Ertuğrul Özkök, eşinin adına gönderme yapan "Tansu'ya Mektuplar" başlığı altında yazdığı ve "newsletter" olarak paylaştığı yazılarında bugün Demet Akbağ’ın 15 yıl aradan sonra tiyatro sahnesine döndüğü, Yılmaz Erdoğan’ın da 20 yıl aradan sonra yazdığı ilk tiyatro oyunu olan ‘Aydınlıkevler’in galasında yaşananları ve oyunu dair değerlendirmesini paylaştı.
Özkök'ün, "Bu tarihi kareye ikinci sıradan gelen espri" başlığıyla paylaştığı yazısı şöyle:
Bu tarihi kareye ikinci sıradan gelen espri
"Benim bildiğim kadarıyla böyle bir dörtlü kare 30 yıldan beri ilk defa çekiliyor.
Varsa da ben hatırlamıyorum.
Şu kareye bakın…
Soldan; Cem Yılmaz…
Ata Demirer…
Metin Akpınar…
Yılmaz Erdoğan…
Türk mizahının, stand-up’ının, Türk komedisinin son 50 yılına damgasını vuran 4 efsane isim…
Elli yıldır bu toplumun en iyi, en kötü günlerinde hepimize şuradan buradan dokunmuş, öyle günlerde içimizi biraz olsun rahatlatmış insanlar bunlar…
Hep birlikte gülmüşüz.
Ayakta alkışlamışız.
Ve dördü de hemen önümdeki sırada yan yana oturuyor.
Hemen iki koltuk kayıp arkalarına yerleşiyorum.
Öyle ya, yaşım 75…Onları nerede yakalayabileceğim bir daha…
Çocuklarıma, torunlarıma kalsın istiyorum bu hatıra karesi…
Cep telefonumu veriyorum ve tuşuna basıyorlar.
Bu efsane dörtlüyü Türk kamuoyuna Instagram hesabından ben gösteriyorum.
Ama biraz sonra yanlarına öyle bir isim oturuyor ki…
Bence geceye damgasını vuran espiri işte o an patlıyor.
Demet Akbağ - Cem Yılmaz
Bu sahne dün akşam Uniqe Salonu'nda “Aydınlıkevler” oyunun galasında yaşandı.
Yılmaz Erdoğan’ın yazdığı ve Demet Akbağ’ın oynadığı oyun son zamanlarda ünlüleri bir araya getiren en büyük gece oldu.
Yılmaz Erdoğan çok uzun süredir oyun yazmıyor.
Demet Akbağ yıllardır sahneye çıkmıyor.
Meğer her ikisini de ne kadar özlemişiz.
Oyunla ilgili değerlendirmemi birazdan yazacağım.
Ama önce gecenin espirilerini ve havasını anlatayım.
Bana ikinci sıradan yer ayrılmıştı.
Oyun başlamadan önce ön sıraya işte bu 4 efsane isim gelip yan yana oturdu. Allahın sevdiği gazeteciyle vereceği en güzel sahne…
Hemen gördüğünüz bu fotoğrafı çektirdim.
Ancak üç dakika sonra yanlarına öyle biri oturdu ki…
Fatih Terim…
Aynı anda bizim ikinci sıradan gecenin espirisi patladı:
“İşte şimdi beşli kadro tamamlandı…”
Tabii kahkahalar da patladı.
Şöyle bir düşündüm…Bu cümlede gerçek payı da var.
Fatih Hoca da Türk mizah tarihine geçmiş bir teknik direktör.
Tabii ki teknik direktörlüğü ile değil. Bana göre son derece başarılı efsane bir teknik direktör o…
Gerekçe şu.
Türk komedi sahnesinde Fatih Terim kadar taklidi yapılan, mizah konusu olarak kullanılan şöhret çok az…
Cem Yılmaz’ı kim bilir kaçak sere seyrettim onun taklidini yaparken.
Gecenin tek espirisi bu değildi.
Oyundan önce kuliste de baya şamata vardı.
Gittiğimde Cem Yılmaz, Ata Demirer, Ercan Saatçi sohbet ediyordu.
Karşılarında ise Hıncal abi(Uluç) vardı.
Cem’den önce onun pırlanta küpelerini gördüm.
Sonra siyah takımını…
Çok iyi görünüyordu. Birisi “Genç sevgili efekti” dedi.
Ama en çok Ata Demirer’e şaşırdım. Baya kilo vermiş ve çok iyi olmuş.
Cem’e “İkiniz de kilo vermişsiniz çok iyi görünüyorsunuz” dedim.
Cevabı şu oldu:
“Eee diyetisyenimiz kim?Ata Demirer…”
Sonra hınzır mı hınzır, muzip mi muzip bir ifade ile kulağıma eğilip, “Benden duyma Tolga Çevik çok kilo almış” dedi.
Cem için mizahın sınırı, yeri, anı yok…
O böyle bir zekâ işte.
Oyun arasında bazı kişilere ilk bölümle ilgili görüşlerdi soruldu.
İşte tam o sırada çok dikkatimi çeken bir şey oldu.
Metin Akpınar oturduğu yerde konuşurken Cem Yılmaz ve Ata Demirer büyük saygı ile ayakta beklediler.
Bu sahne çok hoşuma gitti.
Şimdi oyuna geleyim. Sanmayın ki yazının girişini kulis izlenimlerine bıraktığım için oyun ikinci planda kaldı…
Tam aksine doya doya övebilmek için ikinci bölüme bıraktım.
“Aydınlıkevler” adından da anlaşılacağı gibi Ankara’nın bir semti.
Yılmaz Erdoğan’ın büyüdüğü mahalleler…
Şiirlerinde de mutlaka bir Ankara dokunuşu vardır.
Cem Yılmaz mizahına ise Ankara’nın “Aşağı Ayrancı” semti girmiştir.
Olay 1975 Ankara’sında geçiyor.
Aslında Yılmaz Erdoğan ve sık sık anlattığı babaannesinin mizahı.
Oyun önce ağır bir nostaljik hava ile başladı. “Eyvah” dedim.
Ama daha beşinci dakikasından itibaren öyle bir yola girdi ki…
Kısa kısa skeçler..Sık değişen sahne..
Çok başarılı bir Amerikan dizisi gibi.. Hiç sıkmadan ikinci skeçe geçiyor. Her skecin sonunda büyük alkış alıyor.
Ama bütün bunlar bir hikâye çerçevesinde bütünleniyor.
Çok dinamik bir dekor sistemi.
Çok naif ama muazzam etkileyici tablolar…
Çok başarılı genç oyuncular.
Ve tabii ki Demet Akbağ…
1990’lardaki “Bir Demet Tiyatro’daki” o şahane kadın yine karşımızda…
O nasıl bir oynamaktır…
O karakter, nasıl canlı, komik, ama mücadeleci bir babaannedir.
Özlediğimiz Demet Akbağ’ı doya doya seyrettik.
Tabii oyunda 60’lı yıllarda Ankara’da okuyan bir öğrenci olarak, “Ankara Sanat Tiyatrosu’na” ince göndermeler, hatırlatmalar, “Ayak Bacak Fabrikası’nı” andıran çok ince sahneler de oyunu gözümde daha cazip hale getirdi.
Şunu da düşünmedim değil.
Acaba bu oyun sadece bizim kuşağa mı bir şeyler söylüyor?
Yanımda torunum Sinan Ali vardı.
Oyun boyunca onu gözlemledim. Çok beğendi oyunu.
Baktım dönüşte annesine uzun uzun anlatıyor.
En şaşırtıcısı da son sahne onu çok etkilemiş.
O sahne komedinin biraz geri çekilip, hüznün öne çıktığı bir sahneydi…
Oyunun alt başlığı “Babaannem Amerika’ya Karşı…”
Türkiye’de Amerika ve Batı düşmanlığının yükseldiği bir dönemde acaba banal bir Amerikan karşıtlığına düşer mi diye kaygılandım.…
Hiç alakası yok.
Tam aksine Amerika hakkındaki komplo teorileri çok ince biçimde tiye alınmış..
Bir de son sahnede Demet Akbağ’ın şu cümlesi var:
“Biz kimseye karşı değiliz… Yeter ki camlarımızı kırmayın…”
Çok güzel bir gece geçirdim.
Şimdi geriye bakıyorum da…
Türkiye’nin gerçekten masum yıllarıymış…
Teşekkürler Demet, teşekkürler Yılmaz ve teşekkürler bu oyuna emeği geçen herkes…
Herkesi tavsiye ederim.