Hürriyet gazetesi yazarı Ertuğrul Özkök hakkında, Aylan Kurdi'nin ölümüyle ilgili olarak 13 Eylül 2015'te yazdığı "Utan ey büyük adam" başlıklıo köşe yazısında yer alan ifadeleri nedeniyle ”Cumhurbaşkanı’na basın yoluyla hakaret etmek” iddiasıyla 1 yıl 4 aydan 5 yıl 4 aya kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı.
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcı Vekili Kadir Yılmaz tarafından hazırlanan iddianamede, Özkök’ün, 3 Eylül 2015’te Hürriyet gazetesinde yer alan köşe yazısında kullandığı ifadelerden dolayı soruşturma başlatıldığı belirtildi. İddianamede, Özkök’ün avukatına davetiye gönderildiği ancak savcılığa gelmediği, savunmasını yapmadığı ve delillerini sunmadığı öne sürüldü. Ancak T24'e konuşan Ertuğrul Özkök, ifade vermesi yönünde tebligat yapılmadığını belirtmişti. Bugün gazetesinde yer alan "İfade vermeyerek yurt dışına gitti" iddiasını yalanlayan Özkök, yazının yayımlandığı gün önceden planladığı Hindistan gezisini gerçekleştirdiğini ve 2 gün sonra Türkiye'ye döndüğünü söylemişti.
TCK’nin 299. maddesinde düzenlenen Cumhurbaşkanı’na hakaret suçunun, birden çok hukuki varlığı ve değeri koruduğu, doktrinde çok ihlalli suçun çarpıcı bir örneği olarak gösterildiği ifade edilen iddianamede, şöyle denildi:
“Maddi konusu Cumhurbaşkanı olan ve mağdur açısından özgü suç niteliği taşıyan bir suçtur. Suçun bu yapısal özelliğinden dolayı mağduru aynı zamanda devlettir. Ancak kişiye de saldırı olduğundan, suçun ikinci pasif süjesi kişi olarak Cumhurbaşkanı’dır. Dolayısıyla soruşturma için Cumhurbaşkanı’nın bizzat veya vekili marifetiyle şikayetçi olmasına gerek yoktur. Suçun maddi unsuru ise Cumhurbaşkanı’na hakaret edilmesiyle oluşmaktadır.
TCK’nın 299. maddesi, Cumhurbaşkanlığı fonksiyonlarını korumayıp Cumhurbaşkanı’nın şahsını korumaktadır. Bu nedenle suçun görevle ilgili veya görev nedeniyle işlenmesi zorunlu değildir. Hakaret içeren sözlerin Cumhurbaşkanı’na karşı söylenmesiyle suç tamamlanmış olur. Suçun manevi unsurunun oluşması bakımından failde kastın bulunması yeterli olup, failin saiki önem taşımaz."
Soruşturmaya konu yazıda Özkök'ün Cumhurbaşkanı’ndan söz ederken toplumda kabul görmeyen ifadeler kullandığı ve muhatabını küçük düşürdüğünün açık olduğu vurgulanan iddianamede, “Değerlendirilmesi gereken husus, bu sözlerin eleştiri sınırları içinde kalıp kalmadığıdır. Yazının amacı ve şüphelinin kastı, şüphelinin savunması alınamadığı için belirlenememiştir. Söz konusu yazıda yer alan ifadeler, soruşturma makamınca görüş açıklama ve eleştiri sınırını aşan ifadeler olarak değerlendirilmiştir” dendi.
İddianamede, yazıdaki sözlerin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğünü düzenleyen 10. maddesi kapsamında değerlendirilmemesi gerektiği belirtilerek, genel olaylar ve siyasi tartışma konularında yazılar yazılabileceği, bunun demokratik toplumun önemli bir işlevi olduğu kaydedildi.
Ancak bu değerlendirmelerin, muhatabı olan kişilerin itibarı ve hakları konusunda belli sınırlamalara tabi olduğu anlatılan iddianamede, “Kendisine hakaret edilen Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’dır. Bu hususta kabul edilebilir eleştiri sınırlarının normal bireyden daha geniş olması savunulabilir. Ancak Cumhurbaşkanı ve temsil ettiği makamın yasa tarafından sağlanan yasal korumadan da faydalanması gerektiği unutulmamalıdır” ifadeleri kullanıldı.
İddianamede, Özkök’ün yazısındaki ifadelerin kabul edilebilir eleştiri sınırlarını aştığı ve Cumhurbaşkanı’nın kişisel haklarına haksız saldırı niteliği taşıdığının kabul edilmesi gerektiği iddia edilerek, Özkök’ün ”Cumhurbaşkanı’na basın yoluyla hakaret etmek” suçundan 1 yıl 4 aydan 5 yıl 4 aya kadar hapisle cezalandırılması istendi.
Hakkındaki iddianame Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nce kabul edilen Özkök’ün yargılanmasına önümüzdeki günlerde başlanacak.
Ertuğrul Özkök'ün 3 Eylül 2015'te yayımlanan yazısı şöyle:
Ey büyük adam,
Sen... Ortadoğu'yu dünyanın en gaddar toprağı haline getiren sen...
***
Ülkesini babasının çiftliği sanan diktatör... Sen...
***
Güya ona karşı savaşıyorum diye kendi kininin davasını sürdüren güya Müslüman kardeş, Sen...
***
Güya İslam'a hizmet ediyorum diye, insanlık dışı her tür vahşeti gözünü kırpmadan yapan, kafa kesen kara cani... Sen...
***
Ve komşudaki diktatörü yıkıp yerine kendinin ve kendi adamının heykelini dikeceğim diye elinden geleni yapan güya komşu. Sen de...
***
Gördünüz mü Ege sahilinde yatan o küçücük masum bedeni... Vicdansızlığın katarakt gibi çöktüğü gözünüzde bu yavruya dökecek tek damla yaş kaldı mı...
***
Gevşet biraz Rabia selamıyla takallüs etmiş parmaklarını... Kara siyasetinin sıktığı yumruğunu aç, o eller duaya kalksın biraz...
***
Bak arkadaş bu çocuğun katili sensin. Sensin, ey Ortadoğu denilen insafsız, imansız, acımasız mahalle...
***
Ey güzel ülkemin insanı... Sen de bil ki, bu yavrunun katili, beş yıldır bizi de içine çekmeye çalıştıkları bu çamur deryasıdır...
***
Ve siz bu uğursuz mahallenin bütün sakinleri... Bu küçücük masum yavrunun cansız bedeni Ege'nin sonbahar kıyısına vururken, hepiniz oradaydınız...
***
Hiç olmazsa utanın biraz be... Utanın artık bu pis ve gaddar siyasetinizden...
DARBECİYİM, PARALELCİYİM, TERÖRİSTİM
İKİ günlük cezam bitti.... Müthiş, iddialı, riskli ve cesur bir cümle ile yeşil sahalara dönüyorum.
***
Lafım şu: Ey bu ülkenin samimi insanı... m Ülkende demokrasi mi istiyorsun... -Tek arzun, adaletin gelmesi mi... -Özlediğin şey, huzur, kardeşlik ve barış mı...
***
Arkadaş, yapacağım 3 şey var. -Bir, "darbeciliği" göze alacaksın. -İki, "paralelci" diye suçlanmayı, etiketlendirilmeyi, trol sürüsünün tecavüzüne uğramayı kabul edeceksin. -Üç, "terörist" diye hakarete uğrama, hatta içeri alınma cesaretini göstereceksin.
***
-Ergenekon, Balyoz, Odatv davaları başladığında yapılanlara baktığımda, evlerinden alınan insanlara reva görülen zulmü seyrettikçe şunu hissetmiştim: Feci bir adaletsizlik, zulüm ve intikam dönemi açılıyor. Bana ve benim gibi düşünenlere "Darbeci" demişlerdi... Sonunda ben haklı çıktım...
***
-Önceki gün, polisin Koza-İpek Grubu'nun kapısına dayandığında eline verilen arama gerekçelerine baktım. Bugün "Paralelci" denilenlerin, o gün iyi birer müttefik olarak, Odatv, Ergenekon ve Balyoz davalarında yaptıklarından çok farklı değil.
* * *
Yine "Aman" diyorum... Aman dikkatli olun... Biliyorum, şimdi bunları söylediğim için "Paralelci" diyecekler... Hayhay, desinler... Sonunda yine ben haklı çıkacağım. -Türkiye'nin, çocuğunun, torunlarının geleceğini düşünen makul bir insan olarak, HDP ile PKK arasına bir çizgi çekmenin doğru olduğuna inanıyorum. Çünkü Kürt meselesinin sokakta ve dağda değil, Meclis'te çözülebileceğine inanan bir insanım. Böyle düşündüğüm için, ben ve çalıştığım kurum haftalardır "terörist" olmakla, "PKK'ya destek vermekle" suçlanıyor.
***
Hayhay, suçlayın... Ama sonunda ben ve benim gibi düşünenler haklı çıkacak.
***
O yüzden diyorum ki... Evet kardeşim. Ben bugün, darbeciyim, paralelciyim, teröristim...
***
Ama bilin ki... Empati yapmaz, aynı hataları, aynı kumpasları tekrar ederseniz, yarın, bugünün suçlarını üzerine atacak kimse bulamayacaksınız. Kendi zulmünüzle baş başa kalacaksınız.
Yeni Şafak gazetesinin sahibi Sayın Albayrak o sahneyi hatırladınız mı
YENİ Şafak gazetesinin sahibi Mustafa Albayrak...
Şimdi sizden bir mertlik bekliyorum. Bir insanlık jesti, bir delikanlılık. Koza-İpek Grubu'nun başkanı Akın İpek, evine gelen polislerin, çocuğunun odasına bile girdiğini söyledi. Hatırladınız mı bu sahneyi... Hani bir 28 Şubat sabahı, polis evinize gelmişti. Çocuklarınızın önünde sizi alıp götürmüşlerdi. Yengenizin çocuklarını bile almışlardı. Bu sahneyi yıllarca 28 Şubat'ın zulmünün en çarpıcı örneği olarak durmadan anlatmıştınız. Merak ediyorum, Akın İpek'in sözlerini okuyunca ne hissettiniz? O günlerde, bizim mahallenin Gazete Sahipleri Birliği bunu kınayan bir bildiri yayınlamıştı. Bakalım bugün de sizin mahallenizden de insaflı bir ses gelecek mi.