Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, "Bana ‘Neden bu kadar öfkelisin?’ diyorlar. Bunlar belediye başkanlığını kazandığında ben lise öğrencisiydim. Başbakan olduğunda üniversite öğrencisiydim, şimdi kızım ortaokul öğrencisi. Benim gençliğimi yediler, memleketimi yediler; o yüzden bu kadar öfkeliyim. Ama daha önemlisi, ben çocuğumun, torunumun geleceğini yedirmeyeceğim" dedi.
TİP Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili Baş, dün Muğla’da Halk Buluşması’na katıldı. Menteşe’de, Gazi Mustafa Kemal Atatürk Kültürü’nde düzenlenen etkinlikte konuşan Baş, şunları söyledi:
“Bu toplantıların amacı bizim, dostlarımızla ne yapabiliriz, neyi nasıl yapmalıyız, bunları konuşmamız lazım. Biz burada bu kürsü de üretici köylülerin konuşmasını istiyoruz. Fabrikada, hizmet sektöründe çalışan işçilerin konuşmasını istiyoruz. Ekoloji mücadelesine, kadın mücadelesine önderlik yapan arkadaşlarımızın konuşmasını istiyoruz. Biz Türkiye’yi bunların yönetmesini istiyoruz. Siyaseti bunun için yapıyoruz.
Bu siyaset neden mesela bize yıllardır şöyle anlatılıyor: ‘Bu böyle uzmanlık işi, acayip üstün yetenekleri olan, her şeyi yapan amcalar dayılar var, onlar her şeyi biliyor her şeyi onlar yapacaklar. Biz de onları 4-5 yıl alkışlayacağız, sandıkta oy vereceğiz sonra döneceğiz evimize oturacağız.’
Türkiye İşçi Partisi’nin varlık gerekçesi, bu siyaset sistemini değiştirmek. Tam tersine emeği ile alın teriyle yaşayan, onların sıradan insanlar dediği, bizim normal insanlar dediğimiz, sen, ben, hepimiz.
Biz siyaset yapmadığımız sürece bu memlekette hiçbir şey değişmez. Bizim kurtulmamız gereken, 'Biz kurtaracağız' diyen siyasetçilerdir. Kim size, 'sizi ben kurtaracağım’ diyorsa, yalan söylüyor. Biz, bu siyaset tarzını reddediyoruz. Biz, bize sadece seçmen siyaseti yapan, sadece seyirci muamelesi yapan siyaset tarzını, bu siyaset anlayışını reddediyoruz. Biz, bu memleketin yüzde 99'unu oluşturan insanların doğrudan siyaset yapabilmesinin bir ihtiyaç olmanın ötesinde bir zorunluluk olduğuna inandığımız için memlekette bilmem kaç parti varken bir de Türkiye İşçi Partisi'ni kurma ihtiyacını hissettik.
Şu 20 yıllık AKP iktidarında ben üniversite öğrencisiydim bunları iktidara geldiğinde. Kapı, kapı geziyorduk. Bu iktidarın ne kadar tehlikeli olduğunu anlatmaya çalışıyorduk. O gün ablalarım, abilerim, teyzelerim, 'çok gördük evladım biz böyle iktidarları bunlar da gelip geçer' diyorlardı. Teyze diyordum, 'bunlar şeriatçı, bunlar yobaz, memleketi mahvedecekler, cumhuriyeti alaşağı edecekler’. 'Panik yapma, bu ülke de Türk Silahlı Kuvvetleri var. Sınırı aşarlarsa alarm verir sen derslerine devam et' diyorlardı. Ben, bunları dinledim, hepiniz dinlemişsinizdir. Ne oldu arkadaşlar? O bizi kurtaracağını söyleyen Türk Silahlı Kuvvetleri çeşitli tarikatların, cemaatlerin birbiriyle savaştığı yer haline geldi. 'Merak etme sınırı geçerse Anayasa Mahkemesi kapatır' dediler. Dünyada başka bir örneği yok, Anayasa Mahkemesi'nin bu parti hakkında 'şeriatçı faaliyetin odağıdır' diye karar verdi. Türkiye'yi şu anda resmen şeriatçı faaliyetin odağı olan parti yönetiyor.
Saraydaki şahıs Anayasa Mahkemesi kapatma davası açtığında mı korkmuştur, Gezi direnişi günlerinde mi korkmuştur? E muhtıradan mı daha çok korkmuştur, Tekel işçileri Ankara'ya çadır kurduğunda mı daha çok korkmuştur? İşin özü şu, biz ne zaman bir araya gelsek saraydakilerin ayakları titriyor. Benim tahminim seçim 16 Nisan da olacak. En kötü ihtimalle 18 Haziran. Seçime ya 120 gün var ya 150 gün var ya da 170 gün var. Seçime ya 2 bin 800 saat var 3 bin 600 saat var ya da 4 bin saat var. Bu iktidar kaybetti, mesele şu biz kazanabilecek miyiz? Eğer bugünden başlarsak önümüzdeki şu 3 bin 600 saati, dakikasına bile kıymet vererek geçirirsek bu iş bitecek.
Bana, ‘neden bu kadar öfkelisin?’ diyorlar. Bunlar belediye başkanlığını kazandığında ben lise öğrencisiydim. Başbakan olduğunda üniversite öğrencisiydim, şimdi kızım ortaokul öğrencisi. Ben kendi gençliğimi iktidara kaybettim. 15 yaşından bu yana, 27 yıldır bu mücadelenin içindeyim. Ömrümün çok büyük bir bölümü, bu iktidara karşı geçti. Benim gençliğimi yediler, memleketimi yediler. O yüzden bu kadar öfkeliyim ama daha önemlisi, ben çocuğumun, torunumun geleceğini yedirmeyeceğim.” (ANKA)