Ertuğrul Özkök, eşinin adına gönderme yapan, "Tansu'ya Mektuplar" başlığı altında yazdığı ve "newsletter" olarak paylaştığı yazılarında bugün, Ata Demirer'in Bursa Bülbülü filmini yazdı. Özkök, "Eski Türkiye" diye karalanmaya çalışılan yılların Türkiye'nin masum yılları olduğunu ifade etti.
Özkök'ün, "Bu masada, 'eski Türkiye'den herkes var, Erol Simavi niye yok?" başlıklı yazısı şöyle:
Bu masada 'eski Türkiye'den herkes var, Erol Simavi niye yok?
Bir alem düşünün…Yıl desen 80'ler…Bazılarının, “Eski Türkiye” diye yıllardır karalamaya çalıştığı yıllar..Şimdi şu yaşadıklarımıza, gördüklerimize, çektiklerimize baktığınızda anlıyorsunuz ki, aslında “Türkiye”nin masum yıllarıymış” onlar..…”Yani Selda Bağcan'ın harika şarkısı, “O Günler”de” anlattığı yılların devamı…
İşte o Türkiye'nin bir kasabası…Mikro kosmos bir Türkiye…Ve güzel mavi pötikare örtülü bir masa; sandalyeler desen, bildiğimiz basbayağı o sandalyeler… Etrafında kimler yok ki…Konu Mudanya'da geçiyor ama film Erdek'de çekilmiş… Bülbül, Bursa'nın Bülbül'ü…Adında Bursa var…1980'ler…Kariyerinin sonlarında olsa bile Zeki Müren, filmin her sahnesinde var…Adı sık sık geçiyor… Bütün film boyunca o büyük sanatçıyı hep rahmetle anıyoruz.
Size bütün kadroyu tarif edeyim.(*) Başrolde, Ferdi Özbeğen olmak istermiş gibi duran bir kasaba şarkıcısı…Arabeski, Hammond alacak parası olmadığı için Farfisa klavye ile kasabalaştırmış bir müzisyen…Hayattaki tek ideali, o günün tek yükselme imkanı olan bir kaset yapabilmek…Kasabada bir de rakibi var.Adı Doktor Fatih…“Acaba bu Fatih Ürek mi?” diye geçiriyorsunuz tabiatıyla içinizden.
(*) Dansözlüğe meraklı, her fırsatta aynanın karşısına geçip bel kıvırtan fıkır fıkır çok güzel bir kız…Dansözlüğe meraklı, ama asıl yeteneği, dansöz kıyafetinin altında gizli…Harika bir ses… Ondan da harika bir tarz…O farkında değil ama keşfedilmeyi bekleyen gizli bir assolist o…Biraz Sibel Can gibi…Sibel Can'ın adı yok ama sanki kendisi orada…
Eh öyle keşfedilmeyi bekleyen gizli bir güzellik varsa, onu keşfetmeye hazır ve muhtemelen ona aşık bir kaset patronu olmaz mı…(*) Anladınız, yani Yeşil Giresunlu gibi biri…Eh onun da adı yok, ama sanki hayaleti orada…Böyle bir masaya başka ne lazım…Bir assolist…Devrin en assolist orada, kendisi yok ama adını filme vermiş.Bülent Ersoy…En Diva haliyle orada… Üstelik biraz üstten bakar gibi olsa da yeni bir yeteneğin hakkını veren vicdanı ile orada.
Tabii onun masasında bir de assolist altı lazım.O da Küçük Emrah…Onun da kendisi yok, adı, sanı ve bir de sanki ikizi orada…Hayatımda görüp göreceğimiz en sempatik, en temiz kalpli, en güzel niyetlerle ağlayan ama en harika haliyle her sahnede bizi kahkahalara boğan bir Küçük Emrah bu…İyi ki var filmde…Bana göre en ana karakterlerden biri o…
Gazino var… Müzikal var… 80'ler var…Masaya bir de komedyen lazım…O da Metin Akpınar…O da aynı kendine güven ve güzel duyguyla adını vermiş filme…O meşhur kurbanı hazırlama parodisi ile orada.Bir Amarcord sahnesi…Milletçe “Hatırlıyoruz…”
Böylece masada geriye iki eksik kalıyor…Önce bir gazino patronu…Ama böyle bir kadroya, öyle sıradan, anonim bir gazino patronu olmaz…Devrin, yılların en süper gazino patronu…Gazinocular Kralı…Efsane Maksimum Gazinosu'nun sahibi Fahrettin Aslan yani…Onun adının da iznini almışlar…O da en güçlü, en kral haliyle orada…İşini bilen, ama acımasızlığa dayanmış bir iş insanı rasyonelliği ile o da masada…
Filmin kadrosu bu…Bakıyorum bakıyorum, sanki bu cast'ta bir eksik var..Masada bir sandalye boş diyorum…Dönemin bir gazete patronu…Ama o da öyle sıradan bir patron değil…Patronlar kralı…Güçlü Hürriyet'in, güçlü patronu Erol Simavi yani…Değil mi…Adı olmayıp, hayaleti oralarda gezinen bir Sibel Can hikayesi var.Fahrettin Aslan var…Eh onlar varsa…Bir de masada bol bol rakı kadehi varsa…En öndeki masanın müdavimi bir de Erol Simavi gerekmez mi…Acaba daha sonraki döneme, çok daha güçlü bir medya grubu ile damgasını vuran Aydın Doğan onu unutturdu mu…Bilmiyorum…Bildiğim, Erol Simavi ile birlikte gazinoya giden gazete patronu dönemi de kapandı ve artık medya patronları dönemi açıldı.Sadece bir fantezi diyebilirsiniz ama benim içimden bu geçti filmi seyrederken…
Bu uzun girişten sonra filme geleyim.Dün akşam Ata Demirer'i yeni filmi, “Bursa Bülbül'ünün” ön gösterimindeydim.Çok kalabalık bir izleyici grubu ile filmi izledim.Gösterimden sonra Maximus Uniq Halil'ün üst katındaki, “BKM Mutfak”ta verilen after partiye katıldım.Hep itiraf ettiğim şöyle bir şey var…Ben; Yılmaz Erdoğan, Cem Yılmaz, Gülse Birsel ve Ata Demirer ne yapsa çok seviyorum…Ata Demirer için ise bir de artı nedenim var…Filmlerinin mekanları…Geyikli, Sığacık ve şimdi de Gemlik…Hepsi de ülkemin batı yakasının sahil kasabaları…
Bu filmin de daha girişinde öyle bir 80'lerin Mudanya'sının halk plajı var ki…Daha o sahnede bittim…Sonra hep o bildiğim Ege, Marmara sahilleri…80'ler Türkiye'sinin Bodrum öncesi sayfiye kasabaları, “Villagiatura”ları…”Bizim denizlerimiz, bizim halk plajlarımız…Ve oraların harika insanları…Eyvah Eyvah'ın o son sahnesinde müzikli bir çay bahçesinde, aralarında sanki rahmetli halamı da gördüğüm, Nuriye yengemi, annemi gördüğüm oynayan kadınlar…Ne çok ağlamıştım o harika komedinin sonunda…
Onun filmlerinde bana sorarsanız insanların hepsi masum…Burada da, sahne krizleri geçiren Doktor Fatih'in kıskançlığı bile masum görünüyor gözünüze..Ve tabii ki, Ata Demirer'in bütün filmlerinde gördüğümüz ve en insani dokunuşlarla içinize okşayan, yaranızı tedavi eden o “Şey” var…İmkansız gibi görünen aşklar…Şişman ve çirkin çocuk, güzel, ama çok güzel kıza aşık olur…Ata, her filmin sonunda yine de teselli eder sizi…Aşk imkansızdır ve imkansızların kanunları işler…Ama yine de geriye dostluk kalır…Bu yıl Google'da en çok, “Niye kimse beni sevmiyor?” diye soran bir millete söylenecek en güzel şey de bu değil mi…Tabii bir de fonda Ata'nın harika şarkılarıyla bizi 80'lere götüren o, “Batılılaşmaya çalışan kasaba arabeski” var…Ama Ege kasabalarının, Trakya, Marmara kasabalarının arabeski bu…Ferdi Özbeğenleri çıkaran o “villgiatura”, sayfiye kasabası ruhudur biraz da bu…Neon ışıklarla rengarenk aydınlatılmış çay bahçelerinin, düğün salonlarının Türkiye'si…
Ata'nın filmleri hep söylemedik işte… Hem çok gülersiniz, hem çok ağlarsınız…Dün gecede böyle oldu…Çok güldüm… Çok ağladım…Çok sevindim… Çok ince ve arabesk hüzünlendim.…Ve bir kere daha anladım ki…Burası bizim son vatanımız… Güzelim Türkiyemiz…En güzelim Türkiyemiz…Ve gidecek başka vatanımız yok…Mecburuz… Yaşacağız.. Nazım'ın dediği gibi inadında yaşayacağız…Bu sadece, “Bursa Bülbül”ü değil…Bir, “Türkiye Bülbül”ü” hikayesi…Çok teşekkürler Ata…Çok teşekkürler, bu harika Türkiye filmini bize kazandıran herkes…
BKM, Disney Plus…Ve hepiniz.
Filmden önce ve sonra BKM Mutfak'ta verilen partide çok sanatçı ile konuştum…Size biraz da oralarda öğrendiğim en son haberlerden bir potpuri sunayım.Gülse Birsel'i çok formda ve çok mutlu gördüm.Yılbaşı Gecesi filminin sonuçlarından çok memnundu…Anladığım kadarı ile artık öyle çok uzun ve yorucu dizilere girme niyeti pek yok.
Gonca Vuslateri, senaryosunu kendisinin yazdığı ve ayrıca ana karakteri de oynadığı yeni filmini tamamlamış.Filmin ham halini seyretmiş ve çok beğenmiştim.10 Şubat'ta gösterime çıkıyormuş.O da senaryo yazmaya ve dizi çekmeye hazırlanıyor.Şimdiden yazayım. Olağanüstü bir Hollandalı gurbetçi kadın tipi geliyor.Bu arada Gonca Vuslateri ve Ece Temelkuran, pandemi sırasında Instagram üzerinden tesadüfen ünlü Amerikalı aktrist Debra Vinger'la arkadaş olmuşlar.Bir nevi “Dijital Pen Pal”lik” yani.
Yılmaz Erdoğan'la son defa o Kanada'dayken, aldığı Cumhurbaşkanlığı Devlet Nişanı konusunda mesajlaşmıştık.Ata Demirer, “Kendimi anlatıyorum aslında” diyor.Bedri Baykam ile son defa Miami'de Art Basel Fuarı sırasında konuşmuştuk.Onunla o güzel rakı masasına oturup biraz sohbet ettik.Bugünlerde, o çok tartışmalı cinsel açıdan cüretkar kitabı, “Sakıncalı”nın İngilizce basımına çalışıyor.Bedri bana hep iyi geliyor.Büyüdükçe de hırçınlıkları azalıyor, sohbeti daha güzel hale geliyor.
Gecede duyduğuma göre, Disney Plus'da gösterilen son Recep İvedik filmi Disney Plus'un ABD'deki merkezinin de dikkatini çekmiş.Çünkü film streaming dünyasında tam bir fenomen haline dönüşmüş.Özellikle Avrupa'nın Almanya, İsviçre, Hollanda, İsveç gibi ülkelerinde, izlenmede o ülkenin yerel yapımlarını bile geçmiş ve rekora koşuyormuş.İkinci sırada ise Gülse Birsel'in, “Yılbaşı Gecesi" varmış.
Yine after partide öğrendiğim bir şey…Disney Plus Recep İvedik 8 için de anlaşmaya varmış. Ayrıca Gülse Birsel de yeni filmini Disney Plus için yapacakmış.Bu arada Yılmaz Erdoğan da, “Organize İşler”in üçüncüsüne hazırlanıyormuş.Bu arada, “Ölümlü Dünya” da Disney'de çok iyi iş yapmış. Şimdi onun ikincisi çekiliyormuş.
Cumhuriyetimizin 100'ncü yılında en merakla beklediğim yapımlardan biri Disney Plus'ın çektiği Atatürk dizisi olacak.Yöneticiler ilk 4 bölümü izlemişler.Hepsi de sonuçtan çok memnun.Aldığım bilgiye göre dizi, her biri altışar bölümlük 3 sezon olacak.Birinci sezon Atatürk'ün doğumundan Samsun'a çıkışına kadar geçen dönemi anlatacak.İkinci sezonda Kurtuluş Savaşı'ndan cumhuriyetin ilanına kadar geçen süreyi izleyeceğiz.Üçüncü sezon ise cumhuriyetin ilanından, Atatürk'ün ölümüne kadar giden dönemler anlatılacak.Disney yöneticileri çok heyecanlı ve iddialı…
Filmin oyuncu kadrosu çok iyi…Çoğu zaten yeteceğini çok iyi bildiğimiz oyuncular.Hepsi oynadıkları rolün hakkını, hem fiziki performans hem de duygusal performansı ile fazlasıyla vermişler.Ama aralarında bir yenisi var ki, çok dikkati çekiyor.Özge Özacar…Daha ilk sahnede takılıyorsunuz.Çok güzel, cıvıl cıvıl bir kız.Ama yüzüyle oynama kabiliyeti olağanüstü..Hülya Avşar'ın ilk filmlerinden itibaren yüz performansı hep dikkatimi çekmişti.Özge de öyle…Bana göre, hayran olduğum Ezgi Mola gibi yeni bir kadın oyuncu geliyor.