Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök, gazetedeki çalışma arkadaşlarının Edirne'ye düzenlediği geziyle ilgili olarak "Ben olmayınca, Stephen Curry (oyun kuruculuk) rolü Sedat Ergin’e kalmış. Tabii ki kispeti giyip nispet yapamamış. Biraz değil bayağı monşer kalmış, ama yine de kravatı çıkarmış ya" dedi. Özkök, "Bugünleri de gördüğümüz için Allah’a dua edelim. Kravatsız bir Sedat Ergin, kispet giymiş pehlivandan bile çıplaktır" diye yazdı.
Ertuğrul Özkök'ün "Tam tarihe geçecek bir Kırkpınar karesi" başlığıyla yayımlanan (5 Nisan 2017) yazısının ilgili bölümü şöyle:
Şu Kırkpınar fotoğrafına bir bakar mısınız...
Edirne’deki Hürriyet grubu çekmiş.
***
- Türk fotoğrafçılığında Vanity Fair tarzı, “ürün yerleştirme” mucidi benim. Belli ki bu tarz yayılmaya başlamış.
***
- Pehlivanları yerleştiren arkadaş biraz çakma Annie Leibovitz tarzı olmuş ama küçümsememek lazım.
***
- Saçlar öyle afili kesilmiş ki, sanki Mercedes Fashion Week’te podyuma çıkmış erkek manken gibiler.
***
- En sağdaki, rol icabı er meydanına çıkmış Kıvanç Tatlıtuğ kıvamını iyi tutturmuş. Tebrikler.
***
- Hemen solundaki daha çok “Kurtlar Vadisi” tarzını benimsemiş. Hiç mahzuru yok.
***
- Onun arkasındaki “yardımcı erkek rolüne” daha uygun duruyor. O da başarılı.
***
- Ben olmayınca, Stephen Curry (oyun kuruculuk) rolü Sedat Ergin’e kalmış.
Tabii ki kispeti giyip nispet yapamamış... Biraz değil bayağı monşer kalmış, ama yine de kravatı çıkarmış ya...
Bugünleri de gördüğümüz için Allah’a dua edelim.
Kravatsız bir Sedat Ergin, kispet giymiş pehlivandan bile çıplaktır.
***
- Onun solundaki, son günlerde televizyon dizilerinde “üst akıl tokatlayan” ağır abi tarzında.
Rol cuk oturmuş... Duruş çok başarılı...
***
- Bir soldakinin bakışı tam Fatih Terim...
Birazdan takımdan birine girişecek.
***
- En soldaki, kirli sakalı ile, podyumlardan çıkıp yeni televizyon dizilerine yatay geçiş yapmış yeni Türkiye jönü...
***
Bu Vanity Fair podyumu,Kırkpınar’ın 21’inci yüzyıla geçtiğini anlatan en çarpıcı fotoğraf olarak tarihe geçti.
Önceki gün Tansu grip olmasaydı, Hürriyet ekibi ile birlikte Edirne’de olacaktım.
Belediye başkanı kispetimi hazırlatmıştı ve yağız pehlivanlarla birlikte ben de er meydanına çıkacaktım.
Hem de afili bir kispetti...
Meksikalı El Mariachi gibi işlenmiş, pırıl pırıl bir kispet...
Davullar vuracak, ben de ellerimi birbirine vurarak er meydanında meydan okuyacaktım cümle âleme... Kispet hazırdı, kısmet değilmiş...