EROĞLU: ''TUTSAKLIĞI HAK ETMİYORUZ'' LEFKOŞA (A.A)

-EROĞLU: ''TUTSAKLIĞI HAK ETMİYORUZ'' LEFKOŞA (A.A) - 20.07.2010 - KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Kıbrıs müzakerelerinde ''bu yılın sonunun bir dönüm noktası olduğunu'' ifade ederek, ''Önümüzdeki yıl güney komşularımızda seçimler vardır, bu nedenle müzakerelerin gelecek yıla uzaması bir antlaşma ihtimalini ortadan kaldıracak ya da konuyu en azından uzunca bir süre için rafa kaldıracaktır'' dedi. Eroğlu, Kıbrıs Türk halkının, bu kadar yıldır devam eden müzakerelere ve çözümsüzlüğe tutsak edilmeyi hak etmediğini de söyledi. KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, 20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı'nın 36. yılı kutlamaları kapsamında Lefkoşa Dr. Fazıl Küçük Bulvarı'nda düzenlenen törende yaptığı konuşmada, ''Barış ve Özgürlük Bayramımızda şurada görülmekte olan bu tablo çok anlamlıdır ve herkes bundan gereken mesajları çıkarmalıdır. Anavatan Türkiye'mizin iktidarı, ana muhalefeti, devlet kurum ve kuruluşları ile bizimle birliktedirler'' dedi. 20 Temmuz Mutlu Barış Harekatı'nın tek amacının Kıbrıs'ta kalıcı barış ortamını sağlamak olduğunu ifade eden Eroğlu, ''Eğer tersi bir düşünce içinde hareket edilmiş olsaydı, ortaya çıkan sonuç çok farklı olabilirdi'' diye konuştu. 20 Temmuz Barış Harekatı'nın Kıbrıs Türkleri için anlam ve önemine değinen Eroğlu, 20 Temmuz'un, esaret, acı, katliam günlerinin geride kaldığı tarihi bir dönüm noktası olduğunu vurguladı. 20 Temmuz 1974 Mutlu Barış Harekatı'nın Anavatan Türkiye için de çok ciddi ve önemli bir dönüm noktası olduğunu ifade eden Eroğlu, şöyle devam etti: ''Türkiye, soydaşlarının hakları söz konusu olduğunda, kendisinin altına imza koyduğu, yükümlülükler üstlendiği antlaşmalar varsa ve bunlara uyulmuyorsa günü geldiğinde mutlaka harekete geçeceğini, bölgedeki hak ve çıkarlarını gözetmekten asla geri durmayacağını 20 Temmuz 1974'te tüm dünyaya göstermiştir. Kıbrıs Adası dün de olduğu gibi, bugün de Ortadoğu için büyük stratejik bir öneme sahiptir. Eğer Avrupa Birliğini Asya kıtasındaki Kıbrıs'a kadar uzatıyorsa, İngiltere birçok üssünden vazgeçmesine rağmen Kıbrıs'takilere dokundurtmuyorsa bu elbetteki Ada'nın stratejik önemindendir. Buna bir de son yıllarda daha da belirginleşen bölgedeki petrol ve doğalgaz kaynaklarını eklersek herhalde Kıbrıs'ın ne anlama geldiği daha iyi anlaşılacaktır.'' -''BEKLEDİK VE DİRENDİK''- 20 Temmuz 1974 öncesi yaşanan süreci anlatan Eroğlu, Kıbrıs Türkünün büyük bedeller ödeyerek taşıdığı tüm değerlere sahip çıkacağını gösterdiğini, direndiğini, çarpıştığını, şehit olduğunu ama asla teslim olmadığını vurguladı. Eroğlu, ''Bu kötü ve zorlu günlerin bir gün sona ereceğini, Türkiye'nin imdadımıza yetişeceğini biliyorduk...Bu bizim tek dayanma gücümüzdü. Tek moral kaynağımızdı... 'Beklemeyiniz gelmeyecekler. Direnmeyiniz. Gelin azınlık haklarını kabul edin' denilmesine rağmen direndik ve bekledik. Hem de hasretle, özlemle bekledik... Asla teslim olmadık, direndik... Rum-Yunan ikilisinin görüşmelerdeki oyalama oyunlarına rağmen görüşme masasında çözüm aradık ama olmadı'' diye konuştu. -''KIRMIZI ÇİZGİ...''- ''Anavatan Türkiye'nin adadaki askeri varlığı sadece Kıbrıs Türklerinin güvenliği için değil, yıllardır adada egemen olan huzur ve barışın devamı için de gerekli ve vazgeçilmez bir unsurdur'' diyen Eroğlu, bu nedenle varılacak bir anlaşmada, Türkiye'nin etkin ve fiili garantörlüğünün devamının esas olduğunu ve bunun Kıbrıs Türk halkının kırmızı çizgisi olmaya devam edeceğini vurguladı. -KIBRIS MÜZAKERELERİ- Konuşmasında Kıbrıs müzakerelerine de değinen Eroğlu, ''Biz Kıbrıs Türk tarafı olarak Anavatan Türkiye ile tam bir uyum ve işbirliği içinde Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin himayelerinde sürdürülen Kıbrıs görüşmelerinin başarılı bir sonuca ulaşılabilmesi için üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmeye çalışıyoruz'' dedi. Görüşmelere, geçen yıl da taraflar arasında ele alınmış ancak hiçbir ilerleme sağlanamamış olan mülkiyet başlığıyla başladıklarını kaydeden Eroğlu, şunları söyledi: ''Bu başlıktaki ana ilkemiz artık bir Birleşmiş Milletler parametresi halini almış olan iki-bölgeliliktir. Bu ilke ışığında, Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı Rumların bu taşınmaz mallar konusunda yarışan hak ve çıkarları arasında adil bir denge bulunması gerektiğini savunuyoruz. Bu dengenin adil olabilmesi için taşınmaz malların yitirilişinin üzerinden en az 36 yıl geçmiş olduğunu, adanın her iki yanında birbirinden bağımsız iki ayrı sosyal ve ekonomik yaşam tesis edilmiş olduğunu ve bu yerleşmiş düzenin bozulmasının, bulunacak çözümün yaşayabilirliğini ciddi şekilde tehdit edebileceğini akılda tutmak gerekmektedir. Bu hususlar dikkate alındığında, öngörülebilir bir mülkiyet rejimi yaratmanın yolu, kişilerin tercihlerini objektif kriterler temelinde sınırlandırmaktan geçer. Bir malın geleceği konusunda karar verme hakkını bireylere bırakırsanız o ülkede mülkiyet rejimi bakımından kaosa davetiye çıkarırsınız. Kıbrıs'ta bir çözüm ertesinde en son ihtiyaç duyulacak olan şey bu türden belirsizlikler ve kaostur. Bu nedenle mal iadesinin sınırlandırılması kaçınılmaz bir gerekliliktir. Aksi halde her bir toplumun bir kurucu devleti yöneteceği yönündeki ana ilke de fiiliyatta anlamını yitirir.'' Eroğlu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından insan haklarına uygun bulunan KKTC Taşınmaz Mal Komisyonu yasasının da taşınmaz mal iadesini sınırlandırdığının akılda tutulması gerektiğini belirtti. Kıbrıs Rum tarafının mülkiyet başlığına başladıkları günden beri bu konuyu başka bazı başlıklarla ilişkilendirmeye ve birlikte müzakere etmeye çalıştığını, bunun doğru bir yaklaşım oladığını Rum tarafına aktardıklarını kaydeden Eroğlu, Rum tarafının şimdi aynı yaklaşımı kamuoyuyla paylaşarak, yeni bir öneri yaptığı imajını vermeye çalıştığını bildirdi. -HRİSTOFYAS'A HATIRLATMA- Kıbrıs Rum yönetimi lideri Dimitris Hristofyas'a bir hatırlatma yapmak istediğini ifade eden Eroğlu, ''Müzakere denilen şey, müzakere masasında yapılır'' dedi. Eroğlu, Rumların, Maraş'la ilgili taleplerinin de kabul edilemez olduğunu belirterek, şöyle devam etti: ''Her şeyden önce Kıbrıs Rum tarafı şunu anlamak zorundadır: Kıbrıs sorununun bazı unsurları, kapsamlı çözüm müzakerelerinden soyutlanarak ve diğer unsurlardan koparılarak tek bir halkın lehine olacak şekilde ele alınamaz. Ayrıca bu ve benzeri konularda Kıbrıs Rum tarafının muhatabı Türkiye değil biziz. Rum tarafı sorunun çözülmesini istiyorsa Kıbrıs Türk tarafının iradesini dikkate almayı ve bizleri de muhatap almayı öğrenmelidir.'' Kıbrıs sorununun 40 yılı aşkın bir süredir devam ettiğini, tarafların argüman ve karşı argümanlarını tükettiğini, bu nedenle bundan böyle bu meselenin halledilebilmesinin tek hal çaresinin, siyasi irade ve liderlik gösterebilmekten geçtiğini kaydeden Eroğlu, ''Biz liderler olarak sorumlu davranırsak sene sonuna dek çözüme ulaşılması mümkündür'' dedi. Bu bağlamda üzerine düşeni yapmaya kararlı olduğunu dile getiren Eroğlu, şunları söyledi: ''Önümüzdeki yıl güney komşularımızda seçimler vardır, bu nedenle müzakerelerin gelecek yıla uzaması bir antlaşma ihtimalini ortadan kaldıracak ya da konuyu en azından uzunca bir süre için rafa kaldıracaktır. Bu nedenle BM Genel Sekreteri tarafından da vurgulandığı üzere bu yılın sonu bir dönüm noktasıdır. Bir başka ifadeyle Kıbrıs Rum liderliği bir takvim kabul etmese de ortada doğal bir takvim vardır. Bu noktada tüm uluslararası aktörleri ve Rum tarafını şu gerçeği görmeye davet ediyorum: Kıbrıs Türk halkı, bu kadar yıldır devam eden müzakerelere ve çözümsüzlüğe tutsak edilmeyi hak etmemiştir. Bu tutsaklık kabul edilemezdir.'' Eroğlu ayrıca, Türkiye'nin AB yolunda Kıbrıs konusunun engel olarak çıkarılmasının hazımsızlık olduğunu söyledi.