Eski Deniz Harp Okulu Komutanı Türker Ertürk, Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı iken hakkında soruşturma başlatılıp Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın imzası ile Genelkurmay emrine çekilen ve sonrasında "Onurum ziyadesiyle örselenmiştir" sözleri ile istifa eden Tümamiral Cihat Yaycı'yı yazdı.
İnternet sitesinde " Yaycı'nın Arka Planı" başlıklı bir yazı yazan Türker Ertürk, "Yaycı’nın şık olmayan, onur kırıcı, devlet aklından uzak, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gelenek ve göreneklerini bir defa daha tahrip eden bu görevden alınma sürecini tasvip etmek mümkün değil" diyerek Yaycı ile ilgili gerçeklerin 'sevimli' olmadığını söyledi. Ertürk Yaycı'nın istifasında Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın etkili olduğunu yazdı.
Ertürk'ün yazısı şöyle:
"Hulisi Akar, Yaycı’yı TSK içinde istemiyor, onu kendi otoritesine ve TSK’nın hiyerarşik sistemine karşı tehdit olarak görüyor. Geçen yıl, askeri bir şura özelliğini kaybetmiş ve siyasallaşmış olan Yüksek Askeri Şura’da (YAŞ) Yaycı terfi ettirilmeyerek hem ikaz edildi, hem de bir şans verildi; daha düşük bir profil sergilemesi, medyatik olmaması, medyayı bazı gazeteciler üzerinden manipüle etmemesi ve hiyerarşik düzenin dışına taşmaması için!
Esasında; AKP Genel Başkanı ikisini de seviyor ve tutuyor. İkisi de Erdoğan’ın adamı. Ama birisi ötekini istemiyor ve kendine yönelik tehdit olarak değerlendiriyor. Yaycı da geçen YAŞ’tan bu yana istenen düzelmeyi göstermeyince, bardağı taşıran son damla ile birlikte Erdoğan tarafından Akar’ın talebine istinaden görevden alındı. Yaycı medyayı kullanarak ve manipüle ederek kamuoyu baskısı ile durumsal üstünlük sağlayıp tekrar görevine iadeyi sağlamaya çalıştıysa da başaramadı. İki ay sonra emekli edileceğini anlayınca, çareyi istifa etmekte buldu.
Erdoğan, tuttuğu iki isim arasından Akar’ı tercih etti ve diğerinden şimdilik vazgeçti. Çünkü Hulusi Akar daha vazgeçilmezdi. Akar’ı vazgeçilmez kılan ise 15 Temmuz Darbe Girişimi öncesi, sırası ve sonrasında yaptıkları ve yapmadıklarıydı. O dönemin gri bir dönem olduğunu, aydınlatılmasının kasti olarak iktidar tarafından engellendiğini çok net olarak biliyoruz.
Yaycı akıllı, sosyal ağı ve irtibatları geniş olan, iyi öğretim almış, kendini yetiştirmiş ama ele avuca sığmayan, ihtirasları gem vurulacak gibi olmayan ve öfkesini kontrol etmekte çok ciddi sorunlar yaşayan birisi. Geçmişte öfke kontrolü yüzünden başı çok ciddi biçimde ağrımış, yasal olarak belaya da girmiş ama büyükleri “Akıllı çocuktur, düzelir” değerlendirmesiyle kendisini kollamışlar ve korumuşlar.
Yaycı, rütbesinin ve görevinin gerektirdiği gücün çok ötesinde bir güç kullanıyordu. Bu gücü de Erdoğan’dan alıyordu. Onun makamına randevusuz girebilen tek asker olduğu biliniyor. Bu gücü nedeniyle; bırakın astları ve emrinde görev yapanları, üstleri ve amirleri bile Yaycı’dan çekiniyorlardı.
Yaycı’nın böyle bir yüksek profil çizmesinden, medyayı da yönlendirerek komutanlarını gölgede bırakmasından, özellikle Türk Deniz Kuvvetleri’nde ne yapılmışsa ve yapılıyorsa Yaycı yapmıştır algısının yaratılmasından Hulusi Akar başta olmak üzere tüm komutanları memnuniyetsizdi.
Şimdi gelelim FETÖ, Mavi Vatan ve Libya konularına. Bir an için Yaycı gidince FETÖ ile mücadelenin duracağını kabul edelim. Yaycı, FETÖ ile mücadelenin sadece Deniz Kuvvetleri’ndeki bacağını temsil ediyor. Deniz Kuvvetleri’nin personel sayısı ise tüm askeri, polisi, jandarması, yargısı ve diğer bakanlıkları da hesaba katarsanız yüzde 1 bile değil. Ayrıca; Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özbal ve Donanma Komutanı Koramiral Ercüment Tatlıoğlu FETÖ’cü mü? Yaycı’nın yerine Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanlığı’na bakacak olan ve FETÖ’nün kumpasları ile acı çekmiş ve hapse atılmış olan Tümamiral Yankı Bağcıoğlu FETÖ ile mücadeleyi durdurup, yardım mı edecek? Göreceksiniz; bugüne kadar FETÖ ile mücadelede ne yapıldıysa, bundan sonra da aynen devam edecek.
FETÖ’nün Yaycı’ya sıra dışı bir düşmanlık yaptığı ve ölümle tehdit ettiği doğru. Ama bunun en büyük nedeni FETÖ’nün Yaycı’yı ihanetçi olarak görmesidir. En azından, bir dönem flört edilmiş gibi. 2014’de yayınlanan “Deniz Kuvvetleri’nde FETÖ şeması” başlıklı haberde 60 isim yer alıyor ve bunlardan birisi de “C.Y.” kısaltması ile Yaycı’nın olduğu iddiası. O isimlerden 59’u 15 Temmuz sonrası ya tutuklanmış ya da kaçmış.
Yaycı’nın kız kardeşinin eşi; 15 Temmuz Darbe Girişimi’ne aktif ve önde gelen isimlerden olarak katılan Sahil Güvenlik eski Komutanı Hakan Üstem. Tabii ki bu akrabalık Yaycı’nın FETÖ’cü olduğunu göstermez. Yaycı’nın 15 Temmuz’da Marmaris’te Erdoğan ile aynı otelde olduğu ve gece 23:30’da otelden ayrılış yaptığı tesadüfü de var. Yaycı aynı zamanda FETÖ’cülerin tespiti açısından başarılı bir çalışma olan FETÖMERE’nin de mucidi. FETÖ’cülerle hem meslekte iken hem de istifa ettikten sonra mücadele etmeme rağmen; FETÖMETRE çalışmasını ben bu kadar başarılı hazırlayamazdım.
Yaycı; aynı zamanda bazı çevreler tarafından maksatlı olarak Mavi Vatan konseptinin, kavramının, doktrininin mucidi ve kahramanı olarak da gösteriliyor. Bu doğru değil! “Mavi Vatan” ismi; yeni olmasına ve halkın gündemine girişi de son zamanlara denk gelmesine rağmen kavram olarak çok eski. Deniz Kuvvetleri’nin asıl ve birincil görevi; Türkiye Cumhuriyeti’nin denizlerdeki hak ve menfaatlerinin korunmasıdır. Bu; Mavi Vatan demektir. Bunun içinde Kara Suları, Bitişik Bölge, Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge gibi hukuki kavramlar ve farklı egemenlik haklarına sahip alanlar var. Bunun halk tarafından kolayca anlaşılması için Mavi Vatan adlandırılması yapıldı. Yoksa; uluslararası hukukta böyle bir adlandırma yok! 1979’da Deniz Harp Okulu’ndan mezun olurken, mezuniyet tezim “Kıta Sahanlığı” idi. Yani; Mavi Vatan!"