Eski ANAP'lı Keçeciler: Erdoğan, Özal'dan daha iyi bir siyasetçi

Eski ANAP'lı Keçeciler: Erdoğan, Özal'dan daha iyi bir siyasetçi

8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’la beraber ANAP’ın kurucu üyeleri arasında yer alan, eski Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler, “Cumhurbaşkanlarının partilerine müdahalesi bizde sistem sorunudur. Demirel, DYP’nin işine karışmadı mı? Parti engel olmak istedi, ‘Öyle mi bölerim o zaman seni’ dedi, partiyi böldü. Cindoruk’a parti kurdurdu, Çiller’i hükümetten düşürdü” dedi.

Zaman gazetesinden Doğan Ertuğrul’a konuşan Keçeciler, “Özal zamanında da benzer şeyler olurdu ama bugünkü gibi rejime sirayet etmezdi. Özal büyük bir sorumlulukla krizin rejim krizine dönmesini önledi. Erdoğan, bir siyasetçi olarak kesinlikle Özal’dan daha başarılı… Ancak Özal bir siyasetçiden çok devlet adamıydı, devlet tecrübesi çok yüksekti. Erdoğan iyi bir siyasetçi ama devlet tecrübesi az” diye konuştu.

Doğan Ertuğrul’un Mehmet Keçeciler’le yaptığı söyleşi şöyle:

Siz 2007 krizinde Erdoğan’a Köşk’e çıkmak yerine başbakanın yetkilerini artırması ve parlamenter sistemi güçlendirmesi çağrısı yaptınız. Hâlâ aynı noktada mısınız?

Türkiye’deki sistem krizi iki yönlü de çözülebilir. Her ülke siyasi sistemini serbestçe belirleyebilir.  Başkanlık ya da parlamenter sistemi seçebilirsiniz. İkisinin de kendisine göre denge ve kuralları var. Kuralsız, dengesiz yaparsanız sistem krizi çıkar. Parlamenter sistemde cumhurbaşkanı semboliktir, yetkisiz olduğu için icraatlarından sorumlu tutulamaz. Yetki mecliste ve hükümettedir. Başkanlık sisteminde başkan meclis ve yargı tarafından denetlenir. Bizde bu değişiklikler yapılamadı.  AK Parti anayasanın bir kısmını değiştirdi ama imkân olmasına rağmen tamamını değiştirmedi. Hatırlayın, cumhurbaşkanının ne zaman göreve başlayacağı bile tartışma konusu oldu. Meclis’te seçilince meclis başkanı seçim sonucu açıklıyordu, halk seçince kim ilan edecek? Mazbata alması lazım… YSK mazbatayı Meclis başkanına verdi ve kriz öyle aşıldı. Bugün yine sıkıntılar var. Bu darboğazlar ülkeye iyilik getirmez.

Erdoğan, parlamenter sistemin bekleme odasına alındığını açıkladı. Bu anayasal rejimin fiilen askıya alınması anlamına gelmiyor mu?

Anayasal sistem öyle bekleme odasına filan alınamaz. Cumhurbaşkanının demesiyle filan da olmaz. Ortada bir anayasa var. Değişmediği sürece anayasa uygulanır. Anayasa ne yazıyorsa o. Cumhurbaşkanı bu ifadeyle, beni halk seçti ve ben önceki cumhurbaşkanlarından daha yetkiliyim diyor, ama cumhurbaşkanlarının yetkileri anayasada bellidir. Önceki cumhurbaşkanları Sezer’in, Gül’ün yetkileri ne ise Erdoğan’ın yetkileri de odur. Daha az ya da fazla değil.

Ama Erdoğan fiilen başkan gibi davranıyor, miting meydanlarında iktidara oy istiyor.

Halkın seçmesi şüphesiz ki bir prestij kazandırır ama yetkilerini değiştirmez. Anayasayı değiştirmeden yetkilerim arttı demek olmaz. Anayasayı değiştirecek denge sistemlerini kuracak, cumhurbaşkanını sorumlu hale getirecek, yetkileri artıracaksınız. Yetkili olacaksan sorumlu da olacaksın. Yetkiliyim ama sorumluluğum yok, olmaz. Bu yanlıştır. Beni halk seçti, ben başkanım, ABD başkanı ya da Fransa cumhurbaşkanı kadar yetkiliyim demekle olmaz. İstediği kadar halk seçsin, yetkiler aynı...

Cumhurbaşkanı ile hükümet arasındaki yetki çatışması seçim sürecini nasıl etkiler?

Ben 4 dönem vekillik ve bakanlık yaptım. Seçim atmosferinde hükümetlerde ne olur bilirim. Seçim dönemlerinde cumhurbaşkanları atama kararnamesi göndermeyin diye deklare eder. Gelenleri de imzalamaz. Özellikle seçim dönemlerinde cumhurbaşkanı ile iktidar partisi arasındaki görüş ayrılıkları hep olur.  AK Parti’de bir de 3 dönemlikler var. Parti bundan kaynaklanan problemler yaşayabilir. Bizim zamanınızda liste dışı kalan vekiller seçim kararını iptal etmek için Meclis’i toplantıya çağırmak istediler. Biz de seçim kararıyla 3 iktidar ortağının ölüm fermanını imzaladık. İktidarı kaybettik.

Saray ile hükümet arasındaki çatışmanın seçmeni başkanlık sistemine ikna için danışıklı dövüş veya kontrollü gerginlik olduğu yorumlarına ne diyorsunuz?

Bu tartışmalar iktidarı yıpratır. Erdoğan’ın kendi partisini bilerek yıpratacağına ihtimal vermiyorum. Biz de bu dönemleri yaşadık. Turgut Bey’le Yıldırım Bey arasında sorunlar vardı. Ama parti içerisinde kaldı. Dışarıya yansıtmadık. Bir de tabii Turgut Bey devlet tecrübesi yüksek bir devlet adamıydı. Bu meseleleri paldır küldür miting meydanlarında konuşmazdı. Bugünkü anayasal sistem cumhurbaşkanı ile başbakanı karşı karşıya getiren bir sistemdir. Erdoğan Davutoğlu yerine oğlu Bilal Erdoğan’ı da getirse bu kriz yaşanır. Cumhurbaşkanının siyasi hayatını incelerseniz, hep aynı çizgiyi izliyor. Çatışmayı seviyor. Elinde değil, huyu bu. Tayyip Bey’i yeni tanımıyoruz. Cumhurbaşkanı olunca başbakanlığından tanıdığımız Tayyip Bey değişir mi? Aynı tavrı devam ettiriyor. Olmayacak şekilde, alışık olmadığımız şekilde söylüyor. Ama şaşırmamak lazım, Tayyip Bey’in değişmesini beklemek hayal görmektir.

Cumhurbaşkanı kaynağı anayasada olmayan yetkiler kullanmaya devam ederse parlamenter sistem, demokratik rejim nereye gider?

Sistem tıkanır, kriz çıkar. İstediği kadar halk seçmiş olsun. Sistem parlamenter sistem, anayasa hâlâ yürürlükte… Şunu unutmamak lazım, cumhurbaşkanının kurduğu bir parti var bugün iktidarda. Özal’ın ANAP iktidarında cumhurbaşkanlığı ile DYP-SHP iktidarındaki cumhurbaşkanlığı başkadır.  Nitekim Özal, Demirel hükümeti tarafından kendi kurduğu Karadeniz Ekonomik İşbirliği toplantısına gönderilmedi. Parlamenter sistem hükmünü icra etti. Uçak vermedi, ödenek vermedi, yurtdışı seyahatini engelledi. Ha, bugünkü cumhurbaşkanı ‘beni halk seçti’ diye gidebilir mi, hayır gidemez. Hükümet istemezse gidemez. Yapabileceği tek şey kararnameleri imzalamak ya da imzalamamaktır. İstediği kadar halk seçsin. Tayyip Bey’in sistem değişmeden başkan gibi davranması AK Parti iktidarından dolayıdır.

Erdoğan’a örtülü ödenek bile tahsis edildi. Özal’ın örtülü ödenek talebi oldu mu?

Hayır, olmadı. Tayyip Bey örtülü ödenek için özel kanun çıkarttırdı ama bu düzenlemenin hiçbir geçerliliği yok, çünkü parlamenter sisteme aykırı. Kanunla ilgili bir Anayasa Mahkemesi denetimi yapılabilir mi? Evet, olabilir. Yarın başka bir hükümet, isterse ödenek miktarı 1 TL’dir, der, Erdoğan’ın elini kolunu bağlar. Türkiye hâlâ parlamenter sistemdir ve Meclis’teki çoğunluk değişirse Erdoğan’ın tavrı da değişir. Tayyip bey o zaman cumhurbaşkanlığına devam eder etmez, bilemem.

 

HDP barajı aşarsa siyasî tablo değişir

 

Partilerin aday listeleri beklenen heyecanı yaratmadı. AK Parti listesine baktığınızda Erdoğan’ın mı yoksa Davutoğlu’nun mu mührünü görüyorsunuz?

CHP önseçim yaparak istikrarı sağlamış, krizi atlatmış görünüyor. Hatırlayın, seçim öncesinde CHP içinde ne tartışmalar, kavgalar olurdu.. iktidar partisinin işi daha zor. Düşünün genel başkan ve başbakan değişti. İktidar bu değişimi parti disiplini sayesinde büyük yara almadan atlattı. Ama  liderlik başka şey… Aday listeleri bu farkı gösterdi. Ama bu seçimin kilit partisi HDP. Barajı aşarsa ortaya çıkacak siyasi tablo çok farklı olur. HDP barajı geçerse iktidarın anayasayı değiştirme hatta referanduma götürme çoğunluğunu yakalaması mümkün görünmüyor. Ben CHP oylarında ciddi bir artış olacağını sanmıyorum. Ama MHP oyları artacak gibi görünüyor. Türkiye’nin bölünmesi endişesi MHP oylarını artırıyor, gördüğüm kadarıyla.

7 Haziran’da nasıl bir tablo öngörüyorsunuz?

Gelecek ne getirecek bilemeyiz. Ama ilanihaye iktidarda kalan parti olmadığı gibi ilanihaye muhalefette kalan parti de yoktur. İktidarlar yaptıklarından ve yapmadıklarından sorumludur. İktidar partileri yıpranır. 3 dönemdir iktidarda olan AK Parti de yıpranmıştır.  Bugün de iktidara en yakın partidir ama kendi içinde çalkalanmaya, hiç alışık olmadığımız kavgalara sahne oluyor.  Bu tartışmalar oy kaybettirir mi, evet kaybettirir. Ama iktidardan düşürecek kadar oy kaybettireceğini sanmıyorum. Siyasette hiç kimse vazgeçilmez değil. Biz en vazgeçilmez olduğumuz zamanda seçimi kaybettik. İktidar partisi birbirine düşecek olursa millet onların nazını çekmez, oturur tercihini değiştirir. Demokrasi kendi yolunu bulur. Sistem kendi alternatiflerini üretir.

 

Silahın dayattığı bir çözüme gidiş var

 

Çözüm süreci iç barışı sağlayabilecek mi?

Kürt meselesini ilk kez kendi içimizde çözmeye çalışıyoruz. Silahla çözülmeyeceğini öğrendik, böyle müzakere ile çözmek lazım. Ama başlangıçta bir yanlış yapıldı. Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklendi. İlk günlerde şahitler huzurunda Beşir Atalay’a söyledim, masaya oturmanın ilk şartı silahların bırakılması olmalı dedim. Silah bırakılmadan bugünkü gibi masaya oturulursa bir aşamada tekrar silahı eline alır. Şimdi silahın istediği gibi bir çözüme doğru gidiliyor. Bu durumda bölünme endişesi taşırım. Toplumun bir kesimi de anladığım kadarıyla bu endişeyi taşıyor.

Cumhurbaşkanlarının partilerine müdahalesi bizde sistem sorunudur. Demirel, DYP’nin işine karışmadı mı? Parti engel olmak istedi, ‘Öyle mi bölerim o zaman seni’ dedi, partiyi böldü. Cindoruk’a parti kurdurdu, Çiller’i hükümetten düşürdü. Özal zamanında da benzer şeyler olurdu ama bugünkü gibi rejime sirayet etmezdi. Özal büyük bir sorumlulukla krizin rejim krizine dönmesini önledi. Erdoğan, bir siyasetçi olarak kesinlikle Özal’dan daha başarılı… Ancak Özal bir siyasetçiden çok devlet adamıydı, devlet tecrübesi çok yüksekti. Erdoğan iyi bir siyasetçi ama devlet tecrübesi az.