Eski AKP milletvekili: Erkeklerin ‘mahremiyeti’ni korumak için hutbe okutan Diyanet, adaletten bahseden bir hutbeyi akıl edemiyor

Eski AKP milletvekili: Erkeklerin ‘mahremiyeti’ni korumak için hutbe okutan Diyanet, adaletten bahseden bir hutbeyi akıl edemiyor

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın geçen cuma "Beden mahremiyeti ve tesettür" başlıklı hutbesinde, erkeklere kıyafet uyarısında bulundu. Eski AKP Bursa Milletvekili ve Karar yazarı Mehmet Ocaktan, Diyanet'in bu hutbesini "Erkeklerin ‘beden sağlığı’nı ve ‘mahremiyeti’ni korumak için Türkiye’nin bütün camilerinde Cuma hutbesi okutan Diyanet, ne hikmetse 365 gün içindeki bir Cuma günü de adaletten, hakka-hukuka riayet etmekten, özgürlüğün bir insan hakkı olduğundan, liyakatten, şeffaf yönetim anlayışından bahseden bir hutbe okutmayı akıl edememektedir, ya da dinin bu temel ilkelerine inanmamaktadır" sözleriyle eleştirdi. 

Diyanet'in hutbesinde "Özellikle erkekler için beden sağlığını da tehdit eden dar giysiler, mahremiyetin korunmasını sağlamadığı için tesettür bilincine uymaz" denmişti.

Ocaktan, "Diyanet’in tek derdi erkeklerin mahremiyeti mi?" başlıklı yazısında Diyanet'in hutbesine dair şu eleştirileri sıraladı: 

Geçtiğimiz hafta Diyanet İşleri Başkanlığı, bütün camilerde “Beden mahremiyeti ve tesettür” başlıklı bir Cuma hutbesi okuttu. Hutbede özetle deniyor ki: “Ayet-i kerimelerin apaçık beyanıyla, Cenâb-ı Hak, erkek ve kadın bütün müminlerden edeb ve mahremiyet konusunda hassasiyet bekler. Gözlerimizi haramdan çevirmenin ve tesettüre riayet etmenin hepimiz için bir vecibe olduğunu ifade buyurur. Özellikle erkekler için beden sağlığını da tehdit eden dar giysiler, mahremiyetin korunmasını sağlamadığı için tesettür bilincine uymaz.”

***

Edep ve mahremiyetin korunmasına elbette kimsenin bir itirazı olamaz. İnsan zaten fıtratı gereği böyle bir hassasiyete sahiptir.  Ancak Diyanet’in dinin özünü gözardı ederek, dindarlığı bir takım şekillerin dar alanı içine hapsedip daha kapsamlı bir dindarlık bilinciyle ilgilenmemesi sorunludur.

Mesela, din bize adaletli olmayı, hakka-hukuka riayet etmeyi, insanların özgürlüklerini korumayı, her an Allah’ın gözetimi ve denetimindeymiş gibi hesap verilebilir, şeffaf yönetimler oluşturmamızı emreder.

Oysa hepimiz biliyoruz ki bugün Türkiye dahil İslam ülkeleri insan hakları ihlalleriyle malul durumdadır. Özgürlükler kısıtlıdır, ehliyeti ve liyakati esas alan eşitlikçi ve şeffaf yönetimden mahrumdurlar. Dinin esasını oluşturan adaletten sapmama, hakka-hukuka riayet etme gibi ilkeler, dini değerlerimizde geri sıralarda yer alır hale gelmiş bulunuyor.

Maalesef İslam dünyasında “zahiri dindarlık” ön plana çıktığı için dinin özü ve temel ilkeleri unutulmuş, İslam’ın evrensel mesajı adeta görmezden gelinmiştir. Şekil ve sembollerin yeterli görülerek muhtevanın yerine geçmesinin, dindarlık bilincinin oluşmasında en büyük engel olduğuna işaret eden Prof. Dr. Ali Bardakoğlu Hoca şöyle bir tespitte bulunuyor: “İslam dünyasında Hz. Peygamber’in sünneti deyince sakal ve giyim-kuşamda yoğunlaşan ve onunla yetinen, işin özüne inmeye mecal bırakmayan belli bir anlayış öne çıkmıştır. Bu anlayış, hem kolay hem de ölçülebilir ve derecelendirmesi yapılabilir bir dindarlık önerdiğinden hızla yayılmıştır. Çünkü görsel dindarlık her zaman kolaydır; zor olan ise o dindarlığın içini doldurmaktır.” (Yüzleşme, s.43)

İşte Diyanet’in yaptığı tam da budur. Erkeklerin ‘beden sağlığı’nı ve ‘mahremiyeti’ni korumak için Türkiye’nin bütün camilerinde Cuma hutbesi okutan Diyanet, ne hikmetse 365 gün içindeki bir Cuma günü de adaletten, hakka-hukuka riayet etmekten, özgürlüğün bir insan hakkı olduğundan, liyakatten, şeffaf yönetim anlayışından bahseden bir hutbe okutmayı akıl edememektedir, ya da dinin bu temel ilkelerine inanmamaktadır.

***

Son iki yıllık Cuma hutbelerinin konularına baktığımızda, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın nasıl bir dindarlık vizyonuyla hareket ettiğini rahatlıkla görebiliriz. Belli başlı hutbe konuları özetle şöyle: /Afiyet Olsun, İsraf Olmasın/ Aile Olmak, Aile Kalmak/ Cuma namazı ve adabı/ Müslüman hayırlı bir komşudur/ Çanakkale zaferi ve birlik ruhu/ Yaşlılara hürmet ömrümüze bereket/ Rahmet ve mağfiret kapısı tövbe/ Sağlık: Dünyalara değer nimet/ Temiz gıda, temiz nesil/ Ailede şefkat ve nezaket/ Ticaret hayatının bereketi: İş ahlakı/ Nefis: İyi ve kötünün mücadele alanı/ Cenaze adabı: Ahiret yolcusuna son vazifeler/ Adalet ve ihsan yuvası: Aile/ Cenab-ı Hak, her hak sahibine hakkını vermiştir/

Bir yanlış anlaşılmaya mahal vermemek için hemen belirtelim, elbette bu konuların her biri değerli bilgilerdir. Ancak dinin bu sunuluş biçimi, kelimenin tam anlamıyla sembollere ve ritüellere indirgenmiş görsel bir dindarlık anlayışının en bariz tezahürüdür. Hutbe örneklerinin içinde neredeyse adaletten, haktan ve hukuktan bahseden bir tek hutbe bile yok. Haksızlık yapmayalım, “Adalet ve ihsan yuvası: Aile” konulu bir hutbe var. Bu hutbede özetle deniyor ki: ”Anne-babalar hem birbirlerine hem de çocuklarına karşı cinsiyet farkı gözetmeksizin adalet ve hakkaniyetle davranmalıdır.” Yani konusu adalet olan hutbenin özeti bu... Son derece steril ve de etliye sütlüye karışmayan bir yaklaşım. Muhtemelen Diyanet, bu ahengi bozmamak için Nisa Suresi 58. Ayetteki, “Allah size emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder” hükmünün gerektirdiği şeffaf yönetim modelinden bahsetmeyi pek tercih etmiyor.