Ertuğrul Özkök, eşinin adına gönderme yapan "Tansu'ya Mektuplar" başlığı altında yazdığı ve "newsletter" olarak paylaştığı yazılarında bugün Twitter’ın kurucu ortağı Jack Dorsey, Steve Kerr gibi isimlerin profillerini karşılaştırdı. Özkök, "Egosu şişmiş kibirli tek adamlar, başlarında bulundukları devletlere ve şirketlere çok pahalıya maloldular. Üstelik o maliyet sadece kendi şirketleri ve devletleri ile sınırlı kalmadı bütün dünyaya zarar verdi. İşte Rusya örneği… Şurası kesin bütün dünyada kibir ve ego üzerine kurulu kumdan şatolar bir bir yıkılıyor. Kibir ve ego düzeni sarsılıyor. Kibir ve ego dönemi kapanıyor. Ama o kibir ve egodan kurtulabilmeyi bilenler için yeni bir yolun kapısı hâlâ açık." değerlendirmesini yaptı.
Özkök'ün "Şurası artık kesin, bir kibir dönemi kapanıyor" başlıklı yazısı şöyle:
Şurası artık kesin, bir kibir dönemi kapanıyor
Twitter’ın kurucu ortağı Jack Dorsey, 2016 yılında şirketin CEO’luk görevine yeniden dönerken şunu söylemişti:
“Twitter’ı artık Golden State Warriors takımı gibi yöneteceğim…”
Amerikan NBA Basket liginde San Francisco’nun takımı Golden State Warriors’un altın yıllarıydı.
Takım bir yıl önce LeBron James’li Cleveland’ı yenerek şampiyon olmuştu.
Dorsey’in döndüğü günlerde ise aynı Cleveland‘la yeniden finali oynuyordu. O yıl şampiyonluğu kaybedecek ama bir yıl sonra, 2017’de yeniden şampiyon olacaktı.
Oysa Twitter’ı kurduğu yıllarda Apple şirketinin yönetimine hayrandı. Apple’ın “bir tiyatro topluluğu gibi yönetildiğinin” söylendiği yıllardı.
Twitter, o yıl sıkıntılar yaşayınca 2008’de görevden uzaklaştırdığı Jack Dorsey’i yeniden CEO’luk görevine geri getirmişti.
Çünkü ortada bir Steve Jobs örneği vardı. Apple görevden kovduğu kurucu CEO’sunu yeniden göreve getirince Apple mucizesi başlamıştı.
Jack Dorsey, ikinci defa göreve gelirken Twitter’ı Golden State basket takımı gibi yöneteceğini açıklamıştı, ama bununla neyi kastettiğini söylememişti.
Belki de gördüğü tek şey bir sonuçtu. Yani şampiyonluk. Yani başarı.
Evet ortada gerçek bir Golden State Warriors başarısı vardı ama o başarının altında ne vardı onu galiba ya bilmiyordu, ya da yanlış biliyordu.
Büyük başarı ile kurduğu Twitter’ı, o başarının verdiği kibir ve egoyla yönetmeye devam etti.
Ama sonunda, kendi yavrusunu yiyen bir canavara dönüştü ve ata üstüne hata yapmaya başladı.
Sonunda, Twitter’ı kurtarmak için, onu önce kurucu babasından kurtarmak gerektiği anlaşıldı.
Şirketin başından ayrılmak zorunda kaldı.
Ancak Twitter yine kurtarılamadı.
İlk Twitter mesajını 21 Mart 2006 günü attığında, teknolojide bir dünya lideri daha doğmuştu.
MİT Üniversitesi, onu daha ikinci yılında 35 yaş altındaki 35 dünya liderinden biri olarak seçmişti.
Artık Twitter’ın Yönetim Kurulu “Başkanıydı…”
Ve başkanlık kavramına tam da o yıllarda bütün dünyada yükselmeye başlayan popülist başkanların psikolojik profilini vermişti.
Tek adam haline gelme ihtirası, kibir ve şaşalı bir yaşam.
Twitter’ı yaratan “garaj çocuğu” büyümeden devleşmişti.
Oysa övdüğü Golden States takımında durum çok farklıydı.
Takımın başında koç olarak Steve Kerr vardı.
Golden State Warriors bu yılla birlikte son7 yılda 4. şampiyonluğunu kazanacaktı.
Takımın koçu, bu yılki Playoff maçları sırasında, bir okulda öldürülen çocuklar için öyle bir konuşma yapmıştı ki, herkesin gönlüne şampiyon olarak oturmuştu:
Söylediği şuydu:
“Orada bu çocuklar durmadan öldürülürken, Burada basketbol oynamanın ne manası var…”
Babası Beyrut’ta öğretim üyesi olarak çalışırken teröristler tarafından öldürülmüştü. Terörün acısı en çok çeken insanlardan biriydi çünkü.
Takımın işte böyle bir koçu vardı.
Kibir ve ego onun mahallesine giremiyordu.
Bir de Stephan Curry gibi bir yıldızı vardı takımın…
Tek başına bir takımı alıp başarıya götürebilecek, şampiyon yapabilecek bir yetenek.
Ama kibir ve ego onun mahallesine de adım atamıyordu.
New York Times gazetesi dahil herkes onun şampiyon olduktan sonra soyunma odasında arkadaşlarına tek tek sarılarak kutlamasını konuşuyordu.
Kibirsiz, zaferi arkadaşlarıyla paylaşmayı bilen mütevazı bir dünya lideriydi o da. Şampiyonluk maçından sonra sevincinden hüngür hüngür ağlayabilecek kadar duygusal bir insan vardı içinde.
Jack Dorsey ise Golden State’i anlamamış, o takımı yönetmenin sadece elde edilen bir başarı olduğunu sanmıştı.
Oysa Golden State her şeyden önce bir takımdı. Azmanlaşmış bir tek adam egosu değildi.
Ve o takımda Jack Dorsey’de olan bir şey yoktu…
Kibir ve ego…
Geçen yıl sonunda Golden State Warriors yeniden şampiyonluğa koşarken Jack Dorsey ise büyük umutlarla geldiği Twitter’ın başından ayrılıyordu.
Ama ayrılırken bile kibir ve egosunu alıp gitmiyor, bir mektupla bütün çalışanlarına bırakıyordu.
Güya bu kararı kendi almıştı ve bunu da ne kadar paylaşımcı olduğunu göstermek için bir mektupla bütün Twitter çalışanlarıyla paylaşıyordu.
Ne var ki o mektupta bile azman bir ego çalışanlara yukardan bakıyordu.
Yerine gelen kişiyi de o seçmişti…
Sadece seçmekle kalmamış, bir de bunu bütün Twitter çalışanlarıyla paylaşmıştı.
Yani “Ben gidiyorum ama adamımı ve egomun gölgesini burada bırakıyorum” diyordu.
Ne var ki o azman gölge de Twitter üzerinde kalamadı.
Dünyanın en büyük sosyal paylaşım platformlarından biri olan Twitter Elon Musk’a satıldı.
O, Golden State gibi yönettiğini zannettiği Twitter’ı başka birine satmak zorunda kalırken, Steve Kerr ve Stephan Curry’nun takımı yine şampiyonluk koltuğuna oturuyordu.
Kibir ve ego kaybetmiş, tevazu ve paylaşım kazanmıştı.
Siyasette ve her alanda azmanlaşmış egolara spordan bir örnek daha var.
Amerika Birleşik Devletleri’nde Golden State Warriors’un şampiyonluğa koştuğu günlerde Avrupa’da da bir başka “eski büyük ego ve kibir” bir finale hazırlanıyordu.
Tarih 25 Mayıs 2022’ydi.
Dünyanın tanıdığı belki de en kibirli ve egosu yüksek teknik direktörü Jose Mourinho o gece başında bulunduğu Roma takımı ile Avrupa Konferans ligi final maçına çıkıyordu.
Dünya futbolundaki en büyük iki finalden biriydi.
İtalya’nın Roma’sı, Hollanda’nın Feyenord takımı ile finali oynayacaktı.
Mourinho maça az bir süre kala yaptığı basın toplantısında herkesi şaşırtan bir şey söyleyecekti:
“Ben artık özel biri (special one) değilim. 59 yaşımdayım ve değiştim. Benim için artık takım önemli.”
Oysa aynı Mourinho, daha 9 yıl önce, 2013 yılında kendisini ego sıradağlarının zirvesine yerleştiren şu cümleyi söyleyen teknik direktördü.
“Ben özel biriyim…”
O gece sahaya kibirini ve egosunu terkeden bir Mourinho çıktı.
Roma Feyenord’u yendi ve Konferans ligi şampiyonu oldu.
Jose Morinho, Şampiyonlar Ligi, Avrupa Ligi ve Konferans Ligi’ni kazanan ilk teknik direktör olarak tarihe geçti.
Önünde bu kibirsiz zafer, arkasında ise, kibirli ve egolu bir 5 yılın başarısızlıkları vardı.
Kibir ve egosunu atabilen Mourinho geri dönmüştü.
İş ve bilim dünyasından örnek arayanlar için ise daha yakında bir örnek var.
Covid aşısını bulan ve tıpta mRNA devrimini yaratan iki insan.
Özlem Türeci ve Uğur Şahin…
Gücünü, Alman devletinin verdiği 8 koruma görevlisinden değil, biliminden, kibirsizliğinden, tevazusundan alan iki insan…
Bilelim ki kibir ve egolarla tarumar olan dünyamızı kurtaracak yeni dünya liderleri onların arasından çıkacak.
Egosu şişmiş kibirli tek adamlar, başlarında bulundukları devletlere ve şirketlere çok pahalıya maloldular.
Üstelik o maliyet sadece kendi şirketleri ve devletleri ile sınırlı kalmadı bütün dünyaya zarar verdi.
İşte Rusya örneği…
Şurası kesin bütün dünyada kibir ve ego üzerine kurulu kumdan şatolar bir bir yıkılıyor.
Kibir ve ego düzeni sarsılıyor.
Kibir ve ego dönemi kapanıyor.
Ama o kibir ve egodan kurtulabilmeyi bilenler için yeni bir yolun kapısı hâlâ açık.
Golden State bu yıl yine şampiyon…
Jose Mourinho 59 yaşında yeniden tarihe geçti…
Özlem Türeci ve Uğur Şahin, kansere çareyi bulmak üzere hızla ilerliyor…
Ve iki odalı evlerinin dolabında sadece yoğurt ve kefir var…
İşlerine zırhlı lüks arabalarla değil bisikletle gidiyorlar.
Yıkılan kibir ve egoyla inşa edilmiş Fantoma şatolarının yerine, onların mütevazı evlerinden kurulu yeni mahalleler iskana açılıyor.."