Ertuğrul Özkök: Yoksa bu da bir deja vu olayı mı?

Ertuğrul Özkök: Yoksa bu da bir deja vu olayı mı?

Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök, "Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek" iddiasıyla tutuklanan Cumhuriyet gazetesinin yönetici, yazar, muhabir ve avukatları hakkındaki davayla ilgili olarak "Bunlara bakınca aklıma Silivri zulmünün Balyoz faciası geliyor. İnsanları yakan o bavullu adamların, sahte delil bohçacılarının karanlık günleri. Umarım bir 'deja vu' olayı değildir. Umarım, hepsini çok iyi tanıdığımız bu arkadaşlarımız yeni bir kumpasın kurbanı olmazlar" dedi.

Ertuğrul Özkök'ün "Yoksa bu da bir deja vu olayı mı" başlığıyla yayımlanan (25 Temmuz 2017) yazısının ilgili bölümü şöyle:

267 gün sonra mahkeme önüne çıktılar.

Dün Cumhuriyet gazetesi mensuplarının savunmalarını okuyorum.

Mesela Kadri Gürsel’inkini...

*

- Demişler ki: 112 FETÖ’cü ile iletişim teması var.

İletişim teması falan yok.

Bunların 85’i kendisine gönderilen tek taraflı SMS, 17’si de tek taraflı arama.

Bu SMS’lere ve 17 aramaya cevap vermemiş.

*

- Demişler ki: Ama konuştukları kişiler arasında ByLock kullanan var.

Bu şahıslardan sadece 8’i ile karşılıklı teması olmuş.

Bunların da sadece 5’inde ByLock var.

*

Arkadaş, bu insan gazeteci... Hepimizi her gün bir sürü insan arıyor.

O günlerde ne ByLock biliniyor, ne de arayan kişilerin FETÖ örgütü üyesi olduklarına dair bir bilgi var.

*

Adamlar aramış, o da gazeteci olarak telefonunu açmış.

Yani bu iddianameyi yazan savcının bile başına gelebilecek şeyler bunlar.

*

- Demişler ki: Cumhuriyet’le ilgili kararlarda imza yetkin var.

Katiyen yalan...

İmza sirkülerini gösteriyor... Öyle bir şey yok.

*

- Demişler ki: Vakfın başkan yardımcısısın...

Hayır değil...

*

- Demişler ki: Cumhuriyet’in yayın politikası son 3 yılda FETÖ çizgisine göre değişti. Sen de yayın danışmanısın, sen de suçlusun.

Yahu adam yayın danışmanlığına geleli sadece 34 gün olmuş.

*

Evet neresinden tutarsanız elinizde kalan bir iddianame...

Diyorum ya içinde “Adeta FETÖ örgütü üyesi gibi davranmak” şeklinde dünya hukuk literatürüne geçecek bir tuhaflık bile var.

*

 “Adeta belgeler” ve “adeta kanıtları”

Ortada bir delil yok, kanıt yok... Geriye ne kalıyor...

Sadece bazı muhbir ve sözde gazetecilerin yazdığı ihbar köşe yazıları...

*

Bunlara bakınca aklıma Silivri zulmünün Balyoz faciası geliyor.

*

İnsanları yakan o bavullu adamların, sahte delil bohçacılarının karanlık günleri...

*

Umarım bir “deja vu” olayı değildir...

*

Umarım, hepsini çok iyi tanıdığımız bu arkadaşlarımız yeni bir kumpasın kurbanı olmazlar.