'Ersanlı'dan Cemal'e mektup: Özerkliği araştırdım, gözaltına alındım'

'Ersanlı'dan Cemal'e mektup: Özerkliği araştırdım, gözaltına alındım'

Hasan Cemal

(Milliyet, 10 Mayıs)

KCK tutuklusu Prof. Büşra Ersanlı hapiste altı ayını doldurdu. Türk aydını ve otosansürle ilgili olarak bana yazdığı mektubunda, “Özerkliğin demokratik olanı ile olmayanını merak edip araştırmaya başladım. Ve tüm ilgili kavramlarıyla birlikte gözaltına alındım” diyor.

KCK tutuklusu olarak hapiste altı ayını dolduran Büşra Ersanlı’dan geçen gün bir mektup aldım, Türk aydını, otosansür ve demokrasiyle ilgili. Bugün köşemi bu mektuba ayırıyorum.

* * *

Merhaba Hasan, Altı ayımı doldurdum ve aslında savunma yazmaya başlamam lâzım. Ama bir türlü okuyamıyorum iddianameyi, çünkü mantığını takip etmem  olanaksız. Sonuçta kendimle ilgili kısımla yetindim ve hemen ardından yarım bırakmış olduğum araştırmalara devam ettim, ediyorum. Son günlerde de iki kitabı üst üste okudum. Birincisi KONDA Araştırma’nın Kürt Meselesinde Algı ve Beklentiler (2011) ikincisi de Osman Ulagay’ın Türkiye Kime Kalacak? adlı kitabı. Merak etme kitaplardan bahsetmeyeceğim. Zaten ikincisini uzun uzadıya bianet.org  için yazdım. Sadece şunu vurgulamak lazım. Osman’ın kurduğu hayal mutlaka ve en azından KONDA Araştırma ile birlikte olmalı. Yani Kürt sorununu denkleme her yönüyle katmadan Türkiye’nin alternatifli geleceğini düşünmek zor, hayal kurmak da zor.

Osman Ulagay’ın kitabını okurken 2001 yılına bir gidiş yaptım. Gümüşlük’te bir arkadaşımla tatil yapıyoruz. Ağustos ayı, AKP kuruluyor. O gün çok gazete aldık. Her gazetede ilerleme (yani Terakki), Voltaire (aydınlanma) ampul. Aydınlanma olur da pozitivizm olmaz mı? Tüm haberde bu kavramları görüyorum. “Allah Allah” diyorum arkadaşıma, “Ahlâk, vicdan gibi sözler hiç yok”. Bugün (29 Nisan) galiba Mehmet Tezkan yazmış işin bu yanını, ibadet  ile vicdan/ahlâk karşılaştırmasını. Sonra dedim ki arkadaşıma: “Galiba Voltaire’in ne kadar şiddetli bir Türk Düşmanı olduğunu bilmiyorlar. Yoksa Edison ile mi karıştırdılar?” Çok iyi hatırlıyorum. Çünkü ben Slovenyalı bir felsefe profesörü meslekdaşımdan, onun yaptığı araştırmalar sayesinde bunu öğrenmiştim. Evimde olabilseydim, makaleleri bulur, Türkler için kullanılan sözcükleri de yazardım. Gerçekten o bilgilenmeden sonra Voltaire bana çok tuhaf geldi, kendisinden pek söz edemedim. Slovenyalı felsefe profesörünün adı Tomaz Mastnak. İsteyen araştırabilir, Voltaire’li araştırmalarını. 2001’den beri hep düşündüm ampulü gördükçe, ama ilk kez sana yazmak varmış.

Bugün Osman’ın kitabını yazarken otosansürümü içime attım ve “ifade özgürlüğümün” tüm olanaklarından yararlanıyorum. Doktora tezimi İngilizceden Türkçeye çevirirken çok zorlanmıştım. Yıl 1991. Bu kitabın yayınlanabilmesi için tekçiliğin, Kemalizm’in eleştirisini kimseyi incitmeden yapmalıydım. Ayrıca ülkedeki çoğul durumu adıyla sanıyla anmamalıydım. Yoksa yayınlanmazdı. Her Türkiyeli aydının yerleşik otosansürü bende de kuvvetle mevcuttu. Nitekim aynı tarihli ders kitaplarımızda olduğu gibi Kürt, Alevi, Ermeni gibi halkların adını geçirmeden yazdım kitabı.(*) Tekçilik iyi bir şekilde eleştirildi çoğula değmeden!! Bu bilimsel adalete uygun değil aslında.

Şimdi çok iyi biliyorum, hayatın her çeşit çoğulluğunu hesaba katmadan bir ufuk yaratmak mümkün değil. 58 yaşımda ilk kez bir siyasi partiye girmek, bu düşüncelerimle çok bağlantılı. Ama en çok da, kadınların siyasete katılımını BDP’de takdir edip katılma isteği duymam ve tabii başlıca ilkelerini benimsemek.

2004-2006 yılları arasında otosansürden iyice arınmış hissediyordum kendimi. Artık Türkiye’de ifade özgürlüğü, bilimsel özgürlük pek problemli değildi, en azından yakın çevremde, üniversitede. 2001’den itibaren dil ve politika, 2004’den itibaren kadınların siyasete katılımı, 2007’den itibaren de Kürtlerin siyasete katılım sorunları, yerellik,  ademi merkeziyetcilik konularına ilgi duydum. Özerkliğin demokratik olanı ile, olmayanını merak edip araştırmaya başladım. Ve tüm ilgili kavramlarıyla birlikte gözaltına alındım. Artık otosansürüm eskisi gibi bereketli çalışmıyor. Türkiye mi çok demokratikleşti yoksa ben mi özgürleştim? Sana bir Pazar günü yazdım. Kahvaltıda domates, yeşil biber, peynir ve zeytin vardı. Şimdi koğuş arkadaşlarım voleybol oynuyor. Kurutulmuş çay taneleri ve sebzelerden elde edilen yapraklar boş peynir kutularında, haftaya çiçekleniriz. Sevgi ve selamlar, Büşra Ersanlı, Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu.