Sözcü yazarı ve eski AYM Başkanı Yekta Güngör Özden, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ı Anayasa'nın öngördüğü tarafsızlığa uymadığı gerekçesiyle eleştirdi.Parti kongrelerinde nutuk atmayı inatlaşırcasına sürdürüyor. Çok yanlı ve partizan konuşmalarında ulusu temsil ve ulusal birliğe özen gereklerine aykırı saldırılarda bulunuyor" diyen Özden, "Anayasa'yı devlet temsilcileri çiğnerse başkaları neler yapmaz?" diye sordu. Özden, "Bay RTE' ın tuttuğu dal kuruyor. Esad'a “kardeşim” diyordu, ailece birlikte oldular, şimdi ondan kötüsü yok. Salih Müslim'i kırmızı halılarla karşıladılar, şimdi yargılamak için teslimini istiyor" ifadesini kullandı.
Yekta Güngör Özden'in, "Çürüme mi ?" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Atatürk'ün önderliğinde adım attığımız çağdaş uygarlık yolunda atılımlarımızı hızlandırarak aldığımız sonuçlarla yetinmeyip yeni başarıları birbirine eklememiz gerekirken, artan nüfusa ve zamanın kazandırdığı olanaklara karşın, özellikle 14 Mayıs 1950'den sonra partizanlıkla yapılan ayrımlar ve ayrıcalıklarla, demokrasiyi kötüye kullanma nedeniyle giderek karanlığa gömülmekteyiz. Süleyman Demirel, Turgut Özal dönemlerinden sonra RTE süreciyle büsbütün ulusal yapının ve değerlerin gölgelendiği ürkütücü bir ortama sürüklenmekteyiz.
Toplumsal barış, ulusal dayanışma, karşılıklı, düzeyli yurttaşlık ilişkilerinin yerini koyu partizanlık ve inanç sömürüsüyle desteklenen karşıtlık almış, ulusumuzun yaraşır olduğu tüm güvenlik, mutluluk ve esenlik güzellikleri yitirilmiştir.
İktidar kesiminden yüksek seslerle gelen çağdışı yönelişler, kanun hükmünde kararnamelerle gerçekleştirilen hukuksuzluk, yapılanma ve dayatmalar değişik kesimler üzerindeki ağır baskılar, cezaevlerine doldurulan aydınlar, bilim insanları ve gazeteciler, katlanılan güçlükleri giderek ağırlaştırmaktadır.
Hukuka ve özellikle Anayasa'ya aykırı seçim kuralı değişiklikleri, “ittifak” adı altındaki yapay ortaklık, iktidarın direnişine ve tutkusuna katkı veren MHP'nin siciline yazılmaktadır. Bu parti, yeni üyelerin katıldığını söylese de güvenini yitirmekte, iktidar partisinin yedeği olmaktan öte onun buyruğunda, ona teslim olmuş durumda görülmektedir. İyi Parti'nin aldığı yol, seçimde gerçek boyutlarıyla ortaya çıkacaktır. Gerici ve tutucu işbirliğinin ne sonuç verdiği de görülecektir. İktidar partisi nutuk atmakla, karşıtlarına saldırmakla, karalayıp suçlamakla kendi kusurlarını ve suçlarını örtemez, unutturamaz.
Dünyanın çağdaşlık-uygarlık göstergelerinde Türkiye'miz hep gerilerde kalmaktadır. Elbet zamanın, ilişkilerin, olanakların elverdiği kimi iyi şeyler oluyor ama genelde durumumuz düşündürücü ve üzücü. Sesler ardarda hep kısılıp kesildiğinden gerçekleri halkımızın kavraması engelleniyor.
İşte 4 Atatürk'ün koltuklarında oturanların Atatürk'e en çirkin saldırılarda bulunan bir kimseyi hastanede ziyaret etmeleri hiçbir insanlık anlayışıyla savunulamaz. TBMM ve AKP başları, sıfatlarına ve kurumlarına özen göstermemişlerdir. İktidar partisi genel başkanı, iyi örnek olmuyor. Bir kez Anayasa'nın öngördüğü tarafsızlığa asla uymuyor. Parti kongrelerinde nutuk atmayı inatlaşırcasına sürdürüyor. Çok yanlı ve partizan konuşmalarında ulusu temsil ve ulusal birliğe özen gereklerine aykırı saldırılarda bulunuyor. Anayasa'yı devlet temsilcileri çiğnerse başkaları neler yapmaz?
Bay RTE' ın tuttuğu dal kuruyor. Esad'a “kardeşim” diyordu, ailece birlikte oldular, şimdi ondan kötüsü yok. Salih Müslim'i kırmızı halılarla karşıladılar, şimdi yargılamak için teslimini istiyor. Başta ekmek, tüm gıdalarda üretici ve satıcı oyunlarıyla duyulan usanç ve yöneltilen eleştiriler dayanılmaz düzeye geldi ama önleme çabaları yetersiz.
“Nasıl insanlık, nasıl yurttaşlık?” dedirten durumlar yaşanıyor. Memuru, işçiyi, emekliyi güç durumlarda bırakan yaşam pahalılığı, kapanan işyerleri, şirketler, kiralık ve satılık taşınmazlar artarken iktidarın şeker fabrikalarını da satarak siyasal açılımlarına olanak sağlaması birçok aykırılıklara ve sakıncalara kapı açmaktadır. Milletvekilleri, herkesi kendileri gibi ödenek-yolluk alıyor sanıyor olmalılar. İktidar kesiminin çok yüksek ücretli kalabalık danışmanları ayrı. Eğitimdeki dinselleşme ve bozulmanın ülkeye ne ölçüde ve nasıl zararlar vereceği yeterince düşünülmüyor.
Boşanmalar arttı. Borçlar arttı. Cezaevleri yapımı hızlandı. Cezaevlerinde kalanlar yoğun. Çok eşlilik artarak sürüyor. Fesli liboşlar arttı. Kimi feslileri, Atatürk düşmanı oldukları belirgin olmasına karşın, iktidar başları hastanede ziyaret ediyor. Acaba kaç bilim adamını, sanatçıyı, sporcuyu, yazarı ziyaret ettiler?
Fetvalar peşpeşe geliyor.
Gasp olaylarının ardı arkası kesilmiyor.
Gençlerde, özellikle 4 çocuklarında sigara içenlerin sayısı ürkütüyor.
Giyim kuşam derbederliği ilginç durumlara neden oluyor.
Haydutluk ve hırsızlık olayları birbiriyle yarışıyor. İşsizlik gerçeği, istatistikleri yalanlıyor.
İflâs işlemleri mahkemeleri yoruyor.
Hafriyat kamyonlarının önde gittiği iş kazaları önlenemiyor.
İçki tüketimi büyüyor.
İmar değişiklikleri ve bozuklukları sürüyor. İntiharlar toplumun yarası durumuna geliyor.
Kaçak ve aykırı yapılanmaların önüne geçilemiyor. Kadınlara saldırı toplum düzeyimizi ve düzenimizi yıkıyor. Konuşma bozuklukları ve çirkinlikleri utandırıyor.
Medreseye dönüşen eğitim yerlerine göz yumuluyor.
Öğrencilerin yurt, dinlenme, kitaplık, burs sorunlarına çözüm çabasına girilmesi yeterli olmuyor.
Öğrencilere “tâciz” etkin yaptırımlara bağlanmıyor.
Silâhlanma ve ruhsatsız silâh kullanma giderek çoğalıyor.
Sahte gıda, sahte para, sahte kimlik, sahte diploma, satılık mallar listesi büyüyor. Uyuşturucu alışkanlığının önü alınamıyor.
Trafik kazalarındaki sayı kabarıyor. Yolsuzluk, yoksunluk ve suçlar da böyle. Daha neler neler.. Hepimize çok iş düşü