ERGÜN: KİŞİLER, CEMAATLER SOMUT BELGE OLMADAN İTHAM EDİLMEMELİ ANKARA (A.A)

-ERGÜN: KİŞİLER, CEMAATLER SOMUT BELGE OLMADAN İTHAM EDİLMEMELİ ANKARA (A.A) - 26.08.2010 - Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'nın yazdığı ''Haliç'de Yaşayan Simonlar:Dün Devlet Bugün Cemaat'' isimli kitapta yer alan iddiaların şu an itibariyle somut belge ve bilgilere dayanmadığını belirterek, ''Kişiler, gruplar, cemaatler, elde somut bilgi ve belge olmadan bu tür büyük iddialarla itham edilmemeliler. Bu doğru bir yaklaşım değil açıkçası'' dedi.  Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, NTV'de katıldığı bir programda soruları yanıtladı. Eskişehir Emniyet Müdürü Avcı'nın kitabında devlet kurumları içerisinde cemaatlerin nasıl yer aldığına ilişkin iddiaları konusunda görüşlerinin sorulması üzerine Ergün, kitapta bir cemaatin orduda, yargıda, poliste, devlette örgütlendiğine ve her taşın altında bunların bulunduğuna yer verildiğini belirterek ''Bu biraz ciddi bir komplo teorisine de benziyor'' dedi. Yine kitapta her yerin imamı bulunduğuna ilişkin iddiaların yer aldığına dikkati çeken Ergün, ''Her yerin bir imamı olduğunu biliyorsanız imamın da kim olduğunu biliyorsunuz demektir'' dedi. Ergün şunları kaydetti: ''Eğer bu tür bilgiler ve belgeler varsa. Tabii ki cemaatler veya başka gruplar devletin içerisinde özel amaçlarla örgütleniyor olamazlar. Bunu kabul etmek mümkün değil. Ama bu konuda bilgi ve belge olmadan bir cemaati, bir topluluğu, bir kişiyi suçlamak doğrudan doğruya kesinlikle doğru olarak kabul edilebilecek bir şey değil. Bugün itibariyle ortada henüz delilleri tespit edilmemiş, belgeleri ortaya konulmamış bir büyük iddia var. Bu büyük iddiayı tartışıyor insanlar. Bu büyük iddianın sahipleri tabii ki iddialarını delillendirmek durumundadırlar. Eğer iddialarını delillendirirlerse bu iddialar bir önem, bir değer kazanır. İddialarını delillendiremezlerse o zaman gereksiz yere bir topluluk, grup, cemaat haksız yere karalanmış olur. Birtakım diğer faaliyetleri de, normal herkesin gördüğü, bildiği, takdir ettiği faaliyetleri de ciddi manada tahribata uğramış olur. O nedenle bu tür iddialarda hassasiyet göstermek lazım. Bilgi, belge somut olay varsa bunları ortaya koymak lazım.'' Kitapta yer alan iddiaların somut bilgi ve belgelere şu an itibariyle dayanmadığını belirten Ergün, ''Kişiler, gruplar, cemaatler, elde somut bilgi ve belge olmadan bu tür büyük iddialarla itham edilmemeliler. Bu doğru bir yaklaşım değil açıkçası'' dedi. Hanefi Avcı'nın kitaptaki kanaatlere, kendisinin dinlendiğini söyleyerek vardığını anlatan Ergün, ancak bu dinlemenin o kişiler tarafından yapılıp yapılmadığını ortaya koyan bir belge bulunmadığını söyledi. Kayıt dışı, illegal dinleme yapanlardan bir kısmının yargılandığını belirten Ergün, illegal dinlemeler konusunda ileri sürülen iddialar somut delillere dayandığında insanların yargılandığını kaydetti. Bunun için somut olayların ortaya konulması gerektiğini belirten Ergün, ''(Beni birisi dinledi. Ama dinlese dinlese şu dinlemiş olur) gibi iddialarla bir yere varma imkanı yok. Herhalde Hanefi Bey bu yazdıklarını delillendirme ihtiyacı da hissetmiş olacaktır. Hissedecektir. Delillendiremezse, sadece o kitaptaki iddialar olarak kalırsa hem kendisinin mesleki geçmişine hem Türkiye'ye hem de büyük bir cemaate büyük bir haksızlık yapmış olur.'' -''BOTANLA VATANI BİRBİRİNE KARIŞTIRIYORLAR''-    BDP'den gelen özerlik taleplerini nasıl değerlendirdiğine yönelik soru üzerine de Ergün, Türkiye'de sorunların kaynağının üniter devlet yapısı olmadığını söyledi. Sorunların kaynağının demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti konusundaki eksiklikler olduğuna işaret eden Ergün, üniter devleti yöneten mekanizmaların zaman içerisinde yaptığı yanlışlar ve politikaların sorunun kaynağını oluşturduğunu söyledi. Bu hatalı politikaları düzeltme, Türkiye'nin demokrasisini güçlendirme, insan hakları ve özgürlükler, hukuk devleti anlayışını güçlendirmeye ihtiyaç bulunduğunu belirten Ergün, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Yoksa üniter devlet yapısını özerklik adı altında veya federal sistem adı altında değiştirerek sorunlara çözüm aramak yanlıştır. Nerede kaybettiysek orada bulabiliriz. Kaybettiğimiz yer bellidir. Biz demokrasiyi kaybettiğimiz için, insan hakları ve özgürlükler alanını daralttığımız için, hukuk devleti konusunda arzu edilen ilerlemeyi gösteremediğimiz için ve üniter devleti işleten mekanizmaların yanlış politikaları nedeniyle bu sorunları yaşıyoruz. Yoksa bu sorunun kaynağı kötülüklerin anası üniter devlet yapısı değildir. Özerklik gibi talepler bu sorunun çözümüne hiçbir katkı sağlamayacak taleplerdir. Bilakis sorunu biraz daha karmaşık hale getirecek taleplerdir. Özerklik olduğunu varsayalım bir bölgede ya da federal bir sistem uygulandığını varsayalım. Eğer o bölgede nüfusun yüzde 70'ini başka unsurlar oluşturuyorsa, nüfusun yüzde 70'ini Türkler oluşturuyorsa, yüzde 30'unu Kürtler oluşturuyorsa. Diyelim Diyarbakır'ın nüfusunun yüzde 70'ini Türkler'de oluşturabilir. İnsanlar oraya yerleşebilirler de. Bugün benim Diyarbakır'da evim yok. Çocuklarımın da yok. Ama yarın olmayacağını kimse garanti edemez. O zaman belki de Diyarbakır'da, Hakkari'de, Van'da çok sayıda insan, o bölgedeki ekonomik potansiyeli görerek, yatırım amacıyla gidecekler, yerleşme amacıyla gidecekler. Oradaki nüfus profili çok farklı olacak. Nasıl doğu ve güneydoğu'dan insanlar ekonomik ve başka gerekçelerle Türkiye'nin her yerine taşındılarsa o zaman ne olacak peki? Özerklik veya federal sistem bu sorunu çözmüş olacak mı? Orada nüfus yapısı çoğaldığı zaman da siz daha fazla federal olsa bile, özerklik olsa bile siz aynı sorunları yaşayabilirsiniz.'' Ülke genelinde bir demokrasi, insan hakları, özgürlükler rejimi yoksa aynı sorunların yaşanmaya devam edeceğini ifade eden Ergün, vatanın bir bütün olduğunu, Türkiye'nin her yerinin herkesin vatanı olduğunun altını çizdi.  Diyarbakırlıların vatanının aynı zamanda Edirne olduğunu, Edirnelilerin vatanının da aynı zamanda Diyarbakır olduğunu belirten Ergün, ''Ama güneydoğuda bazen BDP'li arkadaşlar, Botanla, vatanı birbirine karıştırıyorlar. Ancak vatanın Botandan daha büyük olduğunu belirten Ergün, ''Küçük bir şeye talip olacaklarına, büyük bir şeyi herkesle birlikte paylaşmayı denesinler'' dedi.  Sorunları, bu vatan toprakları içerisinde şurası şunun özerk bölgesi, burası bunun özerk bölgesi gibi ayrımlara tabi tutmaya mecbur olmadan çözeceklerini belirten Bakan Ergün, bunun yollarının bulunduğunu kaydetti. -MALİ KURALDA İKİ FARKLI SÖYLEM YOK- Mali kuralla ilgili Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'la aralarında görüş farklılığı olup olmadığına ilişkin soruyu yanıtlarken de Ergün, ''iki farklı söylem yok'' dedi.  Bütün arkadaşlarının söylemlerinin şu an itibariyle aynı olduğunu belirten Ergün, ancak mali kuralın yasallaşmasının geçen yasama döneminde Haziran ayına yetişmediğini söyledi. Mali kuralın yasallaşmasının önümüzdeki yasama dönemine ertelendiğini belirten Ergün, sadece bu ertelemeden çıkarılmak istenen farklı sonuçlar olduğunu kaydetti. Bu sonuçlardan bir tanesinin (Türkiye'de hükümetin seçim ekonomisi uygulayacağı ve mali disiplini bırakacağına) ilişkin bir tartışmanın bulunması olduğunu anlatan Ergün, bu tartışmanın ise hükümete yapılabilecek en büyük haksızlık olduğunu kaydetti. Hükümetin 8 yıl içinde 4 tane seçim, bir referandum yaşadığını ve mali disiplinden asla taviz vermediğini belirten Ergün, şöyle devam etti: ''Bugün bir IMF programı da yok ortada. Dolayısıyla mali kuralın önümüzdeki döneme ertelenmiş olması mali disiplinden bu hükümetin vazgeçeceği şeklinde yorumlanamaz. Bu hükümete haksızlık olur. İkincisi hükümet üyeleri arasında acaba bu erteleme vesilesiyle böyle bir anlaşmazlık çıkartabilir miyiz, bu görüntüyü verebilir miyiz diye uğraşanlar da var. Ben canlı yayınlarda bazı kişileri izledim. Sırf bu amacı gerçekleştirebilir miyiz diye uğraşanlar boşuna uğraşmasınlar. Yani hükümet üyeleri bir bütün halinde ortak bir hedefe doğru ilerlemektedirler. Üçüncüsü de acaba Türkiye ekonomisini manipüle edebilir miyiz mali kuralın ertelenmiş olması nedeniyle. Türkiye ekonomisi manipüle edilebilecek bir ekonomi olmaktan çoktan çıkmıştır. Hem hükümet mali disipline uymaktadır. Makro dengeleri yerine oturmuştur. Bu gibi ufak tefek meselelerden dolayı içerde lüzumsuz tartışmalar çıkararak Türkiye ekonomisi manipüle edilemez. Zaten edilemez olduğu da bir kere daha teyit edilmiş, görülmüştür. Dolayısıyla mali kuralın ertelenmesinden kimse olumsuz bir sonuç çıkarmaya çalışmasın.'' -''KOBİ'LER BORSALARA GİRECEK''- KOBİ'lerin borsaya nasıl gireceğine ilişkin bir soru üzerine de Bakan Ergün, KOBİ'lerin ekonomideki işletmelerin yüzde 99'unu oluşturduğunu ancak finansmanla ilgili önemli sorunları bulunduğuna işaret ederek, KOBİ'ler için en önemli yeni finansman kaynaklarından bir tanesinin KOBİ borsası olabileceğini  bildirdi.  KOSGEB, Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) ve İMKB'nin birlikte bir çalışma yürüttüğünü, o çalışmanın ise KOBİ'ler için ikinci bir borsa oluşturulmasına ilişkin olduğunu belirten Ergün, böyle bir borsanın oluşturulmasıyla KOBİ'lerin halka arz edilebileceğini anlattı. Ancak KOBİ'lerin halka arz çalışmalarının diğer şirketlerin halka arz çalışmalarının maliyet itibariyle onda birine mal olacağını kaydeden Ergün, bu maliyetlere ise KOBGEB'in destek olacağını söyledi. KOSGEB desteğiyle KOBİ'lerin halka arz edilmesinin mümkün olacağını belirten Ergün, KOBİ'lerin, buradan yeni yatırımlar için kredi temin etme imkanına sahip olacağını, bu çalışmayı yakında ayrıntılarıyla kamuoyuyla paylaşacağını bildirdi. -ESNAF KREDİLERİ- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın esnafın Halk Bankası'ndan kullanacağı kredi faizlerinin düşürüleceğine ilişkin açıklamalarda bulunduğunun hatırlatılması üzerine de Ergün, Halk Bankası üzerinden esnafın kullandığı kredilerde kredi faizinin yüzde 50'sini Hazine'nin sübvanse ettiğini anımsattı. Ergün, bugünkü uygulamada faizlerin yüzde 13 olduğunu, Hazine'nin bunun yüzde 6,5'ini, geriye kalan yüzde 6,5'ini de esnafın kendisinin karşıladığını belirtti. Ergün sözlerini söyle sürdürdü: ''Diyelim ki bugün itibariyle Hazine 100 milyon lira esnafın faizini ödüyorsa kredi faizlerini yüzde 10 düşürüyor. Yüzde 5'ini Hazine, yüzde 5'ini de esnafın kendisi karşılayacak. Aslında bu faiz indirimi Hazine'nin de yükünü indirmiş oluyor. Yani Hazine'nin yükünü 100 sayarsak, 80'e düşüyor Hazine'nin yükü. Ama aynı zamanda esnafın yükü de düşüyor. Esnaf yüzde 6,5 faiz öderken yüzde 5 faiz ödeme imkanına sahip olacak. Şimdi biz KOSGEB vasıtasıyla ilave destekler de getiriyoruz zaman içerisinde belli konjonktürlerde bu yüzde 5'i de esnafın ödemeyeceği bazı programlar uyguladığımızda esnaf faizsiz kredi kullanmış olacak. Yani 4 yıl vadeli faizsiz bir kredi imkanına sahip olacak. Bu uygulama bizim esnafla ilgili Başbakanımızın açıkladığı Esnaf Strateji Değişim, Dönüşüm, Destek Belgesi'nin önemli unsurlarından biriydi: Gerçekleşmiş oldu. Hem esnafın krediye erişimini kolaylaştırmış olduk faizleri indirerek, hem de esnaf Halk Bankası'ndan 50 bin liraya kadar kredi kullanabiliyordu. Şimdi 100 bin liraya kadar kredi kullanabilecek. Artı bir de bunu faizsiz olarak kullanabilecek. Yüzde 5 faizli belli projeler için KOSGEB vasıtasıyla proje destekleri veriyoruz. O destekleri verdiğimizde bu faizler KOSGEB vasıtasıyla bankaya ödeneceği için esnaf bunu ödememiş olacak ve faizsiz krediyi de belli projeler için kullanmış olacak.'' Bakan Ergün, bu konudaki uygulamanın ise 1 Eylül 2010 tarihinden itibaren yürürlüğe gireceğini hatırlattı.