Ergun Babahan: Amacım 'Girsin' değil, 'Gitsin' demekti

Ergun Babahan: Amacım 'Girsin' değil, 'Gitsin' demekti

 

Ergun Babahan, bloğunda 'Hocaefendi'den özür' başlığı ile yayımladığı yazısında yaptığı yazım hatasının yanlış anlaşılmalara yol açtığını savundu. "Ben Cemaat'in başta eğitim olmak üzere bir çok alanda gerçekleştirdiği hizmetleri hiç gocunmadan alkışlayan, kutlayan bir gazeteciyim" diyen Babahan bir kez daha özür diledi.
İşte Babahan'ın yazısının tamamı: 
Geçen Mayıs ayında attığım tweet sonrası kamuoyu önünde Hocaefendi ve sevenlerinden özür dilemem farklı tepkilere neden oldu. Bunu Cemaat'e yaranmak gayreti olarak değerlendiren yaklaşımlara tanık oldum.
Öncelikle şunu söyleyeyim, o gerçekten bir imla hatasıydı ve beni yakından tanıyanlar bunu ne sıklıkta yaptığımı bilirler. O gece hemen düzelttiğim gibi, amacım ''Girsin'' değil, ''Gitsin'' demekti. Ancak algılamaya bakınca yakın dostlarım kamuoyunda açık bir özür ile kişisel mektup yazmamın gerekli olduğunu söylediler.
Sözlerinde değer ve önem verdiğim insanları da dinleyerek böyle bir özrü dilemenin doğru tavır olduğu kanaatına vardım. Niyetin öyle olmasa da önemli bir dini lideri ve izleyicilerin kırmıştım, gereğini yapmam insani bir zorunluluktu.
Özrümde de belirttim, Cemaat ve Hocaefendi ile kişisel hiçbir meselem yok, olmaz da.
Ancak, o tweet öncesi kimi yazılarımla vurguladığım gibi, Cemaat'in özellikle son yıllarda sivil toplum olma çizgisini zorlayan kimi karar ve uygulamalarından da rahatsız oldum.
Darbe davalarında başlayan hukuku zorlama, kişisel hesap görme, kitap yazanlarla Silivri'de hesaplaşma, Kürt meselesini MİT Müsteşarı'na soruşturma üzerinden müdahil olma gibi kimi önemli kararlar, öndegelen sözcüleri bugün inkar etse de, Cemaat'e maledilen ve medyadaki sözcülerinin hararetle savundukları eylemler.
Mavi Marmara olayında Hocaefendi'nin insan hakları savunucularını eleştiren tutumuna karşı koymuş ve bu tavrın yanlış olduğunu söylemiştim.
Dini değerler üzerinden hareket eden bir hareket, polis ve yargıdaki takipçileri üzerinden sanki bir temizlik hareketine girişmiş algısı varsa bunu görmezden gelemem.
Fenerbahçe Kulübü'ne yönelik olarak gerçekleştirilen ve garip bir şekilde ''Silahlı örgüt suçu'' kapsamına sokulan soruşturma da böyle oldu. Çoğunluğu abartılmış, eyleme geçilmesi için aylarca beklenmiş delillerle başlatılan davanın akibeti henüz belli değil. Belli olan tek şey var, Türkiye'de çok büyük bir gerilim yaratılmış olması.
Aynı tuhaflıklara Balyoz Davası'nda da sıklıkla rastlanıldığı davanın mağdurları, sanık avukatları ve dosyayı yakından izleyen meslektaşlarımız tarafından dile getiriliyor.
Ben Cemaat'in başta eğitim olmak üzere bir çok alanda gerçekleştirdiği hizmetleri hiç gocunmadan alkışlayan, kutlayan bir gazeteciyim.
O nedenle Hizmet'e gönül vermiş insanların benim eleştirilerimin alışmış oldukları üzere, doğrudan Cemaat'i hedef alan istihbarat faaliyetleri olmadığımı fark etmeleri gerekir.
Türkiye'de ve dünyada bu kadar güç ve etkis kazanmış, adı doğru veya yanlış şekilde her olayda anılır hale gelmiş bir hareketin daha fazla şeffaf olması ve kamuoyu önünde tartışılıp eleştirilmeye açık olması gerekir.
Ben bunu yaptım ve yapmaya devam edeceğim. Elbette küfür etmeden...