Utku Çakırözer
(Cumhuriyet, 4 Temmuz 2012)
Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın Türk basınına vereceği röportaja katılması planlanan meslektaşlarımızdan bazılarının çeşitli nedenlerle gidemeyeceği ortaya çıkınca, Genel Yayın Yönetmenimiz İbrahim Yıldız ile yaptığımız son değerlendirmede, her ikimiz de Suriye liderinin röportajı iptal ihtimalinden endişe ediyorduk. Aynı saatlerde Şam’ı tepeden gören El-Şaab (Halk) Sarayı’nda Esad’ı bilgilendiren sağ kolu konumundaki siyasi danışmanı Buseyna Şaban (AB’nin yasaklı Suriyeliler listesinin tepesindeki isim) da “İptal edelim mi” sorusunu patronuna yöneltti. Sonrasını sarayda Şaban’ın kendisinden dinledim:
“Tek gazeteci kaldığını öğrenince doğrusu iptal edilir diye düşünmüştüm. Esad ise tam tersine, ‘Onlar vazgeçmeden onca yoldan geliyorsa bize de verdiğimiz sözü tutmak düşer’ diyerek programın bozulmaması talimatı verdi.”
Esad daha önce kendisiyle röportaj yapan diğer gazetecilerin de hep belirttiği gibi “sade ve mütevazı” bir lider. Sarayın çalışma mekânı olarak kullandığı binasının giriş kapısında karşıladı beni. Röportaj konusunda Türkiye’de günlerdir yaşanan tartışmayı yakından takip ediyordu. Gelemeyen meslektaşlarımıza isimlerini belirterek “Çok sevdiğim, dünya çapında saygınlığı olan isimler. Keşke onlar da gelebilselerdi” diye selam gönderdi.
Başlangıçta 40 dakika olarak planlanan ancak iki buçuk saate uzayan mülakatta, kendisine 55 soru sorma imkânı buldum. Ülkesinde yaşanan katliamlar ve insan hakları ihlallerine ilişkin soruları dahi aynı sakin tavırla, sesini yükseltme ihtiyacı duymadan yanıtladı. Düşürülen Türk uçağıyla başladık, arkasından Başbakan Tayyip Erdoğan ile köprüleri nasıl attıklarını, ülkesinde yaşanan trajediyi ve çözüm yönünde uluslararası arenadaki arayışları, Suriye’deki PKK varlığını ve son olarak Arap Baharı’nı nasıl değerlendirdiğini konuştuk sırasıyla.
Röportajın kalan bölümlerini haber sayfalarımızda okumaya devam edeceksiniz. Yaklaşık 48 saatlik Şam seyahatinden aklımda iz bırakan gözlemlerim ise şunlar:
Esad’ın akıl danışmanı kim diye soracak olanlara tek bir isim gösterebilirim: Yıllarca baba Hafız Esad’ın tercümanlığını yapan, bakan sıfatı da taşıyan Siyaset ve Medya Danışmanı Buseyna Şaban. Arap kadınları üzerine iki kitabı da olan 59 yaşındaki İngiliz dili uzmanı Şaban, yürütülmekte olan tüm gizli diplomasinin merkezindeki isim. İsrail-Suriye gizli görüşmelerinin perde arkasını yazdığı kitabı yıl sonunda ABD’de basılacak. Belki de yakında 10 yıllık Esad-Erdoğan görüşmelerinin içini de onun kaleminden okuruz.
Anlaşılıyor ki Esad’ın kaderi tek ülkenin elinde: Rusya. Cenevre’de uzlaşılan “geçici hükümet” modeli konusundaki soruma, “Henüz Lavrov (Rusya Dışişleri Bakanı) ile konuşmadım ama basın toplantısındaki sözlerine bizim itirazımız yok” demesi boşuna değil. Rusya ile gizli temasları sürdüren isim ise yine Buseyna Şaban. Cenevre görüşmeleri öncesinde Rusya’da, Lavrov ve yardımcısı ile görüşerek ortak pozisyon belirlemişler.
Esad ve kurmayları uluslararası siyaseti “televizyon ekranından” takip ediyor. Cenevre toplantısı bittiği anda Şaban ile görüşmedeydik. Televizyondan dünya siyasetçilerinin jest ve mimiklerine bakarak sonuçlar çıkarışının şahidiyim. “Bakın Lavrov nasıl rahat”, “Clinton’ın yüzü asık”, “Davutoğlu her zamanki gibi Katarlı ile yan yana” gibi televizyon karşısında yapılan yorumlar, sonradan Esad rejiminin temel dış politikaları haline dönüşüyormuş gibi hissettim.
Esad ve karşılaştığım danışmanları “her şey normal” havası vermeye çalışsa da ülkede gittikçe artan şiddet ortamından duydukları “tedirginlik” hissediliyor. Akşam saatlerinde görüştüğüm Şaban’ın yanından ayrılırken saraydaki koridorlarda ışıkların yanmaması dikkat çekiciydi. Cep telefonu ışığıyla bize yol gösteren danışmanın “Bugün teknik arıza var” sözleri pek inandırıcı gelmedi doğrusu.
İstanbul-Şam seferleri ambargo nedeniyle kaldırıldığından yolculuğu Lübnan üzerinden karayoluyla yaptım. Dönüşte Şam’dan sınıra 40 kilometrelik bu yolculuğun havanın karardığı gece saatlerine kalması Esad’ın kurmaylarını kaygılandırdı. “En üst düzeyden” gelen rica üzerine geceyi Şam’da geçirip ertesi sabah gün ışığında yola çıkmayı kabul ettim. Güzergâh üzerinde bizlerin “muhalifler”, Esad’ın ise “teröristler” dediği grupların zaman zaman eylem yaptığı bölgeler var. Bu yüzden yarım saat süren güzergâh üzerine üç ayrı güvenlik kontrol noktası kurulmuş. Biz, başkanlık ekibiyle beraber rahatça geçerken, diğer tüm arabalar didik didik aranıyordu...
Her şeye rağmen başkent Şam’da günlük hayat olağan akışında sürüyor. Kaldığım Şam Palace Oteli’nde aynı gece iki düğün birden vardı. Biri Hıristiyan, diğeri Müslüman çiftler. Eskiden evlenen her 10 çiftten 7’si balayı için Türkiye’yi tercih edermiş. Şimdilerde ilişkilerdeki bozulma nedeniyle başka adreslere yönelmek zorunda kalmışlar.