Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, AKP’yi “yüzyılın yalancısı” ilan ettiklerini belirterek, “Hani bundan 10 sene önce, 15 sene önce bir hikâye anlatıyordu Tayyip Erdoğan. 2023’e başlarken şunu söylemek lazım. Senin hikâyen de senin yolun da bitti Tayyip Erdoğan. Artık halkın hikâyesi başlıyor. Halkın önünün açık olduğu günler 2023’te, önümüzde bizleri bekliyor” dedi.
TİP Genel Başkanı Erkan Baş, bugün İstanbul İl Başkanlığı’nda basın toplantısı düzenledi. Tüm yurttaşların yeni yılını kutlayan Baş; sağlık, başarı ve mutluluk diledi. 2023 yılının Saray rejimi açısından özel bir anlamı olduğunu söyleyen Baş, şöyle konuştu:
Hepimiz hatırlayacağız. 10 yıl, belki de daha fazla; 12 yıl kadar önce, ‘Türkiye hazır, hedef 2023’ diye yola çıkmış bir iktidar vardı. Bugünlerde elime iki sayfalık bir metin ulaştı. Bu, AKP’nin 4. Kongresi'nde, Eylül 2012 tarihli, 2023 hedeflerini anlatan bir metin. 63 madde, kongreye katılan tüm basın emekçilerine sunulmuş, AKP imzalı, mührü olan bir metin. Bu 63 maddede neler demişler? 2023’ün ilk basın toplantısında bunları hatırlatmak istiyorum. Örneğin; şöyle başlıyor: ‘Parti kapatmalarının tamamen kaldırılması, parti kurulmasında kısıtlayıcı ve yasaklayıcı hükümlerin kaldırılması, partilerde tek tipleştirici yükümlerin kaldırılması, parti kapatmalarının kaldırılması, partiye değil, gerçek kişilere ceza, siyasetin katılımının önündeki tüm engellerin kaldırılması, seçimlerle ilgili mevzuatların tümden yenilenmesi, işte barajın kaldırılması, temsilde adaletin sağlanması’ diye başlamış.
Peki, nasıl bir Türkiye ile karşı karşıyayız? 2023 geldi. Söyledikleri tarih geldi. Ne var gündemde? 'Parti kapatmayı kaldıracağız' demişler. HDP’nin kapatma davası var. Milyonlarca yurttaşın oyunu almış parti, kapatılmak isteniyor. 'Parti kurulmasında kısıtlayıcı ve yasaklayıcı hükümler kaldırılacak' demiş; aylardır Yeşiller Partisi, partinin kuruluşunu gerçekleştiremediğini, mahkeme kararlarına rağmen gerçekleştiremediğini söylüyor. Partilerde tektipleştirici hükümler kaldırılacakmış. Geçtik siyasi partileri, tüm ülkeyi tektipleştirmeye çalışan, yurttaşlar arasında ayrımcılığı körükleyen bir parti hâline gelmiş. Yani, inanılmaz, gerçekten inanılmaz. Buradan bütün yurttaşlarımıza özel olarak rica ediyorum. Yani, AKP’nin bundan 10 sene önce açıkladığı 2023 Vizyonu'na bakalım ve bugün, AK Parti'nin Türkiye’yi nasıl bir hâle getirdiğini zaten yaşıyoruz; ikisini bir mukayese edelim.
"AKP'yi, yüzyılın yalancısı olarak ilan ediyoruz"Yani ben açık bir şey söyleyeceğim. Şu belge arkadaşlar, bu belge tarihe ‘yalanın belgesi’ olarak geçer. Buradan AKP'yi 2023 yılında, yüzyılın yalancısı olarak ilan ediyoruz. Yüzyılın yalancısı, en büyük yalanları söyleyen parti olma unvanını ele geçirmiş durumdalar. ‘İşsizlik, yüzde 5’e düşecek, enflasyon, tek haneli rakamlara gelecek’ diyorlar. Bugün memlekette ne yaşıyorsak hepsinin tam tersini önlerine hedef olarak koymuş bir iktidarla karşı karşıyayız. Dolayısıyla bu belge ancak ve ancak ‘yüzyılın yalancısı’ olarak anılması için akıllarda tutulması gereken, arşivlerden bulup çıkarılması gereken, her yurttaşımızın mutlaka okuması gereken bir belgedir. Hedefledikleri ülke ortada, yarattıkları ülke ortada. Adaletsizlik yaşamın her alanına sirayet etmiş, ülkenin yarısı asgari ücretle açlık sınırında yaşamaya mahkûm edilmiş, yoksulluğun, gelir adaletsizliğinin alıp başını gittiği, partilerin hem kapatıldığı hem kurdurulmadığı, dillerin, cinsel yönelimlerin yasaklandığı, ayrımcılığın kol gezdiği, eğitim sisteminin paramparça edilip yurttaşların özel okullara mecbur edildiği kapkaranlık bir ülke hâline getirdi AK Parti, 2023’e girerken Türkiye’yi. "Senin hikâyen de senin yolun da bitti Tayyip Erdoğan"Biz bu vesileyle Adalet ve Kalkınma Partisi'nin bu yalanlarını, AKP’nin bu ülkeyi mahvettiği politikaları bir kez daha ortaya koyarken kendi adımıza da 2023 için tek bir hedef koyuyoruz. Yurttaşlarımıza açlık sınırında bile yaşamayı çok görenleri, milyonları süt alamaz, bir kirayı ödeyemez hâle getirenleri, çocuklarını okullarına gönderebilmek için ailelerin bankalarda kredi alma sıralarına girdiği, bankalara, tefecilere mahkûm edildiği bu siyasi partiyi 2023 yılında bu ülkeden söküp atacağız. Eşit, özgür, barış içinde ve kardeşçe yaşayacağımız bir Cumhuriyet için 2023 yılına, saray rejimine son noktayı koyma kararlılığıyla giriyoruz. Hani bundan 10 sene önce, 15 sene önce bir hikâye anlatıyordu Tayyip Erdoğan. 2023’e başlarken şunu söylemek lazım. Senin hikâyen de senin yolun da bitti Tayyip Erdoğan. Artık halkın hikâyesi başlıyor. Halkın önünün açık olduğu günler 2023’te, önümüzde bizleri bekliyor. |
Malumunuz Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz hafta EYT’li yurttaşlarımızın çok uzun yıllardır sürdürdükleri mücadele karşısında diz çöktü. 8 Eylül 1999 tarihi ve öncesi için emeklilikte yaş koşulunu kaldıran düzenlemeyi yapacaklarını duyurdu. İlk dikkat çekmek istediğimiz konu şu. Bu duyurunun üzerinden bir haftadan fazla vakit geçti, şu anda hâlâ Meclis’e gelmiş bir teklif falan yok. Bu son derece önemli. Meclis’e henüz bir teklif bile gelmemiş durumda. ‘Önümüzdeki hafta getireceğiz’ diyorlar. Sonuçta yıllardır EYT’lileri oyalayan, yurttaşların umutlarıyla oynayan AKP, önce ‘Aralık başı’ dedi, sonra ‘Aralık sonu’ dedi, sonra ‘Yıl bitmeden bu iş olacak mutlaka’ dedi. Şimdi ocak ayının ilk haftasındayız, ‘İkinci hafta’ diyorlar. Şimdilik ocak ayının ortasına kalmış durumda. Bir şey hatırlatmak istiyoruz. Ne demişti Tayyip Erdoğan? ‘Seçimi kaybedeceğimi görsem, bilsem yine ben bu işte yokum, bana bunu getirmeyin’ demişti. Şimdi seçimi kaybedeceklerini anladı, birkaç ay sonra seçimi kaybedeceğini görüyor ve çare olarak insanların yıllardır mücadele ettiği, zaten hakkı olan bir şeyi sanki kendisi bahşediyormuş gibi insanlara sunuyor ama bunu yaparken bile yurttaşlarımızla alay ediyor. Çıkıyor bir akşam, diyor ki, ‘EYT’yi çözdüm, hadi hayırlı olsun’. İnsanlar yıllardır bu anı bekliyorlar, doğal olarak ertesi sabah SGK binalarının önünde kuyruklar oluşuyor, vatandaş emeklilik işlemlerini başlatmak istiyor. Şunu bile söylemiyor, konuyla ilgili bir kanun göndereceğiz falan demiyor; 'Çözdüm bitti, hayırlı olsun.' Ne oldu arkadaş? Ortada bir teklif var mı, Meclis’e sunulmuş bir öneri var mı, kanun teklifi var mı; hiçbirisi yok. Gerçekten insanların umutlarıyla alay eden bu yaklaşımlarını da unutmayacağımızı burada bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Ne yapıyorlar? Anlattıkları üzerinden yorum yaparsak, bir gün önce işe girmişler, bir gün sonra işe girmiş arasında emeklilik 17 yıl beklemek gibi bir haksızlık durumu ortaya çıkıyor. Soru şu. Hadi tamam, mecbur kaldınız, diz çöktünüz, Eylül 99 öncesi insanların emeklilik hakkını veriyorsunuz. Peki, ondan sonrası? Bir gün sonra işe giren, bir yıl sonra işe giren? Hepimiz biliyoruz, 19 Ağustos depremi yaşandı 99’da. Deprem nedeniyle işe girmiş olmasına rağmen sigorta işlemi yapılmayanlar? Ne olacak bu yurttaşların hâli? Yani 2000’lerde işe girenler bu haksızlık karşısında ne yapacaklar? Ortaya çıkan bu yeni haksızlıklar? Olay net. AKP, iktidar koltuğunu korumak için günde 40 takla atıyor ama burada yeni mağduriyetler ortaya çıkmış, insanlar haksızlığa uğramış, bunların hiçbirisi AKP’nin ve Recep Tayyip Erdoğan’ın umurunda bile değil. Koltuk korunsun, gerisi hiç önemli değil.
Şimdi güzel, yurttaşlarımız hakkı olanı alsınlar, emekli olsunlar. Peki, emeklinin hâli ne olacak arkadaşlar? Bir de emeklilerin hâli var memlekette. Şimdi çıkmış, açıklama yapıyorlar, en düşük emekli maaşı 5 bin 500 lira olacak diye. Bunlar da lafla telaffuz edilen şeyler. Şimdi açıklama yeni yapıldı, hemen arkadaşlarımızla kısa bir çalışma yaptık. Bundan 6, 7, 8, 10 yıl önceye gidelim. Asgari ücretten düşük maaş alan emekli oranı yüzde 4- 5 civarında. Emekliler, asgari ücrete yakın paralar alıyorlar.
Artık 2020’den beri bu veriler açıklanmıyor, 2020’de emeklilerin yarısı asgari ücret alıyordu, yüzde 50 oranındaydı. Şimdi son yapılan zamma göre emeklilerin en az yüzde 70’i asgari ücretin altında yaşamaya çalışıyor. İktidar, emeklilerin yüzde 70’ine asgari ücret diye belirlediğimiz rakamın altında bir rakamla yaşama dayatması yapıyor, yani Erdoğan, sana ne diyeyim? Kolaysa sen yaşa kardeşim bu parayla. Kolaysa sen yaşa. Yine oyalamalar, yine Saray oyunları devam ediyor. EYT’lilerin emekli yurttaşlarımızın endişeleri haklı. Bu sebeple biz açıkça ifade ediyoruz, tam bir teyakkuz hâlinde olacağız. Hem EYT’lilerin yıllardır mücadele ettikleri, haklarını tam ve eksiksiz olarak almaları için hem bunun yol açtığı yeni mağduriyetin muhatabı olan milyonlarca yurttaşımızın yeni bir haksızlığa uğramasını engellemek için hem de emeklilerin insan gibi yaşayabilecekleri bir emeklilik maaşını alabilmeleri için mücadele, Türkiye’nin en önemli mücadelelerinden bir tanesidir.
Biz diyoruz ki, işe giriş tarihlerine göre kademeli, uygulanabilir ve adil bir yaş düzenlemesi getirilmelidir. Yani siz insanları kaç yaşında çalışmaya başlatıyorsunuz? Kaç yıl çalışacakları, buna göre şekillenmeli, belirlenmeli. Siz Türkiye’de insanları Afrika’dan beter koşullarda çalıştırıp, Avrupa’daki gibi emeklilik hayallerine kabul ettiremezsiniz, bu dayatmayı kabul etmiyoruz biz. Çalışma koşullarının bu kadar ağır, dünyadaki en uzun çalışma saatlerine sahip ülkelerden bir tanesine gelmiş bir ülkede insanlar, çalıştıkları yıllarda ömürlerinden vererek çalışıyorlarsa emeklilik de buna göre düzenlenmelidir. Bunun dışında bir şey kabul edilemez. Ayrıca TİP olarak diyoruz ki, emeklilik aylıklarının alt sınırı asgari ücretin net tutarından az olamaz. Ayrıca artık neredeyse yüzde 30’lara düşen aylık bağlanma oranlarının yeniden yüzde 70’lere çıkartılması net bir talep olarak ifade edilmelidir. Emekçiyken ödediğimiz primler, emekliyken aylık olarak cebine girmelidir emeklinin. Siz insanlardan çalışırken aldığınız primlerin karşılığını bile vermiyorsunuz. Ayrıca refah payı yüzde 100’e yeniden çıkarılmalı ve mutlaka emekliler, enflasyon karşısında koruma altına alınmalıdır.
Bunların olmadığı her tür düzenleme, toplumdaki eşitsizliği, toplumdaki adaletsizliği kalıcılaştırdığı için bizim açımızdan kabul edilemez. Son derece önemli bir hırsızlık vakasıyla, bir dolandırıcılık vakasıyla karşı karşıyayız. Bakın, dün artık sokakta insanların ‘Tayyip Erdoğan’ı Üzmeyen İstatistik Kurumu’ diye adlandırdığı TÜİK, yine enflasyon rakamlarını açıkladı. Ya bu kurum sadece Tayyip Erdoğan’ın hoşuna giden rakamları açıklamak üzere yapılanmış durumda. Bu acıklı bir durumdur, bu üzüntü veren bir durumdur ama daha önemlisi, bu rakamla cumhuriyet tarihi, bakın, çok iddialı konuşuyorum. Cumhuriyet tarihinin en büyük hırsızlık, dolandırıcılık ve yolsuzluk suçlarından birisine zemin hazırlamış durumdadır.
Bu memlekette emeğiyle, alın teriyle yaşayan tüm yurttaşlar, TÜİK’in söylediği rakamın hayatla gerçekle bir ilgisi olmadığını biliyor ama bu sahte rakamlarla hepimizin bildiği gibi özellikle emekli ve memur maaş oranının belirlenmiş oluyor ve böylece bu sahte rakamlarla bu memlekette milyonlarca insanı boğazından lokma çalıyor. Çoluk çocuğun emeği çalınıyor, insanın hak ettiğini alması gerekeni gasp eden bir iktidarla karşı karşıyayız. Burada dolandırıcılık suçu vardır, iddia ediyorum, burada nitelikli dolandırıcılık suçu vardır. Milyonlarca yurttaşı dolandırma suçunun zemini enflasyon rakamlarıyla oluşturuluyor. Şimdi biraz evvel biz basın toplantısına başlamadan evvel bu zamlar da sözde güncellendi. Beyefendi, yine bahşettiler, ‘Yüzde 5 daha verelim, yüzde 10 daha verelim’ dediler. Şimdi bir kere böyle bir devlet yönetimi, böyle bir akılla devlet yönetimi olabilir mi? Dün bir hesap yapıyorsunuz, bir gün sonra bu hesabı güncelliyorsunuz. Günü birlik bir akılla yönetmeye çalışıyorlar. Bir de utanmadan hani insanların zaten hakkı olanı müjde diye duyuruyorlar. Yani ben buna zam demeye utanırım. Çok açık söylüyorum, bu ülkede buna zam demeye utanmak gerekir ama iktidar asgari ücrete yüzde 55 zam yapmış, şimdi 13 milyon emekliyi, 3,5 milyon memuru düşündüğümüzde 16- 17 milyon yurttaşımıza da yüzde 30’luk artışı zam diye duyuruyor.
Bir rakam paylaşmak istiyorum. 2015 yılında ortalama memur maaşı 2,5 asgari ücrete denk geliyormuş. Geçen yıl bu 1,7’ye kadar inmiş, şimdi yüzde 30 üzerinden hesaplarsak aşağı yukarı 1,5 kat anlamına gelecek. Yani şu demek, 8 yılda memur maaşı 2,5 asgari ücretten 1,5 asgari ücrete düşmüş. Yani aslında her ay bir asgari ücreti bu iktidar çalmış. Göstere göstere, gözümüzün içine baka baka memurlardan her ay bir asgari ücreti çalan bir iktidarla karşı karşıyayız. Tabii yapacaklar, yani bunların varlık nedeni bu ve utanmayacaklar. Utanmazlar, utanmayacaklar çünkü bir taraftan diyecekler ki, ekonomi her geçen gün büyüyor. Ekonomi büyüyor memlekette. Mesela bankalar cumhuriyet tarihinin karlılık oranlarında rekorlarını kırmışlar ama bu ülkede çocukların beslenme çantasında yiyecek bir şey var mı, yok mu; bu, iktidarın derdi değil. İnsanlar çocuklarına süt alabiliyorlar mı, bu, iktidarın derdi değil. Bırakın ev sahibi olma hayallerini, insanlar ilk depremde yıkılacaklarını bildikleri evlerin kirasını bile ödeyemez durumdalar ama 18 milyon vatandaşı açlığa, yoksulluğa, sefalete mahkûm eden bu sözde zammı müjde diye pazarlamaktan utanmıyorlar.
Asgari ücret geçen hafta açıklandı, an itibarıyla söylüyorum, asgari ücret açlık sınırının bir tık üzerinde fakat ilk zamlı asgari ücret maaşlarını ne zaman alacağız? 1 Şubat’ta. İddia ediyorum, ilk yeni maaşı aldığımız gün, açlık sınırının altında kalacak. Ama bu beylere yetmeyecek, yetmez çünkü seçim yılı bile olsa diyorlar ki, 'Bizim derdimiz yandaş patronları bir zengin edelim. Zenginleri daha zengin edelim. Yandaş 3- 5 maaş almaya devam etsin, onun kaynağını bulmak lazım. Beyefendi sarayda sefa sürmeye devam edecek, bunun kaynağını bulmak lazım. O zaman ne yapacaksın? Memlekette milyonlarca işçi, milyonlarca memur, milyonlarca emekli asgari ücretin açlık sınırının altında bir ücretle yaşamaya devam etsin. Nasıl yaşarsan yaşa.' Bu ar damarı çatlamışlara, bu ülkeyi yoksullukta tüm maaşları asgari ücrette emekli aylıklarını da onun aşağı yukarı yarısında eşitlemeye çalışan bu haramilere, bu azgın azınlığa karşı yapabileceğimiz tek şey var. Hep birlikte duracağız, ayağa kalkacağız, haklarımızı gözümüzün içine baka baka çalmalarına izin vermeyeceğiz. Bunun hiç başka yolu yok.
Biz örgütlenmedikçe, biz el ele, omuz omuza durup ‘Hayır kardeşim, yapamazsın, yaptırmayız’ demedikçe bu çeteler yapmaya, hırsızlığa, gaspa devam edecekler. Yediğimiz ekmekten, içtiğimiz sütten, çocuğumuzun çantasındaki beslenmeden çalacaklar. Patronlara verecekler, yandaşlara verecekler, bankalara verecekler ama işte biz örgütlenirsek bizim bekleyecek vaktimiz yok, kazanacağımız bir hayat var diyerek kol kola girdiğimiz durumda da haklarımızı bugünden almamız mümkündür. Gerçekten yıllardır örgütlenerek, örgütlülükte ısrar ederek, mücadelede ısrar ederek EYT’lilerin mücadelesinin nasıl sonuç verdiğini hep beraber görüyoruz. Yani Tayyip Erdoğan’ın adı Recep Tayyip Erdoğan, gerektiğinde R’ye takmayı, geri vitese takmayı çok iyi bilen bir arkadaştır. O keskin u dönüşleri yapar, işte bugün de EYT meselesinde gördünüz, tükürdüğünü nasıl yalattı halk; hep beraber izliyoruz. O yüzden bu harami düzenine karşı yapılabilecek tek şey yan yana gelmek, onlardan daha kararlı olduğumuzu göstermek ve diz çöktürtmektir. Biz EYT’lilerin yaptığını, emeklilerin de yapabileceğini, işçilerin de yapabileceğini, kamu emekçilerinin, memurların da yapabileceğine yürekten inanıyoruz, bunu hep birlikte yapmak da hepimizin görevidir diyorum.
"Sinan Ateş cinayetinde, kendisi dışında herkesi terörist diye yaftalayanlar olağan şüphelileri durumundalar"Geçtiğimiz cuma günü Ankara’nın göbeğinde bir siyasi cinayet işlendi. Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Sinan Ateş sokak ortasında öldürüldü. Ailesi konunun konuşulmaması, üzerine gidilmemesini kamuoyundan talep ediyor ancak ülkenin başkentinde bir siyasi cinayetin tüm ayrıntılarıyla açığa çıkarılmaması kabul edilebilir bir şey değildir. Bu ülkenin yurttaşlarına karşı yapılacak çok büyük bir haksızlık olur. Olay son derece karanlık, karanlıkta tutmak isteyenler, karanlıkta kalmasını arzulayanlar var. Ben burada bütün zorluklara rağmen gazetecilikte ısrar eden gazeteci arkadaşlarımızın çabaları için bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Bu çabalar sayesinde faillerin nereden geldiği artık az çok belli olmuş durumda. Kendisi dışında herkesi terörist diye yaftalayanlar bu işin olağan şüphelileri durumundalar. Şüphelilerin, milletvekilleriyle yan yana yine fotoroman gibi boy boy fotoğrafları çıkmış. Kimin çanak tuttuğu, kimin azmettirdiği ortada. Bu çağ dışı, bu insanlık dışı zihniyet Türkiye için bir güvenlik sorunudur, bunu ifade etmemiz lazım. "Birlikte yaşama iradesine karşı bir zihniyet"Türkiye’de yurttaşların birlikte yaşama iradesine, barışa, mutluluğa, kardeşliğe karşı bir tehdittir bu zihniyet. Sokaklarda daha önce başlayan şiddet gösterileri, buna başvuran zihniyetin ne olduğunu bize bir kez daha gösteriyor. Bunlar, üzülerek ifade ediyorum, bu ülkenin yönetiminde söz sahibidirler aynı zamanda. Saray rejiminin en büyük destekçileridir. Biz bu anlayışa karşı, bu siyasete karşı her zaman her yerde karşı durduk, tam karşısında durduk, duruyoruz ve durmaya devam edeceğiz. En büyük güvencemiz yalnız olmadığımızı biliyoruz. Türkiye’de gündüz gözüyle sokak ortasında bir insanı öldürmekten çekinmeyen, resmen bu ülkenin kanunlarına, kurallarına kafa tutan bu zihniyete toplumumuzun da büyük bir bölümünün karşı olduğundan eminiz bunu biliyoruz. "Sinan Ateş cinayetinin, hangi planların amaçları olarak sonucu olarak işlendiği ortaya çıkartılmalı"Bir kez daha yineliyoruz. Saray rejiminde bu siyasi parti görünümlü ama esasen siyasetle, halkla hiçbir ilgisi olmayan yaklaşımların egemen olduğu bir Türkiye yaratılmıştır ama bunların Türkiye’nin geleceğinde yeri yoktur. Bu karanlık aşılmak durumundadır. Bu karanlığı el ele, yürek yüreğe birlikte aşabiliriz. Türkiye ancak bu kanunsuzluğun üzerine giderek düze çıkabilir, yaşanabilir bir ülke hâline gelebilir. Biz Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Sinan Ateş cinayetinin tüm ayrıntılarıyla açığa çıkması hangi hesapların, hangi planların amaçları olarak sonucu olarak bu cinayetin işlendiğinin ortaya çıkartılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu konuda takipçisi olacağımızı, bu suç şebekelerinin bütün ayrıntılarıyla kamuoyu tarafından bilinmesinin en temel yurttaşlık hakkı olduğunu söylüyoruz. |
AKP nasıl bir partidir, nasıl çalışır? Mesela siyasal İslamcılık nedir, görevi nedir, işi nedir falan bunları sorsanız, al işte budur, diyebileceğimiz bir örnekle daha karşı karşıyayız. Sevgili gazeteci Murat Ağırel’in ortaya çıkardığı bir haberi burada kamuoyunun dikkatine bir kez de ben sunmak istiyorum. Gerçekten yeni ve dehşet verici bir rezillik olarak değerlendirmek gerekiyor. Ağırel’in aktardığına göre; 2018 yılında lösemi hastalığının son aşamasında kullanılan bir ilacın sahte olduğu ortaya çıktı. Bir SGK kaynağı, firmaya başvuruyor, firma 'Bu ilaçlar sahte' diyor. İlaçların sahte olduğu SGK’ya bildiriliyor ve bu ilaçları incelemek için istiyorlar. SGK ise ‘Biz Sağlık Bakanlığı’ndaki laboratuvarlarda analizi yaptıracağız, ilaçları zaten karantinaya aldık’ yanıtı veriyor ve bu sahte ilaçları firmaya iade etmiyor. Sonra ne oluyor peki? Önce İsveç, sonra İsviçre’deki bir firmaya bu ilaçlar satılıyor. İlaçlar hakkında şikâyet olunca inceleme başlatılıyor ve ilaçların, bakın löseminin son aşamasında kullanılan, kullanıldığı, kullanılması gerektiği söylenen ilaçların aslında basit birer ağrı kesici olduğu ortaya çıkıyor.
Gerçekten bakın, buna yolsuzluk falan denilemez. Buna alçaklık denir, buna namussuzluk denir, buna şerefsizlik denir, buna insanların sağlığıyla oynamak falan da diyemeyiz; bu bayağı bildiğiniz cinayete teşebbüs. Buna göz yumanlar, dur demeyenler, kafasını çevirenler, hepsi de cinayete yardım ve yataklık etmişlerdir. Toplu cinayetlere yardım ve yataklıktır. Hem halkın cebinden parasını çalıyorlar hem belki de sayısız kanser hastasının hayatını kaybetmesine neden oluyorlar. İnsanlara sahte kanser ilacı satacak kadar canavarlığı besleyen insanlar, bugün Türkiye’de, sokaklarda serbestçe geziyorlar. Yani bırakın her şeyi, bu temel hukuk kurallarına, temel insan haklarına aykırı bir durum ve görüyoruz ki bunların üzeri kapatılıyor. Aslında hepimiz de biliyoruz bu kaçakçılığa göz yumanlar da konuyu kapamaya çalışanlar da bütün bunların sonunda ceplerini dolduruyorlar. Para için insan hayatının hiçe sayıldığı acı bir örnekle daha karşı karşıyayız. İnsan hayatına kastediyorlar, insanların en çaresiz zamanında onların çaresizliği üzerinden servetlerine servet katıyorlar ve sonra olayın üzerini kapatıp o kazandıkları parayla mutlu mesut hayatlarına devam etmek istiyorlar.
Biz bu yüzden ‘hesaplaşacağız’ diyoruz. Bu yüzden bu zihniyetle, bu eylemlerin altına imza atanlarla, insan hayatını hiçe sayanlarla bu şerefsizlerle hesaplaşacağız. Yani kanser hastasının hayatını tedavisini hiçe sayan, sağlık sistemini hiç eden, yolsuzluğun dibine vuran bu insanlara ya bir daha yapma, unutalım gitsin deyip geçemeyeceğimize göre mutlaka mücadele etmemiz ve bu canilerle görülecek hesabımız var dememiz lazım. İşte tam bu yüzden AKP’nin, saray rejiminin sülale devrinin üzerine gideceğiz diyoruz.”
Baş, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın 15 Ocak’ta İstanbul’un Kartal ilçesinde yapacağı miting için de vatandaşlara katılım çağrısı yaptı.