"Tayyip Erdoğan'ın Gezi’deki tavrı beni AKP’nin dışına itti" açıklaması ile gündem olan Yeni Şafak yazarı Ali Bayramoğlu'nu isim vermeden "Bunu söyleyen 'U' dönüşü yapan Cici Demokrat’ın seçimden bir ay kadar önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uçağında beşuş bir çehreyle verdiği poz var. Çevresi de bugün ‘tetikçi’ dediği yazarlarla dolu. Tamamı neredeyse Sabah, Star ve Akşam’dan…" diyerek eleştiren Millet gazetesi yazarı Ergun Babahan'a Bayramoğlu'ndan yanıt geldi. Bayramoğlu da isim vermeden ağır ifadelerle eleştirdiği Babahan için "gazeteci müsveddesi, müptezel" nitelemesi yaptı.
"Köşesi yeni bir cemaat gazetesinde. Şimdilerde orada yanaşma olarak çalışıyor" diyen Bayramoğlu, Babahan'ın Sabah gazetesinde genel yayın yönetmenliği yaptığı dönemleri de hatırlatarak Babahan'ı "o dönemde 'Tayyipçi' kılığına bürünen AKP yanaşması" diye suçladı. Bayramoğlu şunları söyledi:
"Sanırım böyleleri utanmazlıkla besleniyor. Böyle onlarcası var merkez medyada… Üstelik dün etik ve mesleki açısından eleştirisini yaptığım iktidara yakın bir tür gazeteci tiplemesinin fevkinde…"
Bayramoğlu'nun Yeni Şafak'ta "Müptezel" başlığıyla yayımlanan (9 Temmuz 2015) yazısı şöyle:
Bugün sevmediğim bir işi yapacağım ama bazen gerekiyor. Bir “yeni demokrat” tiplemesinden söz edeceğim. Daha doğrusu bir gazeteci müsveddesinden, bu müsveddenin AK Parti karşıtlığı dalgası ve kalabalığına karışarak kendisini maskelemesinden… Sözünü edeceğim kişi, demokratlık taslamayı karanlık geçmişini aklama vesilesi olarak gören bir taşeron. “Coşturulan” son söyleşim üzerine, bu okuma ve anlama özürlü adam köşesinde hesap sormuş(!) ve hakaret etmiş bana, “U dönüşü” gibi uzmanı olduğu laflarla, öfkeli abilerinin “cici demokrat” gibi tabirleriyle tetiğe basmış… Köşesi yeni bir cemaat gazetesinde. Şimdilerde orada yanaşma olarak çalışıyor. İlk ciddi sahne alışı yıllar önce 28 Şubat günlerinde Sabah Gazetesi'nin Yazı Müdürü olduğu zamanlara denk gelir. Gazetedeki asıl görevi, pis işleri halletme, verilen kötü kokulu görevleri yerine getirme tarzı “ayak işleri”ydi. Ünlü Andıç Belgesi bunlardan birisiydi. Belge o gece Ankara'dan eline teslim edilmiş ve operasyonu yapması istenmişti. Bunu gönül rahatlığıyla yaptı. O dönem bunu, militant ve militarist demokratlığı savunur, yılışık bir şekilde ortalarda dolaşırdı. Sabah Gazetesi'nin yayın yönetmenliğini beklerken o pozisyona Ufuk Güldemir gelince, öfke biriktirmeye başladı. Sonra bir ara Yeni Bin Yıl Gazetesi'nin başına getirildi. Yazarı olduğum o gazetede Kürşat Bumin işten çıkarılınca, bana gelip hiç sıkılmadan, “söyle ona gürültü çıkarmasın, yoksa onu Bilgi Üniversitesi'ndeki işinden de kovdururuz” dediği günü hala dehşetle hatırlarım. 2002 yılında Sabah yönetimi ayrılarak Vatan'ı kurduğu zaman fırsatın üzerine atlayıp, gazetede kaldı ve Sabah'ın başına geçti. Ama sadece bir süre… Sonra yeni patron Turgay Ciner tarafından kapıya kondu. TMSF gazeteye el koyunca taşerona yeni bir fırsat doğdu. Bu kez “Tayyipçi” kılığına bürünerek, binbir kulisle gazetenin başına geçti. Soyu sopu ATV'ye diziler yapıyordu bu arada. Artık iktidara medyada yakın durma politikalarının kaptanlarından birisiydi. Daha sonra Sabah Gazetesi satıldı. Yeni patron ve çevresiyle anlaşmazlığa düştü. Rakip gazete patronuna gidip “40 kişiyle sana gelip burayı çökerteyim” önerileri yaptı. Yine olmadı. Ama ayranı kabarmıştı bir kez. AK Parti milletvekilleri üzerinden cumhurbaşkanını devreye soktu. Aracılarla cumhurbaşkanından patrona “onun arkasındayız dedirttiği” mesajları taşıttı. Gücü arkasına aldığını sandığı an meydan okudu. Sanırım ertesi gün yine kovuldu. Bu kez, AK Parti'ye yakın görüntüsüyle soluğu TV 24'te alacaktı. “İşinize yararım tipi bir görev” yapmaya başladı. Her sabah çıktığı düzenli yayında AK Parti'nin resmi temsilcilerini özendirecek biçimde parti sözcüsü-yorumcu gibi gayret gösterdi. Cemaatle kavga başlayınca kendince bu işte de rol aldı. Fenerbahçe'nin şampiyonluğu kaybettiği gece, şike davasının cemaat işi olduğunu kastederek “bu kupa Pensilvanya'ya…” tarzı tweet'i attı. Bunun üzerine yazıları ve programları durduruldu. Aylarca yalvar yakar kendisini affettirmeye çalıştı. TV 24'ün yöneticilerinin, siyasetçilerin peşinden koştu. Fethullah Hoca'ya utanç verici özür mektupları yazdı. Hiç biri işe yaramadı. İktidara düşman olma zamanı gelmişti. Nitekim su yolunu buldu, cemaat zora düşüp, ona bile yer açacak hale gelince oraya kapılandı. Şimdi iktidara karşı cemaati savunuyor, hizmetini sunuyor, onların gazetesinde yazıyor. Ülkedeki havadan da istifade etti. Zira vahimi iktidara yönelik muhalefet furyasında kalabalıklar arasına karışarak kendisini temizlemeye çalışması, yeni arkadaşlar edinerek demokrasi bayrağını taşımaya kalkması… Böyle bir öykü insanda tahrifat yaratır. Bu adamda da yaratmış görünüyor. Kaçak bir suçlu gibi davranması, sessiz sedasız yerinde oturması ve kendisini gizlemesi gerekirken sağa sola meydan okuyor. Okuduğunu anlamıyor. Artık tahrif etmeyi bile beceremiyor. Ve demokrasi ve etik raconu kesiyor. Sanırım böyleleri utanmazlıkla besleniyor. Böyle onlarcası var merkez medyada… Üstelik dün etik ve mesleki açısından eleştirisini yaptığım iktidara yakın bir tür gazeteci tiplemesinin fevkinde…
Babahan'ın Millet gazetesinde "Cici bir demokratın kıvrak U dönüşü" başlığıyla yayımlanan (8 Temmuz 2015) yazısı şöyle:
Gemi hızla su alıyor ve birer ikişer filikalara doluşuyorlar. Sona kalan dona kalacak farkındalar çünkü. Banka hesapları şiştikçe itibarları zayıflıyor. Bunu da görüyorlar ve yeni konjonktüre göre pozisyon alıyorlar. Gezi’de tam siper olan, öldürülen, kör edilen gençleri, Berkin Elvan ve ailesine yapılan hakaretleri görmezden gelenler, şimdi Gezi’den itibaren AKP ile arasında mesafe koyduğunu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan uzaklaştığını söylüyor. Bunu söyleyen Cici Demokrat’ın seçimden bir ay kadar önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uçağında beşuş bir çehreyle verdiği poz var. Çevresi de bugün ‘tetikçi’ dediği yazarlarla dolu. Tamamı neredeyse Sabah, Star ve Akşam’dan… 8 Ağustos demokratı bunlar. Saray’ın ve AKP’nin güç kaybettiğini görünce bir düzeltme yapıp kendilerini ak’lamaya çalışıyorlar. Arşivlerin ortada durduğunu bilmezden geliyorlar. Hükümete yönelik başta yolsuzluk iddiaları olmak üzere tüm eleştirileri darbecilikle suçlayıp bugün MİT TIR’ları haberine sahip çıkarak kendini ak’layacağını zanneden bir çarpık zihniyet var ortada. GÜVENLİ LİMANA ATLAMAK... İktidarın 17-25 Aralık’ta da, MİT TIR’ları olayında da Paralel Yapı dediği, ne olduğu belirsiz bir organizmayı suçladığının farkında değil gibi yazmak, naiflik değilse şark kurnazlığının tipik bir örneğidir. Türkiye’de kendine aydın diyen bir kesimin de en büyük sıkıntısı budur. Konjonktüre göre tavır alıp değişimi hissettiği anda tavır ve durum değiştirmek, kendini güvenli gördüğü bir limana atmak. Bunu yapmak için seçtiği mecra da yapmaya çalıştığı işe uygun: Marketing yani pazarlama dergisi. Kendini demokrat olarak pazarlamanın uygun bir ortamı. Pazarlamacılar müthiş insanlardır, eşeği boyayıp satan cinsten insanlar. Onun için uyanık olmak gerekir onlara karşı. SIFIRLANIRKEN SUSANLAR... Mesele nettir… Türkiye’nin son 5 yılı her türlü yolsuzluk, hukuksuzluk, adaletsizlik örnekleri içinde geçmiştir. Büyük yağmadan küçük pay alma uğruna susanlar, 17 Aralık zanlılarıyla bugün tetikçi dediği insanları evlerinde poz vermekten çekinmemişlerdi. Adalet çığlıklarını duymazdan gelmişlerdi. Polis şeflerine gösterdikleri ilgi ve şefkatin onda birini Berkin’e, Ali İsmail Korkmaz’a göstermemişlerdi. Gezi’de çocuklar vurulup öldürülürken de sustu, evdeki paralar sıfırlanırken de... 7 Haziran’dan sonra düzenin aynen devam edeceği hissiyatıyla da susmaya devam ettiler. 8 Haziran sabahı, artık Erdoğan ve AKP için hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını görünce ufaktan ufaktan dümen kırmaya başladılar. Şimdi ‘en yeni’ Türkiye’nin sözcülüğü için kolları sıvamışa benziyorlar. Yeni bir dönem, yeni bir tavırla yola devam etmek niyetindeler. Her geçen gün sayıları birer ikişer artacak. Titanik batıyor ve filikalar hızla doluyor. Çok yakında kendisine yer bulmak için eski yoldaşının üzerine basan bunun gibilerini çok görürüz.