Eruygur, emekli Tuğgeneral Veli Küçük, İşçi Partisi (İP) Genel Başkanı Doğu Perinçek, gazeteci Tuncay Özkan, emekli Kurmay Albay Dursun Çiçek'in de aralarında bulunduğu, 66'sı tutuklu 275 sanıklı Ergenekon davasında karar duruşması yarın (5 Ağustos 2013)  Silivri'de başlıyor.

 

Bugüne nasıl gelindi?

 

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, cumhuriyet savcıları Zekeriya Öz, Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkın tarafından hazırlanan ilk Ergenekon iddianamesini 25 Temmuz 2008'de kabul etti.

2 bin 455 sayfalık iddianamede, 2006’daki Danıştay saldırısında hayatını kaybeden 2. Daire üyesi Mustafa Yücel Özbilgin ''maktul'', aynı dairenin Başkanı Mustafa Birden, üyeler Ayla Gönenç, Ayfer Özdemir ve Danıştay tetkik hâkimi Ahmet Çobanoğlu da ''mağdurlar'' olarak yer aldı.

İlk iddianame, Emekli Tuğgeneral Veli Küçük, İşçi Partisi (İP) Genel Başkanı Doğu Perinçek, eski İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu, Cumhuriyet Gazetesi İmtiyaz Sahibi ve Başyazarı İlhan Selçuk (dava sürerken hayatını kaybetti), Türk Ortodoks Patrikhanesi Basın Sözcüsü Sevgi Erenerol, Sedat Peker, Ali Yasak ve Sami Hoştan ile bazı emekli askerler ve İP yöneticilerinin de aralarında bulunduğu 46'sı tutuklu 86 sanık hakkında hazırlandı.

Birinci Ergenekon davası,  20 Ekim 2008’de Başkan Köksal Şengün, üye hâkimler Hasan Hüseyin Özese ve Sedat Sami Haşıloğlu'ndan oluşan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti tarafından Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nde oluşturulan küçük salonda görülmeye başlandı.

 

Savcılar ‘Silahlı terör örgütü’ dedi

 

İddianamesinde “silahlı terör örgütü yönetmek, üye olmak ve anayasal düzeni yıkmaya çalışmak” gibi ağır ve çeşitli suçlamaların yer aldığı davanın ilk duruşmalarına yoğun ilgi gösterildi. Ergenekon davasının duruşmaları, görüş günü olan çarşamba günleri hariç hafta içi her gün yapıldı.

Duruşmalar, anlık tutanağa yazılmak yerine sesli ve görüntülü olarak kaydedildi. Sanıkların talepleri üzerine 2 bin 455 sayfalık iddianame, savcılar ve TRT spikerleri tarafından duruşma salonunda okundu.

 

İkinci iddianame 25 Mart 2009’da kabul edildi

 

Birinci Ergenekon davası sürerken,  genişletilen soruşturma kapsamında hazırlanan 1909 sayfalık ikinci iddianame, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 25 Mart 2009 tarihinde kabul edildi.

İkinci iddianameyle, emekli orgeneraller Mehmet Şener Eruygur, Hurşit Tolon, emekli Tuğgeneral Levent Ersöz, gazeteciler Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, eski İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Adil Serdar Saçan, eski Ankara Ticaret Odası Başkanı CHP Milletvekili Sinan Aygün, eski Esenyurt Belediye Başkanı Gürbüz Çapan ve eski Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt'ün eşi Ferda Paksüt'ün de aralarında bulunduğu 19'u tutuklu, 36'sı tutuksuz 56 sanık hakkında dava açıldı.

Davanın görülmesine, 20 Temmuz 2009'da Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nde yeni oluşturulan, 250 sanık, 350 izleyici ve 200 avukat kapasiteli büyük salonda başlandı.

 

Türkan Saylan’ın evine baskın

 

 

\Ergenekon soruşturmasının 13 Nisan 2009’da düzenlenen 12. dalga operasyonunda dönemin Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Genel Başkanı Profesör Doktor Türkan Saylan’ın tam 7 saat süren bir arama yapıldı ve derneğin burs verdiği öğrencilerin bulunduğu belgelere el konuldu.  “Kopyalamaya vakit yok” diyen polisin burs verdikleri 56 bin öğrenciye ait bilgileri alıp gittiğini anlatan Saylan, “O çocuklar bu ay burslarını alamayacak. Bunun gerekçesi ne olacak” diye sordu.

Kanser hastası olan Saylan, evine yapılan baskından kısa bir süre sonra, 18 Mayıs 2009’da hayatını kaybetti. Saylan’ın doktoru, ölümüyle ilgili şu açıklamayı yaptı: "Saylan'ın bilinci son 24 saate kadar açıktı. Cumartesi dondurma yiyip su içti, sorularımıza mantıklı cevap veriyordu. Bilinci son 24 saatte kapandı. Mesajı 'bana düşen tüm görevleri yerine getirdim, ölüme hazırım' oldu.”

 

Poyrazköy kazıları 

 

Ergenekon soruşturması kapsamında, İstanbul Poyrazköy’deki arazide yapılan kazılarda ele geçirilen mühimmat yeni bir davanın da habercisiydi. Ergenekon soruşturmasını da yürüten İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nca 21 ve 28 Nisan 2009’da Poyrazköy Keçilik Mevkii’nde yapılan kazılarda ele geçirilen mühimmatla ilgili olarak hazırlanan iddianame, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’ne yollandı. Soruşturma “Ergenekon” çerçevesinde yürütülmesine rağmen savcılık ‘birleştirme talebinde’ bulunmadı. Poyrazköy iddianamesi 27 Ocak 2010'da İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. Davanın ilk duruşması 9 Nisan 2010'da Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'nde yapıldı. Poyrazköy davasındaki sanık sayısı, birleştirilen davalarla birlikte 85’e ulaştı.

 

Danıştay ve Cumhuriyet'e saldırı davaları ile birleştirildi

 

17 Mayıs 2006’da  Alparslan Aslan’ın gerçekleştirdiği ve İkinci Daire üyesi Mustafa Yücel Özbilgin’in hayatını kaybettiği Danıştay saldırısı hakkındaki dava Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmüş ve mahkeme saldırının Ergenekon ile bağlantısı olmadığına karar vermişti. 7 Ekim 2008'de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı mahkemenin kararına itiraz etti ve Ergenekon davasına ait tüm belge ve beyanların getirtilerek yeniden bir karar verilmesini istedi.

Yargıtay 9. Ceza Dairesi, Aralık 2008'de Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararını bozarak davanın Ergenekon davası ile birleştirilmesi gerektiğine karar verdi. Yargıtay kararında Ergenekon davası ile bu dava arasında hukuki ve fiili irtibat bulunduğunun iddia edilmiş olması karşısında öncelikle davaların birleştirilmesinde zorunluluk bulunduğu belirtildi.

20 Nisan 2009'da, yeniden görülmeye başlanan Danıştay davasının ikinci duruşmasında, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, ilk kararında ısrar etmeyerek, Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin verdiği bozma kararına uydu. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi de 8 Mayıs 2009 tarihinde Danıştay davası ile bu davanın birleştirilmesi yönünde görüşünü açıkladı.

3 Ağustos 2009'da, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada mahkeme heyeti, 1. Ergenekon davası ile Danıştay üyeleri ve Cumhuriyet Gazetesine yönelik saldırı davalarının birleştiğini açıkladı.

 

Ardı ardına iddianameler

 

52 sanık hakkında hazırlanan “3. Ergenekon davası" iddianamesi İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 5 Ağustos 2009 tarihinde kabul edildi. Eski MGK Genel Sekreteri emekli orgeneral Tuncer Kılınç, emekli Orgeneral Kemal Yavuz, eski Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal ve eski İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu, eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz, eski Özel Harekât Dairesi Başkanvekili İbrahim Şahin ve Prof. Yalçın Küçük 3. Ergenekon davasının sanıkları arasında yer aldı.

 

İrtica ile Mücadele Eylem Planı

 

Türkiye, ‘İrtica ile Mücadele Eylem Planı’nı Taraf gazetesinin 12 Haziran 2009 tarihli “AKP ve Gülen’i Bitirme Planı” başlıklı haberiyle duydu. Haberde yer alan dönemin Genelkurmay Bilgi Destek Dairesi Başkanı Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek'in imzasını taşıyan belgede, irticai grupların, Türk Silahlı Kuvvetleri başta olmak üzere devletin resmi kurumlarına karşı yoğun faaliyetler yürüttüğü ve Ergenekon adıyla, TSK’ya büyük emekleri geçmiş askeri personele yersiz ithamlarda bulunulduğu belirtiliyordu.

 

‘Gerçekler gün yüzüne çıkartılacak’

 

Taraf’ın haberine göre, “AKP ve Fettullah Gülen cemaati hakkında gerçeklerin gün yüzüne çıkartılması \gerektiğini savunan ve bu oluşumların şeriata dayalı bir İslam devleti kurmak istediği belirtilen belgede ve her ikisinin faaliyetlerine son verilmesi gerektiği ifade ediliyordu. Plana göre Ergenekon soruşturmasında tutuklanan askerlerin ‘masum’ olduğu vurgulanıp, AKP’nin ‘dini esasları temel alan bir rejim’ hedeflediği yönünde de propaganda yapılacağı” belirtiliyordu.

Belgenin fotokopisi üzerinden inceleme yapan Genelkurmay Askeri Savcılığı, haberin yayımlanmasından 12 gün sonra, “şu ana kadar elde edilen deliller değerlendirildiğinde ele geçirildiği iddia edilen belgenin, Genelkurmay Başkanlığı'nın herhangi bir biriminde hazırlanmadığına ilişkin bir kanaate varıldığını” bildirdi. Askeri savcılık “kovuşturmaya yer olmadığına” karar verdi. 

 

Başbuğ önce ‘Kağıt parçası’ dedi

 

 

Dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Taraf'ın yayınından 13, Askeri Savcılığın kararından da 1 gün sonra, 26 Haziran 2009'da düzenlediği basın toplantısında, sadece bu soruşturmanın sonucuna değinmekle kalmadı, şu ifadeleri kullandı:

“Türkiye neredeyse iki haftadır Genelkurmay Askeri Savcılığı’nın elinde bulunan, yürüttüğü hazırlık soruşturması neticesinde ulaşmış olduğu kararla ortaya çıkan bir kâğıt parçası etrafında gereğinden fazla enerjisini tüketmiştir. Şu anda elimizde olan hukuki anlamda bir kâğıt parçasıdır. Biz bu kâğıt parçasının birileri tarafından TSK’yı yıpratma ve karalama amacıyla hazırlandığını değerlendirmekteyiz. İstanbul Başsavcılığı'ndan istiyoruz, diyoruz ki, bu belgenin gerçek olmadığı noktasından hareketle bu kâğıt parçası kimler tarafından, ne amaçla hazırlandı? Bunu bulun.” 

 

‘Yeni deliller bulundu’

 

Başbuğ'un bu sözlerinden sonra, 16 Ekim'de bir subayın orijinal belgeyi Ergenekon savcılarına gönderdiği ve Genelkurmay'daki 35 bilgisayarda gerçeğin ortaya çıkmaması için “temizlik yapıldığını” ihbar ettiği kamuoyuna yansıdı.  Savcılara gönderilen ıslak imzalı belge Albay Dursun Çiçek'in imzasıyla karşılaştırılmak üzere Adli Tıp Kurumu'na gönderildi. Kurum, 4'e karşı 7 oyla imzanın Çiçek'e ait olduğu kararına vardı. Bu kararın ardından orijinal belge, bir kuryeyle 16 Şubat 2010'da Genelkurmay Askeri Savcılığı'na gönderildi. 

Belgeyi Jandarma Kriminal Laboratuvarı'nda inceleten Askeri Savcılık, “ıslak imzanın Dursun Çiçek'in eli ürünü olduğu” yolundaki kuvvetli bulgularla karşılaştı. Elde edilen “yeni deliller” üzerine Askeri Savcılık 1 Mart 2010'da tekrar ifadesini aldığı Çiçek'in tutuklanmasını talep etti. Ancak daha önce sivil mahkemece iki kez tutuklanan, ancak yapılan itirazlar üzerine ikisinde de serbest bırakılan Çiçek'in tutuklanması talebi askeri mahkemece reddedildi. 

Genelkurmay Başkanlığı da, Askeri Savcılığın kararıyla aynı gün, 1 Mart 2010 akşamı saat 20:50'de internet sitesine koyduğu bilgi notunda, “yeni deliller elde edildiğini” ve Çiçek'in hakkındaki “kovuşturmaya yer olmadığı” kararının kaldırıldığını duyurdu.

 

Dursun Çiçek tutuklandı

 

Çiçek, hakkında düzenlenen iddianame İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 29 Nisan 2010 günü kabul edildi. İddianamede "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etmek" ile suçlanan albay Çiçek için ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendi. Aynı gün İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından hakkında yakalama kararı çıkarılan Çiçek, 30 Nisan’da İstanbul Adliyesi’ne gelerek teslim oldu ve üçüncü kez tutuklandı. Ergenekon soruşturması kapsamında hazırlanan ‘İrtica ile Mücadele Eylem Planı’na ilişkin iddianame ise 20 Ekim 2011’de kabul edildi.

 

İnternet Andıcı

 

İlker Başbuğ’un tutuklanmasına giden süreç, emekli Orgeneral Hasan Iğsız’ın tutuklanmasıyla başladı.

“İnternet Andıcı” da tıpkı “İrticayla Mücadele Eylem Planı” gibi Taraf gazetesinin haberiyle gündeme geldi. Taraf ’ın 4 Şubat 2009 tarihinde “Psikolojik Savaşın Ergenekoncusu” başlığıyla duyurduğu haberde, “psikolojik savaş” amaçlı kurulmuş 35 internet sitesinin, Genelkurmay Bilgi Destek Dairesi tarafından yönetildiği iddia ediliyordu. İddiaya göre, açılan internet siteleri Genelkurmay Başkanlığı tarafından iktidar ve cemaatler aleyhine kara propaganda yapmak amacıyla kullanılıyor. Hazırlanan andıçta internet sitelerinin kurulması emrini dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Hasan Iğsız’ın verdiği görünüyordu. Hasan Iğsız'ın da aralarında bulunduğu 22 kişi hakkında hazırlanan iddianame, 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından, 29 Temmuz 2011’de kabul edildi. Hasan Iğsız’ın savunmasında İlker Başbuğ’u işaret etmesi, Türkiye’de ilk kez bir Genelkurmay Başkanı’nın tutuklanmasına giden yolu açmış oluyordu.

 

İlker Başbuğ 6 Ocak 2012’de tutuklandı

 

İrtica ile Mücadele Eylem Planı ve İnternet Andıcı davalarının birleştirilmesinin ardından İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, sanık subayların savunmalarında “yetkili isim” olarak işaret ettiği ve belgelerde adı geçen eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ hakkında suç duyurusunda bulundu. Soruşturma kapsamında savcılık tarafından ifadesi alınan ve mahkemeye sevk edilen İlker Başbuğ 6 Ocak 2012 tarihinde tutuklandı.\

Başbuğ hakkındaki Türk Ceza Kanunu'nun 312/1. maddesi gereğince, ''cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek'' suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemiyle düzenlenen iddianame, 15 Şubat 2012'de kabul edildi.

 

Başbuğ: Sorulara yanıt vermeyeceğim

 

26 Mart 2013'te ilk kez hâkim karşısına çıkan İlker Başbuğ, hakkındaki iddianamenin okunduğu davanın ertesi gün görülen duruşmasında kısa bir konuşma yaparak, savunma yapmayacağını, kendisine yöneltilen sorulara da yanıt vermeyeceğini belirterek, devam eden duruşmalara katılmadı. Başbuğ, eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Hilmi Özkök'ün tanık olarak dinlenmesi sırasında ve esas hakkındaki savunma yapmak üzere bazı duruşmalara geldi.

 

Mahkeme başkanı Bolu’ya atandı

 

20 Ekim 2008 tarihinden itibaren İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne başkanlık yapan Köksal Şengün, 13 Temmuz 2011 tarihinde Bolu'ya atandı. Şengün'ün Bolu'ya atanması üzerine 21 Temmuz 2011 tarihinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) mahkemenin en kıdemli üyesi Hasan Hüseyin Özese'yi başkan olarak yetkilendirdi. Sanık avukatları, Şengün’ün Bolu’ya atanmasında, 12 Haziran seçimlerinde CHP’den milletvekili seçilen Mustafa Balbay ve Prof. Dr. Mehmet Haberal'ın tahliye edilmesi yönünde oy kullanmasının etkili olduğunu öne sürdü.

 

23 dosya tek davada birleştirildi

 

Birinci Ergenekon davası 27 Nisan 2012’de kapatılarak, İkinci Ergenekon davasıyla birleştirildi. Ergenekon ana davasında toplanan 23 iddianame arasında 1'inci, 2'nci ve 3'üncü Ergenekon iddianameleri, Danıştay saldırısı, Cumhuriyet gazetesine bomba atılması, Cumhuriyet gazetesine molotof kokteyli atılması, Hakan Saraylıoğlu cinayeti, Vatansever Kuvvetler Güç Birliği davası, Alparslan Arslan'a glock marka tabanca temin edilmesi, Alparslan Arslan'a Danıştay saldırısında kullandığı glock marka silahın temin edilmesine ilişkin dosya kapsamında tutuklanan Mahmut Güzel dosyası, Savcı Zekeriye Öz'e tehdit davası, Fener Rum Patriği Bartholomeos'a suikast iddiası, İrticayla Mücadele Eylem Planı, İnternet Andıcıı, İlker Başbuğ iddianamesi, Şile kazıları dosyası, Mehmet Perinçek'in aralarında bulunduğu İşçi Partililerin dosyası gibi iddianameler yer aldı.

 

Şemdin Sakık gizli tanık olarak dinlendi

 

Ergenekon davasında 31’i  gizli toplam 160 tanık dinlenirken, ismini açıklayan bir gizli tanık da davaya damga vurdu. "Deniz" kod adıyla ifade verdiği anlaşılan PKK'nın eski yöneticilerinden Şemdin Sakık, "Samimiyetimi ortaya koymak için kimliğimi açıkladım" ve "Kendime itirafçı demekten utanıyorum" diyerek kimliğini açıkladı.

Davada açık tanık olarak dinlenen isimler arasında da, "Balyoz Planı" davasında yerel mahkemede 18 yıl hapisle cezalandırılan emekli Orgeneral Ergin Saygun, DSP Genel Başkanı Masum Türker, eski polis şefi Ahmet İhtiyaroğlu, gazeteciler Can Dündar, gazeteci Aslı Aydıntaşbaş, gazeteci Celal Kazdağlı, gazeteci Alper Görmüş, gazeteci Fehmi Koru, eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Hilmi Özkök, emekli Orgeneral Teoman Koman, organize suç örgütü lideri Alaattin Çakıcı ve Kürşat Yılmaz, işadamları Mehmet Emin Karamehmet ve Ali Avni Balkaner, eski MİT mensubu Mehmet Eymür ve Prof. Sevil Atasoy gibi isimler yer aldı.

 

Birçok siyasi parti, isim ve kurum müdahil oldu

 

Ergenekon davası kapsamında birleştirilen dosyalarınkiler de dahil olmak üzere  bugüne kadar 650 duruşma yapıldı. Davaya, AKP, AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, Adli Tıp Uzmanı Prof. Şebnem Korur Fincancı , Cumhuriyet gazetesi, Alevi-Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Ali Balkız ve Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Sekreteri Av. Kazım Genç, Danıştay saldırısının mağdurları eski Danıştay Başkanı Mustafa Birden, üye hâkim Ayfer Özdemir, üye hâkim Ayla Gönenç ve tetkik hâkimi Ahmet Çobanoğlu müdahil oldu.

 

65 sanık tahliye oldu

 

Yaklaşık 6 yıldır süren soruşturma ve dava sürecinde toplam 65 sanık tahliye edildi. Ergenekon soruşturması kapsamında sağlık sorunları nedeniyle tahliye edilen emekli Orgeneral Hurşit Tolon, dava kapsamında savunması alındıktan sonra 10 Ocak 2012'de tekrar tutuklandı.

Beyin kanaması geçirince tahliye edilen emekli Orgeneral Şener Eruygur ise dava kapsamında hâlâ tutuksuz olarak yargılanırken, mahkemenin talebi üzerine ifadesinin alınabilmesi için ilk defa 25 Haziran 20012'de duruşmaya katıldı.

 

4 kişi hayatını kaybetti

 

Dava sürecinde, yargılamanın kendisi kadar, yaşamını yitirenler ve hayatını kaybedenler de ön plana çıktı. \Cumhuriyet Gazetesi İmtiyaz Sahibi ve Başyazarı İlhan Selçuk, 21 Haziran 2010’da yaşamını yitirdi.  Kuddusi Okkır, soruşturma aşamasında tutukluyken hayatını kaybetti. Tutuksuz yargılanan Engin Aydın da Ankara’daki evinde kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi. Davanın tutuksuz sanıklarından Murat Özkan da hayatını kaybedenler arasında…

Dava sürecinde yakınlarını kaybeden bazı sanıklar da, ‘alabildikleri’ ve ‘alamadıkları’ izinlerle gündeme geldi. Emekli Yarbay Mustafa Dönmez ve  Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu dava sürecinde oğullarını kaybetti. 

\Hilmoğlu’nun oğlunun cenazesi için evinde kalmasına izin verilmemesi kamuoyunda tartışma konusu oldu. İnternet Andıcı Davası sanıkları emekli Orgeneral Hasan Iğsız, emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin ve Dursun Çiçek ile Mehmet Haberal'ın da annesi öldü.
 

2 bin 271 sayfalık mütalaa

 

Birleştirilmiş dava için esas hakkındaki mütalaa 18 Mart 2013 tarihinde mahkemeye sunuldu. “Ergenekon terör örgütünün varlığının sabit olduğu anlaşılmıştır” ifadelerine yer verilen 2 bin 271 sayfalık mütalaada, aralarında emekli Orgeneral İlker Başbuğ, Mehmet Haberal, Mustafa Balbay, Doğu Perinçek'in de bulunduğu 64 sanığın “cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılması istendi.

Mütalaada, diğer sanıkların da "Ergenekon terör örgütüne üye olmak" suçundan 7.5 yıldan 15'er yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılmaları talep edildi.

Mütalaada, “firari sanıklar” eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Bedrettin Dalan, eski Milletvekili Turan Çömez, emekli Tümgenerel Mustafa Bakıcı ve Saipir Deblebidze'nin dosyalarının ayrılması istendi.

 

Son savunmalar 2,5 ay sürdü

 

Tutuklu ve tutuksuz sanıkların esas hakkındaki mütalaaya ilişkin son savunmalarının alınmasına 15 Nisan 2013’te başlandı. Mahkeme heyeti, örgüt yöneticiliği suçundan yargılananlara avukatıyla beraber 2 saat, haklarında örgüt üyeliği suçlaması bulunanlara da avukatlarıyla beraber mütalaaya ilişkin 1 saat savunma yapma süresi tanıdı.

Tutuklu ve tutuksuz sanıkların esas hakkındaki mütalaaya ilişkin savunmalarının alınması yaklaşık 2,5 ay sürdü. Son savunmasını 7 Haziran’da yapan İlker Başbuğ,  “Bu mütalaaya hiçbir itibarım yoktur. Bu konuda size söyleyeceğim başka bir şey yoktur” dedi. Son sözleri sorulan Mehemt Haberal, "Zamanım katledildi, hayatım gasp edildi" derken, Mustafa Balbay da, "Türkiye hukukta 63 yıl geri gitti" dedi.

 

Karar duruşması yarın

 

Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, CHP milletvekilleri Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal ile emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ün de aralarında bulunduğu 66'sı tutuklu 275 sanıklı Ergenekon davasının, 5 Ağustos Pazartesi günü yapılacak olan duruşmasında mahkemenin kararını açıklaması bekleniyor.