'Esad diktatördü ama sekülerdi. Din savaşlarını görünce, diktatör zamanları özler olduk'

'Esad diktatördü ama sekülerdi. Din savaşlarını görünce, diktatör zamanları özler olduk'

Hülya Karabağlı/ ANKARA

Adı, Mounzer Saijere. 41 yaşında bir Suriyeli. Yaklaşık 10 aydır Ankara'da. Dikmen Mahallesi'nde  kirada  oturuyor. Hiçbir şeyi yok. Bir yandan da çok şeyi var. Gezi eylemcisi. Gerçek bir çevreci ve barış  adamı. Mesleği, çevre mühendisliği. Bir ağaç için, TOMA'nın önüne yatanlardan. Ensesinde ölümle kaçıp gelmiş Türkiye'ye. Almanya, İsviçre ve İsveç'te çevre mühendisi  meslektaşları yardım ediyor. Onların gönderdiği paralarla ayakta  duruyor. Bir de Yeşiller ve Sol Gelecek Partili gençler ile mahalleli sayesinde. İsviçre'ye gitmek için uğraşıyor.

Mounzer ile Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi'nin Ankara binasında buluştuk. Çay, simit ve Mounzer'in hâlâ gülümsemeyi başarabilen yüzüyle Suriye'yi değil, savaşı konuştuk. 

Farklı bir öyküsü var. Siyasal İslama, mezhep ayrımcılığına, bu nedenle çıkan din savaşlarına çok tepkili.Tam bir savaş karşıtı. Esad'ın ordusunda 4 aylık hapis cezası, ÖSO'nun bugün bile sırtından silinmeyen işkence izi Mounzer'i "hizaya" getirememiş. Esad da, ÖSO da silah tutturamamış. Savaştıramamış. Direnmiş Mounzer. Barış adına;  öldürmemek için direnmiş.

- İç savaş öncesi nasıldı hayatınız?

Çevre Bakanlığı’nda çevre mühendisiydim. Halimden memnundum. Devlet, beni  çevreyle ilgili  bütün yurtdışı toplantılarına gönderdi. İsviçre, Almanya ve İsveç’ten yardım eden arkadaşlarım bu  seyahatlerde dostluk kurduğum insanlar. Bunlardan bir tanesi Cenevre Üniversitesi'nde profesör. Benim, Suriye'den kaçmamda da onlar çok yardım etti. Bugün de yardım ediyorlar.

- 40 yaşına kadar  askerlik  yapmadığınızı söylediniz? Nasıl  başardınız bunu?

Bir yolunu bulup tecil ettirdim. Yaptım  işte bir şeyler. Mühendis de olduğum için daha kolay oldu.

- Siz, savaşa mı, Esad'a mı,  ÖSO'ya mı karşısınız?

Ben savaşa karşıyım. Hem Esad rejimini, hem İslami grupları katil, suçlu olarak gördüğüm için de savaşmaya karşıyım. Felsefi olarak da karşıyım. Ben, etnik, ırk, mezhep ayrımcılığına da karşıyım.  Esad'a,  İslami guruplara,  etnik ve mezhepsel savaş yaptıkları için  karşıyım. Ben bunları kabul etmiyorum. Her iki taraf da, Aleviler de, Sünniler de mezhep üzerinden savaşıyor. Alevi binalarını rejim yıkmıyor, Sünnilerin yaşadığı binaları yıkıyor. İslami guruplar da Alevilerin olduğu binaları yıkıyor.

- Suriye’de hayatınız ne zaman değişti?

Suudi Arabistan'dan gelen İslami para, Türkiye'den Erdoğan’ın politik desteği. Muhalif cepheyi büyüttü. Bana göre baş aktör Başbakan Tayyip Erdoğan’dır. İslami paranın gelmesi için muhalifler İslami görüntüye büründü. Sakal bıraktılar. Kadınlar başlarını örttü. Kadınlar kapandı.

- Sonra  ne oldu? Birden askere mi çağrıldınız?

Seferberlik ilan edildi. Esad’ın ordusu askere çağırdı beni. Tam 40 yıl boyunca kaçtığım üniformanın içinde buldum kendimi. Esad ordusunda yerimi aldım. 7 aylık eğitim başladı. Elime silah almayı reddettim. Savaşmayı reddettim. Üç ay boyunca hapiste kaldım. Ama 7 aylık eğitim bitti. Savaş  koşulları tabii. Bu arada, bakanlığın beni geri çağırmasını bekliyordum.  Çünkü, Çevre Bakanlığı, Başbakanlığa yazı göndermişti. Ama, işler umduğumuz gibi gitmedi. Çünkü, başbakan, savaş koşullarında bunu yapmaktan kaçındı. Benim de Kuzey Suriye'ye emrim çıktı.

- Kuzey Suriye Birliği'nde ne yaptınız?

Aslında, birliği  Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) bastı. Bana da '"Ya bizdensin...” deyip gözdağı verdiler.

- Yani Esad'ın ve ÖSO'nun ortasında kaldınız...

Aynen öyle oldu. İslami gruplar da tehdit edince, Türkiye'ye kaçma kararı verdim. Kaçış planları yapmaya başladım.  Bir gece, "hastane" için sevk çıkardım. Hastaneye gittim. Orası askeri birliğe göre daha az korunduğu için kaçmayı başardım.

- Kaçıp nereye geldiniz?

Reyhanlı Kampı yakınlarındaki Raqa'ya geldim. Burası, Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO)’nun okuldan dönüştürdüğü bir kamp. Kampta, Suriye ordusunun esirleri ile Reyhanlı kampını bekleyen Suriyeliler de bulunuyor. Bütün İslami gruplar kampta.  Esad'ın ordusundan kaçtığım için  beni de  kendi aralarına  almak istediler. Mühendis olduğum için  bilgisayarda  iş verdiler. Kabul etmedim. Birçok şey de; hiç birini yapmadım.

- Nasıl  ayakta  kaldınız o zaman?

Esad ordusunda nasıl direndiysem burada direndim. Bir gün boyunca işkence gördüm. Elektrik kablolarıyla  kırbaçladılar. Ayağım hâlâ sakat. Daha sonraki günlerde işkence yapmadılar ama beni "tecrit" odasında tuttular.

- Niye 'tecrite' koydular?

Casus ilan ettiler. Onlara göre, ben kâfirdim. “Kâfir” dediler.  Hem Esad ordusundan kaçmışım; hem de İslami gruplara katılmıyorum.  İslami  olmadığım için savaşmıyordum. Bu okul denen yer, İslami  gurupların, yani ÖSO'nun Reyhanlı Kampı'na gitmek isteyenlerin bekledikleri bir yer. Orada bekletiliyorlar. Sonra sırası gelen Reyhanlı'ya geçiyor. 

- Kaç gün kaldınız bu sınır  kampında? 

İşkenceden nasıl kaçtım, abilerimin arkadaşları ve tanıdıklar aracılığıyla. Bir de şans eseri hayatta kaldım. Amaben buradayken, Reyhanlı Kampı'na alınmayacağımı anladım. Çünkü orası  da ÖSO'nun ağırlığı olan bir yerdi. Ben 50 gün burada hayatta kalmayı başardım.

- Sınırdan nasıl kaçabildiniz Türkiye'ye? Üzerinizde asker üniforması vardı.

Kardeşimin arkadaşlarının yardımıyla. Kuzey sınırı boyunca gittim Reyhanlı'dan Türkiye'ye giriş yaptım. 3 gün sürdü bu. Almanya'daki, İsviçre'deki arkadaşlarım yardım etti. Reyhanlı'ya alınmayacağımı ve burada  kalmamın çok zor olduğunu bildiğim için Ankara'ya kaçtım.

- Gezi  Parkı eylemlerine niye  katıldınız?

Gezi'nin benim için iki sembolü var. Ağaç ve İslami Erdoğan'a karşı olmak. Üç kötü sembol var benim için. Sovyet diktatör, İran şii diktatör, Sünni sembol cihad sembolü, Alevi cihadı. Suudi Arabistan, İran, Türkiye üçü de İslami hükümetler. Suriye'de mezhepler arası din savaşını başlatan kişi olarak Erdoğan'ı görüyorum. Savaşa felsefi olarak karşıyım. Hem Esad rejimi hem İslami grupları katil olarak, suçlu olarak görüyorum. Savaşmaya karşıyım. Gezi Parkı eylemlerine sonuna kadar katıldım. Atatürk’ün fotoğrafıyla eylemdeydim.

- Atatürk fotoğrafıyla eylemlere katılmışsınız?

Atatürk'ü seküler olduğu için seviyorum. Ben de seküler bir insanım.

- Eski günlerinizi özlüyor msunuz?

Esad diktatördü ama sekülerdi. Bir işim vardı. Ama din savaşlarını görünce diktatör zamanlarını özler olduk.

- Başbakan Erdoğan'a  Suriye'ye tutumundan karşı olduğunuz söylediniz, Türkiye'de güvende misiniz?

Türkiye'de İslami bir anlayışa sahip hükümet var. O nedenle Türkiye'nin de geleceğini iyi görmüyorum. Burada kendimi güvende hissetmiyorum. O yüzden İsviçre başvurusu yaptım. Dikmen'deki Gezi Parkı protestolarında polis beni öldürseydi çok mutlu olacaktım, çünkü bu Erdoğan yüzünden parçalanan bir ülkeden kaçan bir Suriyelinin sonu burada mı olacaktı. Beni buradan İslami kamplara götürebilirler, sivil veya askeri. Hükümet yenilemediği için pasaportumun süresi geçmiş. Türkiye'de resmi yetkililere başvurmaktan çekiniyorum. Türkiye, BM ve büyükelçiliklere, "Suriyeliler benim korumamda" diye anons ediyor. Ama onlar İslami guruplar için daha çok.   

- Arkanızda  bıraktıklarınız?

Her şeyi geride bıraktım. Bir kardeşim ÖSO saflarında öldü. 4 erkek, 4 kız kardeşim köyde. Hollanda'da master yapma hayalim vardı her şey  yok oldu.

- Şimdi bir hayalin var mı?

Sadece benim için değil tüm Suriye halkı için hiç umudum yok. Erdoğan din savaşını başlattı, ama bu savaş bitemeyecek. Suriye için bir gelecek hayalim yok. Her şey çok karanlık...

-Başbakan Erdoğan'a neye dayanarak yükleniyorsunuz?   
Recep Tayyip Erdoğan ve AKP, Türkiye-Suriye sınırından İslami paranın ve silahların girişine izin vererek cihatçı savaşı başlattılar. Bütün Türkiye-Suriye sınırını gördüm, tıpkı bir cehennem gibi, Afganistan sınırından bile daha kötü durumda. İslami savaşçıların tümü kirli işlerini Türkiye üzerinden yapıyorlar. Suudi Arabistan ve Katar'dan gelen İslami para, Şiilere karşı savaşan sünni cihatçıların eline geçiyor. Bu sebeple Esad rejimine karşı savaşan muhalifler arasında İslami bir atmosfer hakim. Bu yüzden Erdoğan'ı ve AKP hükümetini Suriye'de olanlardan ötürü sorumlu görüyorum.