Eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, İslam dünyasının içinde bulunduğu durumun portresini çizerken, "Bugün İslam dünyasında şiddetin, terörün, nefretin olduğu doğrudur. Bununla yüzleşmemiz gerekiyor. İslam adaletten çok söz eder, fakirin yanında olmaya teşvik eder ama bugün İslam dünyasında insan değeri çok aşağılarda" dedi. "Toplumun sosyal, ekonomik ve siyasal hayatında çok büyük çatlaklar, zaaf noktaları varsa ve fırsat eşitliği yoksa, insanlar tüm sorunlarını dini alana taşıyıp, öfke ve kavgalarını din üzerine yapabiliyorlar" diyen Bardakoğlu, "Sorunlar giderilmeden 'İslam barış dinidir' demeniz karın doyurmaz. Zemin çok kötüyse dinin yapacağı katkı sınırlıdır" ifadesini kullandı.
"Küçük çocukların evliliğini din adına elbette savunamazsınız. Kitap böyle yazıyor diyerek olayın geçiştirilmesi savunulmaz" diyen Bardakoğlu, "Bu duruma ilk onların karşı çıkması gerekir. Fakat bazen önde yürümek yerine, önde yürüyenlere mani olup, din adına karşı çıkabiliyorlar. İslam âlimleri öfkeli ve hırçın. Din dili ideolojik ve ayrıştırıcı oldu" görüşünü dile getirdi.
Prof. Bardakoğlu, "İslam üzerinden siyaset yapılması, İslam’ın ideolojik bir düzleme çekilmesi, İslam’ın kendisine büyük zarar verdi" derken, yılbaşı kutlaması tartışmalarına ilişkin olarak Diyanet'in durduğu noktayı ise şu sözlerle açıkladı:
"Kutlama günah olmaz. Yılbaşını, hicri yılı ya da miladi yılı kutlamak da günah değildir. Hatta güzel bir davranıştır. İnsanların yeni yılı kutlamasına diyanet ve din bir şey demez. Diyanetin ve din hocalarının demesi gereken şey 'Kutlamana haram bulaştırma. Kutlamana içkiyi, kumarı karıştırma' olmalıdır."
Habertürk'ten Kübra Par'ın sorularını yanıtlayan (8 Ocak 2016) Ali Bardakoğlu'nun açıklamalarından bazı bölümler şöyle:
Bugün İslam dünyası denildiğine bir Batılının aklına terör, savaş, geri kalmışlık, kadınların aşağılanması, otoriterlik, bilim sanatta geri kalmışlık ve körfez ülkelerindeki abartılı lüks tüketimi geliyor. Neden böyle bir manzara ortaya çıktı?
Batılıların da bizim de görme biçimimizde biraz yanlılık var. İslam tarihinde bilimde, teknolojide, bilgi üretiminde başarılı olunan altın dönemler var. Ama bugün İslam dünyasında şiddetin, terörün, nefretin olduğu doğrudur. Bununla yüzleşmemiz gerekiyor. Kadın hakları, kız çocuklarına ayrımcılık, eğitim, sağlık, çevre gibi temel açılardan gerideyiz. Mesela milli gelirlerin İslam ülkelerindeki dağılımı ve sosyal adalet konusu... İslam adaletten çok söz eder, fakirin yanında olmaya teşvik eder ama bugün İslam dünyasında insan değeri çok aşağılarda.
İslam dünyası niye bu noktaya geldi?
İslam dünyasının geri kalmışlığını sadece dinle ilişkili olarak açıklayamayız. “Dinimizi yanlış anladığımız için bu noktaya gedik” diyemeyiz çünkü din tek başına toplumların kalkınmasının ya da geri kalmasının amiri değildir. İslam’ın ilk dönemlerinde büyük bir medeniyet kurduk ama bunu sadece dini iyi anladığımız için kurmadık. Din bir motivasyondu ama dünyayı iyi anladık, gerçeklerle yüzleştik, çalıştık, çabaladık... Ama son yüzyıllarda geri kaldık. Müslümanlık tarzımız kadar, iktisat biliminin, bilimsel düşüncenin, kalkınmanın, refahın, mutluluğun sağlanması lazım. İyi dindar olduğumuz vakit sağlıklı olur muyuz? Olmayabiliriz. Zengin olur muyuz? Olmayabiliriz. Onların kendilerine has kuralları vardır. Din ile dünya hayatında önem verdiğimiz şeylerin arasında sıkı bir bağ kurmamız yanlış olur.
Toplumun sosyal, ekonomik ve siyasal hayatında çok büyük çatlaklar, zaaf noktaları varsa ve fırsat eşitliği yoksa, insanlar tüm sorunlarını dini alana taşıyıp, öfke ve kavgalarını din üzerine yapabiliyorlar. Bir toplumda milli gelir, yer altı kaynakları yöneticilerin tekelinde oluyor da halkın yüzde 95’i fakirlik sınırının altında yaşıyorsa ve o insanların ortak değeri Müslümanlıksa elbette bu insanlar tepkisini din üzerinden ifade edecektir. Sorunlar giderilmeden “İslam barış dinidir” demeniz karın doyurmaz. Zemin çok kötüyse dinin yapacağı katkı sınırlıdır.”
“İnsanlar kendi mesleklerine, evliliklerine, kaç çocukları olacağına kendi karar verir. Din sadece işin kıvamını, ahlaki ve insani tarafını hatırlatır. Biz dini çok ayrıntılı bir hayat reçetesi olarak görüyoruz. Sabahtan akşama kadar tüm davranışlarımızı din belirlemiş diye kabul ediyoruz. Öyle değil. Din sadece yaşadığınız hayatta ahlakiliği sağlıyor. İlk geldiği dönemde de o ahlakiliği sağladı. Bugün de iyi anlarsak o ahlakiliği sağlayabiliriz.”
Peki, Müslüman ülkelerin çoğunda otoriter yönetimlerin ve toleranssız toplumların olması tesadüf mü? Hak ve özgürlükler meselesinin bu kadar aşağıda olmasının sebebi nedir?
Müslüman ülkelerdeki sorunlar İslam’ın özünden kaynaklanmıyor. Her birinin kendi tarihleriyle ilgili sebepleri var. Ama haklı olduğunuz bir nokta var; İslam bu otoriterliği, adil olmayan yönetim biçimlerini düzeltmede çok fazla role sahip değil. Din bu noktada neden çok etkili olamıyor? Bu da ulemanın sorunu. Yani dinin değil, din algısının ve ulemanın sorunu... Din adamları çok arkaik kaldı. Tarihe takıldılar. 21. Yüzyıla girdik ama hâlâ hicri 3. ve 4. asırdaki yorumları bize gerçek din olarak sunma yanlışını sürdürüyorlar. Halbuki din bilginlerinin toplumun önünü açması, toplumun sorunlarının giderilmesinde iyileştirici unsur olarak işe yaraması gerekiyordu.
Bir ilahiyatçı olarak diyorum ki; ulema, din ve İslam bilginleri bu konuda engel olmaktan vazgeçsinler. Siyasetçiler, kadın ve kız çocuklarının hakları konusunda adım atmak istiyorlar ve ulema da “Bu dinimizde zinhar doğru değildir” diyorsa, bu büyük vebaldir. Ulemanın ilk görevi, çağdaş dünyanın gereği olarak insanımızın daha özgür ve insani bir hayat standardına doğru yürümesiyse, “Eski kitaplarda böyle okuduk” diyerek engel olmaktan vazgeçip, hayatın akışını anlamaları, teşvik edici olmaları lazım. Bir gözü Kur’an’da ve Sünnette bir gözü de toplumda olacak. Söylediği şeyin insanları ne kadar mağdur edip etmeyeceğini görecek. Örneğin küçük çocukların evliliğini din adına elbette savunamazsınız. Kitap böyle yazıyor diyerek olayın geçiştirilmesi savunulmaz. Bu duruma ilk onların karşı çıkması gerekir. Fakat bazen önde yürümek yerine, önde yürüyenlere mani olup, din adına karşı çıkabiliyorlar. İslam âlimleri öfkeli ve hırçın. Din dili ideolojik ve ayrıştırıcı oldu. Anlattığımız dinin toplumda karşılığının olmadığını gördükçe hırçınlaşıyoruz. Hâlbuki Allah bu dini bütün insanlığa gönderdi. Bizim Allah’ın kitabını, Peygamber’imizin sünnetini bu insanlara güncelleyerek ve insanların gönül dünyalarına hitap ederek anlatmamız gerekiyor.
İslam üzerinden siyaset yapılması, İslam’ın ideolojik bir düzleme çekilmesi, İslam’ın kendisine zarar verdi mi?
Büyük zarar verdi. Gençlik yıllarımızda kapitalizm ve sosyalizmin alternatifi olarak İslam’ı koyuyorduk. Yeni nesillerin hoşuna gidiyordu. Oysa İslam bir ideoloji değildir. Demokrasiyle yarıştırılacak bir siyasal tercih değildir. İslam’ı ancak Yahudilik ya da Hıristiyanlıkla mukayese edebilirsiniz. Siyaset ve İslam’ın iç içe olması İslam’a büyük haksızlıktır. İnsanlar artık siyasete olan ilişkilerine göre dinle ilişkilerini ayarlıyorlar. Siyasete kızan dine de kızmaya başlıyor. Siyasetin yanlışı dine ait olmaya başlıyor.
Bu sene yılbaşı gecesi bir eğlence mekanına yapılan terör saldırısı Türkiye’deki yılbaşı kutlama tartışmalarını yeniden alevlendirdi. Saldırının öncesinde ve sonrasında Diyanet’in iki açıklaması oldu. Siz yılbaşı meselesine nasıl bakıyorsunuz?
Reina’daki katliam tam bir vahşettir. Bunu yapan hangi dine mensup olursa olsun tasvip edilecek tarafı olmadığı gibi milletin yeni yıla girme umutlarını da havaya uçurdu. Hayatını kaybedenlere Allah’ın rahmetini diliyorum. Diyanetin hutbesinin suçlanmasını haklı bulmuyorum. Hutbenin yılbaşını kutlayanlara yönelik eleştiri olarak hazırlandığını düşünmüyorum. Belli haramları hatırlatan bir hutbeydi. Diyanet İşleri Başkanımızın “Mabet ile eğlence mekanına yapılan vahşet aynıdır” cümlesine katılıyorum. İki olay yan yana gelince algı yönetimi sorunu oldu. Bu katliam olmasaydı hiçbirimiz o hutbeyi konuşmayacaktık.
Siz yılbaşı meselesine nasıl bakıyorsunuz? Yılbaşı kutlamak günah mıdır?
Kutlama günah olmaz. Yılbaşını, hicri yılı ya da miladi yılı kutlamak da günah değildir. Hatta güzel bir davranıştır. İnsanların yeni yılı kutlamasına diyanet ve din bir şey demez. Diyanetin ve din hocalarının demesi gereken şey “Kutlamana haram bulaştırma. Kutlamana içkiyi, kumarı karıştırma” olmalıdır. Bizim tarihimizde nice güzel eğlenceler, sanat, musiki var. 14 asırı ağlayarak, başımız önde geçirmedik. Asıl suratlı dindar profili oluşturuldu. Sorun eğlence değildir. Eğlenenleri kınayarak kutuplaştırmaya yol açmak yanlıştır. Toplumsal sinirlerimiz gevşedi. En küçük şeyde alev alacak gibiyiz. Siyasetçilerin, din ve üniversite hocalarının, aydınların, gazetecilerin sözlerine dikkat etmesi gerekiyor. Kutuplaşmayı besleyecek gibi görünen masum cümlelerden dahi kaçınmamız gerekiyor.
‘Satranç günahtır’ tartışmasına ne diyorsunuz?
Allah’ın haram dediği haramdır. Haram demediği helaldir. Kimsenin günah ve haram üretme hakkı yoktur. Maalesef din adamları “Benim yorumum” demiyor da “İslam’a göre”, “Allah’a göre” diyor. Bunu dinleyen gariban vatandaş birden fazla İslam’la karşı karşıya kalıyor. Birinin başında fes diğerinin yüzünde sakal var. Kılık kıyafetine mi bakacaksın? Dediğine mi bakacaksın? Allah’ın haram kıldıkları bellidir. Bunu anlayabilselerdi yaşam tarzlarına müdahale etmezlerdi, farklı görüşlere tahammül ederlerdi.
İslam laikliğe karşı mıdır?
Laiklik tartışmaları İslam dünyasına hoyratça ve dışarıdan dayatma ile girdi. Katı Batıcıların emri vakisi ve stratejik hatalar da olunca muhafazakâr kesimde değişmez bir önyargı oluştu. Laik kesimde de dindarlık ve din hakkında olumsuz bir yargı oluştu. Yobaz çizgide bir din eğitimi verirseniz adam onu dinin gereği zanneder. Çocuğunu da döver insanlara da sataşır. Tarihimizde farklı yaşam tarzlarına devlet eliyle sistematik bir müdahale yoktur. Ama son dönemde din siyasal ve ideolojik bir tavır haline gelmeye başladı. Dinin neye izin verip, neye vermediği konuşulmaya başlandı. Din adına konuşma Allah’a ve peygambere aittir. Din bilginlerinin din adına konuşması son derece yanlış ve tehlikelidir.