Ertuğrul Özkök, "Pazar Mektubu" başlığı altında, yazdığı ve "newsletter" olarak paylaştığı yazısında bugün futbol topunun tarihçesine değindi, Adidas'ın Katar'daki turnuvada kullanılacak "El Rihla" isimli topunun özelliklerini yorumladı. Özkök, "Futbolun kalitesinin gelişiminde çok büyük rol oynayan top konusunda son 200 yılda büyük devrimlere imza atan dünya, kadın tuvaleti sorununu çözemez mi…" düşüncesini dile getirdi.
Özkök'ün, "El Rihla', kadın tuvaletlerinin önündeki kuyruğu kısaltabilir mi?" başlıklı yazısı şöyle:
"El Rihla", kadın tuvaletlerinin önündeki kuyruğu kısaltabilir mi?
“El Rihla” nedir bilmeyenlere söyleyeyim.
“El Rihla”, önümüzdeki dünya futbol şampiyonası için Adidas tarafından hazırlanan yeni futbol topunun adı.
Turnuva Katar’da yapılacağı için topa Arapça bir isim verildi. “Yolculuk” anlamına geliyor.
Futbol hâlâ erkek dünyasına ait bir şey olarak görülüyor ama önümüzdeki günlerde öyle olmadığını çok göreceğiz.
İnsan haklarından, LGBT konularına kadar hepimizi içine çekecek bir tartışma başlayacak.
Bunun ilk örneğini, Danimarka Milli Takımı sahaya siyah bir formayla çıktığında göreceğiz muhtemelen.
Yine muhtemelen kolunda LGBT renkleriyle sahaya çıkan futbolcular da şaşırtıcı olmayacak.
O nedenle başlıkta gördüğünüz El Rihla adlı futbol topu ile kadın tuvaletleri kelimesinin yan yana gelmesi ne bir fantezi, ne de bir tesadüf.
Sadece bir 21. yüzyıl realitesini hatırlatıyor.
Onun cevabını da yazının sonunda vereceğim.
Ama önce şu “El Rihla” adı verilen topla meselemizi halledelim.
Futbol 1800’lü yılların başından beri oynanan bir oyun.
Bu oyun topla oynanır ama bir topun maçın kaderini değiştirebileceğini ilk defa 1930 yılında çok çarpıcı bir olayla fark edildi.
O yıl Dünya Kupası için resmî bir top belirlenmemişti.
Uruguay ile Arjantin arasında oynanacak maçtan önce bir tartışma çıktı. İki takım da maçı kendi belirleyeceği toplarla oynamak istiyordu.
Sonunda kura çekildi ve ilk devre Arjantin’in belirlediği daha ağır topla oynandı.
İlk devre sonunda Arjantin 2-1 öndeydi.
İkinci devreye ise Uruguay’n topu ile çıkıldı.
Uruguay kendi topu ile 3 gol attı ve maçı 4-2 kazandı.
Ve böylece toplara isimler de verilmeye başlandı.
Arjantin’in topu “Tiento”, Uruguay’ınki ise “T Model’di…”
Başlangıçta top, domuz mesanesinden yapılıyordu. Ancak bu hiç güvenilmez bir toptu.
Kendi başına buyruktu. Hiç öngörülemeyecek şekilde sekiyor ve bir süre sonra futbol anlaşılmaz bir oyun haline geliyordu.
Futbol topunda ilk büyük devrim “sibop” veya “meme” devrimidir.
Yani şişirilebilen futbol topu.
Tabii ki bunu şişirmek için esnek iç kısmının ağzında bir sibopun bulunması gerekiyordu.
Çocukluğumuzda bazılarımız buna “meme” derdik.
“Sibop devriminin” gelmesi için önceden bir başka devrimin gelmesi gerekiyordu.
Onu da Amerikalı bir kimyager, Charles Goodyear yaptı. Hani şu otomobil lastikçi adam.
1844 yılında “vulkanize kauçuğun” patentini aldı.
İşte topun deriden yapılan dış kısmının içine girip, şişirilmesini sağlayan bu buluş oldu..
Tarihteki ilk şişirilebilir topu 1863 yılında H.J. Lindon yaptı.
Bu top, futbolda “domuz döneminin” kapanışıydı.
Hikayesi de şöyleydi:
H.J. Lindon eski bir top imalatçısıydı. Bunun için de binlerce domuzun mesanesini çıkarmıştı.
Karısı akciğer kanserinden ölünce, nedense bunun “domuzların lanetinden” geldiğine inanıp, futbol tarihinin ilk büyük top devrimini yaptı.
Şişirilebilir topu buldu.
İlk dönemlerde topun dış kısmındaki deri çok önemliydi.
Top imalatı, deri ustalarının elindeydi.
Üst sınıf toplar ineğin sağrı derisinden, alt sınıf toplar ise domuz derisinden yapılıyordu.
Müslümanların uzun süre futbola mesafeli kalması belki de toptaki bu domuz derisinden geliyordu.
Ancak bu toplar futbolcular açısından birçok sakıncayı barındırıyordu.
En büyük sorun ise içteki şişirilen bölümün ağzındaki sibop veya memeyi, içerde tutabilmek için, dış bölümde kullanılan kalın deri dikişlerdi.
Yağmurlu günlerde top ıslanınca deri iyice ağırlaşıyor ve dikiş yerleri ile birlikte özellikle kafa vuruşlarında ağır yaralanmalara yol açabiliyordu.
İşte bu nedenle futbol topunun ikinci büyük devrimi bağcıksız topun bulunuşudur.
Bu devrim de 1931’de Arjantin’den geldi.
Romano Polo, Antonio Tossolini ve Juan Valbonesi adlı üç kişi, ilk bağcıksız yani sibopsuz ve memesiz futbol topunun patentini aldı.
Ve 1932 yılından itibaren bu top Arjantin Futbol Federasyonu'nun resmî topu haline geldi.
Böylece kafasının kullanmaktan korkan futbolcu, onun içindeki beynini rahatlıkla kullanabilmeye başlıyor.
Bu tarihten itibaren “topun tarihi” radikal biçimde değişiyor.
İlk değişiklik panel sayısında oluyor…
(*) İlk 18 parçalı top 1954’de İsviçre’de yapılan Dünya Kupası’nda kullanılıyor.
(*) Top tarihinde, tıpkı 1974 Paris Şarap Kör Tadımı gibi bir “blind test” hikâyesi var. Bu tadım Londra’da yapılıyor.
1966 yılında Soho Square’deki İngiliz Futbol Federasyonu Merkezi’nde yapılan kör tadımda (denemede) Slazenger’in ürettiği top, resmî top olarak kabul ediliyor.
(*) 1979 yılında ise bugüne kadar sürecek olan “Adidas devrimi” geliyor. Şirket, 32 panelli ilk top olan Telstar’ı yapıyor... Bunu ötekiler izliyor.
(*) 1985: Tamamı sentetik ve el yapımı dikişlere sahip ilk dünya kupası topu.
(*) 1998: Tricolore… Dünya Kupası finallerinde kullanılan ilk renkli top.
(*) 2006 Teamgeist…Yani “Takım ruhu). Yani son yılların moda deyimi “Zeitgest” gibi “Zamanın ruhuna” sahip ilk top. Bu defa 14 parçalı.
(*) 2010: Jabulani… 8 parçalı top.
(*) 2014: Brazuca… Adı taraftar tarafından konulan ilk top.
(*) 2018: Telstar 18
Belki ayrıntı ama ilginç bir bilgi…
Bugün dünyada kullanılan futbol toplarının yüzde 70’i, Pakistan’ın Sialkot isimli, belki çoğunuzun adını ilk defa duyduğu şehirde üretiliyor.
Bunun nedeni de futbolun doğduğu yerin İngiltere olması ve burada topa talep artınca bir İngiliz girişimcinin bunları bu şehirde ucuza mal etme fikri.
Anlayacağınız Messi, Ronaldo, Mbabbe ve Arda’nın vurduğu topla, Brezilya’da topa çıplak ayakla vuran bir Favella çocuğu büyük bir ihtimalle bu şehirde üretilen bir topla oynuyor.
Adidas’ın yeni El Rihla’sı da orada üretiliyor.
Buraya kadarki bölümler birkaç kitap ve Wikipedia ile öğrenilebilecek şeyler.
Şimdi geliyorum Wikipedia’da cevabını bulamayacağınız sorulara…
Hangisi dava güvenilir: Siyasetçi mi El Rihla mı?Diyebilirsiniz ki; “Top yuvarlaktır ve bir maç bitinceye kadar sonuçtan asla emin olamazsınız…” Yani topa güvenilmez. Doğrudur… Adidas’ın bugüne kadar en güvenilmez topu Güney Afrika’daki şampiyonada da kullanılan Jabulani’ydi… Tıpkı 1900’lü yıllarının domuz mesaneli topları gibi kendi başına buyruk toptu. Havada, kendi kafasına göre takılan, futbolcunun isteği dışında falsolar, kıvırmalar yapan, kalecilerin kontrolü çok güç bir toptu. Adidas "El Rihla'yı" hangi sıfatlarla tanıttı?Firma El Rihla’yı şöyle tanıttı: ”Accurate” ve “Reliable..” Yani “Kesin”, “Doğru” ve “Güvenilir…” Gerçekten öyle mi? Matt Pyzdrowski adlı İsveçli bir eski kaleci ve yeni takım teknik direktörü, El Rihla’yı bütün takım arkadaşları ile birlikte günlerce denedi ve The Athletic dergisi için sonuçlarını yazdı. Sonuçlar geçen hafta hem bu dergide hem New York Times’da yayınlandı. Sonuç: Bu top kesinlikle sahibine göre kişnerOnların anlatımına göre El Rihla belki de bugüne kadar yapılan en güvenilir futbol topu. Özetle, “top sahibine göre kişner” diyebileceğiniz özelliklere sahip… (*) Yetenekli bir futbolcunun ona vermek istediği emire harfiyen uyan bir top. Havada kendi başına buyruk hareketlere kalkışmıyor. Serbest atış sırasında Messi'yi göremeyen kaleci sendromu(*) Şurası kesin. Kaleci için dost bir top bu. Adındaki yolculuğu sırasında sürpriz yok. İki ele gelişi çok iyi. Kontrolu kolay. Ancak kaleciye pek dost olmadığı tarafları da var. Bir kere öteki toplardan daha süratli. İyi vurulduğu taktirde bir F1 arabası kabiliyetiyle hız kazanabiliyor. Bu da şutun ayaktan çıkışı ile kaleciye kadar geçen süreyi azaltıyor. Onun anlamı da şu. Kaleciye karar vermek için kalan zaman çok kısalıyor. Topun sürati, özellikle kalecinin önünün kapalı olduğu serbest atışlarda, Messi gibi futbolcuya avantaj, kaleciye ise dezavantaj getiriyor. Ronaldo'nun kafasına gelen El Rihla kime ne yapacak?Tabii topun hızı korner atışları sırasında hem hücumdaki hem de defanstaki takımın oyuncuları için de karar süresini kısaltıyor. Ama bu mesela Ronaldo gibi, bir Masai yerlisi becerisiyle yerden 75 santim yukarı sıçrayıp, orada bekleme kabiliyetine sahip futbolcular için de avantaj. İsveç takımının oyuncusu Filip Ornblom Katar’da sahaya girecek olan topla ilgili görüşünü şöyle açıklıyor: “Çok yakışıklı ve iyi bir top bu. Sert vurursan sanki hafifliyor, ama yumuşak vurursan ağırlaşıyor. Uygun ve doğru bir vuruş yaparsan gerçekten “Accurate”(Kesin) ve “Reliable” (Güvenilir) bir top oluyor. Bu da futbolun cazibesini arttıran bir şey değil mi… Ve sonunda geliyorum başlıktaki soruya… |
“Güvenilir” ve “Kesin” bir El Rihla, futbol sahalarında, kadın tuvaletlerinin önündeki kuyruğu azaltabilir mi?”
Soruyu sormamın nedeni şu.
Son yıllarda bir çok futbol tribününde, özellikle de Fenerbahçe Stadı'nda kadın sayısının çok arttığını gözlüyoruz.
Ve buralarda giderek büyüyen bir “kadın tuvaleti sorunu” ortaya çıkıyor.
Bunu ilk defa Real Madrid’in Barnebeau Stadı'nda farketmiştim.
Sonra Apple’ın yeni merkezindeki Steve Jobs Kültür ve Kongre Merkezi'nde gördüm.
Topta memeyi yok eden, erkek - kadın tuvaletini çözemez mi?Sonuç… Toplumun her alanında kadının katılımı çok artıyor ve stat mimarisinde tuvalet rasyolarının kesinlikle değişmesi lazım. Ayrıca bütün dünyada en hızlı gelişen sporun kadın futbolu olduğunu da unutmayalım O nedenle soruyorum. Futbolun kalitesinin gelişiminde çok büyük rol oynayan top konusunda son 200 yılda büyük devrimlere imza atan dünya, kadın tuvaleti sorununu çözemez mi… Domuz lanetinden sonra sıra kadın lanetinde mi?Bunu başarmak için öyle çok yaratıcı fikirlere, büyük buluşlara ihtiyaç yok., Basit bir gözlem, son derece kolay istatistiki çalışma, bir irade ve mimari rasyoda basit bir paradigma değişikliği… Futbol artık domuz mesanesinden yapılmış topla oynanmıyor. “Domuz laneti” bunu değiştirdi. Acaba öteki için de aramızdan bazılarının ”kadın lanetine mi” uğraması lazım… Weinstein’e yönelen “kadın laneti” MeToo’yu getirmişti. Emin olun sahalara da getirebilir. |