Ertuğrul Özkök, eşinin adına gönderme yapan "Tansu'ya Mektuplar" başlığı altında yazdığı ve "newsletter" olarak paylaştığı yazılarında bugün, Şanghay İşbirliği Örgütü Zirvesi'ne katılan liderlerin görüşmesinden yayımlanan fotoğrafı yorumladı.
Aslında bu yazının başlığını dün şöyle koymuştum:
“B747’deki arkadaşlar; bugün Şanghay toplantısına giderken uçakta benim adıma Cumhurbaşkanı'na şu soruyu sorabilir misiniz?”
Ancak toplantının yapıldığı Özbekistan’ın Semerkant şehrinden dün gece şu fotoğraf gelince yazının başlığını değiştirdim.
Çünkü çok ilginç bir fotoğraftı bu…
Gelin birlikte bakalım bu fotoğrafa…
Alçak bir sehpanın önünde 6 lider oturuyor.
Biri hariç hepsinin üzerinde takım elbise var.
Bir tek İran Devlet Başkanı geleneksel kıyafeti ile gelmiş. Onun da ayakkabıları Batı tarzı.
Bütün MIB’ler (Men in Black), yani koyu renk takım elbiseliler kravatları atmış samimi bir şekilde sohbet ediyorlar.
Bu sehpa etrafındaki altılı, herhalde bugün özellikle Batı dünyasında yöneticilerin en çok konuştuğu karedir.
Tabii ki dost başa, gazeteci masaya bakar. Benim muzır gazeteci gözüm masaya takıldı.
Masa, tam rahmetli Süleyman Demirel’in sabah kahvaltı masasını andırıyordu. Baştan sona meyve tabağı ve bardakla doluydu.
Ama en ilginci masadaki bardaklardı.
O masadan çok ilginç bir bardak ve kadeh sosyolojisi yansıyordu.
Dikkat ettim, her liderin önünde iki bardak vardı.
Pardon iki kadeh.
Biri beyaz şarap öteki şampanya kadehi.
Bütün bardaklar yarıya kadar doluydu.
Bardakların içinde ne vardı onu öğrenemedim.
Ama masa sosyolojisini iyi bilen bir insan olarak söyleyebilirim ki şampanya bardaklarının hepsinin içindeki sıvı şampanyaydı.
Şimdi gelin tek tek liderlerin önündeki bardakları inceleyelim:
Masanın sol ucundan başlayalım.
(*) Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan: Önünde, sol tarafta yarıya kadar dolu bir su bardağı görünüyor. Öteki yanında ise yarıya kadar dolu bir beyaz şarap ve şampanya kadehi duruyor.
(*) Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev: Önünde yanıya kadar dolu bir beyaz şarap ve şampanya kadehi var.
(*) Tacikistan Devlet Başkanı İmamali Rahman: Onun da önünde yarıya kadar dolu bir beyaz şarap ve şampanya kadehi görülüyor.
(*) Rusya Devlet Başkanı Putin’in önünde sadece yarıya kadar dolu bir şampanya kadehi var.
(*) Belarus Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko’nun önünde sadece beyaz şarap bardağı duruyor.
(*) Ve en sağda İran Devlet Başkanı İbrahim Reisi: Onun önünde de yarıya kadar dolu bir şampanya bardağı duruyor ama yanında yarıya kadar dolu bir de su bardağı var.
Evet masanın bardak ve kadeh sosyolojisi bu.
Peki masadaki meyveler ne?
Bildiğimiz klasik meyveler…. Mesela erik. Ama yanında bol miktarda tropikal meyve görüyoruz.
Mesela Külliye’deki davetlerin vazgeçilmez alkolsüz içecek meyvesi olan ejder meyvesi ve passion fruit.
Tam çevirisiyle “tutku meyvesi” ama Türkçe adıyla “çarkıfelek meyvesi…”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın favori meyvesi olduğunu bildiğimiz altın çilek de masanın baş köşesinde.
Bir de mango, blueberry ve böğürtlen var.
Bunlara tropikal meyve dediğime bakmayın hepsi artık Türkiye’de de yetiştiriliyor.
Şanghay Beşlisi’nin genişletilmiş davetli toplantısında dünkü masanın sosyolojisi buydu.
Şimdi geleyim B747 veya A330’daki gazeteci arkadaşlardan Cumhurbaşkanı'na sormasını istediğim soruya.
Sedat Ergin’in önceki gün Hürriyet’te yazdığı yazının bir bölümü çok dikkatimi çekti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 2013'te bu toplantıyla çağrılırsa gideceğini söylemiş ve bunu şöyle açıklamış:
“Böylece ortak değerlerimizin olduğu ülkelerle bir arada olmanın şansını yakalarız…”
Herhalde siz de bu “Ortak değerler” sözüne takıldınız.
O nedenle uçaktaki gazeteci arkadaşlardan birinin Cumhurbaşkanı'na şunu sormasını hasseten rica ediyorum.
Eğer “rica” kelimesinden gocunuyorlarsa “Arz ederim” de diyebilirim.
Önemli olan şu sorunun cevabını öğrenmek…
“Sayın Cumhurbaşkanı Şanghay Beşlisine dahil ülkelerle ortak değerlerimiz nedir?”
Dün Semerkant’tan gelen bu fotoğrafa bakarsanız, ortak değer işte bu masadır diyebilirsiniz.
Hepsinin önünde aynı bardaklar var.
Ama hepimiz çok iyi biliyoruz ki o masada en azından iki kişi ağzına katiyen alkollü içki koymaz.
Hatta düne kadar masasında alkollü içki bulunmasını bile razı olmuyorlardı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İran Devlet Başkanı Reisi…
Masada iki Müslüman ülke başkanı daha var ama onlardan en azından İlham Aliyev’in içki içtiğini biliyoruz.
Demek ki bu masa sosyolojisinden ortak bir değer çıkmaz.
Geriye ejder meyvesi ve passion fruit kalıyor.
Masadaki bütün liderlerin tutkulu birer siyasetçi olduğu kesin.
Peki başka hangi ortak değer var?
O masada, Türkiye hariç, doğru dürüst seçim yapan hiçbir ülke yok.
Ya masada olmayan öteki kişi…
Uygur Türklerine muamelesi ile bildiğimiz Çin ve Müslümanlara muamelesi ile bildiğimiz Hindistan?
Ayrıca Aliyev ile Erdoğan’ın İslami hareketlere bakışı arasında bir ortaklık var mı?
İran’ı hiç saymıyorum.
Ben masada ortak bir değer göremedim ama bir başka çok önemli nokta daha var.
Ve onu da yine Sedat Ergin’in bugün Hürriyet’teki yazısından öğreniyoruz:
Meğer 2013 yılında “Şanghay İşbirliği Örgütü'ne (ŞİÖ) Diyalog ortağı statüsü tanınması için” Türkiye ile örgüt arasında bir muhtıra imzalanmış.
O anlaşma ile Türkiye, “ŞİÖ’nün hedef ve ilkelerinin rehberliğinde” hareket etmeyi kabul etmiş.
Bu ortak ilkeler içinde şunlar da varmış:
“Bölgesel güvenliğin korunması, terörle, aşırıcılıkla, ayrılıkçılıkla mücadele…”
Nasıl olacak bu?
Çin Esad’ı destekliyor, PKK ve YPG’nin Moskova’da temsilcilikleri var. İran ajanları Türkiye topraklarında İsrailli avına çıkıyor.
Toplantıdan gelen bu masa fotoğrafının çekildiği dakikalarda Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan sürpriz bir Suriye Devlet Başkanı açıklaması geliyor
Çok ilginç…
Bugünkü iktidarın bir anlamda, bir zamanlar Mısır’ın güçlü adamı Nasır’ın resmî başyazarı Hasan Heykel’i sayılan Hürriyet köşe yazarı Abdulkadir Selvi bu ilginç haberi, Cumhurbaşkanı'nın ağzından şöyle duyurmuş:
“Keşke Esed buraya gelseydi, onunla görüşürdüm…"
Resmî üslupta yine bir değişiklik var.
Selvi geçtiğimiz nisan, mayıs aylarında Suriye Devlet Başkanı'ndan söz ederken, “Esed’den” “Esad’a” dönmüştü.
Ama dün baktım ismi yine o küçültücü ifade olan Esed’e çevrilmiş.
Demek ki Külliye’den gelen isim böyle….
Yani Türkiye ik ay önce Esad’la görüşmeyle başlayacağı mesajını vermişti, şimdi yine Esed’le görüşmeye dönüyor.
Merak ediyorum şu günlerde Suriye İstihbarat Örgütü Başkanı ile sık sık bi raraya gelen MİT Müsteşarı Hakan Fidan, acaba Esed mi diyor yoksa Esad mı?
Tahminim Esad diyor.
Doğruysa iyi haber.
Demek ki seçim geliyor ve meydanlarda Esed diye haykıracağız, kapalı kapılar ardında ise Esad’la görüşmeye devam edeceğiz.
Dedim ya iyi haber…
Yaşasın pragmatizm…
O yüzden gazeteci arkadaşlardan şu soruyu da sormalarını da hasseten rica edeceğim.
Türkiye Esad’la mı görüşecek, yoksa Esed’le mi…
Ben söyleyeyim.
Esed’le görüşme kararında ise, hiç niyetlenmesinler.
Hiçbir devlet başkanı, kendisine böyle aşağılayıcı bir ifade ile seslenen bir başka ülke başkanı ile masaya oturmaz.
O masada ortak değer diye sadece Ejder meyvesi ve Çarkıfelek kalır.
Yani altın çileği tek başınıza yemeğe devam edersiniz.