AKP iktidarının 18 yılında bir kuşak yetişti… O kuşağın uzaklaştığı bir iktidar olarak, kendisinin de uzaklaştırdığı yol arkadaşları oldu.
Bir ‘dava’ olarak başlayan ve kökleri AKP’nin ömrüyle sınırlı olmayan muhafazakâr-dindar ve tabii ki devletçi geleneğin tercihlerinin taşıyıcısı AKP’nin, fiili olarak koalisyon ancak teknik olarak tek başına iktidar yıllarının yakın tanıkları ya hiç konuşmadı ya da az konuştu.
Gazeteciliğe 1995 yılında, daha sonra Milli Eğitim Bakanı olacak Nabi Avcı’nın genel yayın yönetmenliğini yaptığı Yeni Şafak’ta başlayan, daha sonra AKP’nin kurucularından ve ‘özgül ağırlığı’ olan isim Bülent Arınç’ın başdanışmanı olan, sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başbakan olduğu dönemde basın danışmanlığını yapan Kemal Öztürk, devletin resmi ajansı Anadolu Ajansı’nın genel müdürü olduğu dönemi kaleme aldı.
Yarın Yayınevi’nden çıkan ‘Ortak Bir Hayal Kurmak’ kitabı bir dönem anlatısı olmasını açısından önemli. Kemal Öztürk kitabında ağırlıklı olarak 1920’de kurulan Anadolu Ajansı’na genel müdür olduktan sonraki dönüşümü anlatıyor.
Öztürk kitabı yazış amacını da zaten “Çünkü anlatacak bir hikâyemiz var, kayıtlara geçsin istedim” cümlesiyle aktarıyor.
Kendisini aynı zamanda ‘kurucu’ iktidar olarak da konumlayan, yapısal değişimlere imza atan AKP’nin ilk dönem vizyonuyla da uyumlu Anadolu Ajansı’nın “globalleşme projesi” deneyimini kitaplaştıran Kemal Öztürk, yer yer siyasete de giriyor. Daha çok kendi alanına dokunduğu yerlere dokunuyor. Odağın Anadolu Ajansı’ndan kaymasını istemediğini ifade ediyor.
Yol ayrımları, kırılmalar, hayal kırıklıkları, AKP’deki iç dönüşümün yansımaları kitapta hiç yok değil.
Zira kitap şu cümleyle bitiyor: “Daha sonra AK Parti iktidarında yaşadıklarım ve uğradığım haksızlıkla, kırk yıl düşünsem aklıma gelecek şeyler değildi. Ancak tüm bunlar bu kitabın konusu dışında kalıyor.”
Ölümlerin, polis şiddetinden dolayı uzuv kayıplarının, yaralanmaların, tutuklama ve davaların yaşandığı ve bir bakışa göre de Türkiye’nin 80 sonrası en kitlesel ‘başkaldırısı’ olarak değerlendirilen Gezi eylemleri bölümüne küçük bir yer ayırıyor Kemal Öztürk kitabında.
AA’nın Kahire ofisinin baş editörü Tevfik Ganem in kendisine ilettiği özel bilginin Gezi’ye yaklaşımda belirleyici olduğunu yazıyor
Zira Ganem Mısırlı bir iş adamının Birleşik Arap Emirlikleri’nde katıldığı gizli bir toplantıdan kendisine bahsettiğini, bu toplantıda ‘tersine Arap Baharı’ operasyonlarının konuşulduğunu söylüyor. Ganem, toplantıya Arap Baharı ile devrilen rejimlerin çoğu istihbaratçı eski yöneticileri, İsrail’den isimlerin katıldığını ve hedefte olan ülkelerden birinin de Türkiye olduğunu söylediğini aktarıyor.
Kemal Öztürk bu bilgiyi hükümete iletiyor.
Gezi eylemleri başladığında Erdoğan Tunus gezisindeyken vekaleten Bülent Arınç, bakanlar, MİT Müsteşarı ve üst düzey bürokratların katıldığı bir toplantıya başkanlık ediyor.
Kemal Öztürk kitabında bu bölüm için şunları yazıyor:
“Arınç durumu sakinleştirmekten yanaydı. Oradakiler de mutabıktı. Bu konuda bir açıklama yapılmasına karar verildi. Açıklamayı Başbakan’ın metin yazarları hazırlayacaktı. Ben açıklamanın haricinde soru alınmaması gerektiğini söyledim. Arınç bunu oradakilere sordu. Soru alınmasının mahsuru olmayacağı ifade edildi. Lakin AK Parti içinde başlayacak çatlağın ilk darbesini, açıklamadan sonra Arınç’ın bir soruya verdiği cevap başlattı.
Açıklama makuldü ama Arınç bir soru üzerine protestolardan gerekli mesajı aldıklarını artık eylemleri bitirmeleri gerektiğini söyledi. Bu çok flaş bir cümleydi. Zira Başbakan Erdoğan Gezi eylemlerine karşı son derece sertti.
Başbakan Tunus’tan arayarak bu açıklamaya tepki gösterdi. Döndükten sonra Bakanlar Kurulu’nda ciddi tartışmalar oldu. Tartışma büyüdü ve Arınç toplantıdan ayrıldı.”
Erdoğan Gezi olaylarının tersine Arap Baharı projesinin bir parçası olduğuna inanıyordu. Şahsen ben de Gezi’nin ikinci kısmının yanı çevreler tarafından manipüle edildiğine inanıyordum. Gül, Arınç ve Beşir Atalay ve bazı siyasiler Gezi olaylarına daha yumuşak şekilde tepki vermenin doğru olduğunu savunuyorlardı. Bu konuda hiçbir zaman Erdoğan’la anlaşamadılar”
Ajansın o dönemdeki haberciliğini ‘dikkatli’ kelimesiyle tanımlayan Öztürk, asılsız ya da propaganda haberi yapmadıklarını söylüyor:
“Elbette devletin ajansı olarak kamu mallarına verilen zararı, vatandaşların uğradığı şiddeti daha fazla veriyor olabilirdik. Ancak Gezi’de karartma ya da görmezden gelme politikası hiç izlemedik. Dolmabahçe Camii içinde bira kutularını gösteren bir fotoğraf ulaştı elimize. Bunu bir mizansen sonucu oraya konmuş bira kutuları olabileceği şüphesiyle yayımlamadık.”
Kurumsal değil kişisel özeleştiri veriyor o döneme ilişkin:
“Aradan yıllar geçtiği halde Gezi konusunda özeleştiri yapacağım tek konu, kurumsal değil kişiseldir. Ajans kurum olarak üzerine düşeni adil bir şekilde yaptı. Ancak ben kişisel Twitter hesabımdan Gezi olaylarına karşı çok sert mesajlar yayınladım. Evet taraftım… “
2011-2014 yılları arasında Anadolu Ajansı Genel Müdürlüğü yapan Kemal Öztürk, kendisini istifaya götüren sürece de yer veriyor kitabında.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, başbakan olduğu dönemde Kemal Öztürk’e TRT Genel Müdürlüğü’nü teklif ediyor. Öztürk, Erdoğan’ın o dönem TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’den şikayetçi olduğunu, görevden alınacağının konuşulduğunu aktarıyor.
Erdoğan, Öztürk’e “Ajansta çok başarılı işler yaptın. Şimdi TRT’ye gideceksin ve orada da güzel işler yapacaksın. İbrahim’ le de (Şahin) devam edemeyeceğiz” diyor
Ancak TRT teklifini eşi dahil hiç kimseyle paylaşmadığını aktaran Öztürk, Erdoğan’la görüşmesinden 1 hafta sonra ilk önce Taraf gazetesinde ertesi günde Zaman gazetesinde “Kemal Öztürk TRT Genel Müdürü oluyor” haberinin çıktığını yazıyor.
Kemal Öztürk “Bugün hala bu bilginin nasıl sızdığını bilmiyorum” diyor
Ancak işler ters gidiyor. TRT’den sorumlu Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ki Öztürk Anadolu Ajansı teklifinin Arınç ve Erdoğan’dan geldiğini, ajans döneminde büyük destek gördüğü iki isim olduğunu, Ankara’da ‘Baba -oğul’ benzetmesinin yapıldığı kitabında belirtiyor, TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’le basın toplantısı yapıyor. Öztürk bunu Şahin’e destek verildiğinin fotoğrafı olarak yorumluyor.
TRT işinin ne olduğunu bir yemekte Erdoğan’a soruyor:
“Efendim atama konusu ne oldu? Arkadaşlarımızı atayacak mısınız?” diye sordum. “Dur bakalım, henüz her şey tam belli değil.”
O dönem için Kemal Öztürk şöyle diyor:
“Ne tuhaf kısa bir süre önce Ankara’da ‘altın bürokrat’ ( Bu ifade kitapta Başbakan Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan’a ait) olarak anılırken önce TRT Genel Müdür olmam engellendi.
5 ay sonra da istifa etmek durumunda kaldım.”
Kemal Öztürk için kırılma noktası bu olsa da bürokrasideki yansıması 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası Davutoğlu’nun başbakan olduğu, AA ve TRT’nin Yalçın Akdoğan’ın sorumluluğuna geçtiği ve Dışişleri Bakanlığı’na Mevlüt Çavuşoğlu’nun atandığı döneme denk geliyor.
Kemal Öztürk o dönemi şöyle anlatıyor:
“Ancak yeni atanan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun nezaket sınırlarını zorlayan üslupla yaptığı taleplerini karşılamadığım için ciddi bir kriz yaşandığında, Akdoğan (Yalçın) tavrını benden yana koymadı. Detaylarını yazmak istemediğim bu konu, Başbakan’a ve ardından Cumhurbaşkanı’na kadar gitti.
…Sonunda istifamı Cumhurbaşkanı Erdoğan’a vermeye karar verdim. … Erdoğan neredeyse hiç konuşmadı. Sonunda ben konuyu açtım ve yaşanan krizi anlattım. Orada kişiye yapılan haksızlığı ve kurumun insicamını bozan talebi anlattım. Erdoğan’ın bana söyledikleri, kendisine yoğun bir şikâyet gittiğini gösteriyordu. Bunlara da inanmıştı. … Sözlerimi tamamladıktan sonra istifamı sundum. Çok sinirlendi ama ‘istifa etme’ de demedi”
“Özel yetişmiş FETÖ elamanının nasıl Erdoğan’ın yakın koruması olduğunu hep sorguladım”
Kitapta AKP’nin Gülen Cemaati ile işbirliği içindeki yıllarına ilişkin dikkati çeken bir bölüm de var.
Kemal Öztürk özel yetişmiş FETÖ elamanı Zeki Bulut’un nasıl bu göreve getirildiğini hep sorguladığını söylüyor. Ama fazla da detay vermiyor.
Kitapta o bölüm şöyle aktarılıyor:
“2008-2011 yılları arasında Başbakan Erdoğan’ın basın danışmanı olduğumda da FETÖ ile aynı çatışma devam etti. Onlar benden ben de onlardan nefret ederdik.
Bu yüzden Erdoğan’ın yakın koruma müdürlüğüne Zeki Bulut getirildiğinde şok olmuştum. Çünkü çok özel yetişmiş bir FETÖ elamanı olduğu her halinden belliydi. Bunun neden bu göreve getirildiğini hep sorguladım ve tepki gösterdim. Zeki Bulut da benim ondan hoşlanmadığımı bildiği için sürekli çatışma yaşadık. Bazı koruma polisleri kasten üzerime gelir sorun çıkartırdı. Sonunda bir seyahat esnasında beni X-RAY cihazından geçirmeye kalkınca sert bir kavgaya girdik ve elini silahına atmaya kalktı. Ne gariptik ki Zeki Bulut Cemaat’ten olduğunu gizlemezdi. Her zaman FETÖ lideri hakkında çıkan haberleri takip ederdi. Ergenekon ve Balyoz operasyonlarında FETÖ onun üzerinden Başbakan Erdoğan’a anlık bilgiler aktarır, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ı bypass ederdi. Bu nedenle Cemaat ile Beşir Atalay arasında şiddetli bir kavga vardı. Zeki Bulut sonradan Başbakan Erdoğan’ın odasına dinleme cihazı yerleştirmekten yargılandı ve mahkûm oldu”