Ertuğrul Özkök, eşinin adına gönderme yapan "Tansu'ya Mektuplar" başlığı altında yazdığı ve "newsletter" olarak paylaştığı yazılarında bugün Suriye'de ilk ayaklanmanın başlamasından 3 ay önce Şam’da Devlet Başkanı Beşar Esad’la yaptığı röportajdan bazı bölümlere yer verdi. Özkök, "Biz Türkler, sınırımızda eli silahlı cihatçıları, bizden maaş alıp, daha geçtiğimiz günlerde Türk bayrağını yakan ÖSO’cuları, kafa kesen IŞİD’cileri mi istiyoruz? Yoksa kendisine örnek olarak Türkiye’yi alan, Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerini iyi tutmasını dileyen, Avrupa Birliği’ne asıl siz Türkiye’yi almak için başvurun diyen, en önemlisi de başörtüsü ve başı açık kadınlara böylesine demokratik bir yaklaşımı olan, bu soruları eşime sorun diyecek kadar kadınlara saygılı, laik bir insanın yönettiği Suriye ile mi?" diye sordu.
Özkök'ün "Bu soruyu bana değil karıma sorun" başlıklı yazısı şöyle:
Bu soruyu bana değil karıma sorun
"Suriye’de iç savaşın başlamasından 90 gün önce Şam’da Başkanlık Sarayı’nda Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’la yaptığımız özel sohbetin resmî bölümüne geçiyorum.
Evet Suriye’de iç savaşın başlamasından, yani sınırımızın eli silahlı cihatçıların Peşaver'ine dönüşmesinden sadece 3 ay önce; Esad’ın, İslam, laiklik, başörtüsü ve terörle ilgili sözlerini aktaracağım.
Biraz uzun bir yazı olacak ama, madem barışma sürecine girdik, barışacağımız insanı daha iyi tanıyalım.
-(*) Sayın Başkan, Müslüman toplumların daha fazla muhafazakâr hale geldiği söyleniyor. İslam’ın gelişimini nasıl görüyorsunuz?
“İslam dünyasında da bu tür tartışmalar sürüyor. Herkes daha kapalı bir toplum olmaktan korkuyor. İslami uygulamalar açık olmalı. Her dinde olması gerektiği gibi, İslam da açık olmalı. Bu uygulamalarla alakalı bir konu. Buradaki problem, daha fazla umutsuzluk olduğu zaman, daha fazla izole edilmiş hissetmenizden kaynaklanıyor. İzole edildiğinizi düşündüğünüz zaman dinin gerçek amacından çıkıyorsunuz. Bizim ülkelerimizde de durum bu.”
-(*) Yani siz de muhafazakârlığın arttığını düşünüyorsunuz?
“Son 10 yılda birçok İslam toplumunda aşırılığın güçlendiğini düşünüyorum. Bu konuda çok kararlı olmalıyız ve bir Müslüman olarak vazifemiz aşırılıkla mücadele etmektir. Laik toplumlar olarak ılımlı Müslüman kesime sahibiz. Tüm İslam ülkelerinde bu çeşitlilik yok. Bu çeşitliliği bir arada bulunduran ülkeler, aşırılığın daha da yayılmaması için mücadele etmeli. Dinimizin özüne gitmeliyiz. Dinimizin özünde açıklık var çünkü. Diğer dinleri kabul etmeli, onlarla birlikte yaşamalı, çatışmadan kaçınmalı, öldürmemeli, dinin bütün kurallarını sadece kendimizin bildiğini düşünmemeliyiz.”
-(*) Bir laik Müslüman Başkan olarak, ülkenizde başörtülülerin sayısının artmasını mı, azalmasını mı arzu edersiniz?
“Bahsettiğiniz detaylara girmek istemiyorum ama herkesin istediği şekilde yaşama hakkı vardır. Bu bir haktır. Ancak bir kişi diğerini kabul etmediği zaman problem ortaya çıkıyor. Bahsettiğiniz çeşitlilik Suriye’de de var. Çok farklı hayatlar sürdüren kesimler var. Ancak kimse kimseye karışmıyor. Belki birbirlerinin yaşam tarzlarını sevmiyorlar ama sonuçta birbirlerine saygı duyuyorlar. “
-(*) Tekrar sormak istiyorum. Toplumda başörtülü sayısını daha fazla mı, daha az mı görmek istersiniz?
“ Ben de tekrar aynı cevabı vereceğim. Bu yaşam tarzıyla ilgili. Örneğin Suriye’de başı örtülü ama açık görüşlü çok kadın bulabilirsiniz. Tam tersi, başı açık ama zihni kapalı kadınları da bulmak mümkün.
-(*) Daha açık bir şey söylemeye çekiniyor musunuz?
"Böyle bir hüküm vermek istemiyorum. Eğer verirsem çok yüzeysel ve şekilsel olurum. Biz Suriye’de olaya böyle bakmıyoruz. Zihinlerin içi nasıl ona bakıyoruz, diğer kültürlere nasıl yaklaşıyor diye değerlendiririz. Yani demek istiyorum ki, bizde çok farklı kültürler, yaşam stilleri ya da inançlar mevcut. Başörtüsü ya da sayısına göre hüküm vermiyoruz. Bu sadece bir görünüş ya da bazen kimlik. Bazen muhafazakarlığın göstergesi. İslam’a saldırdığınız zaman insanlar bazen kimliklerini ortaya koymak istiyor. Bazen görünüşleriyle bunu yapıyor.”
-(*) Ya eşiniz? Batı’da eğitim almış, başı açık modern bir kadın. O bu konuda neler düşünüyor? Size neler söylüyor, örneğin kadının İran’daki rolü ile ilgili?
“Sanırım bu soruyu kendisine sormanız gerekecek, çünkü eşime çok saygı duyarım ve onun yerine cevaplar veremem. (Gülüyor)
-(*) Şu an Batı ile Doğu arasındaki mesele nedir?
“Evet işte problem tam burada yatıyor. Ne zaman Batı ve İslam’la ilgili konuşmaya başlasak genellikle “yanlış anlama, bilgi eksikliği, eksik açıklama” gibi şeyler söyleniyor. Bunların tümü yanlış. Tanımlama, “Batı Hristiyan, Doğu ise İslam” üzerine kurulu. Ya da İslam sadece İslam. Oysa Suriye’de, benim ülkemde Hristiyanlar da yaşıyor. Yahudi vatandaşlarımız da var. Her ne kadar azınlıkta olsalar da, çoğunlukta olan biz Müslümanlar da, birçok mezhebe ayrılmış durumdayız. Biz birlikte yaşıyoruz. Yani kullanılan terminoloji yanlış. Sizin sorunuza dönecek olursak, Batı’nın öğrenmesi gereken çok şey var mı? Evet var."
-(*) Batı bunu nasıl öğrenecek? Ne yapmalı mesela?
“Hristiyanların, Orta Doğu’da yaşayan Hristiyanlar’dan çok şey öğrenmesi gerek, çünkü onlar 1400 yıldır Müslümanlar'la birlikte yaşıyor. Buradaki Hristiyanlığın zenginliği sadece Hz. İsa’nın Filistin’de olması ya da Aziz Paul’ün Hristiyanlığı Şam’dan yola çıkarak Avrupa’ya ulaştırmasından kaynaklanmıyor. Hristiyan azizlerin bu bölgede yaşadığı deneyimler Hristiyanlık ile İslam arasındaki sınırları da belirliyor. Evet bu bölgeden çok şey öğrenmeniz gerekli.
-(*) Türkiye’nin İsrail ile ilişkileri hakkında ne düşünüyorsunuz? Müslüman bir ülke olarak İsrail ile iyi ilişkilerinin olması sizi rahatsız etmiyor mu?
“Prensip olarak şöyle düşünüyorum. Türkiye-İsrail ilişkilerinin iyi olmasının Suriye’nin de çıkarınadır. Çünkü her zaman Türkiye’nin Orta Doğu barış sürecinde çok önemli bir rolü olduğunu düşünüyorum. Türkler bölgeyi herkesten daha iyi biliyor bu da çok normal, bu bölgede yaşıyorlar. Türkiye ile ilişkilerimizin iyi olmasından dolayı söylemiyorum.”
-(*) Avrupa’nın bakış açısından bakarsak, Türkiye’nin Batı’dan gittikçe uzaklaştığı yönünde bir algı var. NATO’dan ve ABD’den uzaklaşarak İslam dünyasına yaklaşıyor diye düşünülüyor. Türkiye’nin bugünkü durumu size göre nedir?
“Bence Batı Türkiye’den uzaklaşıyor. Sonuçta Türkiye burada duruyor. Türkiye doğudadır, batıda değil ancak Batı ile ilişkileri var, Batı’ya çok yakın bir yerde. Tabii Batı derken bahsettiğimiz Doğu Avrupa değil. Zaten Doğu Avrupa, Batı Avrupa gibi değil. Yani Türkiye’yi Batı’da diye tanımlamanız yanlış. Bence Türkiye’nin son 3 yılda oynadığı rolü devam ettirmesi çok önemli. Bu çalkantılı bölgede özellikle 11 Eylül’den sonra düşünülmeyecek, çok farklı dengeler oluştu.
-(*) Sizce, Türkiye Avrupa Birliği’ne girmeli mi?
“Şunu açıkça söylemek gerekiyor. Asıl Avrupa Birliği’nin (AB) Türkiye’yi birliğe katılması için davet etmeli... Aksi takdirde AB sadece bir Hristiyan kulübü olur. Avrupa kültürlerarası diyalogdan ve açıklıktan bahsediyor, sonra da kendini kültürel olarak izole ediyor. Almanya’da 5 milyon, Fransa’da 7 milyon Müslüman yaşıyor diyerek cevap veremezsiniz. “
-(*) Sayın Başkan şahsen çok merak ettiğim bir soruyu sormak istiyorum. Sayın Tayyip Erdoğan’la birlikte Halep’te Al İttihad-Fenerbahçe maçını izlerdiniz. Futbolu takip ediyor musunuz, televizyonda maç izler misiniz?
“Evet oğlum nedeniyle sıklıkla izliyorum.”
-(*) Daha çok hangi maçları?
“La Liga’yı. İspanya ligini…”
(*) Tuttuğunuz takım hangisi?
“Oğlum Barcelona’yı tutuyor. Ben de İspanyol takımlarını tutuyorum.”
(*) Ya Suriye’de?
“Tabii ki millî takım. Asya’da bir şampiyonada birinci olan takımı ziyaret ettiğimde de aynı soruyu sormuşlardı. Bir başkan olarak tabii ki güçlü takımı tuttuğumu söylemiştim.”
Evet bu mülakatı, Almanya’nın o gün 5 milyon satan gazetesi o dönem Bild’in genel yayın yönetmeni Kai Diekmann ile birlikte yapmış ve yayınlamıştık.
Şimdi bunu yeniden yayınlamama bakıp lütfen “Tembellik etmiş gününü kurtarmış” diye düşünmeyin.
Madem Suriye ile yeni bir dönem başlayacak, orada devletin başında oturan Beşar Esad’ı iyi tanıyalım diye düşünüyorum.
Çünkü 10 yıldır yanlış bir politika izliyorduk ve şimdi şu sorunun mantıklı cevabını verme zamanı geldi.
Biz Türkler, sınırımızda eli silahlı cihatçıları, bizden maaş alıp, daha geçtiğimiz günlerde Türk bayrağını yakan ÖSO’cuları, kafa kesen IŞİD’cileri mi istiyoruz?
Yoksa kendisine örnek olarak Türkiye’yi alan, Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerini iyi tutmasını dileyen, Avrupa Birliği’ne asıl siz Türkiye’yi almak için başvurun diyen, en önemlisi de başörtüsü ve başı açık kadınlara böylesine demokratik bir yaklaşımı olan, bu soruları eşime sorun diyecek kadar kadınlara saygılı, laik bir insanın yönettiği Suriye ile mi…
Tabii bir de şu soru var…
Bu kanlı ve insafsız iç savaştan sonra Esad hâlâ böyle mi düşünüyordur?
Belki Doğu Perinçek ve Ethem Sancak Şam’a gittiğinde bu soruyu özel olarak benim için sorarlar ve cevabını da burada ben yayınlarım.