Ertuğrul Özkök, eşinin adına gönderme yapan "Tansu'ya Mektuplar" başlığı altında yazdığı ve "newsletter" olarak paylaştığı yazılarında bugün, İnce Memed, Yer Demir Gök Bakır, Ağrı Dağı Efsanesi gibi Türk edebiyatının seçkin romanlarına imza atan yazar Yaşar Kemal'in, 1973 yılı Nobel Edebiyat Ödülü’nün açıklanacağı günün sabahı Mehmet Altan’ı Sağmalcılar Cezaevi'nde yatan babası Çetin Altan'ın ziyaretine götürdüğünü yazdı. Özkök, Mehmet Altan'ın "Anladım ki, Nobel’i alması hâlinde “babama uygulanan zulme dikkat çekmek” istiyordu. Yani Nobel alan bir yazar olarak cezaevindeki yazar arkadaşını ziyaret ettiği öğrenilecek ve böylece bütün dünya Çetin Altan’ın adını da duyacaktı." dediğini aktardı. Özkök, "Bu olayı öğrenince içimden şu geçti… Bugün artık Nobel almış bir yazarımız var. Hakkıyla da almış bir yazarımız. Orhan Pamuk… Acaba bir gün kalkıp Osman Kavala’yı ziyarete gitmek için Adalet Bakanlığı’na başvursa… Çok şık olmaz mı…" düşüncesini dile getirdi.
Özkök'ün " Yaşar Kemal o gün, bu çocuğu neden hapishaneye götürmüştü?" başlıklı yazısı şöyle:
Yaşar Kemal o gün, bu çocuğu neden hapishaneye götürmüştü?
"Bu fotoğrafı ilk defa geçen gün bir arkadaşımın gönderdiği WhatsApp mesajında gördüm.
Yaşar Kemal’i hemen tanıdım tabii ki…
Çocukluğumda okuduğum ilk romanlarından birinin yazarı.
Hayatım boyunca yazarlığını, aydınlığını, bu ülke için yaptıklarını hep hayranlıkla izlediğim, şahsen tanımış olduğu için de gurur duyduğum büyük yazar.
Türkiye’nin ve dünyanın Yaşar Kemal’i…
***
Yanındaki çocuk da bana hiç yabancı gelmedi.. Mehmet Altan’a benziyordu.
Hemen Mehmet’i arayıp sordum.
Yanılmamışım oymuş.
1960’lı yıllarda İstanbul’da Basınköy adı ile kurulan gazeteci ve yazarların üyesi olduğu bir sitede oturuyorlarmış.
Yaşar Kemal onu sık sık yürüyüşe götürürmüş.
***
Bu sohbet sırasında Mehmet Altan çok ilginç bir olayı anlattı.
Bunu daha önce yazmış ama nedense gözümden kaçmış.
Şimdi onun ağzından aktarıyorum:
“Babam (Çetin Altan) 1973 yılınının neredeyse tamamını Sağmalcılar Cezaevi’nde geçirdi. 27 Aralık 1973’te cezasının bitmesine dört gün kala Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün af hakkını kullanması sonucu tahliye oldu.1973 yılı Nobel Edebiyat Ödülü’nün açıklanacağı günün sabahı Yaşar Kemal beni alıp Sağmalcılar’da yatan babamı ziyarete götürdü. O sabah, beni niye buraya getirdiğini pek anlamamıştım. Bunu öğleden sonra Yaşar Kemal’in Basınköy’deki evine gittiğimizde anladım. Eşi Tilda evdeydi, transistörlü radyodan BBC’yi dinliyordu.Yanlış hatırlamıyorsam saat 15.00 haberlerinde BBC, Nobel Edebiyat Ödülü’nün Patrick White’a verildiğini söyledi. Oysa o gün, Yaşar Kemal’in Nobel Ödülü'ne en yakın olduğu gündü. Yüzünü, hâlâ hafızamda olan bir dalga sıyırıp geçti ve o an o gün niye beni babamın yanına götürdüğünü çok iyi anladım.Anladım ki, Nobel’i alması hâlinde “babama uygulanan zulme dikkat çekmek” istiyordu. Yani Nobel alan bir yazar olarak cezaevindeki yazar arkadaşını ziyaret ettiği öğrenilecek ve böylece bütün dünya Çetin Altan’ın adını da duyacaktı. Her Nobel Edebiyat Ödülü açıklandığında aklıma o gün gelir…”
Yaşar Kemal şu gökyüzünün altında Nobel’i en çok hakeden yazarların başındaydı. Benim gibi birçok insanın gönlünde onun Nobel’i zaten vardı…
***
İşte “Büyük Yaşar Kemalimiz” budur.
Hayatının en önemli olabilecek gününde kendini değil, hapisteki arkadaşını düşünecek ve onun için bir şey yapacak kadar gönlü yüce bir insan.
Sorumluluğunu bilen ve taşıyan bir “Aydın” olma farkı…
Bu olayı öğrenince içimden şu geçti…
Bugün artık Nobel almış bir yazarımız var.
Hakkıyla da almış bir yazarımız.
Orhan Pamuk…
Acaba bir gün kalkıp Osman Kavala’yı ziyarete gitmek için Adalet Bakanlığı’na başvursa…
Çok şık olmaz mı…
***
Le Monde gazetesi, bir yazısında “Türkiye’de siyasal hapis cezası miras mı?” diye sormuştu…
Rahmetli Çetin Altan ölümünden önce bizlere miras gibi şu cümleyi bırakmıştı:
“Hayal ettiğimiz ülke bu değildi…”
Bizlere de, hayal ettiğimiz dünya için, hiç olmazsa, siyasal hapis cezasının, anavatanımızın alınyazısı olmadığını göstermeye çaba göstermek düşmez mi…
Yaşar Kemal ve Çetin Altan’ı hasretle, minnetle ve özlemle anıyorum…
Nur içinde yatsınlar.