Balyoz davası kapsamında yaklaşık 3,5 yıl cezaevinde kalan eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek, 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin olarak, “Bu bir imam darbesidir” ifadesini kullandı. Örnek, “ABD, 1980’li yıllardan beri Gülen’i kullanıyor. Üst akıl dedikleri CIA” iddiasında bulunarak, "Her tarafta gelişip yerleştiler. Sağı da solu da bunu bildiği halde görmezden geldi. Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu yargılanırsa şaşırmam. Ve bence yargılanmaları lazımdır" diye konuştu. Örnek, "O dönem FETÖ'yle kim uğraştıysa başına bir bela geldi. Ama Hilmi Özkök'e bir şey olmadı" ifadesini kullandı.
Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ da, Hürriyet'ten Çınar Oskay'a verdiği (4 Eylül 2016) söyleşide, "2010 Şûrası’nda kendisinin istemesine rağmen üç kişinin terfi ettirilmemesi, Kara Kuvvetleri Komutanlığı için Necdet Özel isminin önerilmesi konusunda dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü daha ‘ısrarlı’ gördüğüne" vurgu yapmıştı. Başbuğ, "Neden olabilir?" sorusuna "Yorum yapamam. Ama en azından onu ben daha ısrarlı gördüm" yanıtını vermişti.
Sözcü gazetesinden Özlem Gürses'in sorularını yanıtlayan (6 Eylül 2016) Özden Örnek'in açıklamaları şöyle:
– 15 Temmuz gecesinde neredeydiniz?
Evde film seyrediyordum. Oğlum aradı İstanbul'dan “Baba, acayip şeyler oluyor” dedi. Tam o sırada bir iki isim geçti televizyonda, onları görünce dedim ki “Bu darbe ve imamın darbesi.”
– Bilinen, beklenen bir şey miydi FETÖ darbesi?
Fethullah'ın 1980'li yıllardan beri bir iktidar hırsı var. O zamanlar söylemiş zaten; “Adliye, Harbiye ve Mülkiye.” Bir nevi misyonerlik görevi üstlenmişler, Türkiye'yi İslami bir devlet haline getirmek istiyorlar.
– Bugüne nasıl gelindi?
2012 Şubat'ındaki MİT krizine kadar, AKP ile ittifak içinde gelindi. 2010 yılındaki 12 Eylül referandumu FETÖ'cü yargı mensuplarının işini kolaylaştırmak için yapılmıştı. Bunun tapesi de var, Sadullah Ergin, Başbakan Erdoğan'ı arıyor, “Bu liste geldi Yargıtay için, bunun büyük çoğunluğu Fethullahçı” diyor. Erdoğan'ın yanıtı şu “Kıblelerimiz aynı”. Bu konuşmayı kaydeden ve sızdıran da FETÖ.
– Ama yollar ayrıldı…
7 Şubat 2012'de Hakan Fidan olayıyla ayrıldı. FETÖ, 7 Şubat hamlesi ile MİT'in yönetim kadrosunu ele geçirmek istedi. Başbakan bunu gördü. O tarihte Başbakan boş bulunsa, ya da ameliyat sırasında narkozlu olsa, Fidan'ı tutuklayacaklardı ve biz bugünkünden çok daha kötü bir noktada olacaktık. İşte 7 Şubat, kopuşun başlangıcıdır.
– TSK niye kendini korumadı, koruyamadı?
Komutanların bir kısmı korktu, FETÖ'ye mani olmaya çalışan her komutanın başına bir şeyler geldi. Yüksek Askeri Şura'da AKP'nin ilk katıldığı toplantıda biz birçok subay ve astsubayı ihraç ettik. Tümüne şerh koydular. İzah etmeye çalıştık “Bakın, bunlar cemaat mensupları, bunlar başkasından emir alıyorlar!” dedik. İnanmadılar. Attıklarımızın hepsine de AKP belediyelerinde iş verdiler.
– Gülen müstakil bir adam mı, arkasında “üst akıl” var mı?
Gülen'in bu işe adanmış ve çok eğitimli bir ekibi olduğunu düşünüyorum. Üst akıl meselesine gelince; CIA kastediliyor bundan. Ben kuvvet komutanıyken, 2004 yılı Ocak ayında bir dosya geldi. Washington'da bir düşünce kuruluşunun tertiplediği seminerin kitapçığı. Konu, “Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika.” Bunların arasında Türkiye de var. Seminerin sonuç bildirgesi şu: “Bu ülkelerin tümünde bir rejim değişikliğine ihtiyaç var ve buna başlayalım.” İyi de nasıl olacak bu rejim değişikliği? Seminerde o da konuşulmuş; “Yerel güçleri kullanacağız” demişler. Türkiye'de kullanılacak “yerel güç”ün ne olduğu da açıkça ifade edilmiş “Fethullah Gülen Hareketi.” Bakın, yıl 2004. Her şey bu kadar açık. Ben bu kitapçığı görevdeki her makama bildirdim.
– ABD Gülen hareketini kullandı mı, yoksa bizzat tohumunu ekti, kurdu mu?
Buna yanıt veremem, ama 1980'lerden beri ABD Yeşil Kuşak Projesi'nin peşinde. Yüzde 100 eminim ki, o seminerde Gülen'in ismi açıkça ifade edildiğine göre, 1980'li yıllarda da ABD yine Gülen'i kullanıyordu.
– Ne kadar farkındaydı yönetimler bunun?
Bunu söylediğiniz zaman, herkes 28 Şubat'ı hatırlatır. 28 Şubat bir hataydı, ama Fethullah Gülen hareketini destekleyecek bir hata değildi. Gülen asıl 1990'dan 2000'e kadar her tarafta gelişti, yerleşti. Bunu tüm siyasetçiler, sağı da solu da bildiği halde görmezden geldi.
– Türkiye bunu daha fazla demokrasiyle çözebilir miydi?
O kadar önemli bir soru ki bu! TSK'nın içinde diyelim ki 10 bin Fethullahçı var. Bunu öğrendikten sonra temizlemek zor! Yapacağınız iş ne? O rakamı 10 bine getirtmemek. Bir aslan çıktı; Nuh Mete Yüksel, Gülen hareketinin terörle yargılanması gerektiğini söyleyen o iddianameyi yazdı. Ne oldu peki? Yüksel, bir kasetle davayı bırakmak zorunda kaldı, hiçbir siyasetçi de arkasında durmadı. İlk kaset kumpasıdır işte bu. Sonra Baykal, MHP… Hep aynı yöntem. Zaman geçtikçe FETÖ iyice yerleşti. 2006 yılında da AKP hükümetinin yaptığı bir yasa değişikliği ile Gülen, o soruşturmadan beraat etti!
– Bunu niye yaptılar sizce?
AKP 2001 yılında kuruldu, 2002'de erken seçime gidildi. AKP bu seçime hazırlıksız yakalandı, elinde para yok, kadro yok, bir devlet bürokrasisi yok. Baktılar Gülen'de bunların hepsi var, bu yüzden işbirliği yaptılar, biraz da mecbur kaldılar. Ta o zaman da beri tek sandalyede iki kişi oturuyordu aslında. Ve bu iş ortaklık bozulana kadar devam etti.
– Davutoğlu ya da Gül yargılanırsa şaşırır mısınız?
Hiç şaşırmam! Ve bence yargılanmaları lazımdır. Bunu böyle yazabilirsiniz.
Oramiral Özden Örnek, 2011 yılında Balyoz kumpasında cezaevine konuldu. Yaklaşık 3 yıl tutsak kaldı. Darbe iddiasıyla 20 yıl ceza aldı. Haziran 2014'te Anayasa Mahkemesi'nin hak ihlali kararıyla tahliye oldu ve beraat etti. Örnek, Ergenekon kumpasına bahane yapılan günlükleri için şöyle dedi: “Geçen zaman içerisinde bu olayın Fethullah Gülen müritleri tarafından tezgahlandığına ilişkin daha çok bilgiye ulaştım. Bugün bunu daha emin olarak söyleyebiliyorum; zira bu olayda iddia sahibi olanların hemen hepsi bugün tutuklu. Ben 2001 senesinde okul hatıralarımı yazmaya başlamıştım. Yazılı metinlerin diğer kısımlarında o kadar çok çelişki vardı ki! Özellikle de Alper Görmüş'ün (aranıyor kendisi) “Darbe Günlükleri” dediği kısımlar ile oynandığı çok açıktı. Söylediklerimin ayrıntılarını merak edenlere 2014 yılında yazdığım kitabımı okumalarını öneririm. Zamanında aleyhimde fırtına koparanların hiçbiri kitabım hakkında en ufak bir yorumda bulunmadı veya bulunamadı.”
– AKP iktidarının ilk yıllarında Erdoğan'ın “Fethullah Gülen örgütüyle mücadele edilecektir” denilen bir MGK belgesinde imzası yok mu?
Var. Ben o MGK toplantısında vardım. 2004 yılı Haziran sonuydu. Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök o toplantıda şöyle dedi: “Eğer tedbir almazsanız, bunun sonu felaket olur!” Bunların hepsi o kayıtlarda var. O tarihte Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanı da Sezer. İmzalardan biri de bana ait. Ve biliyor musunuz benim Balyoz davasına eklenmemin tek nedeni de bu!
– Hatırlıyorum. Taraf Gazetesi kullanıldı bu iş için…
Evet. O yayından sonra bütün bakanlar TV'lere çıkıp, bu MGK kararını kaale almadıklarını ve hiçbir işlem yapmadıklarını övünerek anlattılar.
– Siz sadece o MGK belgesi yüzünden mi Silivri'ye gönderildiniz?
Evet. Özkök'ün de imzası vardı ama o korundu. Kendisi çok mantıklı biridir, çoğu yaptığı işlerde takdir ederim onu. Ama bir nedenden siyasiler onu çok tuttu. FETÖ'yle kim uğraştıysa başına bir bela geldi. Ona bir şey olmadı.
– Bugün yaşananlara baktığınızda size kumpas kuranlar için “beter olsunlar” diye mi düşünüyorsunuz yoksa…
“Çok yazık oldu bu ülkeye, çok çok yazık oldu” diye düşünüyorum. Türkiye huzur dolu bir ülkeydi, huzursuz bir ülke haline geldi. Bu iş bittiği zaman bunlardan bunun hesabını sormaya karar vermiştim. Kumpas mağdurları olarak biz suç ihbarında bulunduk bu FETÖ'cülerle ilgili, bunların yargılanması lazım diye. Bu dava açılsın biz de müdahil olacağız. Bekliyoruz bunu hâlâ.
– Türkiye'de neden bu çeşit radikal hareketler bu kadar destekçi bulabiliyor? Yoksulluk mudur bunun temeli, Türkiye'nin kendisini yönetme aczi midir?
O kadar çok şeyi biz, bize bedava verilmiş zannettik ki. Cumhuriyeti, her zaman var zannettik. Cumhuriyet, Cumhuriyet'i korursan var. Laiklik, laikliğe sahip çıkarsan var. Biz dinimize bile sahip çıkmadık! Türkiye'deki Müslümanlık, dünyada başka eşi benzeri olmayan bir Müslümanlıktı. Baksanıza, ne hale geldi… İnsanlar artık TSK'ya, siyasete, yargıya, medyaya hiçbir şeye inanmıyor.
– Ümitli misiniz?
Ben her şeye rağmen ümitliyim. Bunların hepsi gelip geçici şeyler, zamanla düzelecek.
Ve biliyor musunuz biz bize yeteriz. Huzur içinde bir Türkiye her türlü sorununu çözer. Bu huzurun en büyük aracı da vatansever siyasetçiler ve güçlü bir TSK'dır.
'Darbe günlükleri'yle gündeme gelmişti
Oramiral Özden Örnek, Nokta dergisi'nin 29 Mart 2007 tarihli sayısında kendisine ait olduğu iddia edilen günlük notları haberi ile gündeme gelmişti. Örnek’in tuttuğu iddia edilen günlüklerde, bazı orgenerallerin 2004’te askeri darbe yapmayı düşünüp hazırlıklarını yaptığı ancak sonradan Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök’ün bu darbe teşebbüslerini engellediği öne sürülüyordu. Dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek ve dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı İbrahim Fırtına, 5 Aralık 2009’da Ergenekon soruşturması kapsamında darbe teşebbüsü iddiaları ile ilgili “şüpheli” olarak ifade vermişti. Gölcük Donanma Komutanlığı’nda İstihbarat Daire Başkanlığı’nda yapılan aramalarda bulunan CD’lerde bu günlükleri teyit eden 'Balyoz darbe planı'nın bulunduğu iddia edildi. Dönemin Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur, Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman, Deniz Kuvvetleri Komutanı Örnek ve Hava kuvvetleri Komutanı Fırtına ve 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan’ın da aralarında bulunduğu 236 asker hakkında darbe girişiminden dava açıldı. Günlükleri reddeden Özden Örnek, 21 Eylül 2012’de sona eren Balyoz davasında 20 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Daha sonra davanın bozulması üzerine yeniden yapılan yargılama sonucunda hakkındaki iddiaların tamamının uydurma ve delillerin sahte olduğu anlaşıldığından beraat kararı verildi.