Karar yazarı ve eski AKP Bursa Milletvekili Mehmet Ocaktan, gazetenin 'Davutoğlu'na yakınlığıyla bilinmesine' tepki göstererek, "Eğer birinin gazetesi olmanız gerekiyorsa Tayyip Erdoğan’ın gazetesi olursunuz. Çünkü en güçlü siyasi lider, iktidarın tepesinde Türkiye’yi yöneten tek isim o. Yani bir şey açısından baktığınızda onun olmak gerekir" dedi.
"İlk çıkarken ‘Abdullah Gül’ün gazetesi’ de dediler. Hiç olmayacak bir şeydi. Sonra baktılar tutmuyor bu kez ‘Davutoğlu’nun gazetesi’ dediler" ifadesini kullanan Ocaktan, "Biz AK Parti’ye oy veren AK Parti çerçevesi içinde bir gazeteyiz. O kesimlere genelde hitap ettiği kesimler açısından baktığınızda bu AK Parti interlantı içinde değerlendirilmesi gerekiyor" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'a sempatisinin devam ettiğini belirten Ocaktan, "Kimse Erdoğan sevgime ipotak koyamaz, test edemez" dedi.
Medyaradar'dan Alev Gürsoy Cimin'e konuşan Mehmet Ocaktan'ın açıklamaları şöyle:
Nasıl bir yayın çizginiz var?
Başından beri benim gazetecilik anlayışım bellidir. Hatta Yeni Şafak’ı kurarken de belirli ilkeler belirlemiştim, haberin tarafındaki gazete diye. Biz bu ülkede olup biten her şeyi ekonomiden, siyasete, sivil toplum hayatından eğitime neyse haber değeri taşıyan bütün unsurlara yer yermek. Ama hiçbir zaman insanları mahkûm etmeden, onları itibarsızlaştırman, tanımlamalar yapmadan bir gazetecilik yapmak. Hatta diyelim bir kişi ya da gurup ile ilgili kimlik gurubu olabilir bir cemaat olabilir ya da halk kesimleri olabilir onlar ilgili kullanacağımız sıfatları yapacağımız tanımlamaları onların istemediği bir sıfatı yapmadan… Geçmiş yıllarda ‘dinci gazete, gerici gazete’ tanımlamaları vardı. O gurup kendisi ile ilgili böyle bir tanımlamayı istiyor mu? İstemiyorsa biz yargıç değiliz, bir karar vermek durumunda değiliz gazeteciyiz sonuçta. Doğal olarak insanları kendilerini istemediği bir sıfatta kullanmamak gerekiyor.
Günümüzde bu dediğiniz sanki çok da yapılmıyor? Mesele ne biliyor musunuz? Haberi doğru vermek, insanları yaftalamamak. Tabii günümüzde artık gazetecilik anlayışı bakımından temel medya ilkeleri maalesef göz ardı ediliyor. Diyelim ki yargıda bir karar verildi ya da iktidar bir şey söyledi. İktidarın icraatı ile ilgili öyle bir tanımlama yapıyorsunuz ki neredeyse onu bombalar gibi ya da yargı bir karar verdi. Yargıyı topa tutuyorsunuz. Bu hiç olacak iş değil. Anayasa Mahkemesi Başkanı ile ilgili bir başlık hatırlıyorum. ‘Kandıramazsın Zühtü’ diye. Şimdi bir gazeteci böyle bir tanımlama yapmamalı. Bu gazeteciliğin temel ve atik değerleri açısından kabul edilebilir bir şey değil. Bu sadece bir kesimde değil, iktidarı destekleyen ya da iktidar karşıtları açısından baktığımızda da aynı. Herkesin kendi hedefi var ve orayı adeta yok edercesine itibarsızlaştırıcı bir dil kullanılıyor. Bu doğru bir şey değil.
Karar gazetesi dediğiniz türden, etik bir gazetecilik yapabiliyor mu peki?
Biz bu tarz tanımlamalara gitmeden haberi düz ve doğrudan veriyoruz. Yazarlar kendi yorulmalarını istedikleri gibi özgürce yorumlayabilirler. Ama haberde ve başlıkta daha dikkatli bir dil kullanmaya çalışıyoruz. Okuyucularımızdan da çok olumlu tepkiler alıyoruz. “Nefes alabileceğimiz, yeni bir mecra doğdu” diyorlar. Kimseyi itibarsızlaşmadan, hakaret etmeyen bir üslup ile gazete çıkarıyoruz. ‘Davutoğlu’nun gazetesi’ diyorlar, bu yeni mecra için. Sahiden Karar, Davutoğlu’na yakın mı?
Şimdi, illa birinin gazetesi olmak gerekiyorsa Tayyip Erdoğan’ın gazetesi olursunuz. Çünkü en güçlü siyasi lider, iktidarın tepesinde Türkiye’yi yöneten tek isim o. Yani bir şey açısından baktığınızda onun olmak gerekir.
Peki, neden daha Karar, çıkmadan bu yakıştırma yapıldı. ‘Hocacılar’ diye adlandırıldınız?
Her şey söyleyebilirler. Bu artık ülkemizde moda oldu. Diyorum ya; birilerinin yaftalamalarıyla hayatımızı devam ettiriyoruz. Sürekli herkes bir şey söylüyor. Ama görüş alan yok. İlk çıkarken ‘Abdullah Gül’ün Gazetesi’ de dediler. Hiç olmayacak bir şeydi. Sonra baktılar tutmuyor bu kez ‘Davutoğlu’nun gazetesi’ dediler... Şöyle bir şey, sonuçta buraya baktığınız zaman gazetenin kimliği ve haber verme tarzından neyin ne olduğunu anlayabilirsiniz, bu çok zor değil. Biz AK Parti’ye oy veren AK Parti çerçevesi içinde bir gazeteyiz. O kesimlere genelde hitap ettiği kesimler açısından baktığınızda bu AK Parti interlantı içinde değerlendirilmesi gerekiyor.
Hiç özeleştiri yapıyor musunuz Peki? Karar’da uyguladığınız bu anlayışı Akşam’da niye uygulamadınız? Çünkü bugün bahsettiğiniz o dil ve üslup anlayışı orada pek yumuşak sayılmazdı.
Akşam zaten çok geçici bir süreçti. 1,5 yıla yakın kaldık orada. Ergenekon ve Balyoz süreçleri ile ilgili mesela muhafazakâr kesimin gazetelerinin çok doğru bir sınav vermediği kanaatindeyim. Gerçi son dönemde eleştiri noktasında bir tavır çıktı ama o süreç gerçekten hepimiz açısından yanlıştı. O dönem milletvekiliydim ama ben de yazsaydım herhalde öyle yazardım, yani diğer arkadaşların yazdığı gibi. İyi bir sınav veremedik. Neden? Balyoz ve Ergenekon sürecinde evet Türkiye’nin darbeler konusunda belli sıkıntıları vardı. Darbe girişimleri ve darbeler bu ülke demokrasisini yıllarca yormuş ve demokrasinin zenginleşmesine ve derinleşmesine engel olmuş bir vakadır Türkiye açısından baktığımızda. Balyoz sürecinde 300 küsur generali, subayı hapsini bir torbanın içine koyduğunuz bir süreçten bahsediyorsunuz. Eğer bir darbe girişimi varsa, ki bende olduğu kanaatindeyim fakat bu topu topu 5 tane generaldir, 5’i geçmez. Bunun dışında sonuçta askeriyede emir komuta zinciri içinde yürüyen bir süreçtir. Ama siz bunun içine herkesi dâhil ederseniz. Orada bir yanlış var demektir. Darbe süreçlerinden evet Türkiye kurtulsun vesaire şeklinde yazılar yazmak doğruydu ama oradaki esas tehlike herkesi aynı torbanın içine doldurarak mahkûm etme anlayışıydı. Hiçbir hukuki süreç ile bağdaşan bir durum değildi. O yüzden o noktada bir sınav vermede sıkıntı oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sempatiniz hala devam ediyor mu?
Elbette. O konuda hiçbir tereddüdüm yok. Gerçekten AK Parti bu ülkede demokratikleşme anlamında devrim niteliğinde işler yapmıştır. Türkiye’nin buradan geriye gitmesi beni endişelendirir. Eğer burada AK Parti’de yöneticilerinde burada bir sıkıntı görüyorsam bu demokratikleşme adımlarından geriye gitme endişesi taşıyorsam bunu yazarım. Bunu yazmam, benim sevgimi birilerinin test etmesi için vesile olmamalıdır. Kimse kimsenin sevgisine ne ipotek koyabilir ne de böyle bir test edebilir.