TSK'nın PKK hedeflerine yönelik başlattığı hava operasyonları ardından çözüm sürecine ilişkin olarak başlayan tartışmaya, eski AA Müdürü ve Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk, "Çözüm sürecinden vazgeçemeyiz, siyasette daha çok Kürtlere yer açılmalı" ifadelerini kullandı.
Yeni Şafak'ta Öztürk imzasıyla "Şimdi tam zamanı: Çözüm süreci, bir arada yaşama, medya" başlığıyla yayımlanan (28 Temmuz 2015) tarihli yazı şöyle:
Çocuktum, mahallemizde basketbol oynayan bir Özcan ağabeyimiz vardı, Allah rahmet etsin. Uzun boyunu hayranlıkla seyrederdik, o da bize yukarıda ne oluyor onu anlatırdı, şakadan. Bir gün şöyle bir soru sordum: “Basketbolda uzun boylu olmak mı, hızlı olmak mı daha önemli”. O da, ikisi de değil, asıl 'timing' hayati bir öneme sahiptir basketbolda” dedi. Lise öğrencisiydik, aklımdan hiç çıkmadı. İletişim ve siyasetle ilgilendikçe, 'zamanlama'nın burada da hayati önem taşıdığını gördüm ve rahmetli Özcan ağabeyi hep hatırladım.
İsmet Özel'in kitabı kadar ağır konular içermese de, bizim de üç meselemiz var. Bunları uzun zamandır çözemiyoruz. Şuanki büyük kriz ortamının, bu üç meselemizi çözmek için ideal olduğunu düşünüyorum. Ben krizlerin büyük fırsatları ortaya çıkardığına, sancıların yeni doğumları müjdelediğine inanırım. Zamanlamanın da siyaset ve iletişimde sihirli değnek olduğuna çok şahit oldum. Şu sıra, bu sihirli değneği kullanmamın tam zamanı. Zira gördüğünüz gibi bir haftada her şeyi tersine çevirdiler. Şehirlerimizde bomalar patladı, siviller öldürüldü, güvenlik görevlileri şehit edildi, terör sokaklara indi, ayaklanma, isyan çağrıları yapıldı... Sınır ötesi operasyonlar, askeri sevkiyatlar, olağan üstü toplantılar, bilgilendirme brifingleri... Ne kadar hızlı geriye doğru gittik. Medyada savaş dili, nefret dili, öfke dili, katilleri aklama çabaları, insanları mahkum etme çabaları... Birden mahalle basınına döndü her yer.
Seçimden önce demokrat olanlar, seçimden sonra demokrasiyi unuttu, ateşkesi bozdu. Suruç'tan, askerlerin şehit edilmesinden sonra militanlığa geri döndüler. Siyaseti; mühimmat taşıma mekanizması, 'serhildan' ilan etme aracı, kamuoyu oluşturma kürsüsü olarak gördüler. Aslında zihin olarak hiç dağdan inmemişlerdi, aslında hiç Çözüm Süreci'ne inanmamışlardı, aslında niyetleri hiç değişmemişti. Kürtleri kandırdılar, Türkleri kandırdılar, çocuklarını dağa çıkardıkları anaları, babaları kandırdılar. 'Türkiye'nin partisi olacağız' diye kamuoyunu kandırdılar.
Kürtlerin silahlanmasını isteyen Kandil'e karşı çıkacağına, lafı dolaştırıp destek oldular. Yeniden savaş ilan eden KCK'ya “dur” demediler. Biz zannettik ki, çaresizlikten 'dur' diyemediler, siyasetin gücü henüz silaha galip gelemedi partileri içinde, o yüzden diyemediler.Hayır, onlar hiçbir zaman demokrasiye inanmadılar, militarizmi bir siyaset ve tehdit aracı olarak kullanmaktan vazgeçmediler. Askerlerin şehit olmasına üzülmediler, 32 kandırılmış gencin öldürülmesini siyasetin malzemesi yaptılar, acıları sömürdüler. Hayır, kandırıldık, inanın kandırıldık.
Şimdi Çözüm Süreci'ni hayata geçirmenin tam zamanı. Şimdi kandırılmış Kürt kardeşlerimize gitmenin tam zamanı. Onlara gidelim, yeniden oturalım, konuşalım. Seçimlerde neden incindiklerini, neden kırıldıklarını soralım. Helalleşelim, kucaklaşalım. Onları tehdit eden, korkutan, yaralayan ne varsa öğrenelim, gereğini yapalım. Çözüm Süreci'ni davul çalararak, dünya aleme ilan ederek, yeniden hızlandıralım. Bu ülkede şiddeti ve ırkçılığı reddeden bir Kürdün mutlu yaşaması için ne gerekiyorsa yapmak siyasetin boynunun borcudur. Genellemelerden kaçmadan sorun çözülmez. Kürtlerin az bir kısmı bölücüdür, ırkçıdır, şiddet yanlısıdır. Türkiye'nin Kürtleri birlikten yanadır, ırkçılığa, bölünmeye, teröre karşıdır. Şimdi bu insanlarla yeniden sofraya oturtalım, barış yemekleri, kardeşlik yemekleri yiyelim, kendi çözümümüzü kendimiz bulalım. Nasıl ki batılı ülkeleri devreden çıkardık, Kürt sorununda muhteşem reformlar yaptık, yol kat ettiysek, şimdi şiddet yanlısı, ırkçı partileri aradan çıkartarak Çözüm Süreci'nde daha hızlı yol alabiliriz. Çözüm sürecinden vazgeçemeyiz, Kürt kardeşlerimizi dışlayamayız, yeniden çocuklarımızın ölmesine izin veremeyiz. Siyasette daha çok Kürtlere yer açılmalı, daha çok şiddeti reddedenlerin sesi duyulmalı medyada. Şimdi tam zamanı, çözüm için hareke geçmeliyiz.
Bir sorum var: Bu ülkede, Kürtler, Türkler, Araplar ve diğer etnik azınlıklar bir arada yaşamak zorunda mı? Bu ülkede laikler, dindarlar, ateistler, demokratlar, liberaller, solcular, ülkücüler bir arada yaşamak zorunda mı? Bu ülkede Hristiyanlar, Müslümanlar, Yahudiler, Süryaniler, Sünniler, Şiiler, Aleviler bir arada yaşamak zorunda mı? Evet, hepimiz bir arada yaşamak zorundayız. Sayımız da öyle az değil, 77 Milyon. O zaman bir arada yaşamanın yolunu bulmak zorundayız, başka hiçbir çaresi yok. Bu ülkeden, yukarıda saydıklarımı tutup kolunda atamayacağımıza göre, birlikte yaşamak için ortak bir yol bulmak zorundayız. Şimdi tam zamanı, şiddet ve terörün ülkeyi bir haftada perişan ettiğini gören, şiddet, terör ve illegal yapıları reddeden herkesle oturup konuşmalıyız. Ben Cumhurbaşkanımızın, Başbakanımızın kırgın liberaller, kızgın solcular, öfkeli ülkücüler, umutsuz demokratlar, küskün Beyaz Türkler... kim bu ülkede bir arada yaşamak istiyorsa, oturup hepsiyle konuşmasından yanayım. Onların kızgın sorularını cevaplamalılar, onların kaygılarını ve endişelerini dinlemeliler, gidermeliler, onlara kendi doğrularını anlatmalılar. Tek şart aramalılar, şiddet, terör ve illegal yapıları reddetmek. Şimdi tam zamanı, ülkeyi terör sarmalına, kaosa sürükleyenlere inat, birlikte yaşama arzusu ilan etmeli.
Basın tarihinin en büyük savrulmalarını yaşıyoruz son 3 yılda. Akıl almaz bir seviyesizlik, akıl almaz bir sığlık hakim medyada. Silah kullanan, devlete kumpas kuran, sivil insanları öldüren terör örgütlerini bile masum göstermek için uğraşan, kendisine “merkez” diyen bir medyaya şahit olduk. Köşe yazarları çıldırmış gibi, her gün hakaret ve küfürle düşüncelerini açıkladığını iddia ediyor. Öfke ve nefret, medyayı her türlü kirlik ittifakı yapmaya, her türlü kara haberi, yalan haberi, iftira haberini yapmaya itti. Şimdi inadına dürüst ve ahlaklı medya için çalışma vakti. Şimdi yalan haber yapanı, iftira atanı, kumpas kuranı dışlama zamanı. Kim, hangi çevreden olursa olsun, bu mesleğe seviye kaybettiren, iftira atan, hakaret eden, yalan haber yapan herkesten uzak durma vaktidir. Namusuyla, edebiyle, adabıyla, aklıyla bu mesleği yapan gazetecileri, muhalif de olsa, hükümeti, AK Parti'yi eleştirse de diğerlerinden ayırmak gerekir. Genellemeler sorunu çözmemize engel oluyor.Cumhurbaşkanımızın, Başbakanımızın fikir namusu olan, edep ve adap sahibi, dürüst tüm muhalif gazetecilerle oturup konuşmasından, sorularını cevaplamasından yanayım. Muhalif gazeteci olmak yanlış değildir, müfteri ve yalancı gazeteci olmak yanlıştır. Şimdi saygın, dürüst, omurgalı medyanın tam zamanıdır. Rahmetli Özcan ağabeyin dediği gibi, zamanlama maçı kazandıran sihirli konudur. Eğer terör ve barış arasında bir mücadelemiz varsa, zamanlamayı kaçırmamalıyız. Bir de bizim kavgamızın bir ahlakı olduğunu hiç unutmamalıyız.