Ertuğrul Özkök, eşinin adına gönderme yapan "Tansu'ya Mektuplar" başlığı altında yazdığı ve "newsletter" olarak paylaştığı yazılarında bugün millî bayramları kutlama biçimlerine değindi. Özkök, "Devletler, özellikle de otoriter rejimler millî günlerini tankla, füzeyle, obüs toplarıyla, rap rap yürüyen askeriyle; başkalarına korku salarak kutluyor.O kutlamanın mottosu 'Bir gece ansızın gelebiliriz'. Halk ve millet ise millî gününü konserle kutluyor. Havai fişekle, gençlik enerjisiyle, dansıyla, hep birlikte söylenen şarkılarıyla popçusuyla, hip hopçusuyla, türkücüsüyle hep birlikte bir ağızdan ve omuz omuza…O makus talihini ya milletin halk konserleri, komşusuna 'Bir akşam evine kahve ziyaretine gelebilirim' sloganı belirleyecek." düşüncesini dile getirdi.
Özkök'ün "Devlet, 'bir gece ansızın basabilir'; millet, 'bir akşam kahveye gelebilir', işte fark budur" başlıklı yazısı şöyle:
Devlet, 'bir gece ansızın basabilir'; millet, 'bir akşam kahveye gelebilir', işte fark budur
Beklediğim cesur yazı yine bir kadından geldi.
Nagehan Alçı’dan…
Hasetliği bize muhalefet kılıfında yutturmak isteyen köşebentler beni hapse attırmak istese bile bunu söylemeye devam edeceğim.
Çünkü ben geleceğe bakıyorum. Kaybettiğimiz yakın geçmişimizin intikamını almak değil amacım.
Çünkü geleceği kazanmak istiyorum.
Nagehan, Tunç Soyer’e şöyle seslendi:
“Keşke bir milyon kişilik böyle bir geceyi de Yunanistan’a ‘Savaş istemiyoruz' diyerek de yapsanız…”
İşte buna katılmıyorum.
Çünkü başka bir geceye hiç ihtiyaç yoktu…
Tam aksine o gece, Tarkan konserinden önce diyebilirdi bunu…
O gece tam zamanıydı, tam da o sözlerin söyleneceği yer orasıydı…
Bir noktaya daha katılmıyorum.
Bence daha da ileri gitmeliydi.
Atina’ya açık açık seslenip şunu demeliydi:
“Eski TBMM Başkanı haklı. Biz Kurtuluş Savaşı’nda tek kurşun atmadık…”
Bir dakika, durun, şaşırmayın….
Bunu rahatlıkla söyleyebilir ve şöyle devam edebilirdi:
“Biz bu savaşta Yunan halkına tek kurşun atmadık. Attığımız kurşun, bütün kurşunlarımız, Yunan ordusunun, işte burada, Kordon’da vatanımızı işgal için adımını atan Yunanistan’ın elit birliklerinin, silahlı seçkin askerineydi. Bütün kurşunlarımızı onlara attık.”
İlk kuruşunun atıldığı bu şehrin, İzmir’in seçilmiş belediye başkanı olarak onun bunu söyleme hakkı vardı.
Evet bizim ordumuz, millî ordumuz, Millet Meclisi’nin aldığı kararla savaşan ordumuz Yunan halkına tek kurşun atmadı.
Vatanını savunan asker, vatanını işgal eden askere attı bütün mermilerini…
Nagehan haklı…İzmir’den bu ses yükselse, eminim Atina’nın Sintagma Meydanından cevabı gelirdi.
Tunç Soyer kardeşim…
Hiç takma, muazzam bir barışçı kutlama yaptınız.
“Yunanı denize dökmek” sözünü, bugün artık kendi halkını denize dökmekten söz eden fanatiklerin lügatına sokan o iptidai zihniyete prim vermedin.
O gece doğru yerde doğru sözü söyledin.
Sana da yakıştı, İzmir’e de, Türkiye’ye de…
Bir küçük nokta…
Artık Osmanlı ile uğraşmak demode ve anlamsız bir şey.
Bilelim ki bizim de Osmanlı ile ilgili görüşlerimize yeniden bakmamızda yarar var.
Şimdi geliyorum bu yazımın asıl ana fikrine…
Cuma akşamı İzmir’deki Tarkan konseri…
Dün akşam Şanlıurfa’daki Zakkum konseri…
Bize neyi anlattı?
Biri İzmir’de…
Türkiye’nin en batısında… Laik, cumhuriyetçi, modern…
Öteki Türkiye’nin öteki ucunda… Orta Doğu’da… Peygamberler şehrinde…
İslami hassasiyetleri ağır basan bir coğrafyada…
Ama bakın ikisinde de nasıl coşkulu, dünyevi bir gençlik enerjisi var.
Bakın nasıl ikisi de eğlenmek, birlikte olmak, orada olmak, birlikte şarkı söylemek istiyor.
İki konserin de bize, ama sadece bize değil, daha da önemlisi bütün dünyaya anlattığı çok güzel bir şey var.
Millî günleri kutlama kültürü…
Şu yaşadığımız dünyaya bir bakın…
Çoğumuzu hüsrana uğratan 21. yüzyılda, devletler ve özellikle de otoriter “rejimler” millî günlerini nasıl kutluyor?
Yani Rusya, Kuzey Kore, Çin…
Buna karşılık halk ve millet nasıl…
Devletler, özellikle de otoriter rejimler millî günlerini tankla, füzeyle, obüs toplarıyla, rap rap yürüyen askeriyle; başkalarına korku salarak kutluyor.
O kutlamanın mottosu “Bir gece ansızın gelebiliriz..”
Halk ve millet ise millî gününü konserle kutluyor.
Havai fişekle, gençlik enerjisiyle, dansıyla, hep birlikte söylenen şarkılarıyla popçusuyla, hip hopçusuyla, türkücüsüyle hep birlikte bir ağızdan ve omuz omuza…
Bilelim ki 21. yüzyılın makus kaderi yeniden yazılıyor.
O makus talihini ya milletin halk konserleri, komşusuna “Bir akşam evine kahve ziyaretine gelebilirim” sloganı belirleyecek.
Ya da otoriter rejimlerin “Bir gece ansızın gelebilirim” sloganları, füzeleri, roketleri, tankları, SİHA’ları, jetleri, uçak gemileri…
Bizim ülkemizde bir zamanlar barışı savunmak normal bir şeydi…
Bugünkü gibi henüz ulusalcımız, milliyetçimiz, dindarımız “Bir gece ansızın gelebilirim” bayrağı altında birlikte yürümüyordu.
Birlikte yürüyenler daha çok barışı isteyenlerdi.
1 Mart tezkeresine “Hayır” demek için elele veren AKP’liler, Bülent Arınç gibi Meclis Başkanları, Deniz Baykal ve yakasına barış karanfili takarak, düğüne gider gibi Meclis’e gidip “Savaşa hayır” oyu veren siyasetçilerimiz vardı.
Gerçek milli ittifak buydu işte…
O birkaç 'milli hissiyat bezirganına' kulak asmayan valilerimiz
12 Eylüllere, 15 Temmuz’lara geçit vermeyecek ittifak da budur.
Yani “Beraber ıslandık bu yağmurlarda” şarkısını birlikte söylemeyi haketmek için, o yollarda beraber yürüyüp, birlikte ıslanmak gerekir.
İzmir ve Şanlıurfa bize bunu çok güzel anlattı…
O nedenle, üç beş “kasaba milli hissiyat tüccarının” baskısına boyun eğmeyip bu konserlere izin veren İzmir Valisi ve Şanlıurfa Valisi'ne de teşekkür ederim.
Bu iki şehirin seçilmiş yerel yöneticilerine de teşekkür ederim.
Ama tabii ki en büyük teşekkürüm:
Bu konserlere katılan Tarkan ve Zakkum gibi sanatçılarımıza…
Ve tabii ki o konserlere katılan ve “Yunan’ı denize dökmek” gibi cümleler kurmadan da bir kurtuluş gününün çok güzel kutlanabileceğini bütün dünyaya gösteren insanlarımıza…
Emin olun bir tarih yazdılar.
Bu bir umut tarihiydi…