Ertuğrul Özkök: Tarihimizin en tehlikeli 5 yalanı nerede söylendi, sokakta mı yoksa?

Ertuğrul Özkök: Tarihimizin en tehlikeli 5 yalanı nerede söylendi, sokakta mı yoksa?

Ertuğrul Özkök, eşinin adına gönderme yapan "Tansu'ya Mektuplar" başlığı altında yazdığı ve "newsletter" olarak paylaştığı yazılarında bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde "Dezenformasyonla Mücadele Yasası"nın görüşülüğünü hatırlatarak, "Bazılarımız sokak röportajlarından da şikâyetçi. Onları da ekleyin yasaklar listesine diyor.  Arkadaş; son 50 yılımızda, halk arasına en büyük nifakları kimler sokmuştur; en tehlikeli, en kin ve nefret yaratıcı yalanlar nerede söylenmiştir, kimler söylemiştir, sokakta vatandaş mı söylemiştir?" diye sordu. 

Özkök'ün " Tarihimizin en tehlikeli 5 yalanı nerede söylendi, sokakta mı yoksa?" başlıklı yazısı şöyle: 

Tarihimizin en tehlikeli 5 yalanı nerede söylendi, sokakta mı yoksa?

Son günlerde sık sık düşünüyorum.

Yaşadığım şu 75 yıllık hayatta tanık olduğum en nifak sokucu, en tehlikeli 5 yalan neydi?

Hafızam şöyle 5 maddelik bir çetele tutmuş:

Açık ara ilk 5'e giren yalanlar

(*) 1 numara 65 yıl önce: Atatürk'ün evi yakıldı

Tarihimizin, sonuçları açısından en tehlikeli yalanıydı. Sonucu, kolektif tarihimize utanç olarak geçen “6-7 Eylül olaylarıydı.’  Mübadeleden kalan, her şeye rağmen Türkiye’yi anavatan seçmiş  az sayıda Rum vatandaşımızın evleri, işyerleri yakıldı, Türkiye’yi terketmek zorunda kaldılar.

(*) 2 numara yakın tarih: Ergenekoncu subaylar darbe için silahları gömdüler

Tarihin en büyük FETÖ yalanları dönemini yaşadık. Bir değil, on değil bin yalan dönemi. Kendi gömdükleri silahları, kendileri ihbar ettiler, sonra gidip kameraların önünde, kendileri kazdılar, kendi elleriyle koydukları için kendi elleriyle koymuş gibi buldular.

Türk ordusunun yüzlerce şerefli subayı hapislere atıldı, Silivri’de yargılandı, müebbetlere mahkûm edildi. Bazıları gururuna yediremedi, intihar etti. Şimdi bu vatanın mütevazı halk mezarlıklarında başuçlarında iki Türk bayrağı ile yatıyorlar. 

Bu büyük yalanının mucitleri ise ya hapiste, ya uzak bir ülkede kaçak…

(*) 3 numara daha yakın tarih: Geziciler ellerinde içkiyle camiye girdiler

Amaç Gezi’ye atılan insanları karalamaktı. Kutuplaşmış bir toplumda kendisi de vebali de çok büyük bir felakete yol açabilirdi. Bizzat caminin  imamı ‘Yok böyle bir şey’ dedi. Eşi kanser, kendisi böbrek yetmezliği tedavisi gören imamı sürdüler. Yalan devam etti. Hâlâ ediyor.

(*) 4 numara aynı yakın tarih: Geziciler Kabataş'ta başörtülü kızın üzerine işediler

Öyle bir yalandı ki, en küçük ayrıntıları bile sanki teamüden hazırlanmıştı. Ürperticiydi. Deri elbiseli, üstü çıplak Gezi göstericileri, çocuk arabasındaki bebeği ile kırmızı ışıkta bekleyen başörtülü kadına saldırmış, hatta üstüne işemişti. "Video görüntüsü var" dediler. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük polis araştırması yapıldı. 600 emniyet ve savcılık çalışanı aylarca bir delil aradı.  O semtteki bütün güvenlik kameraları, o gün orada bulunan, telefonu oradan sinyal veren bütün insanların cep telefonları, konuşmaları incelendi. Sorguya çekildi. Tek kanıt bulunamadı. Çünkü hayali ve  uydurma bir olaydı apaçık bir iftiraydı. Sırf Gezi’ye katılan insanları karalamak için uydurulmuş bir yalandı.

Sonunda devlet bile yalan olduğunu kabul etti.

(*) 5 numara en yakın tarih, daha dün: Camiler yakıldı

Önce, tek parti dönemine girildi. ‘Camileri ahır yaptılar” iftirasıyla başladı. Nifak amacına ulaşamayınca bu defa bir adım ileri gidildi ve günümüze gelindi.  ‘Camiler yakıldı’ dendi. Hem de yakın zamanda söylendi. Ne yakılan bir cami vardı, ne de ona yakın bir olay. Allah'tan Diyanet İşleri bile yalanladı.

İkinci beş çetelesine başka yalanları da ekleyebilirsiniz

Bunlara başka yalanları da ekleyebilirsiniz.

Mesela…

“Mehmet Ali Birand ve Cengiz Çandar PKK’dan para aldı yalanı…”

Hani şu Andıç olayı

Ne yazık ki benim de kullanıldığım büyük devlet yalanı…

Hiç çekinmeyin onu da ekleyin…

Zaten kendi ellerimle kendi alnımdaki çeteleye yazdım, ölünceye kadar silmeyeceğim dedim…

Ama çeteleyi yaparken öteki yalanları da unutmayın ha... 

Ama yine çekinmeyin başkalarını da ekleyin…

Mesela “Bizden önce buzdolabı yoktu…” cümlesi…

Mesela “Seçme hakkını 25’e biz indirdik" cümlesi…

Mesela “Kurtuluş Savaşı’nda tek mermi atılmadı” zırvası…

Mesela şu son 20-30 yılda dinlediğimiz daha nice yalan…

Beyaz yalan mı diyorsunuz, aman beyazı karıştırmayın.

Sokak röportajları yasaklansın tamam ama siz de bir çetele yapın

Şimdi TBMM’de sosyal medya kanunu görüşülüyor..

Bazılarımız sokak röportajlarından da şikâyetçi. Onları da ekleyin yasaklar listesine diyor.

Bir noktada haklılar.

Şu troller aleminde, isteyen, isteyene, istediğine küfür ettirebiliyor ve yayınlıyor. Al bu mahallenin trolünü, vur öteki mahalleninkine..

Yasaklansın da, bu yasaklama sorunun kökündeki bir meseleyi halledecek, kökündeki asıl kaynağı kurutabilecek mi…

Hani diyorlar ya kin, nefret, nifak

(*) Diyorlar ya;  sosyal medya ve sokak röportajları, “Halkın arasına nifak sokuyor…”(*) Diyorlar ya; “Kin ve nefret aşılıyor…”(*) Diyorlar ya; “Düşmanlık yaratıyorlar…”(*) Ben de diyorum ki… Yapın siz de böyle küçük bir, ‘Yakın tarihimizin en büyük yalanları” listesini… Sonra koyalım bu listeyi önümüze, aramızda konuşalım…

Arkadaş bu ülkede en büyük nifakı kimler, nerede saçıyor?

Arkadaş;

(*) Son 50 yılımızda, halk arasına en büyük nifakları kimler sokmuştur; en tehlikeli, en kin ve nefret yaratıcı yalanlar nerede söylenmiştir, kimler söylemiştir?

(*) Yukarıda saydığımız ‘Tarihin en büyük 5 Türk yalanını’ sokakta vatandaş mı söylemiştir?

Yoksa siyasi partilerin haftalık grup toplantılarında, miting meydanlarında, artık günlük, saatlik, anlık hale gelmiş taraftar televizyon röportajlarında, merkez medyanın, yandaş medyanın, gazetelerin manşetlerinde, televizyonların “Konuşan kafa” programlarında, haber bültenlerinde saatlerce verilen siyasi demeçlerde, açılışlarda, törenlerde halka mı söylenmiştir?

O mikrofonlar tutan el kimindir, sokak röportajcısının mı?

Arkadaş; kimdir o siyasilerin karşısına oturup mikrofonu tutanlar…

Sokak röportajcıları mı…

Yoksa ekmeğini bu işten kazanan profesyonel gazeteciler, televizyoncular, konuşan kafalar mı ?

(*) Kimlerdir bu asıl tehlikeli yalanları söyleyen, bu nefreti saçan, bu nifak tohumlarını ekenler, evet kimlerdir onlar?

Tek kişilik medyalar, sokak röportajcıları mı, ona konuşan vatandaş  mı?

Yoksa?

Burada duruyorum…

Piyaniste ateş etmeyin. Ben sadece soruyorum…

Cevabını bulduysanız, sakın ola bana söylemeyin.

İçinizden verin…