Avrupa Yakası’ndaki Cem karakteriyle parlayan Levent Üzümcü, eşi hamileyken 10 kilo aldığını söyledi.Ünlü oyuncu "Bu, bir tür empati. Biz uzun zamandır birlikteyiz. Uzun süreli birlikteliklerde demek ki böyle oluyormuş. Aynı anneden doğmuş ikiz gibi oluyorsunuz. Reklam filmlerinin tanıdık sesi, tiyatro, sinema ve televizyonun yetenekli oyuncusu Levent Üzümcü’nün yıldızı "Avrupa Yakası"ndaki Cem karakteriyle parladı. D-Smart dergisi, Üzümcü’yü yoğun iş temposu arasında yakalamayı başardı, oyunculuk ve aile yaşamı üzerine sohbet etti. Oyunculuk maceranız nasıl başladı?Aslında lisede başladı ama profesyonel anlamda oyunculuğa Bursa Devlet Tiyatrosu’nda başladım. Oyuncu yönetmenliği dersleri de almışsınız, bunun artıları oldu mu? - Evet, oldu. Oyunculuğa daha farklı bakmaya başladım. Biz oyunculuğu bir bütün olarak görmüyoruz, bir yetenek olarak görüyoruz. Daha doğrusu oyuncuyla uğraşmak istemiyoruz. Oyuncu, yeteneğiyle hazır gelsin istiyoruz ama herkeste bu yetenek yok ya da olsa bile bu yeteneğini geliştirecek kabiliyet yok. Bu yüzden "Oyuncu yönetmenlerine ihtiyaç var" diyorsunuz... - Türkiye gibi ülkelerde oyuncuyla uğraşmak istemeyen insan, oyuncu yönetmeniyle nasıl uğraşsın? Yönetmen hazır oyuncu bekliyor. Mesela, "Bana kısa boylu, şişman, iyi bir oyuncu bul" veya "Bana uzun boylu, sarışın, renkli gözlü, iyi oyuncu bul" diyor. Belki sayısı çok değil ama şu an Türkiye’de her tipin üç-beş tane oyuncusu var. "Kimse bana filmlerde rol vermiyor, ben iyi bir oyuncu değil miyim" demişsiniz bir röportajınızda. Böyle düşünmenizin nedeni nedir? - Ben her zaman oyunculuğa şöyle baktım: "Film çekiyorsunuz, neden oyuncu kullanmıyorsunuz?" Böyle yürüdüğünü düşünüyordum ben bu işlerin. Sizin kaliteniz ve yeteneğiniz, kazandığınız parayla ya da aldığınız işlerle doğru orantılı değil, çünkü burası Türkiye. İnsanlar şöyle bakıyorlar, "O iyi oyuncu olabilir ama halkın tercihi değil" veya "O iyi oyuncu olabilir ama benim hayatımda yeri yok". Sinemada yönetmenler kendi hayatlarından kesitleri yazıp oynuyorlar ve yönetiyorlar. Türk yönetmenlerinin yazdıkları ve yaşadıkları hayatlarda ben yokum. Hayatında olmadığım bir yönetmenin filminde nasıl olabilirim? Problem buradan kaynaklanıyor. Oyunculuk fizikle çok ilgili bir şeydir, sizin oyunculuk kaliteniz başka bir şey. Türk standardı bir görüntüm yok. Türkiye’deki televizyon kültürünü beğeniyor musunuz? - Şöyle bir hata var izleyicide: Bizler çok fazla rağbet gören şeyin doğru olduğunu düşünüyoruz. Bir şeyin çok fazla yapılıyor olması, onun doğru olduğunu göstermez. Mesela televizyon dizilerinin çok izleniyor olması, doğru düzgün yapılmış iyi yapımlar olduğu anlamına gelmeyebilir. "Halkın beğenisine güveniniz" derler. Acaba şu zamana kadar Türkiye Cumhuriyeti’nin hapishanelerindeki suçluların genel bir ortalaması alınırsa, bunların oy attığı partilere ve izlediği dizilere bakılırsa ne çıkar karşımıza? Biz işin bu tarafından bakmıyoruz, çoğunluk neyse onun doğru olduğunu düşünüyoruz. "Halk bunu istiyor" gibi bir dayatmadan mı söz ediyorsunuz? - Dayatma diye bir şey olamaz ve önemli olan dayatmayı kimin yaptığıdır. Siz dayatmayı yapacak insanlara, dayatmayı yapacak ortamı yaratırsanız, onlar da dayatırlar. Neden hep komedi oynamak istiyorsunuz? Komedi oynamanın zor olduğunu düşünüyorum, bu yüzden hep komedi oynamaya çalıştım. Ben komedyen değilim. Komedi oyunculuğu çok zordur. Eğer siz komedi oyunculuğu yapabiliyorsanız, diğer bütün oyunculukları kolaylıkla yapabilirsiniz. Eşim hamileyken ben de 10 kilo aldım Çok yoğun bir iş temponuz var, aileniz şikâyetçi mi? - Beraber gidiyoruz her yere. Ben para kazanmak için dışarı çıkıyorum, eğlenmek için dışarı çıkan biri değilim. Genelde ailemle evde eğlenmeyi tercih ederim. Bir film projesi önünüze geldiğinde göz önünde bulundurduğunuz kriterler nelerdir? - Sözü olan, benim hayattaki sözlerimle birleşen sanatsal olayların içinde olmak istiyorum. Oyunculuk yaparken hayata dair söylemek istediğim şeyleri aktarabileceğim bir ortama sahibim. Bir banka memuru, bankada işini yaparken bankaya gelmiş olan müşterisine şunu söyler mi: "Merhaba, ben çocuk tacizine karşıyım. Buyurun paranızın üstü." Hem işini yapıp hem de inandığı şeyi söyleyemez. İki tane çocuk babası olan ben, çocuk tacizine şiddetle karşı olduğum için bunu konu edinen bir filmin içinde yer almaktan onur duyarım. İnandığım şeyi, mesleğimi yaparak sanat yoluyla söyleme imkánım oluyor. Benim hayatta söylemek istediğim şeylerle birleşiyor mu? Aynı yönde gidiyor mu? Benim kriterim budur. Otoriter bir baba mısınız? - Eşim Ebru bir gün bana, "Levent, Ada’ya yaramazlık yaptığı zaman ters bak" dedi. Yıllardır sahne üzerinde atılabilecek en sert bakışları atıyorum. Bundan para kazanıyorum ama Ada’ya ters bakamıyorum, gülme tutuyor beni! (Gülüyor.) Eşiniz hamileyken siz de 10 kilo almışsınız. Nasıl oldu bu? Bu, bir tür empati. Biz çok uzun zamandır birlikteyiz. Uzun süreli birlikteliklerde demek ki böyle oluyormuş. Aynı anneden doğmuş ikiz gibi oluyorsunuz. Bir gün tam evden çıkarken Ada’nın elinde cam bir fanus vardı. Kırılmış ve elini kanatmış. Ağlama sesini duydum, bavulum elimde çıkmam gerekiyor, koştum baktım ve olduğum yerde kaldım. Gidemedim, düşünebiliyor musunuz? Çocuğunuza bir şey olduğunda nasıl canınız yanıyorsa, eşinizde de öyle oluyor. Avrupa Yakası’nda bir tek senaristin yeri doldurulamaz Cem karakteriyle uyuştuğunuz noktalar hiç yok gibi... - Bana soruyorlar, "Cem karakteriyle ortak yönünüz var mı" diye, "Uzun boylu olmamız" diyorum. Sadece bu. Fotoğraf çekiyor, ben anlamam fotoğraf çekmekten. Çünkü ben onu ’mış gibi’ yapıyorum. Erol Taş da yıllarca kötü adamı oynadı ama aslında öyle değil. Rolümün etkisinde kalmam. "Avrupa Yakası"nın bu kadar uzun süre izleyici kitlesini kaybetmeden devam etmesini neye bağlıyorsunuz? - Güçlü senaryo... Bu diziyi başka biri yazamaz ama benim oynadığım rolü başka biri oynayabilir. Herkesin yeri doldurulur, bir tek senaryonun yani senaristin yeri doldurulamaz. Bu dizideki baş oyuncular gittiler, geldiler ne oldu? Dizi başarısını katlayarak yoluna devam etti ve ediyor. İzleyici yine aynı keyfi alıyor.