Eski Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Yekta Güngör Özden, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurul'unda ikinci tur oylaması yapılan ve partili cumhurbaşkanlığı sistemini öngören anayasa değişikliği teklifiyle ilgili olarak "Maddelerin içerikleri yapay savurmalarla değerini yitiriyor. İlgisizliğin, bilgisizliğin, bağnazlığın ağırlığıyla halkoylamasına güvenmek de gerçekleri örtmüyor" dedi. "Seçimlerde her yurttaşın bir oy kullanması ayrı" ifadesini kullanan Özden, "Anayasa değişikliğinde Anayasa profesörü ile sâde bir yurttaşın bir oy kullanmasının gerekçesi inandırıcı, doyurucu ve gerçekçi midir?" diye sordu.
Yekta Güngör Özden'in "Akıntıya kürek" başlığıyla yayımlanan (19 Ocak 2017) yazısı şöyle:
Gereklileri ötelenip gereksizleriyle uğraşılan Anayasa değişikliğinin neden olacağı sorunlar gözardı edilmekle büyük bir sakıncanın kucağına düşülmektedir. Toplumun büyük bir çoğunluğunun olurunun alınamayacağı anlaşılan, anamuhalefetin karşıtlığı açık, Anayasa değişikliğine ilişkin yetkin ve yansız bilim insanlarının eleştirileri de gözardı edilmektedir. AKP'nin günümüz milletvekillerinin nerdeyse dörttebirinin Fetullahçı olduğundan söz ediliyor. Bunlar, RTE'ın kendini bunlarla ilgisiz göstermek için ilk seçimde dışlayacağı endişesinde gösteriliyorlar. O zamana kadar milletvekilliğini sürdürmek ve şimdi Fetöcülükle suçlanmamak için Anayasa değişikliğine “Evet” dedikleri konuşuluyor. Suçlanmak ve dışlanmak korkusu, içerde kalıp destek vererek rahatlatılabilir ama bir gün duyacakları ağır pişmanlıktan kurtulamazlar. İş işten geçince yazıp söylemenin, yakınmanın hiçbir yararı olmaz. Karanlığa sürüklendiğimizin ayırdında olmalıyız.
MHP'lilerin kanıksanmış bir gösteri niteliğindeki karşı çıkışlarıyla (kimilerinin “Milyarları olsa ne yazar?” dedikleri) günümüz Başbakanı B. Yıldırım'ın savunduğu Anayasa'nın ilk dört maddesinin iktidarcıların tutum ve davranışları karşısında sözde kalmaktan öte bir varlığı olmuyor. Maddelerin içerikleri yapay savurmalarla değerini yitiriyor. İlgisizliğin, bilgisizliğin, bağnazlığın ağırlığıyla halkoylamasına güvenmek de gerçekleri örtmüyor. Seçimlerde her yurttaşın bir oy kullanması ayrı. Anayasa değişikliğinde Anayasa profesörü ile sâde bir yurttaşın bir oy kullanmasının gerekçesi inandırıcı, doyurucu ve gerçekçi midir? TBMM'nin saygınlığına, milletvekili onuruna aykırı Meclis görüntüleri üzüntüyle izlendi.
Devlet yapısı bozulmuş, dinci teröristlerin girmediği devlet organı ve birimi kalmamış. Bağımsızlık, özgürlük, özerklik geçerliğini ve anlamını yitirmiş. Partizanlık almış yürümüş. Her yere yandaşlar doldurulmuş, doldurulmakta ve olası ortaklara kadrolar ayrıldığı, makamlar önerildiği konuşulmakta. Cumhuriyeti kazandıran ilkelerle cumhuriyetin nitelikleri bir yana atılmış, ilkellik ağır basmış. Gericilik, tutuculuk etkin ve egemen olmuş. Tarikatlar, cemaatler, ümmetçilik alabildiğine. Siyasal haydutluk sayılacak oluşumlar birbirine ekleniyor. Kadın ölümleri, çocuk yitikleri durmak bilmiyor. İktidarın, düşüş ve çöküş döneminde abartılı savunmaları ve övünmeleri artık güldürüyor. Lâiklik karşıtı terörü (İstanbul'da 13 Aralık 2016'da Üsküdar Belediyesi araçlarının da kullanıldığı söylenen mitingde hilâfet çağrısı yapılmıştı), Atatürk'e karşı terörü, dinci terörün yinelenmelerini önleyecek etkinlik ve biçimde kınayan iktidar ilgilisine rastlamadık. Siyasal islâmın acısıyla kanlanan ve kararan Ortadoğu'ya ilişkin barıştan söz edenler unutulmadı. İnsanlığın günümüz düşmanı teröre nerde, nasıl olursa olsun herkesin karşı çıkması insanlık borcudur.
Durum böyle olmak gerekirken, lâikliği savunan gençlere saldırılması (Sakarya'da), lâiklik eyleminde gözaltılar (Artvin Hopa'da), IŞİD'lilerle önceki sıcak ilişkiler siyasal yaşamın utandıran yönleridir. “Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanlığı” sanı gerçekte Batı'nın Ortadoğu oyunlarının taşeronu olmaktı. Son zamanlarda ABD ile ters düşmek ABD'nin ortaklarıyla da uzaklaşmaya neden oldu. AKP'ne önceleri destek veren ABD'nin tutumundaki çizgi Donald Trump'la belirgin olacak. AKP'nin Kıbrıs'ta da ödün vererek kendini ayakta tutacak güç aradığı tartışmaları sürüyor. Atatürk ve İnönü karşıtı Müfredat Programı taslağı da gündemde.
Türkiye Barolar Birliği'yle Ankara, İstanbul, İzmir başta kimi barolarla kimi mimar ve mühendis odaları dışında demokratik kitle örgütlerinden, üniversitelerden ses yok. Bay RTE “Milletim..” diyor ama milletinin adını söylemiyor. Yandaş, yalaka, yardakçı, uydu, uşak, dönek, çıkarcıların yalan ve iftiraları sürüyor ama kervan da yürüyor. Terör örgütlerine ilişkin tutuklamalar (asker, sivil, kadın‐erkek) yaşanan tehlikenin boyutlarını gösteriyor. Birlik ve dayanışmanın önemi iyice beliriyor. Hepimize sorumluluk düşüyor, en büyüğü de iktidara.
Bay RTE yeni tip cumhurbaşkanı olunca neler yapacak kestirmek güç, hattâ olanaksızdır. Bir AKP milletvekilinin Anayasa'nın ilk dört maddesinin değişebileceği görüşü, yandaşları bilinen bir gazetecinin söylemi hilâfetin de getirilebileceği olasılığını güçlü kılmaktadır. Engel olacak güç yok. Bugün Anayasa'ya tam bağlı kalınmıyor ki yarın kalınsın. Anayasa'nın 103. maddesindeki anddaki “...milletin bölünmez bütünlüğünü.. koruyacağıma.. ‐..millî dayanışma.. içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma... aldığım görevi TARAFSIZLIKLA yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda namusum ve şerefim üzerine andiçerim” açıklıkla siyasal yarış içindeki bir partinin genel başkanlığı nasıl bağdaşır. Hele bu parti muhalefet partisi durumuna düşerse devlet işleri nasıl görülür? Anayasa değişikliğine oy veren milletvekilleri ile oy vermesi olası yurttaşların çok iyi düşünmeleri gerekir. İnanmak ve güvenmekle sorun çözülmüyor. Cumhuriyeti sözde bırakan, her tür sakıncaya açık bir değişiklik karşısındayız. Konumu tarafsız olmayanın tarafsız davranması düştür.