Ertuğrul Özkök, "Pazar Mektubu" başlığı altında, yazdığı ve "newsletter" olarak paylaştığı yazısında bugün New York Times gazetesi okurunun eşini aldattığını itiraf etmesi ve aldığı tepkiye değindi. Özkök, "Eğer başınıza böyle bir olay geldiyse, kendi başınızın çaresine bakın" düşüncesini dile getirdi.
Özkök'ün "Karıma 'aldattığımı' söyledim, bakın başıma neler geldi?" başlıklı yazısı şöyle:
Karıma "aldattığımı" söyledim, bakın başıma neler geldi?
Bakın bu yazının başlığı “Tansu’ya mektuplar” değil.
10 milyon kişiye yapıyorum bu itirafı.
Ama önce yeminli düşmanlarıma küçük bir uyarı.
Biliyorum daha ilk cümleyi okumadan ortaya atılıp, “Lan bunu da mı yaptın” diyeceksiniz…
Ama demeyin….
Yine biliyorum ki, bir şey demeden de duramazsınız, diyecekseniz, “Memleketin bunca meselesi varken sen neyle uğraşıyorsun” deyin, böylece günlük “ombudsmanlık” görevinizi de yapmış olursunuz.
Şimdi gelelim pazar gününün sorusuna:
“Karınızı aldattınız, bunu ona söylemeli misiniz?”
Şimdi size olayı “tırnak içinde” direk anlatayım.
“Karımla yıllardır evliyiz. Çok mutluyuz. Sadece karım değil, hayattaki en büyük arkadaşım. Fakat başımdan şöyle bir olay geçti.
Bir iş gezisindeydim. Gece içkiyi biraz fazla kaçırmışım. O gece tanıştığım bir kadınla yattım.
Ancak sonradan çok pişman oldum. Yemin ediyorum, bir gecelik bir şeydi. Sonra bir iç muhasebesine giriştim.
Karımla bu kadar güzel bir ilişkim var, bunu ondan saklamalı mıyım?
Eminim bu itirafı okuyanlar arasında hepinizin olmasa bile en azından bazılarınız başına böyle bir şey gelmiştir.
Ben kendi deneyimimi anlatayım.”
“İç muhasebem bana ‘Madem bu kadar dürüst bir ilişkiniz var, bunu ona itiraf etmelisin’ dedi. Öyle de yaptım.”
Dürüstçe, hiçbir şeyi saklamayarak itiraf ettim. Bir kerelik olduğuna ve bir daha asla tekrar etmeyeceğine yemin ettim.
Peki sonuç?
Onu da anlatayım…”
“Karım hiç beklemediğim bir tepki verdi. Benimle konuşmayı kesti. Ayrıca beni evden atmakla tehdit etmeye başladı. Şimdi kara kara düşünüyorum. Ne yapmalıyım?”
Evet olayı bütün açıklığı ile anlattım.
Şimdi hem kadın, hem erkek okurlarıma soruyorum:
Siz olsanız ne yapardınız?
Tabii rolleri değişerek de düşünün.
Aldatan taraf karınız da olabilir.
Ben “aldatma” kelimesini sevmem. Onun yerine “başkasıyla yatmak” veya “evlilik dışı ilişki” kavramlarını tercih ederim.
Soruya döneyim.
Cevabı sandığınız kadar kolay değil.
Eminim aranızda en azından bazılarınız bu soruyu kendi kendinize en az bir, çoğunlukla da en az iki üç defa sormak durumunda kalmışsınızdır.
Ama asıl muhasebe, hep ilkinde olur.
Bu soru, çok ilginç bir yere soruldu, ama önce yeminli düşmanlarımın çok merak ettiği konudan başlayayım.
Arkadaşlar anlattığım olay benim başımdan geçmedi.
Bir başkasının başından geçti ama onun adını vermeyeceğim.
Çünkü adını vermek istememiş.
Bunu yaşayan kişi New York Times gazetesinin okurlarından biri.
Yani dünyanın en büyük, hiç tartışmasız en iyi gazetesinin 10 milyon abonesinden biri.
Yıllar boyu Hürriyet’te bu tür konularda ne zaman bir yazı yazsam hep eleştirildim.
Ama bakın New York Times son 5 yılda devrim üstüne devrim yapıyor ve en büyük devrimi de, okurlarının “mahrem” sayılan hayatları üzerine yazılarla yaptı.
Artık New York Times’ın özel hayatlar üzerinde bir tabusu yok.
O nedenle kendi içinde bir tür “Güzin Abla” köşesi açtı.
Ama başlığına kendine göre daha ciddi iki kelime koydu:
“Social Q’s..”
Yani “sosyal konular”
Şimdi gelelim bu sorunun cevabına…
New York Times’ın Güzin Ablası şu cevabı vermiş:
“Önce şunu söyleyeyim. Hepimiz fena sıçtık.”
‘Yok canım koskoca New York Timas böyle der mi” diye sorarsanız, cümlenin İngilizcesini de yazayım. Belki bunu daha nezih çevirenler olabilir:
“We all screw up…”
Yani isteyen daha nazikçe, “Hepimiz fena çuvalladık” diye de çevirebilir.
Arkasına da şu cümleyi eklemiş:
“En yargılayıcı okurlarımız bile fena çuvalladı…”
Güzin Abla’nın cevabı şu cümleyle devam ediyor:
“Yine de iyi bir haber var. Sizi bugüne kadar kapıya koymadığına göre zaman kazanmışsınız demektir…Bunu iyi değerlendirin ama şunu unutmayın: Karınızın ( veya kocanızın: Bunu ben eklerdim) acı çekmesine neden oldunuz.”
Arkasından da çok ilginç bir cümle geliyor:
“Sanıyorum, itiraf etmenin asaletini biraz abartmışsınız. Demek ki sizin evliliğinizde itiraf etmenin özel bir anlamı yokmuş.Yani itirafınız, bir defalık olması ve sarhoşluğunuz hafifletici neden sayılmamış.”
İyi tamam da, ne yapacağım? Ben tespit değil, tavsiye istiyorum.
Ok…
"Bundan sonrasını tahmin etmek kolay değil. Belli ki karınızın kalbi fena kırılmış ve o şimdi kendisi ve çocukları için en iyi şeyin ne olacağını düşünüyor. Tabii bir de size yeniden güvenip güvenemeyeceğini…
Sizi henüz kapıya da koymadığına göre, biraz zamanınız var demektir.
Birlikte bir evlilik danışmanına gidip, genel olarak ilişkiniz ve bu özel olay üzerine konuşabilirsiniz. Tabii eğer karınız buna hazırsa…Onun için önceden tek başınıza gidip bir terapistle konuşmalısınız. ”
Ve şu son cümle:
“Tabii kendi kendinize daha yaratıcı çareler de bulabilirsiniz…”
Anlattığım olay çok basit. Ama koskoca New York Times’ın Güzin Abla’sının verdiği cevap sizi tatmin etti mi?
Güzin Abla bu kadarını ben de düşünebilirdim.
Bana lazım olan son cümlenizin cevabı…
Yani daha yaratıcı çareler nedir?
İşte orada ben devreye gireyim ve kendi cevabımı vereyim:
“Arkadaş o sorunun cevabını New York Times’ın Güzin Ablası da bilmiyor. Bilse zaten söylerdi. Muhtemelen onun da başından geçmiş ve o da çaresini kendi kendine bulmuştur veya bulamamıştır. Veya eşi bulmuştur. Diyeceğim, bu tür olayların sonucu, sadece ilgili iki kişinin karakterine, inandırıcılığına veya saflığına bağlıdır.
Yani sizden özür diliyorum.
Bu koskoca yazıyı okutup sonra cevabını da size bıraktım.
Desem desem şunu diyebilirim: Eğer başınıza böyle bir olay geldiyse, kendi başınızın çaresine bakın