Ertuğrul Özkök, eşinin adına gönderme yapan, "Tansu'ya Mektuplar" başlığı altında yazdığı ve "newsletter" olarak paylaştığı yazılarında bugün, Netflix'te yayınlanan, "Mumbai Mafia" belgesel filmi yazdı. Özkök, bugünün polis, savcı ve hâkimlerinin bu filmi izlemesi gerektiğini kaydederek, "Geçmişin, hatta daha dünün büyük posbıyıklı kahramanları beş-altı yıl içinde kanun kaçağı kriminaller haline geldiler… Türkan Saylan ise her geçen gün daha da büyüyen bir saygıyla toplumun gönlünde bir kahramana dönüştü" ifadelerini kullandı.
Özkök'ün, "Arkadaş alem buysa kral sen misin, söyle bana kaç 'mafya leşin' var" başlıklı yazısı şöyle:
Arkadaş alem buysa kral sen misin, söyle bana kaç "mafya leşin" var
O onlarca kişinin öldüğü büyük bombalama olayına kadar, “Alemin düzeni” tıkır tıkır çalışıyordu.Ülkeyi baştan sonra, “Milli ve yerli” paralel düzen ele geçirmiş.Yeni bir, “Alem düzeni” bu…“Yerli ve milli Sopranolar” ülkeyi baştan sona haraca bağlamış. İş insanları, siyasiler, sporcular, sinemacılar…Mahalle bakkalları, eğlence mekanları, spor sahaları ele geçirilmiş…Meşru düzenin bütün kaleleri de tek tek yıkılmış, kurumları ele geçirilmiş…Koskoca şehirler, koskoca ülke resmen mafyanın, yeraltı dünyasının eline geçmiş.
Artık alemin kralı onlar…Bir telefon, bir ziyaret, küçücük bir işaret…Sıradan insanların bacakları titremeye, cepleri boşalmaya başlıyor.Devlet kendi resmi vergisi alıyor…Mafya kendi vergisini…Polis ve yargı ise içten ve dıştan, her tarafından çürümüş…Lime lime dökülüyor.Mafya devletin yerini almış, neredeyse devletin, “Wagner”lerine gayrı resmi, üniformasız polis ve ordusuna dönüşmüş.Siyasetçi, devletten çalıyor, mafyanın verdiğini de bonus olarak yan cebine koyuyor…İşte o büyük bombalama olaydın yaşamadığı gün ülkenin hali buydu…
Hangi ülke mi?1980'ler sonu, 1990'lar başı Hindistan burası…Sonra hiç beklenmeyen bir şey oluyor.Polis içinden birkaç kişi, “Bu iş böyle olmaz” diyor.Anlattığım olayları, Netflix'te üç hafta önce gösterime sokulan çok ilginç bir belgeselden aktarıyorum…Adı, “Mumbai Mafia…”Eski adıyla, “Bombay mafyası” yani…Polis birkaç mafya elebaşısını yakalasa, üç gün sonra siyasetçilerden gelen baskıyla serbest bırakılıyor.Üstelik mahkeme kapılarından çıkarken polislerle alay ediyorlar…Dünyanın en büyük sinema üretim merkezlerinden biri olan Bollywood'un ve koskoca Mumbai şehrinin hali buydu işte…Evet sonra bir şeyler oluyor…
Polis içinden bazı “Devlete sadık” şefler, “Bu böyle gitmez” diyorlar…Birden ortaya, 1970'lerin Hollywood kahramanı, “Kirli Harry”ler çıkmaya başlıyor.Yani, “İnfazcı polisler…”Taktik değişiyor…Mafya elebaşılarını, canlı ele geçirmek yerine buldukları yerde öldürüyorlar.Üstelik bunu öyle gizli, “Gladio” tarzı operasyonlarla yapmıyorlar.
Vurdukları mafya elemanlarının başında ellerinde tabancalarla poz veriyorlar.Her polis, vurduğu mafya elemanı sayısı ile övünüyor.Biri, “Benim 54 leşim var” derken, öteki bir sonraki operasyonla onu geçiyor…112 mafya mensubu öldürdüğünü söyleyen polisler çıkıyor.Medyadan büyük destek alıyorlar. Manşetler, bu infazcı polis şeflerinizden artık.Vurdukları adam sayısı ile birlikte, “Kahramanlık rütbeleri” yükseliyor, görünmeyen apoletlerin sayısı artıyor.Ve sonunda mafyayı resmen sindiriyorlar.En büyük mafya şefleri ya öldürülüyor, ya da Hindistan'ı terk etmek zorunda kılıyorlar.1200'e yakın mafya mensubunun öldürüldüğü açıklanıyor…İnfazcı polisler artık kamuoyunun ve medyanın kralıdır.
İşte tam o sırada yeni bir şey daha oluyor.Time dergisinin Hindistan muhabiri bu olaya el atıyor…Kafasındaki soru şudur:“Nasıl oluyor da ellerinde sadece tabanca ile poz verene bu polisler, eli kaleşnikoflu mafya elemanlarını bu kadar kolay öldürebiliyor?Polisin önde gelen şeflerinden biri ile mülakat yapıyor.Polis şefi şunu söylüyor:“Böyle bir infazı gerçekleştirmek için gerekli tek şey şudur: Bunu halkın iyiliği için yaptığınıza kendinizi ikna edeceksiniz…”İşte böyle diyor ve devam ediyor:“Bu insanları asayişe kavuşturdum. Evet gururluyum…”
Ve yavaş yavaş anlaşılıyor ki, infazcı polislerin yaptığı infazların bazıları sahte…Bu arada mafyayla ilişkisi olmayan onlarca iş insanı öldürülmüş.Ama yarattıkları dehşet iklimi o kadar büyük ki, alemin en en kral mafya babaları bile korkusundan Dubai, Portekiz, Tayland gibi ülkelere sığınmış.Tabii kafalar karışıyor.Medyada hava tersine dönüyor.Dünün kahramanları bugünün kriminalleri haline dönüşüyor.
Bugün geldiğimiz noktada durum şöyle:Filmde bu polislerden biri şu an yaşadığı düş kırıklığını şöyle anlatıyor:“Benim kimliğim bu milletin asayişi için yaptıklarımdan geliyor. Ama siyasetçiler ve amirler insanı kullanıp atıyorlar…”
Film bittiğinde yakın geçmişimizin acımasız Silivri aktörleri geldi.Tabii onların durumu filmde anlatılan polislere hiç uymuyor.O polisler, mafyaya savaş açtıklarını düşünüyorlardı.Silivri'dekiler ise resmen devleti kendi misyonları ve inançları doğrultusunda teslim almak için harekete geçmişti.Şimdi onlar nerede diye düşündüm…Başbakanların altına kendi zırhlı araçlarını tahsis ettiği Zekeriya Öz'ler…Aziz Yıldırım'ı 3 Temmuz sabahı kelepçeli olarak hapse gönderenler…Aydın Doğan'a, dünya ekonomi tarihinin en acımasız ve haksız vergi cezasını verenler…15 Temmuz gecesi ülkeyi kana boyayan darbeciler…
Zekeriya Öz'ü son defa o heybetli pos bıyıkları ile görmüştük…Artık bir yerlerde kaçak…Aydın Doğan'a o haksızlıkları yapan 14 kişilik, “Maliye Çetesi” üyeleri…Bir bölümü kaçak…Bir bölümü hapiste…Bir bölümü maliyeden kovuldu…Onların durumu böyle de…
Haksızlık, vicdansızlık, yargısız, yargılı infaz bitti mi…Cevabını hepimiz çok iyi biliyoruz…Sadece şunu söyleyeceğim…Bugün görev yapan polisler, savcılar, hakimler, siyasiler, devlet memurları…Bu filmi seyretmeli…Geçmişin, hatta daha dünün büyük posbıyıklı kahramanları, beş altı yıl içinde kanun kaçağı kriminaller haline geldiler…Türkan Saylan ise her geçen gün daha da büyüyen bir saygıyla toplumun gönlünde bir kahramana dönüştü.Acımasız Silivri polis, savcı ve hakim çetelerinin intihara sürüklediği Ali Tatar Yarbay, Ankara'da mütevazı bir mezarda, iki Türk bayrağının arasında huzur içinde yatıyor…
Hindistan'ın infazcı polislerinin bir bölümü hapse girdi.Hemen hepsi işlerinden atıldı.Ve hepsi şunu gördü…Sokak Sopranoları, mahalle kabadayıları, mafya bir şekilde halledilebilir…Ama “Mafyalaşmış bir devlet…”Mafyayı maşa olarak kullanan bir siyaset…İşte o çok zor…Onu ancak bütün bir milletin iradesi halledebilir…