Ertuğrul Özkök, eşinin adına gönderme yapan "Tansu'ya Mektuplar" başlığı altında yazdığı ve "newsletter" olarak paylaştığı yazılarında bugün, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun başörtüsü çıkışının ardından Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Gelin çözümü anayasa düzeyinde sağlayalım" çağrısını yaptı. Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmenliği dönemindeki "411 El Kaosa Kalktı" manşetinin yeniden gündeme gelmesine ilişkin olarak Özkök, "Toplumların bu tür hayat ve inancını yaşama tarzlarını en iyi koruyacak şey kanunlar, anayasalar eğil, milletin vicdanındaki bu kollektif suçluluk duygusundan kurtulmaktır. 14 yıl önce o manşetle bunu söylemek istemiştim. Şimdi daha da büyük inançla söylüyorum.… " düşüncesini dile getirdi.
Bugün bu yazıyı yazmaya başladığımda kafamda İran’da dün öldürülen biri 15 öteki 17 yaşında iki kızın bıraktığı ıstırabın izi vardı.
Belki çoğunuzla aynı şeyi düşündüm.
İran’daki kadınlar ölümü göze alarak başlarını açma hürriyeti için mücadele ederken, biz de başörtülü kadınlara güvence verecek bir Anayasa değişikliğini tartışmaya başlamıştık.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu bu tartışmayı başlattığı an tahmin ettim.
Bundan 14 yıl önce attığım o manşetin AKP tarafından yeniden gündeme getirileceğine kendim kadar emindim.
“411 El Kaosa Kalktı” manşeti…
Nitekim geldi.
Hem de bizzat Cumhurbaşkanının ağzından…
Türk medya tarihinde çok az manşet bu kadar akılda kalmış, bu kadar anlamından uzaklaştırılarak istismar edilmiştir.
Evet...
Kinini unutmayan, unutamayan, kininin davasını sürdüren siyasetçiler tarafından taşınmıştır o manşet.
Bu yorumlara bakanlar sanır ki, ben ve biz başı örtülü kızların üniversitelere girmesine karşıyız…
Hayır asla böyle bir şey yoktu…
Tam aksine girmesini savunuyorduk.
Ama dediğimiz şey şuydu:
“Bu özgürlüğü kanunla, Anayasa ile değil, milli bir mutabakatla sağlayalım. O zaman asıl ve sağlam güvenceye kavuşur.”
Üstelik dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç da aynı görüşü savunuyordu.
Bu arada çok ilginç bir gelişme oldu.
AKP, 7 Haziran seçimlerinde çok kötü bir sonuç alınca partinin en önde gelen isimlerinden Burhan Kuzu şöyle bir açıklama yaptı:
“Millet kaosa oy kullandı.”
Milletin temsilcilerinin “kaosa oy kullandığını” söylediğim için bana demediğini bırakmayanlar, milletin kendisine ”Kaosa el kaldırdınız” diyen yöneticilerine nedense tek kelime etmediler.
Hatta tam aksine Cumhurbaşkanı danışmanlığına terfi etti.
Aradan 14 yıl geçti…
Bugün geldiğimiz noktaya bakıyorum…
Türkiye başörtü meselesini çözdü.
Ve bunu öyle kanun gücüyle falan değil, tam da bizim dediğimiz gibi, halkın konsensüsü, hiçbir yere yazılmamış, yazılmasına hiç gerek kalmayan bir duygusal mutabakatla çözdü.
Ve şunu kabul edelim.
Sorunun çözümünde en çok emeği geçen insan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dı…
Ve ben seküler dünyanın bir insanı olarak şunu çok büyük bir iç rahatlığı ile kaç defa söyledim.
Cumhurbaşkanı Erdoğan bu mücadelesi ile sadece Türkiye’nin bir sorununu çözmedi, biz seküler kesimin insanlarını da büyük bir utançtan kurtardı.
Bir şeyi daha açıkça söyleyeyim:
Bugün CHP’nin de bu noktaya gelmesinden dolayı da çok mutluyum.
Çünkü bu mesele artık siyasal bir tartışma konusu değil.
Toplumsal hayatın her alanında çalışan başı örtülü kadınları gördükçe mutlu oluyorum ve “İyi ki bu problemimizi çözdük” diyorum.
Geçmişte toplumun seküler kısmında bazılarımız yanıldı ama mesela bazılarımız hiç yanılmadı.
Mesela Prof. Nilüfer Göle haklı çıktı.
Onun “Modern Mahrem” dediği teorisi, bu özgürlüğün başörtülü kızların toplumsal hayata katılmasını sağlayacağını söylemişti.
Şimdi Paris’te yine parlak bir öğretim üyesi olarak ders vermeye devam ediyor.
Benim gözümde Edgar Morin kadar büyük bir düşünce insanı oldu.
Ama işte tam bu noktada kafamdan atamadığım İranlı kadınlara döneceğim.
İran’da başını açma özgürlüğü için hayatını veren iki kıza…
Ve ister istemez şu soruyu soracağım.
Şu son 20 yılda tarih sadece seküler kesimin utançları ile mi yazıldı?
Şu söyleyeceğime kim itiraz edebilir ki;
Bugün artık dünyanın hiçbir Müslüman ülkesinde kadınların başını örtme sorunu kalmadı.
Ama biliyoruz ki bir çok Müslüman ülkede başını kapatmak istemeyen kadınların, hayatlarını seküler sicimde yaşamak isteyen insanların, farklılıklarını saklamadan yaşamak isteyen insanların sorunları var.
Yani bu yüzyıl tarihi artık daha çok "Sakimi Müslümanların utanç duyması gereken” şeylerle yazılıyor.
Üzülerek görüyorum ki, bugün benden 24 yıl önceki bir manşeti anlamından saptırarak hesap soranların gözünde İran’daki o kızların yaşadığı dramın ve zulmün zerre kadar önemi yok.
Türkiye’ye geleyim.
Dün seküler kesimin türban utancı vardı da, bugün muhafazakâr kesimin, AKP’nin başı açık kadınların hayat tarzları, onların farklılıklarını ve hayatlarını istedikleri gibi yaşamaları ile ilgili talepleri konusunda hiç mi utançları yok…
Beş yıldır hapiste çürüyen Osman Kavala’nın, Selahattin Demirtaş’ın, yaşları 80’i geçmiş hasta insanların, demansla mücadele eden kadın siyasetçilerin adil yargılanma çığlıkları hiç birinin kafasında utanca dönüşmüyor mu…
Artık şunu açıkça görüyorum.
Galiba AKP’yi bu utançtan kurtarma görevi de o ülkenin seküler siyasetçisine, Millet İttifakı ve Üçüncü İttifakı adı altında bir araya gelen siyasetçilere düşüyor.
Bence onların da önümüzdeki görevi ülkenin muhafazakâr siyasetçilerini, AKP’nin radikal siyasetçilerini toplumun öteki kesimindeki özgürlük talepleri konusundaki hayat tarzları konusundaki utançlardan kurtarmak olacak.
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’i grup konuşmasında dinlerken umutlandım.
İran’lı kadınların trajedisine öylesine samimi ve candan bir şekilde sahip çıktı ki…
Kemal Kılıçdaroğlu’na da teşekkür ederim.
Artık başörtüsü utancını taşımak istemeyen seküler bir siyasetçi olarak çok güzel ve cesur adımlar attı.
Ama şimdi aynı çabaları ülkenin kendi hayat tarzını, kendi giyim tarzını, kendi müziğini, kendi konserini özgürce yaşamak isteyen insanlar için de vermeliler.
Nagehan Alçı, bir tweet atmış. Özeti şöyle:
“Kılıçdaroğlu yanlış yaptı. Erdoğan’a öyle bir pas attı ki, o da anında gole çevirdi…”
Umarım AKP kurmayları da bu olayı öyle görmezler.
Çünkü böyle meseleler futbol maçı değildir.
Böyle maçların kazananı olmaz.
Umarım bir gün AKP içinden de Kılıçdaroğlu gibi bir “helalleşme” sesi yükselir.
AKP de utançlarından kurtulur.
İşte o zaman göreceğiz ki…
Toplumların bu tür hayat ve inancını yaşama tarzlarını en iyi koruyacak şey kanunlar, anayasalar eğil, milletin vicdanındaki bu kollektif suçluluk duygusundan kurtulmaktır.
14 yıl önce o manşetle bunu söylemek istemiştim.
Şimdi daha da büyük inançla söylüyorum.…