Hürriyet yazarı Abdulkadir Selvi ile aynı gazetenin yazarı Ertuğrul Özkök arasında süren "sızdırıldı" tartışması devam ediyor. Özkök kendisine yanıt veren Selvi'ye, "Yazılardan anlıyorum ki, bu haberleri sızdıran tarafta büyük bir telaş var. Telaş büyüdükçe yapılan şaşkınlıklar da büyüyor. O nedenle diyorum ki, sen şimdi çekil aradan, ben 'onunla' konuşayım" dedi.
Hürriyet'te Ertuğrul Özkök'ün "Abdulkadir sen çekil ben onunla konuşayım" başlığıyla (3 Ağustos 2017) yayımlanan yazısının ilgili bölümü şöyle:
Ben basit bir soru sormuştum.
“MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın, darbe gecesi Cumhurbaşkanı’nın koruma müdürü ile yaptığı konuşmayı, darbeci yaverin telefonundan yaptığı bilgisi neden darbeden 1 yıl 15 gün sonra sızdırıldı?”
*
Köşe arkadaşım Abdulkadir Selvi kullandığım “Sızdırıldı” ifadesine takılmış.
“Yani bizim gazeteciliğimiz yok mu” anlamına gelen bir soru soruyor.
*
Bak canım kardeşim...
Hürriyet’in basın tarihine geçen “Johnson Mektubu” haberi Cüneyt Arcayürek’e sızdırılmıştır.
Sızdırılmış olması, gazeteci olarak Cüneyt Arcayürek’in adını küçültmedi, tam aksine basın tarihine yazdırdı...
*
Yani diyeceğim, sen sakın alınma...
Sızdırma haber de büyük gazetecilik başarısıdır.
Tam aksine bu ayrıntıları kamuoyuna ve bizlerin önüne getirdiğin için de senin gazetecilik başarını kutlarım...
*
Ama meseleyi saptırmayalım... Konu bu değil...
Yazılardan anlıyorum ki, bu haberleri sızdıran tarafta büyük bir telaş var..
Telaş büyüdükçe yapılan şaşkınlıklar da büyüyor...
*
O nedenle diyorum ki, sen şimdi çekil aradan, ben “onunla” konuşayım.
- 15 Temmuz gecesine dönelim...
Darbenin en kritik saatleri.
Başbakan Binali Yıldırım televizyonlarda canhıraş şekilde haykırıyor.
“Tehlike geçmedi, sakın meydanlardan ayrılmayın...”
*
Peki aynı saatlerde MİT Basın Müşaviri ne yapıyor?
Televizyonlara çıkıp haykırıyor:
“Darbe püskürtüldü...”
Bu ne iştir?
*
Dün Abdulkadir Selvi’nin köşesinden bana şunu söylüyor:
“Psikolojik savaş veriyorduk...”
Yani darbecilerin moralini bozmak için böyle psikolojik bir savaş veriyorlarmış.
*
İyi de adama sormazlar mı...
Aynı saatlerde, “Tehlike geçmedi, meydanlardan ayrılmayın” diye haykıran Başbakan ne yapıyordu?
*
Sizin inanmamızı istediğiniz o teze göre “Darbecilerin moralini mi yükseltmeye çalışıyordu?”
*
Güldürme beni “MİT”teki o arkadaş...”
Git bu tezi Başbakan’a anlat bakalım sana ne diyecek?
BİZDEN “MİT’in o gece psikolojik savaş verdiği” tezine inanmamızı isteyen arkadaşa soruyorum.
Psikolojik savaş verdin de istihbarat ne oldu?
Onu da verdin mi....
Bak sana, MİT’in internet sitesinde duran “MİT’in Görevleri”nin 4’ncü maddesini yazayım:
“...İçten ve dıştan yöneltilen mevcut ve muhtemel faaliyetler hakkında milli güvenlik istihbaratını Devlet çapında oluşturmak ve bu istihbaratı Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri ile gerekli kuruluşlara ulaştırmak.”
Evet, sizin bizzat kendi internet sitenizde böyle yazıyor...
Hadi “gerçek istihbarat” elinize geldiği halde atladınız...
Hiç olmazsa “muhtemeli” Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a bildirseydiniz...
ŞİMDİ gelelim şu meşhur “1 yıl 15 gün sonra sızdırılan bilgiye...”
Bu bilgiyi bugüne kadar hiçbir ifadede okumadık. MİT’in Darbeler Komisyonu’na gönderdiği mektupta yok.
Hiçbir iddianamede rastlamadık.
Öyleyse niye şimdi?
*
Aklıma gelenler şu:
- BİR: Demek istiyor ki:
Darbecinin telefonundan konuştuğumuz için bizim harekete geçtiğimizi öğrendiler ve darbeyi öne aldılar.
Gerçek mi...
Bahane mi...
*
- İKİ: Demek istiyor ki:
Selvi’nin yazısında bir ayrıntı var. Cumhurbaşkanı Koruma Müdürü, Hakan Fidan, başka bir numaradan aradığını gördüğü için temkinli konuşmuş.
Yani demek istiyor ki:
O konuşmada bilerek çok açık bilgiler verilmedi...
Gerçek mi? Bahane mi...
- ABDULKADİR Selvi benim söylediğim “HTS kayıtlarının içerikleri açıklansın”önerime katılıyor.
Bir de “üçüncü bir göz” bu olayları değerlendirsin diyor.
Bence üçüncü göze ihtiyaç yok...
Abdulkadir bilgileri yazsın...
Biz aklımıza gelen soruları soralım...
“O” da cevap versin...
Ben bu konularda bana “sızdırılacak” her bilgiyi göğsümü gere gere yazmaya hazırım.
BEN iflah olmaz bir iyimserim...
En küçük işaret görünce üzerine atlarım.
*
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Eskişehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’i arayıp geçmiş olsun demesi...
Onunla yetinmeyip olay hakkında şahsen bilgi alması...
*
Bütün kalbimle söylüyorum bana umut verdi.
“Acaba yeni bir anlayışın, yumuşamanın işareti mi” diye umutlandım...
*
Sonra “İnşallah” dedim...