T24- Yazar Sedat Ergin, Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz'ün 12 Haziran 2007'de Ümraniye’deki bir gecekonduda önemli miktarda patlayıcı bulunmasının ardından açılan soruşturmayı sahiplenmesi ile başlayan Ergenekon davasının yaklaşık 4 yıllık dökümünü çıkardı.
Ergin'in Hürriyet gazetesindeki köşesinde yayımlanan (31 Mart 2011) yazısı şöyle:
Ergenekon’da envanter çıkartmakÖzel Yetkili Savcı Zekeriya Öz’ün terfi ettirilerek özel yetkilerinden arındırılması Ergenekon sürecinin seyri açısından kuşkusuz önemli bir dönüm noktası. Bu noktada Ergenekon sürecinde nerede durduğumuzu görebilmek açısından bir envanter çıkartmakta yarar var.
Bu süreç 12 Haziran 2007 tarihinde Ümraniye’deki bir gecekonduda önemli miktarda patlayıcı bulunması ve Savcı Öz’ün bu soruşturmayı üstlenmesiyle başlamıştı. Demek ki, 3 yıl 10 aya yakın bir süre Ergenekon soruşturmasında ipleri elinde tutmaktaydı Zekeriya Öz.
Ucu açık bir yargılama süreci Öz’ün geride bıraktığı mirasta üç ana iddianame karşımıza çıkıyor. Bunlardan birincisi 2008 yılında hazırlanan, Veli Küçük ve Muzaffer Tekin gibi isimlerin yer aldığı 96 sanıklı iddianamedir.
Bunu, her ikisi de 2009 yılında yazılan ve sonradan mahkeme aşamasında birleştirilen, aralarında Şener Eruygur, Mustafa Balbay gibi isimlerin yer aldığı 56 sanıklı ikinci ve Prof. Mehmet Haberal’ın bulunduğu 52 kişilik üçüncü iddianame izlemiştir. Bu üç iddianame toplam 4 bin 808 sayfa tutuyor.
Bedrettin Dalan ve Dursun Çiçek’in yer aldığı dördüncü iddianame ile Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ni hedef alan beşinci iddianame Ergenekon serisinin diğer önemli halkaları.
Özellikle ana davaların ne zaman sonuçlanacağı sorusuna yanıt verebilmek çok güç. Ama davaların çok uzun bir zamana yayılacağını, 2010’lu yılların ortalarına, muhtemelen ikinci yarısına sarkacağını tahmin edebiliriz. Davalar ağır bir şekilde seyrediyor.
Örneğin birinci davada sanıkların ifade verme işlemi bitmiş, geçen kasım ayında delil değerlendirilmesine başlanmıştır. Ardından esas hakkında mütalaa ve bunun üzerinden savunmalara geçilecektir. Birleştirilmiş ikinci davada ise henüz tutuklu sanıkların ifadeleri alınıyor. Sanıkların yarıdan fazlasına sıra gelmiş değil. Bu arada iki Ergenekon sanığının da öbür dünyaya göç ettiğini hatırlatalım.
Kamuoyu desteği azalıyorErgenekon soruşturması başlangıcından itibaren tartışmalı ve sancılı bir süreç olmuştur. Ancak özellikle patlayıcılarla gündeme gelen başlangıçtaki destek havası, daha sonraki dalgalarda yavaş yavaş aşınmaya başlamıştır.
Yola koyulduğunda demokratik istikrarı her an sabote edebilecek bir organizasyona dönük olarak doğru bir zeminde başlatılan bir soruşturma, zaman içinde yön değiştirerek muhalefeti susturmaya, bir zihniyeti sorgulamaya dönük bir yörüngeye girdiği yolunda yaygın eleştirilerle karşılaşmıştır. Ergenekon’da önemli bir kırılma noktası 2009 Nisan ayında Prof. Türkan Saylan’ın evine yapılan baskındır. Gazetecileri hedef alan son dalga ve Ergenekon konusunda kitap yazan bir gazetecinin bile tutuklanması soruşturmayı önemli bir inandırıcılık sorunuyla karşı karşıya bırakmıştır.
Hükümetin de önemsediği bir araştırma kuruluşu olan Metropol’ün son dalgadan sonra yaptığı ankette davanın hakkaniyetle yürüdüğüne inananların oranı yüzde 32, inanmayanların oranı ise yüzde 46 çıkmıştır. Demek ki, kamuoyunda bir güven sorunu var.
Batı'da kuşkular doğdu Soruşturulan şüphelilerin özel hayatlarının suç unsuru gözetilmeksizin deşifre edilmesi, sabaha karşı baskınları gibi hoyratlıklar ciddi tepkilere yol açmış, Batı dünyasında da soru işaretleri yaratmıştır. AB’nin son ilerleme raporu, Ergenekon sürecine genel bir destek vermekle birlikte, “soruşturmanın kalitesinin kaygı yarattığını” vurgulamıştır. Özellikle son dalga Ergenekon sürecinin geleneksel destek zemininde de bir çözülmeyi beraberinde getirmiştir. Bu noktada davanın kamuoyu vicdanındaki meşruiyetinde önemli bir kırılmanın yaşandığını söyleyebiliriz. Son dalganın başka sonuçları da olmuştur. Türkiye’nin dış dünyadaki itibarı tepetaklak olmuş, hükümetin demokratik sicili Batı’da ilk kez sorgulanmaya başlamıştır.
Bir şey daha... “Türkiye’de ipler gerçekte kimin elinde” sorusu da gündeme gelmiştir. Bu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sorulmasına bile tahammül edemeyeceği bir soruydu ve galiba çok önemli bir eşikti. Zekeriya Öz’e gelince, savcıların performansları açtıkları davalar ve suçladıkları sanıkların sayısıyla ölçülmüyor. Kendisinin mesaisi, suçladığı sanıklardan ne kadarının mahkum olduğu, ne kadarının beraat ettiğinin ölçülebildiği bir noktada daha gerçekçi bir şekilde değerlendirilecektir.